2005-11-30 - 14:30
ANAVATAN GENEL BAŞKANI MUMCU: ''ROJ TV'YE BİR BEYANATTA BULUNMADIM''
Mumcu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, ''Roj TV adıyla anılan yayın kuruluşuna, özel olarak, o yayın kuruluşu olduğunu bilerek, bir beyanatta bulunduğunu hatırlamadığını'' söyledi.
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, Roj TV'ye açıklamada bulunmadığını bildirerek, ''Olmuş olması da bir şey değiştirmezdi. Önemli olan, kiminle ne konuştuğunuz değil, ne söylediğinizdir'' dedi.

Mumcu, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, ''Roj TV adıyla anılan yayın kuruluşuna, özel olarak, o yayın kuruluşu olduğunu bilerek, bir beyanatta bulunduğunu hatırlamadığını'' söyledi.

''Böyle bir beyanatta bulunmadım'' diyen Mumcu, ''Önemli olan bu değil. Olmuş olması da bir şey değiştirmezdi. Önemli olan, kiminle ne konuştuğunuz değil, ne söylediğinizdir'' dedi.

Başbakan'ın, bugün bir gazetede yer alan, ''PKK bayrakları da yanlış, F-16 uçaklarının uçması da yanlış'' sözlerini anımsatan Mumcu,''Bu sözün Roj TV'ye değil de başka gazete veya televizyona söylenmesi daha mı iyi?'' diye sordu.

Mumcu, teröre karşı mücadele eden güvenlik güçleri ile ülke bütünlüğüne kasteden bir topluluğun tutumunu, ''ikisi de yanlış'' diye değerlendirilip, eş değer konuma getirildiğini savundu.

Mumcu, yanlış politikaları göstermeye, doğruları anlatmaya çalıştıklarını ancak, bunların basında yer almadığını savundu.

''Gündem tanrısı''nın polemiklerle beslendiğini ifade eden Mumcu, Türkiye'nin, Ankara'da olup bitenleri, ''siyasetçilerin birbirleriyle atıştıkları, iktidar için yarıştıkları bir süreç'' olarak gördüğünü söyledi.

CHP milletvekillerinin, basına bir liste dağıttığının anlaşıldığını öne süren Mumcu, şöyle konuştu:

''Roj TV'ye demeç veren yegane siyasetçinin kendileri olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. CHP açısından üzüntü ve kaygı vericidir. Kendi milletvekilleriniz, bu tartışmaların en hararetli yerinde, o televizyona demeç vermiş; demecinde, Türkiye'nin genel sağduyusu ile ilgili sözler de söylememiş...Siz kendi milletvekillerinizle ilgili, her ne gerekiyorsa bir işlem yapacak yerde -kanaatim bir işlem yapmayı da gerektirmez- 'iyi ama, falanca da filanca da' diyorsunuz...

Basın toplantısına katılan gazetecilerin kimler olduğunu, her basın toplantısında tek tek kontrol etmeyiz. Karşımdaki kameraların kime ait olduğunu bilemem. Ama bildiğim bir şey var; ben Roj TV adıyla anılan yayın kuruluşuna, özel olarak, o yayın kuruluşu olduğunu bilerek bir beyanatta bulunduğumu hatırlamıyorum. Böyle bir beyanatta bulunmadım. Ancak önemli olan bu da değil, bunun olmuş olması da bir şey değiştirmezdi. Önemli olan, kiminle ne konuştuğunuz değil, ne söylediğinizdir.''

''ROJ TV'YE DEĞİL DE...''
Bugün bir gazetede yer alan ve Başbakan Erdoğan'a ait olduğu iddia edilen ''PKK bayrakları da yanlış, F-16 uçaklarının uçması da yanlış'' sözlerini anımsatan Mumcu, ''Bu sözün Roj TV'ye değil de başka gazete veya televizyona söylenmesi daha mı iyi?'' diye sordu.

Mumcu, teröre karşı mücadele eden güvenlik güçleri ile ülke bütünlüğüne kasteden bir topluluğun tutumunun, ''ikisi de yanlış'' diye değerlendirilip, ''eş değer konuma getirildiğini'' söyledi.

Erkan Mumcu, Yunus Emre'nin, ''Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı'' dizelerini anımsattı.

Alt-üst kimlik tartışmalarına değinen Mumcu, bu tartışmaların uzamasını istemediğini; ülkeye yarar getirmeyeceğini belirtti. Mumcu, bu tartışmaların, PKK'nın 20 yıldır varmaya çalıştığı asıl hedefin parçası olduğunu kaydetti.

''TARTIŞMALARI KESİN''
Mumcu, resmi ağızların, bu tartışmayı kışkırtarak, ülkenin birlik ve bütünlüğüne sağlayabileceği hiçbir katkı olamayacağını ifade ederek, şöyle konuştu:

''Birileri yanlış yapıyor diye, onların yanlışını politik fayda gözeterek, teşhir etmek amacıyla bile olsa bu tartışmayı uzatmak, bir işe yaramayacak. Lütfen bu tartışmaları kesin, kışkırtmayın. Bu sözlerle takınılan tutumdan bazı popülist faydalar umuluyor. Sözüm ona denge siyaseti güdülüyor. Aynı şey Kürt sorunu tartışmasında da yaşandı. İki ay önce, üstelik iki kez, bu tanımlamayı alaycı bir dille reddeden Başbakan, döndü, bu tanımlama üzerinden siyaset yapmaya başladı. Olabilir, fikri değişmiştir. O zaman bu tanımlamanın gereği olan çözümleri de peşine koyması gerekiyordu. Siz ortada çözüm gördünüz mü? Aynı şey Şemdinli olaylarının arkasından da yaşandı.''

''CİDDİYETE ÇAĞIRIYORUM''
Mumcu, Başbakan'ın, partisinin grup toplantısında, ''muhalefet partilerinden birini işaret ederek, 'Ben gittim, gözün kesiyorsa sen de git' dediğini'' öne sürdü ve ''Artık ayıbın bu kadarı olmaz. Bir ülkede, bir parti genel başkanının, ülkenin herhangi bir köşesine gidemeyeceğini ima etmek; onu ima eden kişinin de başbakan olduğu düşünülürse, aczin en yüksek düzeyde ifadesidir'' diye konuştu.

Kendisini ülke bütünlüğüne adayan herkesin, bölücülükle mücadele stratejisinin bir parçası olması gerektiğini belirten Mumcu, Başbakan'ın, bir muhalefet partisinin Şırnak veya Şemdinli'ye gidemeyeceğini söyleyerek, iftihar ettiğini öne sürdü. Buna karşılık, Başbakan'ın da Kandilli'ye çağrıldığını anımsatan Mumcu, ''Ben de sizi, ciddiyete çağırıyorum'' dedi.

Erkan Mumcu, terör örgütünün, ''Türkiye'yi şiddet yöntemleriyle bölmek yerine, bütünlüğünü çözecek stratejilere yöneldiğini'' ifade ederek, hükümetin soruna ''doğru teşhis koyamadığını'' savundu. Mumcu, ''Doktor önlüğü giymiş, doktormuş gibi ortalıkta dolaşan, asıl işi okuyup üflemek olan birileri var... Millet, acıdan ve acından kıvranıyor ama birileri okuyup üflemeye devam ediyor'' diye konuştu.

Makro ekonomik göstergelerin iyi olduğu yönündeki açıklamaları eleştiren Mumcu, Türkiye'nin geçmişte yaşadığı krizlerden önce de bu tür açıklamalar yapıldığını ifade etti. ''Bu filmi, defalarca gördük'' diyen Mumcu, şimdi de krizleri tetikleyen cari açığın ''büyüdüğünü'' söyledi.

''VATANDAŞ, KAZ GİBİ YOLUNUYOR''
Mumcu, Kurumlar Vergisi'nde yapılan indirimi, ''Hükümet, sonunda bir şeyi anladı, onu da yanlış anladı'' diye değerlendirerek, vergi düzeninin tamamen değiştirilmesi gerektiğini söyledi. IMF'nin, Türkiye'de uygulanan mali disiplini övdüğünü ifade eden Mumcu, ''Övdükleri, vatandaşın kaz gibi yolunmasıdır'' dedi.

Kurumlar vergisinin, toplam vergi gelirlerinin yüzde 9'unu oluşturduğunu, bunun da yüzde 40'ını kamu kurumlarının ödediğini anlatan Mumcu, ''Alamadığınız bir vergi için oran indirimine gidiyorsunuz, belki vergi verirler'' diye konuştu.

Mumcu, Türkiye'de vergilerin dar gelirli ve ücretlilerden toplandığını ifade etti.

Dünyanın hiçbir ülkesinde, gelir bölüşümünde Türkiye'deki kadar ''adaletsiz'' bir durum olmadığını belirten Mumcu, Tanzanya'nın bile ''Türkiye'den daha adil davrandığını'' söyledi.

''OTOMATİK PİLOT...''
Hükümetin, ekonomide ''Derviş politikalarının bir santim dışına çıkamadığını'' söyleyen Mumcu, işlerin, ''otomatik pilota'' bağlandığını, pilotun, düğmelere dokunmaya ve uçağı idareye kalkıştığı dönemlerde, ''türbülansa girildiğini ve pilotun eline vurulduğunu'' ileri sürdü.

Mumcu, AB sürecine ilişkin dış politika uygulamalarını da eleştirerek, ''Sizden istenilenleri kademe kademe vermenin dışında ne yaptınız?'' diye sordu.

''BEN, İSTİFA EDERDİM''
Devlet Denetleme Kurulu'nun, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun özelleştirme uygulamalarında ''usulsüzlük'' olduğu tespitinde bulunduğunu ifade eden Mumcu, Galataport ve Kuşadası limanları ile Tüpraş'ın yüzde 14.76'lık kısmının satışına ilişkin işlemlerde, ''yolsuzluk'' olduğunu savundu.

Dokunulmazlıklara kutsalmış gibi sarılınmasının arkasında bu olayların bulunduğunu söyleyen Mumcu, hükümette ''istifa olmamasını'' eleştirdi ve ''Ben olsam istifa ederdim. Onurlu her siyasetçinin yapması gereken istifa etmektir'' dedi.

''CHP, REJİM BUNALIMI YARATMAYA ÇALIŞIYOR''
Mumcu, CHP'nin, Cumhurbaşkanlığı konusunda kılık-kıyafet gerekçesiyle bir rejim bunalımı yaratmaya çalıştığını öne sürdü.

Türkiye'de, Cumhurbaşkanlığı seçiminin her zaman darbelerin ve krizlerin gerekçesi olduğunu ileri süren Mumcu, bu ülkede, ''Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki iletişimsizliğin de yeni bir şey olmadığını'' söyledi ve örnekler verdi.

Siyasi ve hukuki sorumluluğun Meclis'te olduğunu, ancak böyle bir sorumluluğu bulunmadığı halde Cumhurbaşkanı'nın yasaları veto ettiğini ifade eden Mumcu, böyle bir şeyin olamayacağını, bu sisteme demokrasi denilemeyeceğini savundu. Yürütmenin, yasama organı üzerindeki etkisinin yolsuzlukların denetlenmesini engellediğini belirten Mumcu, yürütmeyi denetleyecek yasamanın, yargı için de güvence olacağını kaydetti.

Kabinede görev yaptığı döneme ilişkin veremeyecek hesabı olmadığını söyleyen Mumcu, ''Üstelik ben kimsenin kapısına gitmedim, herkes benim kapıma geldi. Hiç kimseye yalvarmadım'' diye konuştu.

''İŞPORTACILIK...''
Başbakan Erdoğan'ın, ''pazarlama'' açıklamalarında, ''marketing'' demeye başladığını; bir başbakanın ülkesinin varlıklarını pazarlamaması gerektiğini savunan Mumcu, yapılan işin karşılığının ''promotion'' olduğunu söyledi. Mumcu, Başbakan Erdoğan'ın yaptığının karşılığının, ''işportacılık, tezgahlama'' olduğunu öne sürdü.

Mumcu, çimento sektöründeki özelleştirme uygulamaları ile ''kartel'' oluştuğunu, vatandaşın yüksek fiyatla çimento almak zorunda kaldığını iddia etti. Mumcu, ''Başbakan'ın görevi, varlık satışı yapmak değil, haksız rekabeti ve kartel oluşmasını önlemektir'' dedi.

KOYUN-KUZU
Yolsuzluklara ilişkin bir gün mutlaka hesap sorulacağını belirterek, Hazreti Ömer'in, ''Fırat'ın kıyısında bir koyun kuzusunu kaybetse hesabını Ömer'den sorarlar'' dediğini hatırlatan Mumcu, şöyle konuştu:

''Bir koyun kuzusunu kaybederken, siz bunun hesabını vermeye yanaşmayacaksanız, hiç siyaset yapmayın. Millete vekalet iddiasında bulunmayın. Efendice özür dileyin ve çekilin. Bırakın Fırat'ın kıyısında koyunun kuzusunu kaybetmesini, Türkiye'nin dört bir yanında analar kuzularını kaybediyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor.''

Mumcu, gelecek haftadan itibaren, en az 2 gününü Anadolu'da geçireceğini de kaydetti.