2007-02-15 - 15:48
CHP'DEN SORUŞTURMA ÖNERGESİ...
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol; Konya Milletvekili Atilla Kart ve Adana Milletvekili Ziya Yergök ile birlikte TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, soruşturma önergesiyle ilgili bilgi verdi.
CHP, aralarında AGOS Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetlerinin de bulunduğu 10 olayda,
''Gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla delilleri yok ettikleri,
görevlerinin gereğini yerine getirmedikleri'' gerekçesiyle, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında Meclis soruşturması
açılmasını istedi.
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol; Konya Milletvekili Atilla Kart ve Adana
Milletvekili Ziya Yergök ile birlikte TBMM'de düzenlediği basın toplantısında,
soruşturma önergesiyle ilgili bilgi verdi.
Anadol, yabancı doktorların Türkiye'de çalışmasına da olanak sağlayan yasa
tasarısının, dün akşam TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde yoklama talebinde
bulunduklarını hatırlatarak, bu talep doğrultusunda yapılan yoklama sonucunda,
Mecliste bulunmayan 20'den fazla AK Parti milletvekiline ait oy pusulalarının
belirlendiğini ileri sürdü.

-''TBMM'DE SAHTE OY KULLANILDI''-

Meclisin saygınlığına gölge düştüğünü ifade eden Anadol, ''Bu, resmen
sahteciliktir'' dedi. TBMM'de sahte oy kullanıldığını, örgütlü bir biçimde sahte
oy pusulası tanzim edildiğini, bunun kalpazanlıktan farkı bulunmadığını savunan
Anadol, bu durumun tutanaklara geçtiğini, isimleri belirleyerek TBMM Başkanlığına
başvuracaklarını söyledi.
CHP Grup Başkanvekili Anadol, TBMM'de sahte oy kullanan bir anlayışın,
hükümetin ve bakanlıkların icraatlarına da yansıdığını ileri sürerek, şöyle
konuştu:
''Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir tarikat, cemaat ve partizan
kadrolaşma, bir kanser hastalığı gibi İçişleri Bakanlığının her ünitesini sarmış,
en baştan en altta kadar, hiyerarşiyi tanımayan ve piramidi tersine çeviren, en
ehliyetsiz insanların en önemli yerlere gelmesine tevessül eden ve bunları teker
teker hayata geçiren bir anlayış, Türkiye'de vatandaşın günlük yaşamını kaygılı
ve güvenlik duygusundan mahrum bir noktaya getirmiştir.''
''Başımız derde girdiğinde kime güveneceğiz? Herhalde Romanya'dan,
Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan polis getirtecek değiliz'' diyen Anadol, Gazeteci
Hrant Dink cinayetine uzanan zincirleri teker teker saptadıklarını, İçişleri
Bakanlığını mercek altına aldıklarını ifade etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun,
yönetim biçimiyle suç işledikleri sonucuna vardıklarını iddia eden Anadol,
''Mesele sadece bir gensoru meselesi değil Yüce Divan meselesidir. Sayın
Başbakanın ve İçişleri Bakanının yargılanması gerekir'' diye konuştu.
Anadol, bir soru üzerine, Meclis Soruşturması açılmasının kabul edilmesinin,
Başbakan Erdoğan ile İçişleri Bakanı Aksu'nun Yüce Divanda yargılanması sonucunu
doğuracağını ifade ederek, AK Parti Grubunun, gensoru önergelerinde olduğu gibi
Meclis Soruşturmasında da aynı tutumu izleyerek, reddedebileceğini söyledi.

-''ALTERNATİF DERİN DEVLETİ YARATMA..''-

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da AK Parti iktidarı döneminde,
Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma hareketinin yaşandığını ileri sürerek,
bunun, Başbakanlık düzeyinde, Başbakanlık Müsteşarı ve ilgili bakanlıklar eliyle
yürütüldüğünü öne sürdü. Kamudaki personel yapılanmasında cemaat ve tarikatların
etkisi olduğunu savunan Kart, ''Sayın Başbakan ve ekibi kendi yönetim anlayışları
içinde, kendilerince alternatif derin devleti yaratma çalışması ve çabası
içindedir. Parti devleti olmanın temel ayağını oluşturuyorlar. Olay bu kadar
vahim ama Türkiye kamuoyu bunun farkında değil'' dedi.

-''TÜM ZAMANLARIN EN BAŞARISIZ İÇİŞLERİ BAKANI''-

CHP Adana Milletvekili Ziya Yergök de en korunaklı sitelerin bile artık
güvenlikli olmadığını belirterek, ''Bu İçişleri Bakanı, tüm zamanların en
başarısız ve yeteneksiz İçişleri Bakanı'' diye konuştu.
Yergök, laik cumhuriyeti içine sindiremeyen ve teokratik devlet özlemi
içinde olanların, kadrolaşma konusunda emniyet teşkilatı içinde başarılı
oldukları, yargıda da mesafe aldıklarını öne sürdü.

-''HEDEF SAPTIRMA VE ACZİN İTİRAFI...''-

Soruşturma önergesinin gerekçesinde ise Türkiye'de idari birimlerde ve adli
yapılanmada ciddi sorunlar yaşandığı, 59. Hükümet döneminde, kamu yönetiminde,
Cumhuriyetin temel niteliklerini değiştirmeyi ve yozlaştırmayı hedef alan bir
kadrolaşma sürecinin başladığı kaydedildi.
Cumhuriyet tarihi boyunca bu nitelik ve düzeyde bir kadrolaşma hareketinin,
hiçbir siyasi iktidar döneminde gerçekleşmediği, kadrolaşma hareketinin,
Başbakanlık düzeyinden, Başbakanlık Müsteşarlığı ve ilgili bakanlıklar eliyle
yürütüldüğü savunuldu.
3 bin 719 üst düzey görevin, 3.5-4 yıldan bu yana vekaleten yürütüldüğü
ifade edilen önergede, şu görüşlere yer verildi:
''Bu yapılanmayı gerçekleştiren Başbakan'ın; başarısızlıklar, kamu hizmeti
verimsizliği ve skandallar ortaya çıktıktan sonra, 'bürokratik oligarşi ve derin
devletten' söz etmesi ve geçmiş hükümetleri suçlaması, bu gerekçeye sığınmak
istemesi ise kara mizah olmanın dışında, aslında tam bir hedef saptırma ve aczin
itirafıdır. Devlet adamı sorumluluğu ve ciddiyetiyle de bağdaştırılmayacak bir
durumdur.''

-''EMNİYETTE VASIFSIZ KADROLAŞMA''-

Cumhuriyet değerlerine karşı vasıfsız kadrolaşmanın, en çarpıcı şekliyle
Emniyet yapılanmasında kendisini gösterdiği belirtilen önergede, Gazeteci Hrant
Dink cinayeti öncesinde Trabzon Emniyet Müdürü olan, cinayet tarihinde ise
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan Ramazan
Akyürek'in, 2003 yılına ait kıdem listesinde 281. sıradan 81 kişilik 1. sınıf
emniyet müdürleri listesine terfi ettirildiği belirtildi.
Kişisel ilişkiler ve cemaat dayanışması içinde kadrolaşma amacıyla yapılan
sistemli bir çalışmanın olduğu, tarikat ilişkilerine dayalı olarak oluşturulan
Cumhuriyet karşıtı kadrocu cemaat yapılanmasına bir kod adı verildiği ifade
edilen gerekçede, Emniyet örgütü içinde bu kod adı ile anılan gizli bir
kadrolaşma sürecinin, yaygın bir hal aldığı savunuldu.
Gerekçede, ''Kurumun bütününü ve tüzel kimliğini hedef almadan söylüyoruz;
adeta ve maalesef, resmi üniforma giymiş yasadışı ve kısmi bir örgütlenme söz
konusudur. Delil toplama ve soruşturma süreçlerine müdahalede bulunulmakta ve
yönlendirme yapılmaktadır'' denildi.

-''HİMAYE ETMEKTEN ÖTE, BİZZAT SORUMLUSU''-

Necip Hablemitoğlu cinayetinde, yasadışı telefon dinleme olaylarında, Kasım
2003 tarihinde İstanbul'da 2 kez yaşanan terör olaylarında, Cumhuriyet Gazetesine
yapılan saldırılarda, Danıştay saldırısında, Atabeyler operasyonunda, Rahip
Santoro cinayetinde, Hizbut Tahrir örgütünün Fatih Camisi'ndeki eyleminde,
İsmailağa Camisi'ndeki linç eyleminde ve Gazeteci Hrant Dink suikastinde; bilgi
kirliliği, hedef saptırma süreci ve yönlendirmeler yaşandığı, delil toplama
süreçlerine müdahale edildiği ifade edildi.
Bu süreci Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, ''koli basili akıtan çeşmeye''
benzettiğine işaret edilerek, bu koli basilini akıtan çeşmeyi kurutması ve yok
etmesi gereken Hükümetin, bu yapılanmayı himaye etmekten öte, bizzat sorumlusu
konumunda olmasının düşündürücü olduğu belirtildi.

-''KURUMLARARASI ÇATIŞMA YARATMA GAYRETİ...''-

Hrant Dink cinayetindeki gelişmelerin, Başbakan ve İçişleri Bakanı'nın
gerçekleri gizlemek ve ortaya çıkmasını engellemek amacıyla özel bir gayret ve
işbirliği içinde olduklarını gösterdiği savunulan gerekçede, Hükümetin gerçekleri
ortaya çıkarma konusunda irade ve kararlılığı olmadığı, sorumluluklarını bertaraf
etmek ve gizlemek amacıyla, bilgi kirliliğinin yaratılmasına göz yumarak, hedef
saptırdıkları ve kurumlar arası çatışma ortamı yaratma gayreti içinde oldukları
öne sürüldü.
Gerekçede, saldırı olacağı yolunda ihbarlar yapılmasına, gelişmelerin
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün bilgisinde olmasına rağmen, Hükümetin, Dink'e
yönelik saldırıyı önlemede üstüne düşen görevi yapmadığı kaydedildi.
İstanbul Emniyetinin bilgisi dahilinde cinayetin işlendiği izlenimi doğduğu
ifade edilen gerekçede, Başbakan, İçişleri Bakanı ve bağlı birimlerin, ihmal
ölçülerini aşacak bir şekilde, sorumsuz, duyarsız, ehliyetsiz ve karanlık
ilişkileriyle bu sonuca yol açtığı iddia edildi.