2006-02-14 - 13:10
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında, Erdoğan'ın Mersin'de bir çiftçiye söylediği sözleri eleştirdi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
üslubunun altında, ''kültürel kimliği, ruhsal tedirginliği ve ruhsal
bunalımının yattığını'' öne sürerek, ''Kullanılan dil, argo da değil. Bu, kaba,
saldırgan, karşısındakini küçümseyen bir dildir'' dedi.
Deniz Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında, Erdoğan'ın Mersin'de
bir çiftçiye söylediği sözleri eleştirdi.
Baykal, Erdoğan'ın, ''70 milyon insanın izlediğinde yüreğinin
ezildiği, üzüntü duyduğu'' bir yaklaşım sergilediğini savundu.
Erdoğan'ın, sık sık toplumun değişik kesimlerine karşı kullandığı
üslubu, zaman zaman ''yadırgadıklarını ve ayıpladıklarını'' ifade eden
Baykal, Erdoğan'ın, ''bu üslubunu kullanmakta kararlı olduğunu''
söyledi. Baykal, ''Bunun altında Başbakan'ın kültürel kimliği, ruhsal
tedirginliği, ruhsal bunalımı yatıyor. Başbakan'ın iktidarı taşımakta,
hazmetmekte ortaya çıkan güçlüğü; zorlanması yatıyor'' diye konuştu.
Baykal, Başbakan'a destek vermek isteyen çevrelerin, ''Bu, halkın
dili'' şeklinde değerlendirme yapmasını eleştirerek, halkın dilinin bu
olmadığını söyledi. Baykal, halkın dilinin Yunus Emre, terbiye,
nezaket ve alçakgönüllülük dili olduğunu dile getirdi.
-''BU, ARGO DA DEĞİL''-
''Kullanılan dilin argo da olmadığını'' ifade eden Baykal,
''Bu, kaba bir dildir; saldırgan, karşısındakini küçümseyen bir
dildir. Bizim kültürümüze, ahlakımıza, toplumumuza yakışmayan, kısmen
küfre kaçan, küfür imaları içeren bir dildir. Sayın Başbakan, üç nokta
ile başladı, kendisine şikayetini söyleyen bir vatandaşın anasına
kadar işi uzattı'' dedi.
Baykal, Başbakan'ın bu üslubu, ''garip, gurabaya karşı
kullandığını; büyük işadamlarına, patronlara, Bush'a, Chirac'a karşı
kullanmadığını'' ifade etti.
Baykal, Başbakan'ın, ''yakışıksız üslubunu'' geçiştiremeyeceğini
ifade ederek, önce milletten, daha sonra o çiftçiden ve annesinden
özür dilemesini istedi.
Bugünün 14 Şubat Sevgililer Günü olduğuna işaret eden Baykal,
Erdoğan'ın bugünün hatırına, ''tepeden bakan, küçümseyen
alışkanlığından'' vazgeçip, özür dileme alicenaplığını göstermesi
gerektiğini söyledi.
Baykal, Mersin'de, çiftçinin durumunun dile getirilmek
istendiğini; çiftçinin kızgın olduğunu; sorunların görmezden
gelinemeyeceğini belirtti.
Erdoğan'ın, çiftçi ile konuşmasında, ''Çiftçiye ne verdik biliyor
musunuz?'' dediğini anımsatan Baykal, tarıma verilen desteklerin
kaldırıldığını, yüzde 1'in altında tarımsal destekle 30 milyon
çiftçinin idare edilmek istendiğini söyledi.
''Ne verdin Sayın Başbakan?'' diye soran Baykal, ''İnşallah,
Mersin'de çiftçinin çıkışı, Başbakan'ın köylüye bakışını
değiştirecektir, değiştirmelidir'' dedi.
Isparta'da, yolsuzluk yapıldığına dair yayınlar yapan
gazetecilerin dövüldüğünü, bunun, ilkel bir zihniyeti ortaya koyduğunu
ifade eden Baykal, bu konuda basının daha etkin bir tavır koyması
gerektiğini kaydetti.
Baykal, AK Parti yöneticisi bir kişinin, Hatay'da, yerel yönetici
ile ihale taksimatı yaptığını iddia ederek, Türkiye'nin her yerinde
bunların olduğunu savundu.
Baykal, partisinin grup toplantısında,
Türkiye'de ''tam bir vergi zulmü, dayatması yaşandığını'' savundu.
Kendisini dün İstanbul'dan telefonla arayan bir taksi şoförünün 850
milyon lira gelir gösterdiğini, 2 milyar liranın altındaki beyanların,
kabul edilmediği gerekçesiyle beyannamesinin reddedildiğini
anlattığını söyledi. Baykal, taksi şoförünün, ''Geceleri gaspçılardan
kaçıyoruz, gündüz de Unakıtan'ın gaspçılarına mı yakalanacağız?'' diye
yakındığını anlattı.
Konuşmasında mal varlığı tartışmalarına değinen Baykal, bir
süreden beri partisine ve kendisine yönelik ''planlı ve kapsamlı
saldırılarda bulunulduğunu'' ifade etti.
Bankadaki parası ve malvarlığıyla ilgili olarak gündeme getirilen
bazı iddialara ilişkin gerekli açıklamaları yaptığı kaydeden Baykal,
''Hükümet'in, Hükümet mensuplarının, bu konulardaki şaibeler,
yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak konumları, durumları, kamuoyunun
ilgi konusu haline dönüşmüşken, nasıl yaparız da bunu bambaşka bir
konuya çekeriz anlayışı içinde CHP'nin Genel Başkanı hedef seçilmek
istenmiştir'' diye konuştu.
Baykal, kişisel mal varlığıyla ilgili açıklamasının ardından
Antalya Zeytinköy'de 1987 yılında aldığı 24 dönümlük hisseli araziyle
ilgili ''bir büyük heyecan yaratılmak istendiğini'' söyledi.
Söz konusu araziyi, siyasi yasaklı olduğu dönemde aldığını anlatan
Baykal, aradan geçen 19 yıllık sürede, bu arazinin bugün iki ayrı
parselden oluşan 5 dönümlük imarlı bir arsaya kısmen dönüştüğünü
belirtti.
Bu sürece kendisinin bir etkisi, katkısı olup olmadığı sorusunun
haklı bir soru olduğunu ve incelenmesi, araştırılması gerektiğini
belirten Baykal, kendisinin de bu konuda herkese olanak tanıdığını
söyledi.
Alındıktan 4 yıl sonra 1991'de DYP'li belediyenin araziden yol
geçirme kararı aldığını, 1994 yılında yine DYP'li belediye döneminde
imar planı uygulamalarının gerçekleştirildiğini anlatan Baykal, 1997
yılında da ANAP'lı belediye döneminde bazı adımlar atıldığını
kaydetti.
-''SÖYLEDİĞİNİ KANITLA''-
DSP'li belediye döneminde, 2000 yılı Şubat ayında araziyle ilgili
olarak parselasyon yapıldığını belirten Baykal, dönemin belediye
başkanının, 2004 yılında CHP'den aday olup seçilmesiyle ilgili olarak
bazı imalarda bulunulduğunu söyledi.
Baykal, ''Açıktan söyleseler mesele yok, söylemiyorlar da... Ama
ima etme anlayışı içine giriyorlar, 'Artık siz anlayın' demeye
getiriyorlar. Yahu devlet elinde, belediye, tapu bütün soruşturma
olanakları elinde. Git bir bak kardeşim, bir küçük nokta yakala,
görelim'' diye konuştu.
DSP'nin 2000 yılında iktidarda olduğuna, CHP'nin parlamento
dışında, kendisinin ise genel başkanlıktan istifa etmiş durumda
bulunduğuna dikkati çeken Baykal, ''(Şubat 2000'de o zamanki DSP'li
belediye başkanı ile sen 2004 yılında belediye başkanı pazarlığı
yapmış olmalısın) iddiası var. Şu gülünçlüğe, perişanlığa bakın. Hiç
vicdan yok mu sizde? Hiç hak, adalet duygusu yok mu? Söylediğini
kanıtla, yapılmış özel bir muamele var ise göster, kanıtla. Var mı bir
şey?'' dedi.
Baykal, bu olayın, belediyecilik açısından hiçbir hukuk,
yönetmelik, yasa ihlali içermeyen, pırıl pırıl tertemiz bir imar
dosyası olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini söyledi.
-''DÜRÜSTLÜĞE YAKIŞMAZ''-
Türkiye'de bir siyasi kirlenme yaşandığını ve bu sorunun
çözümlenmesinin toplumsal bir talep olduğunu belirten Baykal, şöyle
devam etti:
''Herkes, hepimiz hesabımızı vermeliyiz. Varsa bir yanlışlık
ortaya çıkmalıdır. Ama arayıp da yanlış bulamadıysanız, somut bir
bulgu yoksa, o zaman sizin göreviniz, bunu dürüstçe ortaya koymaktır.
Arayıp da bulamadığınız şeyi varmış gibi göstermek dürüstlüğe
yakışmaz. Ben dürüstlük konusunda iddialı bir siyaset adamıyım.
Hepimiz böyle olmak zorundayız.
Bu konularda çeşitli imtihanlardan geçmişiz. 12 Eylül döneminde 7
yıl siyasi haklarımızdan yoksun kaldık. 12 Eylül yönetimi, bizim bütün
maddi, mali ilişkilerimizi, varlığımızı inceledi soruşturdu.
Arkasından Özal dönemi geldi. Özal ile çok sert tartışmalarımız oldu.
O tartışmaların içerisinden geçerken aynı işlemin Özal'ın talimatıyla
yaptırıldığını, bu talimatı almış insanlar, bana gelip ifade ettiler.
Bizim üzerimizden 12 Eylül geçmiş, Turgut Özal dönemi geçmiş...
Aklı eren ermeyen herkes ne biliyorsa ortaya atmış, medya bu konulara
gereken ilgiyi göstermiş, göstermeye devam ediyor. Bunlardan hiç
şikayetim yok. Ama 12 Eylül ve Turgut Özal döneminin yapmadığı bir şey
var. 12 Eylül yönetimi de Turgut Özal da inceledi araştırdı,
bulamadılar ve (bulduk) diye ortaya çıkmadılar. Şimdi bunlar aradılar,
Başbakan ilan etti, 'arıyoruz' dedi. Ben de ara, sonuna kadar ara
dedim. Aradı, aradı bulamadı ama bulmuş gibi ortaya çıkmaya çalışıyor.
Acı olan şu; boğazına kadar yolsuzluğa batmış olanlara yaltaklık
yapanların, dürüstlüğü temel bir yaşam ilkesi halinde uygulamış
olanlara haksız yere saldırmayı da içlerine sindirebilmiş olmalarıdır.
Bul, söyle alnından öpeyim, ama bulamadıysan dürüst ol, namuslu ol.
Hiç olmazsa bunu itiraf et. Hem araştıracaksın hiçbir şey
bulamayacaksın, hem boğazına kadar yolsuzluğa batmış olanlara
yaltaklık yapacaksın... Ondan sonra mış, muş diye imalar, yok
DSP'liymiş, yok nasıl olmuş da caddeye cephe olmuş.... Dilinin
altındakini çıkar.''
Baykal, konuşmasının sonunda siyasi yetkilerini, ilişkilerini,
gücünü kendi kişisel, özel çıkarı için kullandığına yönelik bir tek
somut örneğin getirilmesi durumunda, 30 yıllık siyasi yaşamını o anda
noktalamaya hazır olduğunu söyledi. Baykal, ''Herkesten böyle
yapmasını beklemiyorum ama ben böyle yapıyorum, böyle söylüyorum ve
herkesin bunu hiç unutmamasını istiyorum'' dedi.
üslubunun altında, ''kültürel kimliği, ruhsal tedirginliği ve ruhsal
bunalımının yattığını'' öne sürerek, ''Kullanılan dil, argo da değil. Bu, kaba,
saldırgan, karşısındakini küçümseyen bir dildir'' dedi.
Deniz Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında, Erdoğan'ın Mersin'de
bir çiftçiye söylediği sözleri eleştirdi.
Baykal, Erdoğan'ın, ''70 milyon insanın izlediğinde yüreğinin
ezildiği, üzüntü duyduğu'' bir yaklaşım sergilediğini savundu.
Erdoğan'ın, sık sık toplumun değişik kesimlerine karşı kullandığı
üslubu, zaman zaman ''yadırgadıklarını ve ayıpladıklarını'' ifade eden
Baykal, Erdoğan'ın, ''bu üslubunu kullanmakta kararlı olduğunu''
söyledi. Baykal, ''Bunun altında Başbakan'ın kültürel kimliği, ruhsal
tedirginliği, ruhsal bunalımı yatıyor. Başbakan'ın iktidarı taşımakta,
hazmetmekte ortaya çıkan güçlüğü; zorlanması yatıyor'' diye konuştu.
Baykal, Başbakan'a destek vermek isteyen çevrelerin, ''Bu, halkın
dili'' şeklinde değerlendirme yapmasını eleştirerek, halkın dilinin bu
olmadığını söyledi. Baykal, halkın dilinin Yunus Emre, terbiye,
nezaket ve alçakgönüllülük dili olduğunu dile getirdi.
-''BU, ARGO DA DEĞİL''-
''Kullanılan dilin argo da olmadığını'' ifade eden Baykal,
''Bu, kaba bir dildir; saldırgan, karşısındakini küçümseyen bir
dildir. Bizim kültürümüze, ahlakımıza, toplumumuza yakışmayan, kısmen
küfre kaçan, küfür imaları içeren bir dildir. Sayın Başbakan, üç nokta
ile başladı, kendisine şikayetini söyleyen bir vatandaşın anasına
kadar işi uzattı'' dedi.
Baykal, Başbakan'ın bu üslubu, ''garip, gurabaya karşı
kullandığını; büyük işadamlarına, patronlara, Bush'a, Chirac'a karşı
kullanmadığını'' ifade etti.
Baykal, Başbakan'ın, ''yakışıksız üslubunu'' geçiştiremeyeceğini
ifade ederek, önce milletten, daha sonra o çiftçiden ve annesinden
özür dilemesini istedi.
Bugünün 14 Şubat Sevgililer Günü olduğuna işaret eden Baykal,
Erdoğan'ın bugünün hatırına, ''tepeden bakan, küçümseyen
alışkanlığından'' vazgeçip, özür dileme alicenaplığını göstermesi
gerektiğini söyledi.
Baykal, Mersin'de, çiftçinin durumunun dile getirilmek
istendiğini; çiftçinin kızgın olduğunu; sorunların görmezden
gelinemeyeceğini belirtti.
Erdoğan'ın, çiftçi ile konuşmasında, ''Çiftçiye ne verdik biliyor
musunuz?'' dediğini anımsatan Baykal, tarıma verilen desteklerin
kaldırıldığını, yüzde 1'in altında tarımsal destekle 30 milyon
çiftçinin idare edilmek istendiğini söyledi.
''Ne verdin Sayın Başbakan?'' diye soran Baykal, ''İnşallah,
Mersin'de çiftçinin çıkışı, Başbakan'ın köylüye bakışını
değiştirecektir, değiştirmelidir'' dedi.
Isparta'da, yolsuzluk yapıldığına dair yayınlar yapan
gazetecilerin dövüldüğünü, bunun, ilkel bir zihniyeti ortaya koyduğunu
ifade eden Baykal, bu konuda basının daha etkin bir tavır koyması
gerektiğini kaydetti.
Baykal, AK Parti yöneticisi bir kişinin, Hatay'da, yerel yönetici
ile ihale taksimatı yaptığını iddia ederek, Türkiye'nin her yerinde
bunların olduğunu savundu.
Baykal, partisinin grup toplantısında,
Türkiye'de ''tam bir vergi zulmü, dayatması yaşandığını'' savundu.
Kendisini dün İstanbul'dan telefonla arayan bir taksi şoförünün 850
milyon lira gelir gösterdiğini, 2 milyar liranın altındaki beyanların,
kabul edilmediği gerekçesiyle beyannamesinin reddedildiğini
anlattığını söyledi. Baykal, taksi şoförünün, ''Geceleri gaspçılardan
kaçıyoruz, gündüz de Unakıtan'ın gaspçılarına mı yakalanacağız?'' diye
yakındığını anlattı.
Konuşmasında mal varlığı tartışmalarına değinen Baykal, bir
süreden beri partisine ve kendisine yönelik ''planlı ve kapsamlı
saldırılarda bulunulduğunu'' ifade etti.
Bankadaki parası ve malvarlığıyla ilgili olarak gündeme getirilen
bazı iddialara ilişkin gerekli açıklamaları yaptığı kaydeden Baykal,
''Hükümet'in, Hükümet mensuplarının, bu konulardaki şaibeler,
yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak konumları, durumları, kamuoyunun
ilgi konusu haline dönüşmüşken, nasıl yaparız da bunu bambaşka bir
konuya çekeriz anlayışı içinde CHP'nin Genel Başkanı hedef seçilmek
istenmiştir'' diye konuştu.
Baykal, kişisel mal varlığıyla ilgili açıklamasının ardından
Antalya Zeytinköy'de 1987 yılında aldığı 24 dönümlük hisseli araziyle
ilgili ''bir büyük heyecan yaratılmak istendiğini'' söyledi.
Söz konusu araziyi, siyasi yasaklı olduğu dönemde aldığını anlatan
Baykal, aradan geçen 19 yıllık sürede, bu arazinin bugün iki ayrı
parselden oluşan 5 dönümlük imarlı bir arsaya kısmen dönüştüğünü
belirtti.
Bu sürece kendisinin bir etkisi, katkısı olup olmadığı sorusunun
haklı bir soru olduğunu ve incelenmesi, araştırılması gerektiğini
belirten Baykal, kendisinin de bu konuda herkese olanak tanıdığını
söyledi.
Alındıktan 4 yıl sonra 1991'de DYP'li belediyenin araziden yol
geçirme kararı aldığını, 1994 yılında yine DYP'li belediye döneminde
imar planı uygulamalarının gerçekleştirildiğini anlatan Baykal, 1997
yılında da ANAP'lı belediye döneminde bazı adımlar atıldığını
kaydetti.
-''SÖYLEDİĞİNİ KANITLA''-
DSP'li belediye döneminde, 2000 yılı Şubat ayında araziyle ilgili
olarak parselasyon yapıldığını belirten Baykal, dönemin belediye
başkanının, 2004 yılında CHP'den aday olup seçilmesiyle ilgili olarak
bazı imalarda bulunulduğunu söyledi.
Baykal, ''Açıktan söyleseler mesele yok, söylemiyorlar da... Ama
ima etme anlayışı içine giriyorlar, 'Artık siz anlayın' demeye
getiriyorlar. Yahu devlet elinde, belediye, tapu bütün soruşturma
olanakları elinde. Git bir bak kardeşim, bir küçük nokta yakala,
görelim'' diye konuştu.
DSP'nin 2000 yılında iktidarda olduğuna, CHP'nin parlamento
dışında, kendisinin ise genel başkanlıktan istifa etmiş durumda
bulunduğuna dikkati çeken Baykal, ''(Şubat 2000'de o zamanki DSP'li
belediye başkanı ile sen 2004 yılında belediye başkanı pazarlığı
yapmış olmalısın) iddiası var. Şu gülünçlüğe, perişanlığa bakın. Hiç
vicdan yok mu sizde? Hiç hak, adalet duygusu yok mu? Söylediğini
kanıtla, yapılmış özel bir muamele var ise göster, kanıtla. Var mı bir
şey?'' dedi.
Baykal, bu olayın, belediyecilik açısından hiçbir hukuk,
yönetmelik, yasa ihlali içermeyen, pırıl pırıl tertemiz bir imar
dosyası olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini söyledi.
-''DÜRÜSTLÜĞE YAKIŞMAZ''-
Türkiye'de bir siyasi kirlenme yaşandığını ve bu sorunun
çözümlenmesinin toplumsal bir talep olduğunu belirten Baykal, şöyle
devam etti:
''Herkes, hepimiz hesabımızı vermeliyiz. Varsa bir yanlışlık
ortaya çıkmalıdır. Ama arayıp da yanlış bulamadıysanız, somut bir
bulgu yoksa, o zaman sizin göreviniz, bunu dürüstçe ortaya koymaktır.
Arayıp da bulamadığınız şeyi varmış gibi göstermek dürüstlüğe
yakışmaz. Ben dürüstlük konusunda iddialı bir siyaset adamıyım.
Hepimiz böyle olmak zorundayız.
Bu konularda çeşitli imtihanlardan geçmişiz. 12 Eylül döneminde 7
yıl siyasi haklarımızdan yoksun kaldık. 12 Eylül yönetimi, bizim bütün
maddi, mali ilişkilerimizi, varlığımızı inceledi soruşturdu.
Arkasından Özal dönemi geldi. Özal ile çok sert tartışmalarımız oldu.
O tartışmaların içerisinden geçerken aynı işlemin Özal'ın talimatıyla
yaptırıldığını, bu talimatı almış insanlar, bana gelip ifade ettiler.
Bizim üzerimizden 12 Eylül geçmiş, Turgut Özal dönemi geçmiş...
Aklı eren ermeyen herkes ne biliyorsa ortaya atmış, medya bu konulara
gereken ilgiyi göstermiş, göstermeye devam ediyor. Bunlardan hiç
şikayetim yok. Ama 12 Eylül ve Turgut Özal döneminin yapmadığı bir şey
var. 12 Eylül yönetimi de Turgut Özal da inceledi araştırdı,
bulamadılar ve (bulduk) diye ortaya çıkmadılar. Şimdi bunlar aradılar,
Başbakan ilan etti, 'arıyoruz' dedi. Ben de ara, sonuna kadar ara
dedim. Aradı, aradı bulamadı ama bulmuş gibi ortaya çıkmaya çalışıyor.
Acı olan şu; boğazına kadar yolsuzluğa batmış olanlara yaltaklık
yapanların, dürüstlüğü temel bir yaşam ilkesi halinde uygulamış
olanlara haksız yere saldırmayı da içlerine sindirebilmiş olmalarıdır.
Bul, söyle alnından öpeyim, ama bulamadıysan dürüst ol, namuslu ol.
Hiç olmazsa bunu itiraf et. Hem araştıracaksın hiçbir şey
bulamayacaksın, hem boğazına kadar yolsuzluğa batmış olanlara
yaltaklık yapacaksın... Ondan sonra mış, muş diye imalar, yok
DSP'liymiş, yok nasıl olmuş da caddeye cephe olmuş.... Dilinin
altındakini çıkar.''
Baykal, konuşmasının sonunda siyasi yetkilerini, ilişkilerini,
gücünü kendi kişisel, özel çıkarı için kullandığına yönelik bir tek
somut örneğin getirilmesi durumunda, 30 yıllık siyasi yaşamını o anda
noktalamaya hazır olduğunu söyledi. Baykal, ''Herkesten böyle
yapmasını beklemiyorum ama ben böyle yapıyorum, böyle söylüyorum ve
herkesin bunu hiç unutmamasını istiyorum'' dedi.
