2009-12-14 - 14:20
2010 YILI BÜTÇESİ GENEL KURUL'DA...
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: "Türkiye, hükümetlerimiz dönemindeki güçlü performansıyla dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmuştur, küresel krize rağmen bu konumunu da korumuştur''
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TBMM Genel Kuruluna 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu
Tasarısını sundu. Plan ve Bütçe Komisyonuna bütçe çalışmaları dolayısıyla
teşekkür eden Şimşek, konuşmasına dünya ekonomisinin genel görünümünü anlatarak başladı.
Temmuz 2007'de başlayan küresel finans krizinin, Eylül 2008'de
derinleşerek bütün ülkeleri etkileyen küresel buhrana dönüştüğünü belirten
Şimşek, 2007 yılında yüzde 5,2 olan küresel büyümenin, yerini 2009 yılında yüzde
1,1 daralmaya bırakmasının beklendiğini söyledi.
Türkiye ekonomisinin genel görünümüne de değinen Şimşek, kriz nedeniyle
bazı makroekonomik hedef ve tahminlerini revize etmek durumunda kaldıklarını,
ancak bunun sadece Türkiye'ye özgü bir durum olmadığını söyledi. Neredeyse bütün
ülkeler ve uluslararası kuruluşların hedeflerini hem de birkaç kere revize etmek
zorunda kaldıklarını belirten Şimşek, şöyle konuştu:
''2009 yılı bütçesinin hazırlandığı dönemde (2008 Mayıs-Eylül) birçok
uluslararası ve yerli kuruluşun büyüme tahminleri bizim bütçede öngördüğümüz
büyüme tahminlerinden farklı değildi. 2010 yılı için büyüme öngörümüz yüzde
3,5'tir. Ancak, IMF, OECD ve uluslararası finans kuruluşlarının tahminleri yüzde
3,7 ile 5,5 arasında yoğunlaşmaktadır.
Daha önemlisi Türkiye'nin uzun dönem büyüme potansiyeline ilişkin
beklentilerde herhangi bir değişiklik olmamıştır. OECD'nin son yayımladığı
Ekonomik Görünüm Raporunda Türkiye'nin büyüme oranı 2011-2017 döneminde ortalama
yüzde 6,7 olarak öngörülmüştür. Bu oranın, Çin ve Hindistan'dan sonra en yüksek
büyüme oranı olduğunun altını çizmek istiyorum.
Goldman Sachs'ın yayımladığı bir raporda, Türkiye'nin 2050 yılında
Avrupa'nın üçüncü ve dünyanın dokuzuncu büyük ekonomisi olacağı öngörülmektedir.
Kriz sonrası ilk yıl olan 2010 için yüzde 3,5'lik büyüme hedefini düşük
görebilirsiniz. Ancak bu büyüme oranının Avrupa Komisyonunun, Avrupa Birliği
üyeleri için gelecek yıl öngördüğü büyüme hedefinin 5 katı olduğunu hatırlatmak
isterim. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile arayı kapatmaya devam ediyoruz.
Türkiye'nin satın alma gücü paritesine göre kişi başına Gayri Safi
Yurtiçi Hasılasının Avrupa Birliği ortalamasına oranı 2002 yılında yüzde 36,2
iken 2008 yılında bu oran yüzde 45,7'ye yükselmiştir.''

-''EN GÜÇLÜ PERFORMANS-

Bakan Şimşek, Türkiye'nin, birçok yönüyle aslında bu krizden en az
etkilenen ülkelerden birisi olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin, Hükümetleri
dönemindeki güçlü performansıyla dünyanın en büyük 17. ekonomisi olduğunu,
küresel krize rağmen bu konumunu da koruduğunu söyledi.
Hükümetleri döneminde, kriz yılı olan 2009 yılı hariç, bütçe hedeflerini
sürekli olarak tutturduklarını kaydeden Şimşek, ''Birçok dönemde hedeflerimizi de
aştık. Bu başarıda, Hükümetlerimizin kararlı, tutarlı, şeffaf ve istikrarlı
politikaları belirleyici olmuştur'' dedi.
2009 yılında ekonomideki daralmayı ve krizin etkisini sınırlandırmaya
yönelik aldıkları tedbirlerden dolayı bütçe açığının, öngörülerinin üzerinde
gerçekleştiğini belirten Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ancak bütçe hedeflerindeki bu sapma, Türkiye'ye özgü değildir. Hemen
hemen bütün ülkelerde bütçe açıkları öngörülenin çok ötesinde artmıştır. Mesela
Letonya için Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oran olarak bu sapma 11, İzlanda için
10,6, Rusya için 10,4, İspanya için 9,8, Litvanya için 9,6, ABD için 7,9, İrlanda
için 7,4, İngiltere için 7,2, Finlandiya için 6,6, Slovenya için 5,6, Hollanda
için 5,5, Belçika ve Portekiz için 4,6 puandır.
Türkiye'de ise 2009 yılında bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya
oranındaki sapma 5,7 puandır. 2009 yılında bir önceki yıla göre bütçe açığının
Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranındaki kötüleşme ise 4,8 puandır.
Bütçe hedeflerimizdeki sapma, esas itibarıyla gelirlerdeki sapmalardan
kaynaklanmıştır. Tekrar ediyorum, bu gelişmeler sadece Türkiye'ye özgü değildir.
Mesela, Amerika Birleşik Devletlerinde 2009 yılı bütçe gelirleri 2008 yılına göre
419 milyar dolar daha düşük gerçekleşmiştir.
Hükümetlerimiz döneminde, bu yıl hariç, bütçe hedeflerimizi her yıl
tutturduk. 2003 yılında yüzde 9,9 oranında bir açık hedefledik. Gerçekleşme yüzde
8,8. 2004 yılında yüzde 8,2'lik bir bütçe açığı hedefine karşılık gerçekleşme
yüzde 5,4'tür. 2005 yılında yüzde 4,5 açık öngördük, gerçekleşme yüzde 1,3 oldu.
2006'da yüzde 1,8 oranında bir açık hedefine karşılık gerçekleşme binde 6'dır.
2007'de yüzde 2'lik bir açık öngörüsüne karşılık gerçekleşme yüzde 1,6'dır. Yine
2008'de hedeflenen bütçe açığı yüzde 1,9 iken gerçekleşen bütçe açığı yüzde
1,8'dir.
Evet biz çıtayı yükselttik. Avrupa Birliği ülkelerinin bile tutturamadığı
bir performansı yakaladık. Bütçe açığında 4 yıl üst üste Maastricht Kriterlerini
yakaladık. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Komşumuz Yunanistan'ın bile 2009 yılı
bütçe açığı, bizim iki katımız. 2010 yılında bu oranı yüzde 10'un altına düşürmek
için çabalıyor. İşte bunun için bizim notumuz artıyor. İşte bunun için Türkiye'ye
güven artıyor. Bu, AK Parti iktidarının bir başarısıdır.''

-KRİZE KARŞI DAYANIKLILIK-

Türkiye ekonomisinin, krize karşı büyük bir dayanıklılık gösterdiğini
belirten Şimşek, ''Bugün faiz oranları tek haneye düşmüşse, enflasyon son 40
yılın en düşük seviyelerindeyse, ülkemizin kredi notu yükseliyorsa, Türkiye'de
tek bir banka batmadıysa, Türkiye bu anlamda krizden en az etkilenen ülkelerden
birisidir'' diye konuştu.
Bu yıl dünyada son altmış yılın en büyük krizinin yaşandığına dikkati
çeken Şimşek, ''Faizler tek haneye düşmüş. TL cinsinden iskontolu devlet iç
borçlanma senetlerinin faiz oranı yüzde 8,5 ve gecelik faizler yüzde 6,5
seviyelerine gerilemiş. Enflasyon en düşük düzeylerinde. Kredi notumuz artıyor.
Bütün bunlar şunu açık bir şekilde gösteriyor ki Türkiye bu krize karşı büyük
dayanıklılık göstermiştir'' dedi.
Hükümetleri döneminde kamu maliyesi ve borç dinamiklerinde önemli
gelişmeler kaydedildiğini anlatan Şimşek, şunları ifade etti:
''AK Parti Hükümetleri döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinde önemli
iyileşmeler sağlandı. 2000 yılında yüzde 8,9 olan kamu kesimi borçlanma gereğinin
Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı 2001 yılında yüzde 12,1 ile zirve yapmış, 2002
yılında yüzde 10 civarında gerçekleşmiştir. Bu oran son yıllarda ortalama yüzde
1'in altına indirilmiştir. Kriz yılı olan 2009 yılını dahil etsek bile
Hükümetlerimiz döneminde kamu kesimi borçlanma gereğinin Gayri Safi Yurtiçi
Hasılaya oranı ortalama yüzde 2,4 olmuştur. Bu oran, 1990-2002 dönemi ortalaması
olan yüzde 8,9'un çok altındadır.
Kamu maliyesinde, borç dinamiklerinde sağladığımız iyileştirmeler yanında
birçok yapısal reform gerçekleştirdik. Terör gibi kronik bir sorun olan enflasyon
sorununu çözdük. 1993–2002 döneminde ortalama yüzde 70'lerde seyreden
enflasyon, Hükümetlerimiz döneminde tek haneye düşmüştür. Elde ettiğimiz
başarılarla Türkiye'nin temellerini sağlamlaştırdık.
Küresel krizin Türkiye ekonomisine yansıması önemli ölçüde dış talepteki
sert düşüşle ilişkilidir.
Kriz öncesinde ihracatta aylık yüzde 30'ların üzerinde artışlar
yaşanırken, krizle birlikte yüzde 30'dan fazla düşüşler yaşanmıştır. Bu yüzde
60'lık bir sapma demektir. Mal ve hizmet ihracatının milli gelir içindeki payını
dikkate alırsak ihracattaki bu sapmanın büyüme üzerindeki olumsuz etkisi çok açık
bir şekilde anlaşılacaktır. İhracattaki bu düşüş, bize özgü değildir. Daha önce
birçok ülkede ihracatın yüzde 20 ile yüzde 45 arasında düştüğünü ifade etmiştim.
İhracattaki bu düşüş, başta imalat sanayi olmak üzere ihracat ağırlıklı çalışan
sektörlerin daralmasına neden olmuştur. Bu da imalat sanayi üretimini ve stok
seviyelerini olumsuz etkilemiştir. Bu yönüyle küresel krizden etkilenmemiz son
derece tabidir.
Stoklardaki küçülme, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren ekonominin
daralmasında etkili olan en önemli faktörlerden biri olmuştur. Geçen yılın
dördüncü çeyreğindeki daralmanın yüzde 57'si stoklardaki erimeden
kaynaklanmıştır. Bu yılın birinci çeyreğinde stoklardaki erime, ekonomik
daralmanın yüzde 53'ünü ve ikinci çeyreğinde yüzde 54'ünü oluşturmuştur. Üçüncü
çeyrekte ise stoklardaki erime durmuştur. Ancak baz etkisi nedeniyle üçüncü
çeyrekteki daralmanın yüzde 41'i stoklardan kaynaklanmıştır.''

-İHRACAT-

Ürün ve pazar çeşitliliğinde sağladıkları başarı ile ihracat
performansının, Ekim ayından itibaren yeniden artış eğilimine girdiğine işaret
eden Şimşek, Aralık ayında da ihracattaki artışın çift haneli olmasını
beklediklerini açıkladı.
Rekabet ve yoğunlaşmayı gösteren Herfindahl-Hirschman Endeksi'nin 2002
yılındaki 570 seviyesinden 2009 yılında 332 seviyesine gerilediğini kaydeden
Şimşek, bu endeksin düşmesinin, Türkiye'nin ihracatındaki ülke bağımlılığının
azaldığını gösterdiğini anlattı.
Şimşek, buna bağlı olarak ihracattaki ilk 5 ülkenin ve Avrupa Birliğinin
payının azaldığını belirterek, ''İhracatımızdaki ilk 5 ülkenin payı 2002 yılında
yüzde 46,5 iken 2009 Ocak-Ekim döneminde yüzde 32'ye düşmüştür. Benzer şekilde
Avrupa Birliğinin payı da yüzde 56,6'dan yüzde 45,7'ye gerilemiştir. 2002 yılında
komşu ve çevre ülkelere yaptığımız ihracatın toplam ihracatımız içindeki payı
yüzde 25,7 iken, bu oran 2009 yılının ilk on ayında yüzde 42,1'e çıkmıştır'' diye
konuştu.
2009 yılında cari açığın, bir önceki yıla göre önemli ölçüde düşüş
gösterdiğini bildiren Şimşek, şunları söyledi:
''Bunda emtia fiyatlarının düşmesi ve ekonomideki daralma etkili
olmuştur. 2008 yılında 41,8 milyar dolar olan cari açığın 2009 yılında yaklaşık
11 milyara düşmesi beklenmektedir. 2008 yılında 48,3 milyar dolar olan enerji
faturasının 2009 yılının ilk on ayındaki seviyesi olan 24 milyar doları dikkate
aldığımızda, Türkiye'nin enerji hariç tutulduğunda cari fazla verdiği
görülecektir.
Hükümetimiz cari açık sorununu kalıcı bir şekilde çözmek için önemli
adımlar atmaktadır. Bu amaçla yatırım ve istihdamı artırmak için yeni bir teşvik
sistemi uygulamaya koyduk. Birinci olarak, büyük yatırımlar çerçevesinde dış
ticaret açığı yüksek olan 11 tane sektörü teşvik ediyoruz. İkinci olarak,
Türkiye'de katma değeri yüksek ürünlere geçişi sağlayacak Araştırma ve Geliştirme
faaliyetlerinin artması için önemli bir Ar-Ge reformu yaptık. Birçok firma Ar-Ge
merkezlerini Türkiye'ye taşımaya başlamıştır. Bugüne kadar 60'ın üzerinde firmaya
Ar-Ge merkezi kurması için izin verdik. Üçüncü olarak, milli ve yenilenebilir
enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının artırılması için yoğun bir çaba
içindeyiz.
Son olarak, iş ortamının iyileştirilmesine yönelik çok önemli adımlar
attık. Bu sayede Türkiye, en çok yatırım çeken ülkeler sıralamasında 20'nci
sıraya yükselmiştir. 2007 yılında gelişmekte olan ülkelere giren net özel sermaye
tutarı 697 milyar dolar iken Türkiye'ye gelen doğrudan yatırımların tutarı ise 22
milyar dolar olmuştur.''

-İSTİHDAM-

Krizle birlikte, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de işsizliğin
arttığını bildiren Şimşek, Türkiye'nin OECD ülkeleri arasında tarım dışı
istihdam yaratmada en yüksek performansı gösteren ülkelerin başında geldiğini
söyledi. 2002 yılında tarım dışı istihdamın 13 milyon 896 bin kişi iken, 2009
yılı Ağustos ayı itibarıyla 16 milyon 254 bine yükseldiğini ifade eden Şimşek,
Hükümetleri döneminde tarım dışı istihdam artışının 2 milyon 358 bin kişi
olduğunu açıkladı.
Bu dönemde istihdamın kalitesinin de arttığını belirten Şimşek, şöyle
devam etti:
''Tarım sektörü istihdamındaki daralma neticesinde, bu sektör
istihdamında önemli bir yer tutan ücretsiz aile işçiliği azalmış ve tarım dışı
sektörlerde ücretli ve yevmiyeli istihdamı artmıştır. 2002 yılında ücretsiz aile
işçisinin toplam istihdam içindeki payı yüzde 20,9 iken 2009 yılı Ağustos ayı
itibarıyla bu rakam yüzde 15,4 seviyesine gerilemiştir. Ücretli çalışan
sayısındaki artış, gelir dağılımına olumlu yönde yansıyan ve işgücü piyasasında
kayıt dışılığı azaltan önemli bir gelişmedir.
Ancak diğer gelişmiş ülkelerin yaşadığı sürece benzer bir şekilde
Türkiye'de de tarımsal istihdamda Hükümetlerimiz döneminde önemli bir düşüş
yaşanmıştır. 2002 yılında tarım sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı
yüzde 34,9 iken, bu oran 2009 yılının Ağustos ayında yüzde 26,5'e gerilemiştir.
Buna karşılık aynı dönemde sanayi sektörünün payı yüzde 18,5'ten 18,8'e,
hizmetler sektörünün payı ise yüzde 42,1'den 48,5'e yükselmiştir.
Türkiye'de her yıl ortalama yaklaşık 500 bin kişi işgücüne katılmaktadır.
Böylece, hem tarım kesiminden ayrılan nüfusa hem de işgücüne yeni katılanlara iş
yaratılması gerekiyor. Bunu kriz öncesi döneme kadar başardık.
Son olarak, şunu da belirtmekte yarar var. Ülkemizde vasıfsız işçilerin
toplam işsiz sayısı içindeki payı oldukça yüksektir. TÜİK'in verilerine göre
ülkemizde işsizlerin yüzde 57,5'i lise altı eğitime sahiptir. İşsizlik
Türkiye'de, çok önemli yapısal bir sorundur. Hükümet olarak sorumluluğumuzun
farkındayız.''

+++++ Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın tamamı haberimizin "İLGİLİ DOKÜMANLAR" bölümünde yer almaktadır