2006-03-21 - 16:00
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada,Türkiye'de yaşanan kadrolaşmanın, partizanlığın ötesinde olduğunu
savunarak, ''Artık kadrolaşma sözü yetmiyor, yaşanan kuşatmadır. AKP'nin, toplumu, devleti kuşatma hareketidir'' dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal,
Türkiye'de yaşanan kadrolaşmanın, partizanlığın ötesinde olduğunu
savunarak, ''Artık kadrolaşma sözü yetmiyor, yaşanan kuşatmadır.
AKP'nin, toplumu, devleti kuşatma hareketidir'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, tüm
vatandaşların Nevruz Bayramı'nı kutladı. Nevruz'un yeni bir başlangıç,
tazelenme, yenilenme günü olduğunu belirten Baykal, ''Artık karanlık,
soğuk, umutsuzluk geride kalacak, hep beraber aydınlığa, sıcağa, umuda
yaklaşacağız, daha güzel günlere gideceğiz'' dedi.
Çanakkale Zaferi'nin 91. yıldönümünün de bir kaç gün önce
kutlandığını anımsatan Baykal, çok önemli bir dönüşümün en kritik
aşaması olan 18 Mart'ın, askeri zaferlerin ötesinde bir umut ışığı
yaktığını, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Çanakkale'de mayalandığını,
şekillendiğini söyledi.
Baykal, Çanakkale Zaferi ile ilgili olarak bir çarpıtma, saptırma,
onu niteliğinden dışarı çıkarma çabalarının ısrarla sürdürüldüğünü
savunarak, ''Çanakkale Zaferi'ni bir hurafeler olayı haline getirmek
isteyenler, maalesef hala varolmaya devam ediyorlar. Çanakkale Savaşı,
bu toplumun evlatlarının inançla ve bilinçle sergiledikleri bir
varoluş mücadelesidir'' dedi.
Bu konuyla ilgili olarak ikinci bir çarpıtma çabasının daha söz
konusu olduğunu ifade eden Baykal, Mustafa Kemal'in bu büyük
mücadeledeki rolünü gözden kaçırma, yok sayma, inkar etme arayışının
kendisini gösterdiğini söyledi. Mustafa Kemal'in, askeri dehasını
sergileyerek, savaşın kaderinin değişmesine yol açacak tarihi
kararları cesaretle aldığını, Çanakkale'de bir umut ışığı haline
geldiğini belirten Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mustafa Kemal, alnının teriyle, emeğiyle, komutanlığıyla
kendisini ilk kez toplumun bilincine Çanakkale'de aktarmayı
başarmıştır. O nedenle 'Mustafa Kemal'e saygısızlık yapacağız' diye
bir ulusun en güçlü günlerine, büyük zaferine gölge düşürmek isteyen
insanları yadırgıyorum ve kınıyorum.
Çanakkale ruhunu, bilincini ayakta tutma sorumluluğunu unutmadan,
kutlamaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. 18 Mart'larda
Çanakkale'de Mehmet Akif okumak güzeldir. Ama bunu yapan insanların,
Türkiye'nin Suriye sınırında iki Kıbrıs büyüklüğünde bir araziyle
ilgili olarak, yabancı şirketler ve bu şirketlerin arkasındaki yabancı
devletlere, 'mayınları temizleyin' diye anlaşmalar yapmaya kalkması da
Çanakkale ruhuna en büyük ihanettir.''
-''KADROLAŞMA SÖZÜ YETMİYOR''-
Baykal, bir süreden beri yaptıkları değerlendirmelerin, uyarıların
ne kadar yerinde ve haklı olduğunu kanıtlayan gelişmeler yaşandığını
söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'de bir süreden beri çok tehlikeli bir kadrolaşmanın,
iktidar tarafından sistemli bir şekilde yürütülmekte olduğuna hep
dikkati çekiyoruz. Buradaki tablo, alışılmış kadrolaşma anlayışının,
partizanlığın çok ötesinde. Artık kadrolaşma sözü yetmiyor. Şimdi
yaşanan olay kuşatmadır. Kadrolaşma, partizanlık aşıldı, şimdi
yaşanan; AKP'nin, toplumu, devletin kurumlarını kuşatma hareketidir.
Niçin bu kadrolaşma, kuşatma yaşanıyor? Belirli bir hedef var. Her
alanda bu kendini gösteriyor. Türkiye'de kuşatma ve kuşatmaya paralel
bir yıldırma, sindirme çabası, hepsi bir arada gidiyor.''
Hürriyet Gazetesi Yazarı Emin Çölaşan'ın, yazısında, kendisine
yönelik bir tehdit olayını aktardığını belirten Baykal, tehdit eden
kişinin, kimliğini gizlemediğine dikkati çekti. Çölaşan'ın, konuyu,
söz konusu kişinin çalıştığı Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK)
Genel Müdürü'ne ilettiğini ve ''O çalışanımız medeni cesaret
sahibiymiş'' yanıtı aldığını kaydeden Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin saygın yazarlarına yönelik olarak böylesine 'dil
koparma' tehditlerinin, devletin en önemli kurumlarında resmi görev
yapan kişilerce, isimleriyle, sıfatlarıyla söylenebildiği bir ortama
gelmiş olmamızı hala bazıları kavrayamıyorsa, yorumlayamıyorsa çok
yazık.
Türkiye bir yere doğru çekilmek isteniyor. Bu gidiş, iyi bir gidiş
değildir. Bu gidişin sonunda Türkiye'de barış, kardeşlik, uyum,
hoşgörü, insan hakları yoktur. Hala bunu kavrayamadıysak, yazıklar
olsun...''
İktidarın, devletin bütün kurumlarıyla çatıştığını, kavga ettiğini
savunan Baykal, ''Bu gidişin bedelini Türkiye çok ağır ödemektedir,
bundan sonra maalesef çok daha ağır ödeyecektir'' diye konuştu.
-''BÖYLE BİR MANZARAYI, KİM GÖZÜ YAŞARMADAN SEYREDEBİLİR?''-
Ülkede bugün, Genelkurmay Başkanlığı'nın Şemdinli İddianamesi ile
ilgili açıklamasının konuşulduğuna dikkati çeken Baykal, böyle bir
ortamda, Nevruz nedeniyle vatandaşların yüreğini ezen, kanatan olaylar
yaşandığını söyledi.
Deniz Baykal, Türk bayrağına saldırılarda bulunulduğunu, PKK
bayraklarının dalgalandırıldığını, güvenlik güçlerinin, atılan
taşlardan kendilerini korumak için yerlere çömeldiğini anlatan Baykal,
''Böyle bir manzarayı, bu ülkenin büyüklüğüne, Çanakkale ruhuna,
Türkiye'nin bağımsızlığına, kardeşliğine inanan hangi vatandaşımız
gözü yaşarmadan seyredebilir?'' diye sordu.
Türkiye'nin hiçbir dönemde bu kadar sahipsiz kalmadığını savunan
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Böyle bir ortamda Genelkurmay bildiri yayınlamak durumunda
kalıyor. Şu manzaraya bakın. Bu noktaya nasıl, niçin geldik? Taciz
olmuş, rencide olmuş bir Genelkurmay... Kim rencide ediyor? Bir
iddianame ile... Bu iddianameyi kim hazırlıyor, hazırlayanın arkasında
kimler var? 3 yıldır yargı bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı diyoruz.
Şimdi bu iddianameye karşı Genelkurmay'dan bir tebliğ yayınlanınca,
'yargı bağımsızlığı' diyor bazıları. Yargı bağımsızlığı sorunu, asıl o
iddianame yayınlandığı zaman, hatta daha önce Rektör'e yönelik
iddianame yayınlandığı anda ortaya çıkmıştır.''
Baykal, Genelkurmay'ın, ''iddianamenin hukuki değil, siyasi olduğu
ve arkasında başka şeyler bulunduğu'' yönünde açıklama yaparak, bu
işin arkasındakileri, anayasal sorumluluk taşıyanların ortaya
çıkarmasını istediğini söyledi. Baykal, ''Anayasal sorumluluk taşıyan
kim? Hükümet. Bu üç noktayı biz haftalar önce söylemedik mi? Herkes
onu bıraktı, 'Sen (sivil darbe) dedin'... İyi sivil darbe demeyelim,
bu tablo ne peki? Bizi üzen gelişmeler bunlar'' dedi.
''Türkiye'nin yönetilmediğini, sürüklendiğini'' savunan Baykal,
güvenlik güçlerinin giderek etkisiz ve aciz kaldığını, kurumsal olarak
güvenlik güçlerinin birbiriyle çatışır noktada bulunduğunu savundu.
"Baykal tehlikeli bir sahipsizlik tablosu bulunduğunu,
bunun da bir boşluk yarattığını söyledi.
İktidarla ilgili değerlendirmenin, ''artık delalet sınırının
aşıldığını'' gösterdiğini savunan Baykal, ''Bugün Türkiye,
yöneticilerin delaleti aşamasını geride bırakmaya başlamıştır'' dedi.
Baykal, ABD'de Irak savaşına desteğin yüzde 29'a düştüğünü,
Türkiye'de, bu müdahalenin savunucularının çıktığını, ancak müdahaleyi
yapan ülkenin, bunun yanlışlığı konusunda ileri bir noktaya geldiğini
anlattı. Baykal, hükümete, Irak konusunda yeni yaklaşımlar önermeleri
gerektiğini dile getirdi.
-''YARDIM KARŞILIĞINDA UNUTMAK''-
Kıbrıs'taki gelişmelere de değinen CHP lideri Baykal, mali yardım
ve KKTC'ye yönelik ablukanın kaldırılmasına yönelik iki tüzük olduğunu
anımsattı. Baykal, yardım ve ambargonun farklı olduğu ve ''ambargonun
kaldırılmasını unutun, yardımı ise düşünürüz'' denildiğini belirtti.
Deniz Baykal, KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı'nın, ''Almama
taahhüdünde bulunmadık, belli şartlarda belki alırız'' dediğine dair
iddianın netleştirilmesini istedi. Baykal, ''Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi'nin onayıyla verilecek yardım, elbette kabul edilemez. Bize
taahhüt edilen ticaret yapma vaadini, 139 milyon avroluk yardım
karşılığında unutmamızı istemeye kimsenin hakkı yoktur. Almayız o
parayı, onları da vaatlerini tutmamış insanlar olarak orada tutarız.
139 milyon avroya karşı onları kurtarmanın kabul edilir yanı yoktur''
diye konuştu.
-BOTAŞ YÖNETİCİLERİ YARGILANACAK-
CHP Genel Başkanı Baykal, petrol fiyatındaki artışın yüzde 80
oranında doğalgaza yansıtılmasına ilişkin doğalgaz fiyat hesaplama
modelini, hükümetin değiştirerek, bunun yüzde 140'a çıkarıldığını
ileri sürdü.
Türkiye'ye zarar veren bu değişikliği öngören BOTAŞ yönetimi
hakkında soruşturma açılmasını istediklerini ancak Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı'nın soruşturma izni vermediğini anlatan Baykal,
savcılığın da bakanlığın kararını doğru bulduğunu anımsattı. Baykal,
daha sonra bölge idare mahkemesine başvurduklarını, dün de mahkemenin,
BOTAŞ yönetiminin yargılanması gerektiğini karara bağladığını
bildirdi.
Baykal, söke söke Türkiye'nin, milletin hakkını korumaya
çalıştıklarını vurguladı.
-SİNEVİZYON İLE EKONOMİK GÖSTERGELER-
Deniz Baykal, ekonomideki gelişmeleri, sinevizyon ekranından ve
grafiklerle anlattığı konuşmasında, cari açığa dikkati çekti.
AK Parti iktidara geldiğinde cari açığın 1.5 milyar dolar
olduğunu, 2003'te 8 milyar dolar, 2004'te 15.6 milyar dolar ve 2005'te
ise 22.9 milyar dolara çıktığını belirten Baykal, bu açığı, ''büyük
kara delik olarak'' nitelendirdi.
Baykal, dış ticaret açığının 2002'de 15.5 milyar dolar, 2003'te
22.1 milyar dolar, 2004'te 34.4 milyar dolar ve 2005'te 43.1 milyar
dolar olduğunu ifade etti.
Deniz Baykal, 2002'de ilköğretimde, kamu okullarında devletin
öğrenci başına 516 dolar verdiğini, özel okullarda öğrenci başına 1524
dolar harcandığını, genel liselerde devletin öğrenci başına 876 dolar
harcadığını, özel liselerde öğrenci başına harcanan rakamın ise 1587
dolar olduğunu bildirdi.
-''EĞİTİM POLİTİKASI DEĞİL, İDEOLOJİK YAKLAŞIM''-
Yeni düzenleme getirilerek, Milli Eğitim Bakanı'nın, ''özel
okullardaki her öğrenci için bin YTL vereceğim'' dediğini anımsatan
Baykal, şöyle devam etti:
''O kadar paran varsa, devlet okuluna, öğretmensiz, yakacaksız,
Anadolu'nun ücra köşelerinde kalmış okullara ver. Fırsat eşitliği,
eğitim hakkı Anadolu'nun ücra yerinde okuyanın hakkı değil mi? Bu
politikanın amacı, kuşatma politikasının bir parçasıdır. Özel eğitim
kurumu olsun, kolaylık da gösterilsin. Ama kamu eğitim kurumlarının
yerine ikame etmeye teşebbüs, başarısızlığa mahkum, adaletsizlik,
eğitimsizlik üretecek çok yanlış bir politikadır. Bu eğitim politikası
değil, ideolojik yaklaşımın yansımasıdır. Doğru dürüst bir sınıf, sıra
sağlayamamışken, 'özel okullara para vereceğim' derseniz, Anadolu
gerçeğini, köylüyü, esnaf çocuğunu unutmuşsun, bir avuç zengine hizmet
veriyorsun demektir.''
-''ALLAH TÜRKİYE'YE ACISIN''-
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanlığı'nın, Erdem
Başçı'nın Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmasını öngören bir Bakanlar
Kurulu Karar Taslağı bulunmadığına yönelik açıklamasını da
anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz de ne zaman görevinin biteceği belli. Görevini başarıyla
yaptığı anlaşılıyor, yaşı uygun, sağlığı yerinde. Hiçbir inandırıcı
gerekçe ortaya koymadan, bir yöneticiyi alma derdine giriliyor. Yerine
kimi getireceğini söylemiyor. Niye saklıyorsun?
Başkanvekilinin ataması, 3 üyenin istifasına yol açtı. Merkez
Bankası mı öğrenci derneği mi, nedir? Kim, nasıl, hangi yetkiyle
geliyor, ne yapıyor? Genelkurmay ortada, Merkez Bankası bu manzaranın
içinde. Allah Türkiye'ye acısın. Böyle bir iktidarın, Türkiye'ye
veremeyeceği zarar yoktur. Sınırların elden çıkarılmasından,
Türkiye'nin en saygın kurumlarının birbirine düşürülmesine kadar
veremeyeceği zarar yoktur. Merkez Bankası tartışması mı, ideoloji,
türban tartışması mı yapıyoruz, kimlere meydan okuyoruz, anlamak
mümkün değil.''
Türkiye'de yaşanan kadrolaşmanın, partizanlığın ötesinde olduğunu
savunarak, ''Artık kadrolaşma sözü yetmiyor, yaşanan kuşatmadır.
AKP'nin, toplumu, devleti kuşatma hareketidir'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, tüm
vatandaşların Nevruz Bayramı'nı kutladı. Nevruz'un yeni bir başlangıç,
tazelenme, yenilenme günü olduğunu belirten Baykal, ''Artık karanlık,
soğuk, umutsuzluk geride kalacak, hep beraber aydınlığa, sıcağa, umuda
yaklaşacağız, daha güzel günlere gideceğiz'' dedi.
Çanakkale Zaferi'nin 91. yıldönümünün de bir kaç gün önce
kutlandığını anımsatan Baykal, çok önemli bir dönüşümün en kritik
aşaması olan 18 Mart'ın, askeri zaferlerin ötesinde bir umut ışığı
yaktığını, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Çanakkale'de mayalandığını,
şekillendiğini söyledi.
Baykal, Çanakkale Zaferi ile ilgili olarak bir çarpıtma, saptırma,
onu niteliğinden dışarı çıkarma çabalarının ısrarla sürdürüldüğünü
savunarak, ''Çanakkale Zaferi'ni bir hurafeler olayı haline getirmek
isteyenler, maalesef hala varolmaya devam ediyorlar. Çanakkale Savaşı,
bu toplumun evlatlarının inançla ve bilinçle sergiledikleri bir
varoluş mücadelesidir'' dedi.
Bu konuyla ilgili olarak ikinci bir çarpıtma çabasının daha söz
konusu olduğunu ifade eden Baykal, Mustafa Kemal'in bu büyük
mücadeledeki rolünü gözden kaçırma, yok sayma, inkar etme arayışının
kendisini gösterdiğini söyledi. Mustafa Kemal'in, askeri dehasını
sergileyerek, savaşın kaderinin değişmesine yol açacak tarihi
kararları cesaretle aldığını, Çanakkale'de bir umut ışığı haline
geldiğini belirten Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mustafa Kemal, alnının teriyle, emeğiyle, komutanlığıyla
kendisini ilk kez toplumun bilincine Çanakkale'de aktarmayı
başarmıştır. O nedenle 'Mustafa Kemal'e saygısızlık yapacağız' diye
bir ulusun en güçlü günlerine, büyük zaferine gölge düşürmek isteyen
insanları yadırgıyorum ve kınıyorum.
Çanakkale ruhunu, bilincini ayakta tutma sorumluluğunu unutmadan,
kutlamaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. 18 Mart'larda
Çanakkale'de Mehmet Akif okumak güzeldir. Ama bunu yapan insanların,
Türkiye'nin Suriye sınırında iki Kıbrıs büyüklüğünde bir araziyle
ilgili olarak, yabancı şirketler ve bu şirketlerin arkasındaki yabancı
devletlere, 'mayınları temizleyin' diye anlaşmalar yapmaya kalkması da
Çanakkale ruhuna en büyük ihanettir.''
-''KADROLAŞMA SÖZÜ YETMİYOR''-
Baykal, bir süreden beri yaptıkları değerlendirmelerin, uyarıların
ne kadar yerinde ve haklı olduğunu kanıtlayan gelişmeler yaşandığını
söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'de bir süreden beri çok tehlikeli bir kadrolaşmanın,
iktidar tarafından sistemli bir şekilde yürütülmekte olduğuna hep
dikkati çekiyoruz. Buradaki tablo, alışılmış kadrolaşma anlayışının,
partizanlığın çok ötesinde. Artık kadrolaşma sözü yetmiyor. Şimdi
yaşanan olay kuşatmadır. Kadrolaşma, partizanlık aşıldı, şimdi
yaşanan; AKP'nin, toplumu, devletin kurumlarını kuşatma hareketidir.
Niçin bu kadrolaşma, kuşatma yaşanıyor? Belirli bir hedef var. Her
alanda bu kendini gösteriyor. Türkiye'de kuşatma ve kuşatmaya paralel
bir yıldırma, sindirme çabası, hepsi bir arada gidiyor.''
Hürriyet Gazetesi Yazarı Emin Çölaşan'ın, yazısında, kendisine
yönelik bir tehdit olayını aktardığını belirten Baykal, tehdit eden
kişinin, kimliğini gizlemediğine dikkati çekti. Çölaşan'ın, konuyu,
söz konusu kişinin çalıştığı Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK)
Genel Müdürü'ne ilettiğini ve ''O çalışanımız medeni cesaret
sahibiymiş'' yanıtı aldığını kaydeden Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin saygın yazarlarına yönelik olarak böylesine 'dil
koparma' tehditlerinin, devletin en önemli kurumlarında resmi görev
yapan kişilerce, isimleriyle, sıfatlarıyla söylenebildiği bir ortama
gelmiş olmamızı hala bazıları kavrayamıyorsa, yorumlayamıyorsa çok
yazık.
Türkiye bir yere doğru çekilmek isteniyor. Bu gidiş, iyi bir gidiş
değildir. Bu gidişin sonunda Türkiye'de barış, kardeşlik, uyum,
hoşgörü, insan hakları yoktur. Hala bunu kavrayamadıysak, yazıklar
olsun...''
İktidarın, devletin bütün kurumlarıyla çatıştığını, kavga ettiğini
savunan Baykal, ''Bu gidişin bedelini Türkiye çok ağır ödemektedir,
bundan sonra maalesef çok daha ağır ödeyecektir'' diye konuştu.
-''BÖYLE BİR MANZARAYI, KİM GÖZÜ YAŞARMADAN SEYREDEBİLİR?''-
Ülkede bugün, Genelkurmay Başkanlığı'nın Şemdinli İddianamesi ile
ilgili açıklamasının konuşulduğuna dikkati çeken Baykal, böyle bir
ortamda, Nevruz nedeniyle vatandaşların yüreğini ezen, kanatan olaylar
yaşandığını söyledi.
Deniz Baykal, Türk bayrağına saldırılarda bulunulduğunu, PKK
bayraklarının dalgalandırıldığını, güvenlik güçlerinin, atılan
taşlardan kendilerini korumak için yerlere çömeldiğini anlatan Baykal,
''Böyle bir manzarayı, bu ülkenin büyüklüğüne, Çanakkale ruhuna,
Türkiye'nin bağımsızlığına, kardeşliğine inanan hangi vatandaşımız
gözü yaşarmadan seyredebilir?'' diye sordu.
Türkiye'nin hiçbir dönemde bu kadar sahipsiz kalmadığını savunan
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Böyle bir ortamda Genelkurmay bildiri yayınlamak durumunda
kalıyor. Şu manzaraya bakın. Bu noktaya nasıl, niçin geldik? Taciz
olmuş, rencide olmuş bir Genelkurmay... Kim rencide ediyor? Bir
iddianame ile... Bu iddianameyi kim hazırlıyor, hazırlayanın arkasında
kimler var? 3 yıldır yargı bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı diyoruz.
Şimdi bu iddianameye karşı Genelkurmay'dan bir tebliğ yayınlanınca,
'yargı bağımsızlığı' diyor bazıları. Yargı bağımsızlığı sorunu, asıl o
iddianame yayınlandığı zaman, hatta daha önce Rektör'e yönelik
iddianame yayınlandığı anda ortaya çıkmıştır.''
Baykal, Genelkurmay'ın, ''iddianamenin hukuki değil, siyasi olduğu
ve arkasında başka şeyler bulunduğu'' yönünde açıklama yaparak, bu
işin arkasındakileri, anayasal sorumluluk taşıyanların ortaya
çıkarmasını istediğini söyledi. Baykal, ''Anayasal sorumluluk taşıyan
kim? Hükümet. Bu üç noktayı biz haftalar önce söylemedik mi? Herkes
onu bıraktı, 'Sen (sivil darbe) dedin'... İyi sivil darbe demeyelim,
bu tablo ne peki? Bizi üzen gelişmeler bunlar'' dedi.
''Türkiye'nin yönetilmediğini, sürüklendiğini'' savunan Baykal,
güvenlik güçlerinin giderek etkisiz ve aciz kaldığını, kurumsal olarak
güvenlik güçlerinin birbiriyle çatışır noktada bulunduğunu savundu.
"Baykal tehlikeli bir sahipsizlik tablosu bulunduğunu,
bunun da bir boşluk yarattığını söyledi.
İktidarla ilgili değerlendirmenin, ''artık delalet sınırının
aşıldığını'' gösterdiğini savunan Baykal, ''Bugün Türkiye,
yöneticilerin delaleti aşamasını geride bırakmaya başlamıştır'' dedi.
Baykal, ABD'de Irak savaşına desteğin yüzde 29'a düştüğünü,
Türkiye'de, bu müdahalenin savunucularının çıktığını, ancak müdahaleyi
yapan ülkenin, bunun yanlışlığı konusunda ileri bir noktaya geldiğini
anlattı. Baykal, hükümete, Irak konusunda yeni yaklaşımlar önermeleri
gerektiğini dile getirdi.
-''YARDIM KARŞILIĞINDA UNUTMAK''-
Kıbrıs'taki gelişmelere de değinen CHP lideri Baykal, mali yardım
ve KKTC'ye yönelik ablukanın kaldırılmasına yönelik iki tüzük olduğunu
anımsattı. Baykal, yardım ve ambargonun farklı olduğu ve ''ambargonun
kaldırılmasını unutun, yardımı ise düşünürüz'' denildiğini belirtti.
Deniz Baykal, KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı'nın, ''Almama
taahhüdünde bulunmadık, belli şartlarda belki alırız'' dediğine dair
iddianın netleştirilmesini istedi. Baykal, ''Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi'nin onayıyla verilecek yardım, elbette kabul edilemez. Bize
taahhüt edilen ticaret yapma vaadini, 139 milyon avroluk yardım
karşılığında unutmamızı istemeye kimsenin hakkı yoktur. Almayız o
parayı, onları da vaatlerini tutmamış insanlar olarak orada tutarız.
139 milyon avroya karşı onları kurtarmanın kabul edilir yanı yoktur''
diye konuştu.
-BOTAŞ YÖNETİCİLERİ YARGILANACAK-
CHP Genel Başkanı Baykal, petrol fiyatındaki artışın yüzde 80
oranında doğalgaza yansıtılmasına ilişkin doğalgaz fiyat hesaplama
modelini, hükümetin değiştirerek, bunun yüzde 140'a çıkarıldığını
ileri sürdü.
Türkiye'ye zarar veren bu değişikliği öngören BOTAŞ yönetimi
hakkında soruşturma açılmasını istediklerini ancak Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı'nın soruşturma izni vermediğini anlatan Baykal,
savcılığın da bakanlığın kararını doğru bulduğunu anımsattı. Baykal,
daha sonra bölge idare mahkemesine başvurduklarını, dün de mahkemenin,
BOTAŞ yönetiminin yargılanması gerektiğini karara bağladığını
bildirdi.
Baykal, söke söke Türkiye'nin, milletin hakkını korumaya
çalıştıklarını vurguladı.
-SİNEVİZYON İLE EKONOMİK GÖSTERGELER-
Deniz Baykal, ekonomideki gelişmeleri, sinevizyon ekranından ve
grafiklerle anlattığı konuşmasında, cari açığa dikkati çekti.
AK Parti iktidara geldiğinde cari açığın 1.5 milyar dolar
olduğunu, 2003'te 8 milyar dolar, 2004'te 15.6 milyar dolar ve 2005'te
ise 22.9 milyar dolara çıktığını belirten Baykal, bu açığı, ''büyük
kara delik olarak'' nitelendirdi.
Baykal, dış ticaret açığının 2002'de 15.5 milyar dolar, 2003'te
22.1 milyar dolar, 2004'te 34.4 milyar dolar ve 2005'te 43.1 milyar
dolar olduğunu ifade etti.
Deniz Baykal, 2002'de ilköğretimde, kamu okullarında devletin
öğrenci başına 516 dolar verdiğini, özel okullarda öğrenci başına 1524
dolar harcandığını, genel liselerde devletin öğrenci başına 876 dolar
harcadığını, özel liselerde öğrenci başına harcanan rakamın ise 1587
dolar olduğunu bildirdi.
-''EĞİTİM POLİTİKASI DEĞİL, İDEOLOJİK YAKLAŞIM''-
Yeni düzenleme getirilerek, Milli Eğitim Bakanı'nın, ''özel
okullardaki her öğrenci için bin YTL vereceğim'' dediğini anımsatan
Baykal, şöyle devam etti:
''O kadar paran varsa, devlet okuluna, öğretmensiz, yakacaksız,
Anadolu'nun ücra köşelerinde kalmış okullara ver. Fırsat eşitliği,
eğitim hakkı Anadolu'nun ücra yerinde okuyanın hakkı değil mi? Bu
politikanın amacı, kuşatma politikasının bir parçasıdır. Özel eğitim
kurumu olsun, kolaylık da gösterilsin. Ama kamu eğitim kurumlarının
yerine ikame etmeye teşebbüs, başarısızlığa mahkum, adaletsizlik,
eğitimsizlik üretecek çok yanlış bir politikadır. Bu eğitim politikası
değil, ideolojik yaklaşımın yansımasıdır. Doğru dürüst bir sınıf, sıra
sağlayamamışken, 'özel okullara para vereceğim' derseniz, Anadolu
gerçeğini, köylüyü, esnaf çocuğunu unutmuşsun, bir avuç zengine hizmet
veriyorsun demektir.''
-''ALLAH TÜRKİYE'YE ACISIN''-
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanlığı'nın, Erdem
Başçı'nın Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmasını öngören bir Bakanlar
Kurulu Karar Taslağı bulunmadığına yönelik açıklamasını da
anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz de ne zaman görevinin biteceği belli. Görevini başarıyla
yaptığı anlaşılıyor, yaşı uygun, sağlığı yerinde. Hiçbir inandırıcı
gerekçe ortaya koymadan, bir yöneticiyi alma derdine giriliyor. Yerine
kimi getireceğini söylemiyor. Niye saklıyorsun?
Başkanvekilinin ataması, 3 üyenin istifasına yol açtı. Merkez
Bankası mı öğrenci derneği mi, nedir? Kim, nasıl, hangi yetkiyle
geliyor, ne yapıyor? Genelkurmay ortada, Merkez Bankası bu manzaranın
içinde. Allah Türkiye'ye acısın. Böyle bir iktidarın, Türkiye'ye
veremeyeceği zarar yoktur. Sınırların elden çıkarılmasından,
Türkiye'nin en saygın kurumlarının birbirine düşürülmesine kadar
veremeyeceği zarar yoktur. Merkez Bankası tartışması mı, ideoloji,
türban tartışması mı yapıyoruz, kimlere meydan okuyoruz, anlamak
mümkün değil.''
