KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Bakan Yardımcıları ve değerli bürokratlar, hoş geldiniz.

Sunumunuz için teşekkür ederiz Sayın Bakan.

3-4 konuya değinmek istiyorum kısa kısa. Şimdi, devletin yargısı hakkaniyete uygun davranmalıdır değil mi? Yani kararları hakkaniyet yaratmalıdır, sizin de buna itirazınız olamaz. Hakkaniyet hak ve adalete uygunluk demektir aynı zamanda, doğruluktur yani. Hakkaniyetli yargılanma hakkının kâğıt üzerinde var olması yetmez, uygulamanın da buna uygun olması gerekiyor. Şimdi, biliyorsunuz, adil yargılanma hakkı ayrıca hakkaniyete uygun yargılanma hakkıdır aynı zamanda; içinde hakkaniyet vardır, hukuka ve adalete uygunluk vardır. Anayasa’nın 36'ncı maddesini size hatırlatmam abes olur ama der ki: "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." Bu yani Anayasa Mahkemesine göre adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına alır. Şimdi, Sayın Bakan, siz de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz ki Türkiye'de sonuçlanan yargılamaların Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en fazla hak ihlali verildiği karar adil yargılanmayla ilgilidir. Yani ikisinde de hani sayıları vermeme gerek yok, sizde bunlar var; adil yargılanma hakkının Türkiye'de çok ciddi biçimde ihlal edildiği açık ve nettir. Şimdi, bu yeni bir durum da değil yani bu yıllardan beri böyle bir durum ve bunun değişmesi doğrultusunda maalesef şimdiye kadar çok büyük bir çaba olmadığı gibi tam tersi yönde de bir gelişmenin olduğunu hep birlikte biliyoruz, izliyoruz. Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına gelmek istiyorum bu bağlamda. Çok kısa duracağım çünkü sizle bu konuyu çok tartıştık, Mecliste görev yaparken de çok tartıştık hatırlarsınız. Yani Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmıyor olması bir ülkede ciddi bir sorun yani Anayasa Mahkemesini yok sayan mahkemeler var. Bu yeni bir durum gerçekten, ben hani çok eski yılları da hatırlayan birisi olarak söylüyorum bunu, gerçekten yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bunu bir yere not edelim. Bunun değişmesi yönünde Adalet Bakanlığının gerçekten bir çabasının olması gerekiyor. Aksi takdirde yani adalet, adalet terazisi filan bunların hepsi bir kenara itilmiş oluyor.

İkincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları. Şimdi, siz yaptığınız çeşitli açıklamalarda -daha önce de bunları söylemiştiniz- "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanma oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye." demiştiniz; tamam, olabilir. "Yüzde 91." diyordunuz galiba; pekâlâ ama işte, o uygulanmayan yüzde 9 var ya, işte, orası zaten sorun olan. Yani, Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması gerekiyor, bunun uygulanmaması aynı zamanda, Anayasa ihlali anlamına geliyor; onu da söylemiş olayım.

2 karara işaret edeceğim: Selahattin Demirtaş ve diğer arkadaşlarımız hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4 kere ihlal kararı verdi. Bu ihlal kararlarının içindeki en önemli ihlal maddesi 18'inci madde, siyasi nedenlerle tutuklandılar ve yargılanıyorlar meselesi; en önemli madde bu.

En son, siz de dediniz: "Hüküm kesinleşti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde." Sizin ifadenizdi fakat uygulanmıyor hâlâ; bunu not etmek gerekiyor. Biz tarihe geçsin diye de bunları konuşuyoruz ve yıllardan beri bu konuda çok ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Maalesef, yargı mekanizmasında adil olmak, ahlaklı olmak, etik olmak falan gibi özellikler büyük ölçüde yıprandı, tahrip edildi. Sırada adalet, hukuk, demokrasi ve adil yargılanma hakkının da tamamen yok edilmesiyle ilgili bir tehlike var. Onun için, doğrusu, bunları size söyleme ihtiyacını duydum.

Bakın, Kobani davası -Selahattin Demirtaş meselesiyle ilgili ve diğer arkadaşlarımızla ilgili söylüyorum- bizim açımızdan kumpas davası olarak nitelendirdiğimiz bu dava uzun zaman sürdü, nihayete erdi. Bir yıldan fazla bir süre boyunca mahkeme gerekçeli kararı istinafa göndermedi. Gönderdi bir yılı aştıktan sonra, şimdi de istinaf bekliyor. Tabii, mahkemenin işine karışmak değil derdimiz fakat çok açık söyleyeyim, evrensel hukuk ilkeleri açısından bakıldığında, bu Kobani kumpas davasının kararının adil yargılanma açısından da son derece ciddi sorunlu bir karar olduğu biliniyor. Şunu söyleyeyim: Sadece usulden değil, esastan da bozulması gereken bir kararla karşı karşıyayız ama istinaf mahkemesi bunu bekletiyor. Niye bekletiyor? Bunun cevabı bir tek şey Sayın Bakan: AİHM kararı uygulanmıyor, istinaf mahkemesi bekletiyor çünkü siyasi nedenlerle Selahattin Demirtaş ve diğer arkadaşlarımız cezaevinde tutulduğu için, siyasi kararın çıkması bekleniyor. Siyasi irade "tamam" dediği zaman harekete geçecek istinaf mahkemesi. Bunun adil yargılanmayla, hukukla falan bir alakası olmadığını çok iyi biliyoruz; bunu söylemiş olayım.

Sayın Bakan, diğer bir konu şu, siz de konuşmanızda işaret ettiniz, "Önemli bir meseledir." diye; gerçekten öyle: "Lekelenmeme hakkı." Bu ülkede yaşayan herkes için geçerli olan bir hak, lekelenmeme hakkı; değil mi? Sadece siyasetçiler için değil, herkes için, her birey için geçerli olan bir hak. Aynı şekilde, masumiyet karinesi; bu da bağımsız ve tarafsız yargının ve mahkemenin kararları netleşene kadar hakkında suç isnat edilen her bireyin suçsuz olduğunu kabul eden bir hak, evrensel bir hak, yüzlerce yıldır geçerli olan bir hak. Uluslararası bir hukuk terimi aynı zamanda, "Suç kesinleşmediği sürece kimse hükümlü kabul edilemez."

Peki, samimi olarak soruyorum size: Bugün Türkiye'de lekelenmeme hakkının ve masumiyet karinesinin gerçekten işlediğini, geçerli olduğunu düşünüyor musunuz? Tabii ki size bağlı değil sonuçta ama yani bu medyada açılmış olan davalarla ilgili, yargılananlarla ilgili -şu ya da bu siyasi diye ayırt ederek de söylemiyorum- yapılan yayınlar lekelenmeme hakkını sonuna kadar çiğniyor, masumiyet karinesini sonuna kadar yok sayıyor. Şimdi, masumiyet karinesinin yok sayılması aynı zamanda adil yargılama hakkının da işlememesi anlamına geliyor zaten baktığımızda hukuk doktrini açısından da. Dolayısıyla çok ciddi bir sorun. Maşallah -size bağlı değil ama- RTÜK kılını kıpırdatmıyor; o televizyonlarda resmen linç ediliyor insanlar, yargılananlar ama RTÜK kılını kıpırdatmıyor. Ya, anayasal bir haktır lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesi ama yok sayılıyor. Siz değindiğiniz için ben buna değiniyorum. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinin de çiğnenmesi anlamına geliyor bu aynı zamanda; onu da hatırlatmış olayım. Dolayısıyla bu yargısız infaz anlayışının sona ermesi gerekiyor. Elbet, dediğim gibi, RTÜK size bağlı değil tabii ki ama yani siz de Adalet Bakanlığı olarak lekelenmeme hakkının ve masumiyet karinesinin ne kadar önemli olduğunu ara sıra bütün topluma ve özellikle de medyaya hatırlatırsanız hayırlı olacağı kanaatindeyim. Yani siz bunu geçmişte yaşamış olan bir siyasi hareketten geliyorsunuz. 28 Şubat andıçlamalarını hatırlatırım size yani bu anlayış, 28 Şubat andıçlamalarından farklı bir anlayış değildir bugün medyada kullanılan anlayış. Dolayısıyla bu konuda bir hassas davranışa ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda gerçekten adım atılması gerektiğini düşünüyoruz.

Sonuncu olarak değinmek istediğim konu Sayın Bakan, gine çok konuştuğumuz yani sizlerle de hem de sizin Mecliste bulunduğunuz sürede de çok konuştuğumuz bir konu hatırlarsanız, cezaevi gözlem ve idare kurulları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Başkanım, müsaade eder misiniz.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Yani "Bu cezaevi idare ve gözlem kurulları hakkında hangi tanımlamaları kullanarak konuşmak gerekir?" kısmında hakikaten zorlanıyoruz. Yani bu cezaevi gözlem ve idare kurullarının verdiği kararlar hukuk açısından baktığımızda büyük bir hukuk dışı, insani açıdan baktığımızda, yemin ediyorum, insanlık dışı, tartışılmaz bir şey. Kim bulunuyorsa bu cezaevi gözlem ve idare kurullarında, o verdikleri kararlarla insani bütün değerleri çiğniyorlar. Şimdi, bakın, bunu defalarca tartıştık; hasta tutsakları vesaireyi tartıştık, konuştuk; yaşlıları tartıştık, konuştuk. Otuz sene, otuz bir sene, otuz iki sene cezaevinde yatmış bir insanın önüne dışarı çıkabilmesi için bir kâğıt koyup bir pişmanlık imzası almaya çalışan zihniyetin insanlıkla bir alakası yoktur. Adam ya da kadın otuz sene cezaevinde yatmış, pişman olacak olsa zaten başında olurdu. Otuz sene, otuz bir sene yatmış, önüne bu kâğıt konuluyor, imzalamazsa o kâğıdı infazı yakılıyor. Ne kadar yakılıyor? Üç ay, altı ay, bir sene, iki sene yakılanlar var. Ya, böyle insanlık dışı bir şey olabilir mi? Kimdir ya bu cezaevi gözlem ve idare kurullarında bu kararı alan vicdansızlar, kimdir bunlar yani? Bakın, ben bu konuyu konuşmayacaktım bugün fakat bugün yeni bir tane daha geldi önüme, şimdi ben size onu okuyayım: İzmir Kırıklar 1 No.lu F Tipi Kapalı Cezaevinde tutuluyor otuz bir yıllık hasta mahpus Mehmet Sait Yıldırım, 74 yaşında. Sayın Bakan, bugün olmuş. İdare Gözlem Kurulu görüşmüş, tahliye görüşmesini gerçekleştirmiş ve değerlendirmeyi yapmış. Ne zamana ertelemiş? 25 Ağustos 2026. Adam otuz bir yıldır cezaevinde yatıyor zaten, 74 yaşına gelmiş. Siz kimsiniz ya! Bu nasıl bir insanlık dışı durum?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum efendim.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sözcülere iki dakika, iki dakika veriyoruz. İki dakika daha veriyorum.

Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, hakikaten insan konuşurken zorlanıyor yani buna bir çare bulun ya, çok rica ediyoruz, bir çare bulun, bu böyle olmaz yani. Bu kadar yıl yattıktan sonra bir insanın infazını ağustos ayına kadar yakmış olmak yani neresinden baksak on ay, sonra da ne olacağı belli değil. Dolayısıyla bu konuda hakikaten insanların çok rahatsız olduğu, sadece içeride yatan insanların değil, ailelerin de çok rahatsız olduğu bir konu. Bu konuda umarız bazı adımlar atılabilir ve bu durum değiştirilebilir Sayın Bakan.

Sizin bu konuda iyi niyetli olduğunuzdan şüphem yok. Hukukçusunuz, bu konunun böyle işlememesi gerektiğini de tabii ki düşünüyorsunuzdur, bundan da şüphem yok ama aşılamayan ne varsa, nerede sıkıntı varsa bu konuda müdahale edilmesi ve hukuka uygun bir işleyişin yaratılması gerçekten önem taşıyor diye düşünüyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.