| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .11.2025 |
SADULLAH KISACIK (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın milletvekillerim, Sayın Bakan, değerli Tarım Bakanlığı bürokratları, değerli basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün Tarım Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Tarım Bakanlığının bütçesi 542 milyar ama bizim faize 2026 yılında ayırdığımız ödenek 2 trilyon 740 milyar yani neredeyse Tarım Bakanlığı bütçemizin 4 katından fazlasını faize veriyoruz. Keşke ekonomimiz doğru yönetilse, düzgün bir ekonomi yönetimi olsa bu milletin emeği, alın teri, vergisi, çiftçimize, üreticimize gitse; bunu arzu ederiz ama maalesef, şu anda faize daha fazla kaynak aktaran bir bütçeyi bugün burada görüşüyoruz.
Şimdi, ben genel küçük sorunlardan daha fazla politikalar üzerine değinmek istiyorum Sayın Bakanım. Şimdi, bizim ülkemizin şu andaki en büyük riski kuraklık, en büyük risk. Yani kuraklık eğer bu şekilde giderse bizim başka hiçbir şeyi konuşmamıza gerek yok yani fiyatı konuşmamıza gerek yok, çiftçinin durumunu konuşmamıza gerek yok, tarlanın durumunu konuşmamıza gerek yok; her şeyin başı su. Ben de 1867 yılından bu yana çiftçilik yapan bir kuşaktan gelen bir ailenin torunuyum, hâlâ da çiftçiyiz. Ben çocukken yine böyle bir kasım ayında onu görmüştüm. Buğdayı ektik, işte bir, bir buçuk ay yağmur yağmadı, ya, baktım, bizim o koca traktörler, çiftlikler tarlalar hepsi boş, hepsi yüce Allah'ın gökten indireceği damlaya bakıyor yani en iyi tohumu kullanmışsınız, en iyi taban gübresini altmışsınız, en iyi tarlayı ekmişsiniz bir anlamı yok. Dolayısıyla, şimdi öyle bir riskle karşı karşıyayız ki kuraklık riski. Ama ben üzülerek şunu görüyorum, kuraklıkla ilgili de hiçbir şey yapmıyoruz. Barajlarımız yüzde 80-90 doluluk oranında nasıl yaşıyorsak şu anda da öyle yaşıyoruz yani yaşayışımızda, su kullanış tarzımızda değişen bir şey yok.
Kuraklık, tabii, yeni bir şey değil, yıllardan bu yana sürekli bir trend hâlinde, göllerin kuruması da aynı şekilde, kuraklığın ilk etkisini biz bu seneki sulamada gördük. Bizim mesela Çukurova'daki çiftçiler ilk defa suyu nöbet usulü aldılar, bazıları suya erişemedi, ilk etkisini gördük ama bugünlere gelmeden bu suyu bir şekilde iyi yönetmeliydik, hadi yönetemedik, bundan sonra da acil bir şeyler yapmamız lazım.
Şimdi, ben bu size söylediklerimin aynısını... Bu sadece tarımla ilgili değil, tabii, su şu anda bizim temel problemimiz. Hatta geçen Tahran'da İran Cumhurbaşkanı açıkladı galiba, okumuştum, dedi ki: "Eğer biz kuraklık bu şekilde devam ederse Tahran'ı boşaltmak zorunda kalabiliriz." Düşünün yani böyle bir şey.
Şimdi, bütçenin ilk gününde burada geneli üzerindeki görüşmelerde Sayın Cevdet Yılmaz'a da aynısını söyledim. Sayın Yılmaz kuraklıkla ilgili bir komisyon oluşturulduğunu kendi başkanlığında, bununla ilgili bir birtakım çalışmalara başlanacağını söyledi, daha ilk toplantısını yapmamıştı. Ama Sayın Bakanım, su bittikten sonra biz şimdi kuraklıkla ilgili ne yapacağız? Su bitmiş yani artık yönetecek bir şey kalmamış gibi biz bunu belki on yıl, on beş yıl öncesinden yapmamız lazımken veya son beş yıl veya son üç yıl öncesinde en kötü ihtimalle yapmamız lazımken şu anda barajların doluluk oranı 10-12'ye düştü. Bitkisel üretimi bırakın, içecek su oranının artık riske girdiği günlerde biz kuraklığı tartışmamalıydık. Bizim kuraklık, halkın gündemine girmese de devletin gündemine çok önceden girmeliydi. Ben aylar öncesinden yine bir baktım, geçmişte bir eylem planı hazırlanmış ama o eylem planının vizyonunu sahada görmedik, vizyonunu sahada görmedik. Belki dedik ki: "Ya, geçer, bu sene yağış iyi olur, vesaire olur..." Ama olmadı, maalesef 2025 de kurak geçti. Şu anda 2025 Kasım ayının sonuna gelmemize rağmen maalesef o da kurak geçiyor. Dolayısıyla, burada kuraklığın altını özellikle çizmek istiyorum ve bu anlamda da çok geç kalındığını burada belirtmek istiyorum çünkü su yoksa hiçbir şey yok.
Şimdi, burada hep şu tartışıldı: İşte, çiftçinin durumu nasıl? İktidar diyor ki: "Çiftçinin durumu çok iyi." Muhalefet diyor ki: "Tarım bitti." vesaire... Sayın Bakanım, şunu net bir şekilde söyleyelim: Tarımın ruhu gittikçe düşüyor, tarımın ruhunu kaybediyoruz, tarımın o eski şaşaalı döneminden, tarımın güçlü döneminden, toprağa bağlı döneminden gittikçe uzaklaşıyoruz. Bakın, ben tarımın başkenti Çukurova'da şunu görüyorum: Aslında tarım el değiştiriyor. Şimdi, bakıyorum, tarlaları kim alıyor? Çiftçinin artık gücü yetmiyor, çiftçi çeviremiyor, Ziraat Bankasına borçlanıyor, ipotek vesaire derken bir bakıyorsunuz çiftçi tarlasını satmış. Kim alıyor bunu? Ya avukat alıyor ya eczacı alıyor ya doktor alıyor. Ne yapıyor? Bir bakıyorsunuz bahçe yapmış. Geçen sene buğday ekilen yer bu sene bahçe olmuş, geçen sene mısır ekilen yer bu sene bahçe olmuş. Şimdi, onunla ilgili de bir düzenleme geldi, bahçe yapımına izinle ilgili, onda da geç kalındı, onu söyleyeyim, dağ taş bahçe oldu, stratejik ürünlerden bahçeye kayma oldu ama bakıyorum hâlâ -mesela adam bahçe yapmış "İzin aldım mı?" diyorum, "Almadım." diyor, "Arayan soran var mı?" diyorum, "Şu anda yok." diyor- bu kâğıt üzerinde, yönetmelikte olan uygulamanın sahada tam karşılığının olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, köycülük ölüyor Sayın Bakanım.
Şimdi, ben köylere gidiyorum, kahvede artık adam kalmamış, organize işler gibi olmuş, herkes çiftliğinde, adam sabah geliyor ya da işte kendisi bire bir köylü olmadığı için adamı var, işini yaptırıyor, kapatıyor. Köyde gezecek, oturacak yer, yumurta alacak tavuk kalmamış, süt alacak inek kalmamış yani artık köycülük yavaş yavaş ölüyor. Peki, bizim bunu neyle kurtarmamız lazımdı? Kırsal kalkınma programlarıyla kurtarmamız lazımdı.
Gelelim başka bir politikaya: Ben kırsal kalkınma politikalarını gönülden destekliyorum, Türkiye'nin en önemli politikalarından biri ama Sayın Bakanım, kırsal kalkınmaya proje hazırlayan birisi olarak da söyleyeyim -yönetim danışmanlığı kökeninden geliyorum- bu kırsal kalkınma projesinde maalesef biz başarı hikâyesi yazamadık, aynısını Kalkınma Ajansına da söyledim yani kırsal kalkınma projelerinin mantığı şu: Adamın zaten büyük bir çiftliği var ya da büyük bir mandırası var vesairesi var, biz hep şunu yaptık, rekabeti artırsın diye işte, ona ek bir makine, ek bir tesis, ek bir şeyden geldi. Eğer varsa şunu bana Tarım Bakanlığı yetkililerinin bildirmesini rica ederim. Başarı hikâyesini yazdığımız bir kırsal kalkınma projesi var mı? "Bir ilçede nüfus 10 bin ama biz orada öyle bir proje yaptık ki nüfus orada 20 bin oldu, 25 bin oldu, 30 bin oldu." Bakın, acaba böyle bir proje var mı? Türkiye'de kırdan kente göçme devam ediyor, rakamlara baktığınız zaman da öyle yani Türkiye'de kırdan kente hâlâ bir göç var, hâlâ bir yöneliş var; bu kadar kırsal kalkınma projesine rağmen biz bunları başaramadık ama en azından ya, bana "Bak işte şurada şöyle bir proje yaptık, orayı geliştirdik, çehresi değişti, nüfusu arttı." diyebileceğiniz bir proje var mı? Çünkü orada, kırsal kalkınma projelerinde yanlışlık şu: Mesela, örnek vereyim, Adana'nın Feke ilçesi mantarıyla ünlüdür, mantarı dünyaya ihraç edilir ama mantar işleme veya mantar geliştirme tesisi yok. Şimdi, Sayın Bakanım, burada devlet aklı devreye girmeli yani devlet projeyi hazırlamalı sonra gidip buna uygun bir yatırımcıyı çağırıp bunu "match" etmeli. Biz şunu dememeliyiz: "Hadi çağrıya çıkalım, oradaki tesisler bize başvursun, biz de o başvuruya göre kırsal kalkınmaya destek verelim." Bazen ve biz buna öncülük etmeliyiz, burada böyle bir potansiyel var. Bu potansiyeli kullanmak isteyen sanayiciyi birleştirmeliyiz. Belki ona KOSGEB destek vermeli, arkasından İŞKUR destek vermeli yani ona bir model kurmalıyız ama şu anki modelde biz mevcut tesisleri destekliyoruz.
Diğer taraftan, Sayın Bakanım, işinizin en zor olduğu yer gıda. Ben 2000 yılında, Türkiye'ye ilk HACCP sistemi geldiğinde bunun eğitimini alıp danışmanlığını yapan herhâlde bir 10-12 kişiden biriyim, oradan biliyorum. Şimdi, bu HACCP yani gıda güvenliği işi Türkiye'de en zor işlerden biri çünkü Türkiye'de gıda işletmelerine baktığınız zaman eğitim seviyesinin en düşük olduğu yerlerden biri de gıda işletmeleri yani sahibi anlamında, kişi; atadan, dededen, vesaireden gelmiş veya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SADULLAH KISACIK (Adana) - Tamamlıyorum Başkanım.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Şimdi, gıdada bence şunu yapmalıyız: Gıda üreten işverenlerin eğitim düzeyi çok düşük. Bir örnek vereyim, siz de belki biliyorsunuzdur. Bu sene Adana'da Portakal Çiçeği Karnavalı'nda bir dönerci pişmiş dönerin üzerine çiğ döneri asarken görüntülendi ve bu karnavaldan apar topar atıldı. İşte, Tarım Bakanlığı İl Müdürlüğü geldi, zabıta geldi vesaire. Bu adam festivalde en çok döner satan kişiydi, en çok, Adana'nın da en büyük dönercilerinden. Daha sonra ceza yazıldı 42 bin lira falan, işte, tesis kapatma cezası falan verildi. Bu adam şu demeci verdi, dedi ki: "Ya, baba, ben ne bileyim, salmonella nedir, 'salmonella' denilen bir şey varmış ama gerekli önlemlerimizi alıyoruz." İşte Bakanım, olay bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Yani adam en çok satan dönercinin birisi, onun sahibi, işi bu ve diyor ki bu adam: "Ya, ben salmonellayı ne bilirim, ben cahil bir adamım, ben ilkokul mezunu bir adamım." Çoğu işletme böyle Sayın Bakanım. Biz o zaman, 2000'li yıllarda çoğu işletmeye gıda mühendisini zorla koyduk. Ustalar gıda mühendisinden daha baskındı, çoğu işletme gıda mühendislerini kabul etmedi. Şu andaki işletmelere bakıyorum, şu andaki zehirlenmeler de bunu gösteriyor. Şunu öneriyorum ben: Tüm gıda işletmesi sahiplerinin ve ortaklarının mutlaka bir gıda güvenliği eğitiminden geçmesi lazım zorunlu, zorunlu Başkanım. Bunu ticaret odalarını çağıracaksınız; bakteri nedir, üreme nedir, hijyen nedir, sanitasyon nedir... Ben net söylüyorum, daha bunu bilmeyen büyük mandıra sahipleri var. Yani biz bu adamlara "Şöyle bir şey yapın." dediğimiz zaman karşı çıkarlardı. Niye? Adam bunu bilmiyor çünkü bilmiyor. Dolayısıyla bunu zorunlu yapmalıyız Başkanım. Ancak biz patronlara böyle bir eğitim vermeden alta hiçbir şey yapamayız.
Teşekkür ediyorum.