| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 26 .11.2025 |
SADULLAH KISACIK (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın milletvekilleri, sayın Komisyon üyeleri, Sayın Bakanım, değerli Millî Savunma Bakanlığı bürokratları, basınımızın güzide mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, Azerbaycan-Gürcistan sınırında uçağımızın düşmesi sonucunda şehit olan 20 askerimize Yüce Allah'tan rahmet dileklerimle başlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığımızın bütçesi 822 milyar 930 milyon TL ama maalesef 2026 yılında faize ödeyeceğimiz miktar 2 trilyon 740 milyar TL yani Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin 3 katı kadar, maalesef bu ülke faize para harcıyor. Keşke ekonomimiz doğru yönetilse, kaynaklarımız düzgün yönetilse, keşke bu paralar faize değil, yurt dışındaki "carry trade" fonlarına değil de keşke bizim askerimize, polisimize, sağlık mensubumuza gitse diyorum ve inşallah bir an önce ekonomimizin düze inip bu yurt dışına, yurt dışı faize harcadığımız paraların kendi vatanımızda, milletimizde, ülkemizde kendi personelimize, kendi kaynaklarımıza gitmesini buradan arzu ediyorum.
Şimdi biz bugün millî savunmayla ilgili birçok alan konuştuk ama az konuştuğumuz veya yüzeysel geçtiğimiz bir konu var, o da yapay zekâ. Şimdi, Sanayi Devrimi nasıl ekonomik ve askerî gücün çehresini geçmişte değiştirdiyse yapay zekâ yeni bir stratejik rekabet çağının kapısını aralıyor. Şimdi artık orduların büyüklüğü değil, veri işleme kabiliyeti; tank sayısı değil, otonom sistemlerin adaptasyon hızı; komuta kademesinin refleksleri değil, algoritmaların saniyeler içinde verdiği kararlar belirleyici olacak. Yani gerçekten de artık askeriyede oyunun kuralları tamamen değişiyor, değişecek, çok hızlı değişecek. Bizim buna adapte olup olmamamız önemli yani belki bundan beş sene sonra; çok değil, beş sene sonra askerî büyüklüğümüz olarak değil, belki robotlarımızın büyüklüğünü konuşmamız gerekecek. Bakın, bu çok önemli yani artık askerlerin savaşacağı değil de robotların, cihazların... Bu kısmen başladı İHA'larla, SİHA'larla vesaire ama yapay zekâ artık gündeme girdi, hızla robotikleşiyor ve bu robotun artmasıyla beraber artık yüz ölçümü büyüklüğünüz, askerî büyüklüğünüz değil, kaç robotunuz var bu önemli, çok önemli artık. Dolayısıyla bizim Millî Savunma Bakanlığı olarak, Türkiye olarak bence en önemli konumuz bu çünkü bu oyunun kuralını değiştirecek. Şimdi "küçük" dediğimiz bir ülke belki robot sayısı bizden fazla olduğu için bizimle yarışır hâle gelecek. Bakın, onun için, oyunun kuralının değiştiği bir döneme girdik, "Giriyoruz." demiyorum, girdik. Bu, hızla değişecek. Bir an önce her kademede yapay zekânın ve robotların nasıl kullanılacağıyla ilgili belki bir birim bile kurulmalı Sayın Bakanım, yani işi sırf bu olan, "Millî savunmada biz bunları ne yaparız?" diye işi bu olan bir birim kurulmalı çünkü bunda geç kalırsak treni kaçıracağız yani birden geri sıralara düşeceğiz. Bu sadece Millî Savunma Bakanlığında da değil, eğitimde böyle, teknolojide böyle. Yani yapay zekâ birçok işi yok edecek, ortadan kaldıracak, birçok şeyin yapılış tarzını değiştirecek, birçok da yeni alanlar açacak. İşte biz bu yeni alanlara hazırlıklı olmalıyız, millî savunmada daha da hazırlıklı olmalıyız çünkü bu bizim beka sorunumuz. Onun için bu yapay zekâ konusunda neler yapıyoruz, bunlarla ilgili de planlarımız var mı? Sizlerden de ayrıca bilgi almak istiyorum çünkü artık savaş otonomlaşıyor, tamamen otonom araçlarla gidecek ve aynı zamanda robotik askerler kaçınılmaz bir aşamaya doğru geçiyor. Bununla ilgili bizim askerimizin, ordumuzun da hazır olması gerekiyor.
Şimdi, diğer bir konu... Bu bizim, tabii, şu anda zannedersem bedelli askerlikle beraber eskisi gibi askerlik süreleri de uzun değil artık, altı ay. Şunu merak ediyorum Sayın Bakanım: Yani bizim yıllık asker alma sayımız kaçtır, bunun kaçı bedelli, kaçı normal er ve erbaş? Şimdi ben 2001 yılında askerliğimi yaptım, 28'inci Mekanize Piyade Tugayında yaptım. Şimdi burada Sayın Bakanımızı ve bu kadar da komutanımızı görmüşken her zaman şunu merak etmişimdir, yemekte de konuştuk: Ya, biz buraya geliyoruz, sekiz ay askerlik yapıyoruz, on sekiz ay askerlik yapıyoruz ama mesela, ben sekiz ay askerlik yaptım, piyade tüfeğiyle üç atış yaptım sadece, üç atış. Oerlikon uçaksavar bataryası mı deniliyordu, unuttum, kaç yıl oldu, onun çavuşuydum ama hiç top atışı yapmadım yani savaşa gitsek o topu kullanamam. Sekiz ay da askerlik yaptım bilfiil, on sekiz aylık erlerin de -o zaman 18 aydı- onların da çavuşuydum. Şimdi, her zaman şunu düşünürdüm: Ya, bu devlet bizi burada boşuna bekliyor. Biz buraya geliyoruz, sekiz ayımızı, on sekiz ayımızı geçiriyoruz da ben buradan terhis alıp tezkeremi aldığımda yani üç tane tüfek sıkmışım, Oerlikon uçaksavarının çavuşuyum daha bir tane atış yapmamışım. Stinger füzesi vardı, dedim ki bir gün arkadaşa, hatta Anıtkabir'in hava savunmasını alıyorduk o zaman biz de, arka plandayız: "Şimdi bir uçak geçse vurabilir misin?" "Vuramam." dedi, 2001 yılından bahsediyorum. Tabii, şimdi, bu askerimizin uzmanlaşması güzel, oradan biliyorum yani bu tür makineleri kullanacak kişilerin uzman, bu işi bilen, vidasına kadar bilen olması lazım ve bu konuda da Savunma Bakanlığımız iyi bir yol aldı, daha da alması lazım belki. İşte, bu askerlik sürecindeki Bakanım, o asker yetiştirme mimarisi geçmiş için söylüyorum, hatalıydı yani geliyorsunuz, bir şey öğrenmeden çıkıyorsunuz.
İkincisi, şimdi, bu İskenderun'daki 2 askerimizin şehit olduğu, kaybettiğimiz olay gösteriyor ki askeriyede mobbing hâlâ sürüyor. Eskiden de bu çoktu. Bakın, ben sekiz aylık sürede belki 2-3 kere ölüm riski atlattım, çoğu arkadaşım ölüm riski atlattı. Niye? Çünkü başımızdaki komutanların birtakım cezası, yaptırımı vesaire yüzünden. Bir de tertipçilik sistemi vardı, hâlâ var mı, bilmiyorum. Tertipçilik sisteminde akşam beşten sonra alt devrelerin kaderi bir üst devredeki belki de cahil bir çavuşun, bir onbaşının kaderine bağlıdır. O istediğini alt devreye yaptırır. Birçok arkadaşımız bunda yaralandı. Biz kısa dönemdik, daha beter çektik bunları yani orada aradaki şeylerden dolayı. Ben hep bunu yıllarca sorgulamışımdır biliyor musunuz? Hatta şunu gördüm: On sekiz ay önce askeriyeye giren bir gencin, askerin komutana bakışıyla terhis aldığı zaman bakışı farklıydı. Niye? Oradaki yanlış uygulamalar, mobbingler vesaire yüzünden. Yani şu anda sayı olarak mimarimiz o kadar eğer önemliyse bilmiyorum, şu anda kaç asker var, eskiden bu çok önemliydi. O dönemleri ben kayıp yıllar olarak görüyordum. Hâlbuki oradan on sekiz ay sonra vatanına, milletine daha bağlı, komutanını seven askerler vardı ve biraz da kendiyle ilgili bir eğitim almış olarak dönmesi lazımdı. Maalesef, o günleri kaçırdık ama inşallah, asker özellikle bugünkü coğrafyada tamamen uzmanlaşmalı, biz bunu destekliyoruz. İşinde uzman olmalı, işinde uzman olan, makinesini, silahını, tüfeğini, uçağını, kullandığı tesisatın her şeyini bilen, en iyi şekilde kullanan erler olmalı.
Şimdi, İskenderun'daki olayı az çok biliyorum ben Komutanım. Orada bizim de yakınlarımız var şu an askerlik yapan, er yani. Olayı şimdi burada anlatmayacağım, olayı biliyorum. İşte, bu tür bizim yöneticilerden de komutanlardan da artık eğitimle mi olur, anlatmayla mı olur veya cezayla mı olur. Gerçekten de yazık yani maalesef ellerine kına yakarak askere gönderilen çocuklar orada bazı komutanların egolarına teslim edilmemeli. Ben olayı biliyorum, olay çok acı yani olay çok acı. "Aman, ben egomu tatmin edeceğim, ben egomu şey yapacağım." diye böyle bir ceza verme yöntemi olmaz. Onun için, bununla ilgili Millî Savunma Bakanlığımızın, onlar emanet yani onlar vatanın bu askerlerimiz... Tamam "Eti senin, kemiği benim." derler, askerî disiplin önemlidir, komutana itaat, her yönüyle önemlidir ama aynı zamanda da orada bir vatanın evlatlarının emaneti sizedir. Dolayısıyla, bir de o gözle bakmak lazım, onunla ilgili bir yapısal mimari kurmak lazım diyorum.
Şimdi, ordunun siyasallaşma meselesi. Burada konuşan arkadaşlarımızın hepsi ordunun siyasallaştığını ve belli bir yapılara teslim ettiği imasında bulundular. Şimdi, ordunun siyasallaşmasının ne olduğunu en iyi zaten AK PARTİ'li arkadaşlarımız bilirler yani en iyi bilirler, geçmişte neler yaşandığını, muhafazakâr camianın neler yaşadığını en iyi AK PARTİ'li arkadaşlarımız bilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN ERDEM (Konya) - Buyurun.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Dolayısıyla, ordu da bizim göz bebeğimiz, aslında ordu siyasallaşmanın en son konuşulacağı yer, hiç konuşulmaması gereken bir yer ama... Bir de ben şunu rica ediyorum: Aslında, öyle bir ordu yaratmalıyız ki örnek olmalı, diğer tüm kurumlara örnek olmalı. Yani, diğer tüm kurumlar milletin nasıl orada vücut bulduğunu, beraber, senkron bir şekilde çalıştığını, beraber milletin bütünlüğü için uğraş verdiğini... Öyle bir ordu yaratmalıyız, öyle bir savunma yaratmalıyız, bu da yine savunmaya düşen, bizim Bakanlığımıza düşen en önemli bir görevdir diyorum.
Ben, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.