2005-05-10 - 14:00
Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, milletin tercihiyle ''yeni siyaset'' dönemine girdiğini belirtti. Erdoğan, TBMM'nin 1 Temmuz'da tatile gireceğini ifade ettiği bildirildi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavrın, esas itibarıyla ''fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavır'' olduğunu söyledi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, milletin tercihiyle ''yeni siyaset'' dönemine girdiğini belirtti. Ancak, zihnen ''eski'' siyasetten kopamayanların, belli meseleler gündeme geldiğinde, ''eski'' siyasete ait refleksleri sergilemekten geri durmadıklarını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu meselelerden biri de özelleştirme meselesi... Son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavır, esas itibarıyla fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavırdır. Bu alışageldiğimiz, zaman zaman tamamen tersinin yapıldığı bir tablodur.
Özelleştirme, onların zannettiği gibi, kamunun elindeki zarar eden işletmelerin özel sektöre satılması, devredilmesi değildir. Özelleştirme politikası, devlete, topluma, ekonomiye, kamu sektörüne bakış esasında şekillenen, kamu işletmelerinin satılmasının ötesinde sonuçlar doğuran bir araçtır.
Esasında özelleştirme, devletin fonksiyonlarıyla, devlet-toplum ilişkileriyle, devletin etkinliğiyle ilişkili daha geniş bir tartışma alanıdır. Biz, daha güçlü, daha etkin ve asli fonksiyonlarını eksiksiz yerine getiren bir devlet anlayışını benimsediğimiz için özelleştirmeden yana tavır alıyoruz.
Bize göre, güçlü ve etkin devlet, özel sektörün de üretebileceği mal ve hizmetleri üreten, piyasa içinde ağırlık taşıyan bir devlet değildir. Bize göre, güçlü ve etkin devlet, adalet, iç güvenlik, milli savunma gibi asli fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getiren ve kamusal nitelikli sosyal hizmetleri yeterli seviyede ve kaliteli bir şekilde sunan devlettir.''
''DEMOKRASİ İÇİN''
Erdoğan, kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılmasının, devleti zayıflatmayacağı gibi, aksine toplumu güçlendirici bir etkiye de sahip olduğunu ifade ederek, ''Yani, siyasi ve ekonomik anlamda demokrasi için de kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılması gerekmektedir'' dedi.
Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığının olumsuz sonuçlarından birinin de bürokratik bir iktidara ve bununla bağlantılı olarak bürokratik yozlaşmaya yol açması olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Kamunun belli malları üretmesi, 'sosyal devlet' ilkesi çerçevesinde de savunulamaz. Çünkü, devletin ekonomideki payının büyüklüğü, toplumun bütününe yönelik fırsat eşitliğini sağlayıcı sosyal hizmetleri üretmesini de engellemektedir.
İşte biz özelleştirmeye bu pencereden bakıyoruz. Daha demokratik, daha güçlü, daha verimli, daha adil bir devlet yapılanmasının arayışı içinde meseleleri değerlendiriyoruz. Muhalefetten de 'eski siyaset' refleksleri yerine, mümkünse fikri temeli olan tavırlar bekliyoruz. Eğer bunu başarabilirlerse ülkemizin bundan elde edeceği fayda çok büyük olacaktır. Zaferlerin daima sahibi çoktur, yenilgiler ise sahipsizdir.
HATIRLATMA
Türkiye'nin eşiğine kadar geldiği felaketlerin sahibi bulunmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bundan sadece birkaç yıl önce bu ülkede neler yaşanıyordu, bir hatırlayalım: Enflasyon yüzde 130'lar seviyesini aşmış, bir gecede faiz oranları yüzde 8 binlere çıkmıştı. Ekonomi yüzde 9.5 oranında küçülmüş, borç stoku GSMH'nın yüzde 90'ını aşmış, işsizlik artmış, yoksulluk artmış, istikrar kalmamış, güven kalmamış, her şeyden önce halkımızın umudu tükenmeye başlamıştı.
Peki kim ülkeyi bu karanlığa sokmuş, kim bunların sahibi? Bunların sahibi yok, bunlar cami avlusuna bırakılmış...
Şimdi biz bu tartışmalarla ne kendimizi, ne de milletimizi oyalayacak değiliz.''
İŞSİZLİK
Erdoğan, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2005 yılından itibaren işsizliğe ilişkin verilerinin, daha önce üçer aylık dönemler halinde açıklarken, şimdi aylık olarak açıklamaya başladığını hatırlattı.
Nisan ayında da 2004 Aralık-2005 Ocak-Şubat dönemini içeren, ''2005 Ocak'' verilerinin açıklandığını kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu verilerle henüz kıyaslama yapma imkanımız yok. Ne zaman kıyaslama yapabileceğiz? Bu ayın sonunda, Şubat 2005 verileri açıklanınca, geçen senenin ilk çeyreğiyle kıyaslama mümkün olacak.
Şimdi eğer, bu sistem değişikliğini gözardı edip, 'işsizlik arttı, bakın yüzde 11,5'e yükseldi' derseniz, kusura bakmayın, buna ekonomiden anlayan herkes güler. İşsiz olan 1.1 milyon insanımız ülkemizde iş sahibi oldu. Bunlar resmi rakamlar. Hiç rakamları eğip bükmeye, öncesini sonrasını görmeden yorum yapmaya, 'ben yaptım, oldu' demeye gerek yok.
Bizim hiçbir çekincemiz, hiçbir kompleksimiz, hiçbir korkumuz yok. Biz bizzat yaşıyoruz. Başarılı olduğumuz alanlarda çıkıp bunu gururla anlatıyoruz. Başaramadığımız, henüz başaramadığımız alanlarda da şapkamızı önümüze koyup gayet iyi düşünmesini de biliyoruz. Biz daha yolun başındayız, 'Bizden üç yıl bir şey beklemeyin' dedik. Neredeydik, şimdi neredeyiz?
''HALKIMIZIN BEKLENTİLERİNİ BİLİYORUZ''
Hafta sonu Siirt'teydim. Esnaf, fiyatlarının düştüğünü söylediler, 'piyasada hareket yok' dediler. Biz bunu da düşünüyoruz. Vatandaş kredi temin ediyor, ev alıyor, araba alıyor. Bu insanlar eskiden 'acil' dediği ürünlere yönelmiyor. Büyük yatırımlara vatandaşın girmesi küçük esnafta sirkülasyonu etkiliyor. Buna bir zihniyet değişimi diyebiliriz. Bu takdir vatandaşımıza aittir.
Halkımızın beklentileri çok yüksek, bunu çok iyi biliyoruz, çok iyi hissediyoruz ve çok açık olarak görebiliyoruz.
Ülkemizde bölgeler arasında ciddi dengesizlikler var. Yatırımlar sürekli belli bölgelere tahsis edilmiş. Belli bölgeler tamamen ihmale uğramış. Bu bölgeler feryat ediyor. Yoksulluk yaygın, sosyal güvence, eğitim ve sağlıkta sıkıntılar var.
İktidarımız bölgesel dengesizliği giderebilmek için yeni hamleleri üst üstü yapıyor. Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği kaldıracağız. Onun için yollar, hastaneler, okullar yapıyoruz bu bölgelerde...''
MİLLİ GELİR
Erdoğan, on yıllar boyunca üst üste birikmiş, kronik hale gelmiş sorunları bir anda bitirmenin mümkün olmadığını söyledi. Kişi başına milli gelirin 2001 yılında 2102 dolar iken 2002 yılında 2720 dolara, 2003 yılında 3383 dolara ve 2004 yılında 4172 dolara yükseldiğini kaydeden Erdoğan, bunu yeterli görmediklerini vurguladı. 3 Kasım seçimleri öncesinde bir hedefi ortaya koyduklarını ve ''5 yılın sonunda kişi başına milli geliri 5 bin dolara çıkaracağız'' dediklerini hatırlatan Erdoğan, sözlerinin arkasında olduklarını ifade etti. Erdoğan, ''İnşallah, 5 yılın sonunda 5 bin doları yakalayacağız. Şu anda oraya gidiyoruz. Ama 5 bin dolar yeterli mi, değil. Ondan sonra inşallah Türkiye, 10 bin doları yakalayacak. işte o 10 bin dolar var ya, o tam bir kırılma noktası olacak. O aşıldığı andan itibaren Türkiye'yi tutana aşkolsun. O zaman çok daha farklı bir şekilde ülke hız kazanacak, batıyla ve diğer ülkelerle rekabetini, süratini artırarak yarışacaktır'' dedi.
PARA BASMAK
Bazılarının zaman zaman akıl vererek, ''para basın'' dediklerini belirten Erdoğan, şöyle konuştu :
''Bunu bizden önce birileri yapıyordu. (Şu kadar bas para, 5 veririz, 3 veririz) diyorlardı. Bunlar olur ama o zaman o koskoca hormonal büyüme ile bir yere gelmiş olanlar, ciddi hastalıklara nasıl düştüklerini öğrenirler. Aynen bizim ülkemizde olduğu gibi... Bakarsınız bizde rakamlar 6 sıfıra ulaşmış olur. Dünyanın en değersiz parasına biz sahip oluruz. Ne olacak, kağıt var, mürekkep var, bas... Geldiğimiz nokta ortada. Biz bu yanlışa düşemeyiz. Mali disiplinden taviz vermeyeceğiz. Ekonomik programımızı belirlediğimiz gibi sürdüreceğiz. Bu hedef aslında 2001 yılının hedefiydi. O zamanlar hedef, Türk Lirasının değerlendirilmesi üzerineydi. Ama gerçekleştiremediler. Kim gerçekleştirdi, bu iktidar gerçekleştirdi. Türk Lirasının değerini korumayı gerçekleştiren iktidarı, bazı çevreler eleştiriyorlar. Bunun sanal olduğunu bilmemiz lazım. İnşallah bu da oturacak. 'Biraz sıkıntı çektik ama yapılan doğruymuş' denilecek. Yoksa, işçiye, memura, çiftçiye, esnafa bol keseden dağıtın. Ama bunun akıbeti çok çok ağır olur. Asla ortalık güllük gülistanlık olmaz ha bunu böyle bilin. Birkaç ay geçmeden başladığımız yere döneriz. Enflasyonda, borç yükünde, faizlerde, bütçe açığında, ekonominin bütün göstergelerinde yeni bir hayal kırıklığı, yeni bir yıkım yaşarız.''
RUSYA ZİYARETİ
Erdoğan, önceki gün İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 60. yıldönümü törenlerine katılmak üzere Rusya Federasyonu'na bir ziyaret ettiğini hatırlatarak, kısa süren bu ziyareti sırasında, törene katılmak üzere Moskova'da bulunan 50'ye yakın lider ve devlet adamıyla bazı konuları başlıklar halinde de olsa görüşme imkanı bulduğunu anlattı. Erdoğan, ''Başta AB, özelikle son zamanlarda gündeme gelen Ermenistan sorunu ve Kıbrıs ile ilgili sorunlar ile ekonomik ilişkileri görüşme imkanı bulduk. Hakikaten yarım güne sığan çok bereketli görüşmelerle oradan ayrıldık'' diye konuştu. Devletler arasında zaman zaman yaşanan tıkınmaların, karşılıklı yanlış anlamaların aşılmasında böyle buluşmaların ve yüz yüze
görüşmelerin büyük faydası olduğuna inancını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu :
''Biz iki buçuk yıllık iktidarımız döneminde yürüttüğümüz diplomatik çalışmalarda insani yaklaşımların, sıcak temasların Türkiye için önemli dış kazançları olduğuna şahit olduk. Diplomatik katılımın yoğun olduğu böyle anlamlı bir tören vesilesiyle de dünya liderlerine Türkiye'nin çeşitli meselelere yaklaşımını ifade etmek, onların fikirlerini birinci ağızdan dinleme imkanı bulduk.
Çoğu yanlış bilgilendirmeden kaynaklanan ve Türkiye'yi üzen bazı açıklamalar için ilgili ülke temsilcilerine, sistemimizi bu noktada nasıl çalıştırdığımız, özellikle iktidar ve muhalefet olarak sözde Ermeni soykırımı ile ilgili attığımız adımları kendileriyle açık net paylaştığımızda onların 'bu yaklaşım tarzı çözüm yoludur, bu yaklaşım tarzına Ermenistan'ın yaklaşması gereken bir tavırdır' deme noktasına hepsi gelmişlerdir. O zaman biz de 'bunun gereğini sizden bekliyoruz' dedik. Gördük ki çok kısa bir süre bile olsa bu doğrudan temaslar, diplomasinin önündeki büyük problemleri çözebilecek bir sinerji ortaya çıkarabiliyor.
Elbette diplomasi başlı başına bir uzmanlık alanıdır ve Türkiye'nin de bu alanda yetenekli, donanımlı, bilgili kadroları var, o kadrolar diplomatik süreçleri sürdürürler. Ancak, bir ülkeyi yöneten insanların da ülkelerinin hissiyatını ve beklentilerini dış dünyaya aksettirmesi görevi vardır. Bizim hakkıyla yapmaya gayret ettiğimiz görev de esasen budur.''
''İĞNEYİ BİRAZ DE KENDİMİZE BATIRIRSAK...''
Başbakan Erdoğan, çeşitli uluslararası meselelerde Türkiye'nin on yıllar boyunca haksızlığa uğrayan, mağdur edilen, hassasiyetleri yeterince dikkate alınmayan bir ülke olduğu anlatarak, ''Ancak iğneyi biraz da kendimize batırırsak, Türkiye'nin bu on yıllar boyunca dünyaya kendini iyi ve doğru anlatamadığı tezine de hak vermek durumunda kalırız'' dedi.
Türkiye'nin, maalesef uzun yıllar boyunca kendi iç gündeminin cenderesinden çıkarak dış meselelere gerekli vakti ayıramadığını vurgulayan Erdoğan, ''Uluslararası zeminde bugüne kadar Türkiye'nin önüne engel olarak çıkarılan ihtilaf konuları, Türkiye'nin yine aynı zeminde kendini ifade etmekte bir eksiklik, bir zafiyet yaşadığını ortaya koyuyor'' diye konuştu. Türkiye'yi anlamak için çaba göstermek bir yana, Türkiye'yi zor duruma düşürmek isteyen birtakım çevrelerin, birtakım anlayışların varlığını görmezden gelmediğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti :
''Türkiye'nin önüne kuşaklar boyunca sürekli aynı konu başlıkları problem olarak getiriliyorsa, bunu elbette sadece bizim eksikliklerimize bağlayamayız. Ama gerçeği görelim; adeta babadan oğula miras kalan dış politika açmazlarında bizim ülke olarak bir şeyleri eksik yapmamızın da önemli bir payı vardır.
Şimdi üstümüzdeki ölü toprağını biraz silkeleyip, ülke olarak sesimizi duyurmak için biraz daha fazla enerji harcadığımızda, adım adım da olsa mesafe alabildiğimizi memnuniyetle müşahede ediyoruz. Şu geçen iki buçuk yıl içinde bizzat ben defalarca yabancı muhataplarımdan 'doğrusu biz şu anlattıklarınızı ilk defa sizden duyuyoruz' cümlesini işittim. Demek ki bazı şeyler ihmal edilmiş, çok önemli görülmemiş. Biz yeni bir anlayışla, yeni bir enerjiyle, insani boyutunu, nezaketini ihmal etmeden diplomatik ilişkilerimizi sürdürme gayreti içindeyiz. Her uluslararası zeminde yaşatmaya çalıştığımız bu aktif ve samimi diplomasi anlayışımızın yararını da her vesileyle görüyoruz. Şunu açıklıkla ifade edeyim; bugün dünyanın gözündeki Türkiye fotoğrafı aydınlık, huzurlu ve fakat sözünde de ısrarlı bir ülkeyi yansıtmaktadır. Bu Türkiye, bütün dünyanın saygı duyduğu bir Türkiye'dir.''
İÇME SUYU VE YOL
Başbakan Erdoğan, konuşmasının sonunda toplumun farklı kesimlerini yakından ilgilendiren, ''dertlere çare olacak'' bazı yeni düzenlemeler hakkında da kamuoyunu bilgilendirdi. Türkiye'de bugün hala içme suyu ve yolu olmayan köyler bulunduğunu bildiren Erdoğan, atılacak önemli adımlarla AB üyeliğinin eşiğine gelen Türkiye'nin bu alanda bir değişimi yaşayacağını ifade etti. ''Suyu ve yolu olmayan köy, Türkiye'de kalmamalıdır, kalmayacak'' diyen Erdoğan, bu acı tabloyu içine sindiremediğini vurguladı.
Hazırlıkları süren köye hizmet götürme birlikleri ile ilgili yasal düzenlemenin bu işin en önemli anahtarı olacağını belirten Erdoğan, milletvekillerinin bunun birinci derece takipçisi olması gerektiğini söyledi. Erdoğan, ''Birliğin başında kaymakam, yanında muhtar... Bunu takibini milletvekili arkadaşlarımız yapacak. Raporlarını tutacak. Nerede aksama varsa işi birlikte takip etmeliyiz. Dolaştığım Anadolu illerinde bunu görüyorum. Gerekli mali desteği il özel idareleri aracılığıyla köye hizmet götürme birliklerine göndereceğiz. Bu hizmeti süratle gerçekleştireceğiz. Hedef; 2007'nin sonuna kadar bu işi bitirmek. Bu mevsim kaybedilmemeli. Kışa girmeden büyük çoğunluğu bitmeli'' diye konuştu.
MÜJDELER
Milli Eğitim Bakanlığı'nın daha önce yurtdışına eğitim amacıyla gönderdiği ve mecburi hizmetlerini yerine getirmeyen öğrencilerin geri ödemeleri ile ilgili bazı sıkıntılar yaşandığını bildiren Erdoğan, öğrencilerin mağduriyetlerini giderecek yeni bir düzenleme yaptıklarını ve bu öğrencilerimize ödeme kolaylığı getirdiklerini söyledi. Erdoğan, bu öğrencilerin, kendilerine döviz cinsinden yapılan masrafı aynı döviz cinsinden ve kanunun yürürlük tarihine kadar faiz uygulanmaksızın ödeyebileceklerini bildirdi. Fiilen ömrünü tamamlamış, trafiğe çıkma imkanını kaybeden ve hurda haline gelen, ancak trafik kaydı silinmediği için motorlu taşıtlar vergisi ödemeye devam eden araç sahipleriyle ilgili yeni düzenleme konusunda da bilgi veren Erdoğan, ''Yeni düzenlemeye göre bu vatandaşlarımız, eğer 31 Aralık 2005 tarihine kadar araçlarının trafikten kaydını sildirerek tamamen hurdaya çıkmasını sağlarlar ise o araçla ilgili tahakkuk etmiş ve ödenmemiş motorlu taşıtlar vergisi ile bunların ceza ve faizlerini ödemeyecek'' dedi.
''AÇIM'' DİYE BAĞIRDI
AK Parti grup toplantısı, Başbakan Erdoğan'ın Danıştay'daki toplantıya katılması nedeniyle 1.5 saat gecikmeli başladı. Erdoğan'ın konuşması sürerken, izleyici locasında bir kişi, elinde tutuğu kağıdı göstererek, ''Sayın Başbakanım, açım aç...'' diye bağırdı. Bağıran kişinin Murat Zengin adlı kişi olduğu bildirildi. Zengin, polisler tarafından grup toplantısından çıkarıldı.
ABD GEZİSİ...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyaretinin kesinleştiğini bildirdi. Erdoğan, TBMM'den ayrılırken gazetecilerin, ABD Başkanı George Bush ile yapacağı görüşmenin tarihinin belli olup olmadığını sorması üzerine, ''belli ama bunu ben açıklamayacağım'' dedi.
Gazetecilerin, ''Televizyonlar, ABD'ye 8 Haziran'da gidip 12 Haziran'da döneceğinizi duyurdu'' yönündeki sözlerine Erdoğan, ''doğru'' karşılığını verdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "TBMM'nin 1 Temmuz'da tatile gireceğini ve tatil öncesinde hafta sonları da çalışabileceğini'' söylediği bildirdi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, milletin tercihiyle ''yeni siyaset'' dönemine girdiğini belirtti. Ancak, zihnen ''eski'' siyasetten kopamayanların, belli meseleler gündeme geldiğinde, ''eski'' siyasete ait refleksleri sergilemekten geri durmadıklarını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu meselelerden biri de özelleştirme meselesi... Son günlerde özelleştirme konusunda muhalefetin sergilediği tavır, esas itibarıyla fikri arka planı zayıf, reflekse dayalı bir tavırdır. Bu alışageldiğimiz, zaman zaman tamamen tersinin yapıldığı bir tablodur.
Özelleştirme, onların zannettiği gibi, kamunun elindeki zarar eden işletmelerin özel sektöre satılması, devredilmesi değildir. Özelleştirme politikası, devlete, topluma, ekonomiye, kamu sektörüne bakış esasında şekillenen, kamu işletmelerinin satılmasının ötesinde sonuçlar doğuran bir araçtır.
Esasında özelleştirme, devletin fonksiyonlarıyla, devlet-toplum ilişkileriyle, devletin etkinliğiyle ilişkili daha geniş bir tartışma alanıdır. Biz, daha güçlü, daha etkin ve asli fonksiyonlarını eksiksiz yerine getiren bir devlet anlayışını benimsediğimiz için özelleştirmeden yana tavır alıyoruz.
Bize göre, güçlü ve etkin devlet, özel sektörün de üretebileceği mal ve hizmetleri üreten, piyasa içinde ağırlık taşıyan bir devlet değildir. Bize göre, güçlü ve etkin devlet, adalet, iç güvenlik, milli savunma gibi asli fonksiyonlarını eksiksiz olarak yerine getiren ve kamusal nitelikli sosyal hizmetleri yeterli seviyede ve kaliteli bir şekilde sunan devlettir.''
''DEMOKRASİ İÇİN''
Erdoğan, kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılmasının, devleti zayıflatmayacağı gibi, aksine toplumu güçlendirici bir etkiye de sahip olduğunu ifade ederek, ''Yani, siyasi ve ekonomik anlamda demokrasi için de kamu sektörünün ekonomideki payının azaltılması gerekmektedir'' dedi.
Kamu sektörünün ekonomideki ağırlığının olumsuz sonuçlarından birinin de bürokratik bir iktidara ve bununla bağlantılı olarak bürokratik yozlaşmaya yol açması olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Kamunun belli malları üretmesi, 'sosyal devlet' ilkesi çerçevesinde de savunulamaz. Çünkü, devletin ekonomideki payının büyüklüğü, toplumun bütününe yönelik fırsat eşitliğini sağlayıcı sosyal hizmetleri üretmesini de engellemektedir.
İşte biz özelleştirmeye bu pencereden bakıyoruz. Daha demokratik, daha güçlü, daha verimli, daha adil bir devlet yapılanmasının arayışı içinde meseleleri değerlendiriyoruz. Muhalefetten de 'eski siyaset' refleksleri yerine, mümkünse fikri temeli olan tavırlar bekliyoruz. Eğer bunu başarabilirlerse ülkemizin bundan elde edeceği fayda çok büyük olacaktır. Zaferlerin daima sahibi çoktur, yenilgiler ise sahipsizdir.
HATIRLATMA
Türkiye'nin eşiğine kadar geldiği felaketlerin sahibi bulunmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bundan sadece birkaç yıl önce bu ülkede neler yaşanıyordu, bir hatırlayalım: Enflasyon yüzde 130'lar seviyesini aşmış, bir gecede faiz oranları yüzde 8 binlere çıkmıştı. Ekonomi yüzde 9.5 oranında küçülmüş, borç stoku GSMH'nın yüzde 90'ını aşmış, işsizlik artmış, yoksulluk artmış, istikrar kalmamış, güven kalmamış, her şeyden önce halkımızın umudu tükenmeye başlamıştı.
Peki kim ülkeyi bu karanlığa sokmuş, kim bunların sahibi? Bunların sahibi yok, bunlar cami avlusuna bırakılmış...
Şimdi biz bu tartışmalarla ne kendimizi, ne de milletimizi oyalayacak değiliz.''
İŞSİZLİK
Erdoğan, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 2005 yılından itibaren işsizliğe ilişkin verilerinin, daha önce üçer aylık dönemler halinde açıklarken, şimdi aylık olarak açıklamaya başladığını hatırlattı.
Nisan ayında da 2004 Aralık-2005 Ocak-Şubat dönemini içeren, ''2005 Ocak'' verilerinin açıklandığını kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu verilerle henüz kıyaslama yapma imkanımız yok. Ne zaman kıyaslama yapabileceğiz? Bu ayın sonunda, Şubat 2005 verileri açıklanınca, geçen senenin ilk çeyreğiyle kıyaslama mümkün olacak.
Şimdi eğer, bu sistem değişikliğini gözardı edip, 'işsizlik arttı, bakın yüzde 11,5'e yükseldi' derseniz, kusura bakmayın, buna ekonomiden anlayan herkes güler. İşsiz olan 1.1 milyon insanımız ülkemizde iş sahibi oldu. Bunlar resmi rakamlar. Hiç rakamları eğip bükmeye, öncesini sonrasını görmeden yorum yapmaya, 'ben yaptım, oldu' demeye gerek yok.
Bizim hiçbir çekincemiz, hiçbir kompleksimiz, hiçbir korkumuz yok. Biz bizzat yaşıyoruz. Başarılı olduğumuz alanlarda çıkıp bunu gururla anlatıyoruz. Başaramadığımız, henüz başaramadığımız alanlarda da şapkamızı önümüze koyup gayet iyi düşünmesini de biliyoruz. Biz daha yolun başındayız, 'Bizden üç yıl bir şey beklemeyin' dedik. Neredeydik, şimdi neredeyiz?
''HALKIMIZIN BEKLENTİLERİNİ BİLİYORUZ''
Hafta sonu Siirt'teydim. Esnaf, fiyatlarının düştüğünü söylediler, 'piyasada hareket yok' dediler. Biz bunu da düşünüyoruz. Vatandaş kredi temin ediyor, ev alıyor, araba alıyor. Bu insanlar eskiden 'acil' dediği ürünlere yönelmiyor. Büyük yatırımlara vatandaşın girmesi küçük esnafta sirkülasyonu etkiliyor. Buna bir zihniyet değişimi diyebiliriz. Bu takdir vatandaşımıza aittir.
Halkımızın beklentileri çok yüksek, bunu çok iyi biliyoruz, çok iyi hissediyoruz ve çok açık olarak görebiliyoruz.
Ülkemizde bölgeler arasında ciddi dengesizlikler var. Yatırımlar sürekli belli bölgelere tahsis edilmiş. Belli bölgeler tamamen ihmale uğramış. Bu bölgeler feryat ediyor. Yoksulluk yaygın, sosyal güvence, eğitim ve sağlıkta sıkıntılar var.
İktidarımız bölgesel dengesizliği giderebilmek için yeni hamleleri üst üstü yapıyor. Biz bölgesel milliyetçiliğin karşısında olduğumuzu bunun için ilan ettik. Ne yapıp edip bu dengesizliği kaldıracağız. Onun için yollar, hastaneler, okullar yapıyoruz bu bölgelerde...''
MİLLİ GELİR
Erdoğan, on yıllar boyunca üst üste birikmiş, kronik hale gelmiş sorunları bir anda bitirmenin mümkün olmadığını söyledi. Kişi başına milli gelirin 2001 yılında 2102 dolar iken 2002 yılında 2720 dolara, 2003 yılında 3383 dolara ve 2004 yılında 4172 dolara yükseldiğini kaydeden Erdoğan, bunu yeterli görmediklerini vurguladı. 3 Kasım seçimleri öncesinde bir hedefi ortaya koyduklarını ve ''5 yılın sonunda kişi başına milli geliri 5 bin dolara çıkaracağız'' dediklerini hatırlatan Erdoğan, sözlerinin arkasında olduklarını ifade etti. Erdoğan, ''İnşallah, 5 yılın sonunda 5 bin doları yakalayacağız. Şu anda oraya gidiyoruz. Ama 5 bin dolar yeterli mi, değil. Ondan sonra inşallah Türkiye, 10 bin doları yakalayacak. işte o 10 bin dolar var ya, o tam bir kırılma noktası olacak. O aşıldığı andan itibaren Türkiye'yi tutana aşkolsun. O zaman çok daha farklı bir şekilde ülke hız kazanacak, batıyla ve diğer ülkelerle rekabetini, süratini artırarak yarışacaktır'' dedi.
PARA BASMAK
Bazılarının zaman zaman akıl vererek, ''para basın'' dediklerini belirten Erdoğan, şöyle konuştu :
''Bunu bizden önce birileri yapıyordu. (Şu kadar bas para, 5 veririz, 3 veririz) diyorlardı. Bunlar olur ama o zaman o koskoca hormonal büyüme ile bir yere gelmiş olanlar, ciddi hastalıklara nasıl düştüklerini öğrenirler. Aynen bizim ülkemizde olduğu gibi... Bakarsınız bizde rakamlar 6 sıfıra ulaşmış olur. Dünyanın en değersiz parasına biz sahip oluruz. Ne olacak, kağıt var, mürekkep var, bas... Geldiğimiz nokta ortada. Biz bu yanlışa düşemeyiz. Mali disiplinden taviz vermeyeceğiz. Ekonomik programımızı belirlediğimiz gibi sürdüreceğiz. Bu hedef aslında 2001 yılının hedefiydi. O zamanlar hedef, Türk Lirasının değerlendirilmesi üzerineydi. Ama gerçekleştiremediler. Kim gerçekleştirdi, bu iktidar gerçekleştirdi. Türk Lirasının değerini korumayı gerçekleştiren iktidarı, bazı çevreler eleştiriyorlar. Bunun sanal olduğunu bilmemiz lazım. İnşallah bu da oturacak. 'Biraz sıkıntı çektik ama yapılan doğruymuş' denilecek. Yoksa, işçiye, memura, çiftçiye, esnafa bol keseden dağıtın. Ama bunun akıbeti çok çok ağır olur. Asla ortalık güllük gülistanlık olmaz ha bunu böyle bilin. Birkaç ay geçmeden başladığımız yere döneriz. Enflasyonda, borç yükünde, faizlerde, bütçe açığında, ekonominin bütün göstergelerinde yeni bir hayal kırıklığı, yeni bir yıkım yaşarız.''
RUSYA ZİYARETİ
Erdoğan, önceki gün İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 60. yıldönümü törenlerine katılmak üzere Rusya Federasyonu'na bir ziyaret ettiğini hatırlatarak, kısa süren bu ziyareti sırasında, törene katılmak üzere Moskova'da bulunan 50'ye yakın lider ve devlet adamıyla bazı konuları başlıklar halinde de olsa görüşme imkanı bulduğunu anlattı. Erdoğan, ''Başta AB, özelikle son zamanlarda gündeme gelen Ermenistan sorunu ve Kıbrıs ile ilgili sorunlar ile ekonomik ilişkileri görüşme imkanı bulduk. Hakikaten yarım güne sığan çok bereketli görüşmelerle oradan ayrıldık'' diye konuştu. Devletler arasında zaman zaman yaşanan tıkınmaların, karşılıklı yanlış anlamaların aşılmasında böyle buluşmaların ve yüz yüze
görüşmelerin büyük faydası olduğuna inancını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu :
''Biz iki buçuk yıllık iktidarımız döneminde yürüttüğümüz diplomatik çalışmalarda insani yaklaşımların, sıcak temasların Türkiye için önemli dış kazançları olduğuna şahit olduk. Diplomatik katılımın yoğun olduğu böyle anlamlı bir tören vesilesiyle de dünya liderlerine Türkiye'nin çeşitli meselelere yaklaşımını ifade etmek, onların fikirlerini birinci ağızdan dinleme imkanı bulduk.
Çoğu yanlış bilgilendirmeden kaynaklanan ve Türkiye'yi üzen bazı açıklamalar için ilgili ülke temsilcilerine, sistemimizi bu noktada nasıl çalıştırdığımız, özellikle iktidar ve muhalefet olarak sözde Ermeni soykırımı ile ilgili attığımız adımları kendileriyle açık net paylaştığımızda onların 'bu yaklaşım tarzı çözüm yoludur, bu yaklaşım tarzına Ermenistan'ın yaklaşması gereken bir tavırdır' deme noktasına hepsi gelmişlerdir. O zaman biz de 'bunun gereğini sizden bekliyoruz' dedik. Gördük ki çok kısa bir süre bile olsa bu doğrudan temaslar, diplomasinin önündeki büyük problemleri çözebilecek bir sinerji ortaya çıkarabiliyor.
Elbette diplomasi başlı başına bir uzmanlık alanıdır ve Türkiye'nin de bu alanda yetenekli, donanımlı, bilgili kadroları var, o kadrolar diplomatik süreçleri sürdürürler. Ancak, bir ülkeyi yöneten insanların da ülkelerinin hissiyatını ve beklentilerini dış dünyaya aksettirmesi görevi vardır. Bizim hakkıyla yapmaya gayret ettiğimiz görev de esasen budur.''
''İĞNEYİ BİRAZ DE KENDİMİZE BATIRIRSAK...''
Başbakan Erdoğan, çeşitli uluslararası meselelerde Türkiye'nin on yıllar boyunca haksızlığa uğrayan, mağdur edilen, hassasiyetleri yeterince dikkate alınmayan bir ülke olduğu anlatarak, ''Ancak iğneyi biraz da kendimize batırırsak, Türkiye'nin bu on yıllar boyunca dünyaya kendini iyi ve doğru anlatamadığı tezine de hak vermek durumunda kalırız'' dedi.
Türkiye'nin, maalesef uzun yıllar boyunca kendi iç gündeminin cenderesinden çıkarak dış meselelere gerekli vakti ayıramadığını vurgulayan Erdoğan, ''Uluslararası zeminde bugüne kadar Türkiye'nin önüne engel olarak çıkarılan ihtilaf konuları, Türkiye'nin yine aynı zeminde kendini ifade etmekte bir eksiklik, bir zafiyet yaşadığını ortaya koyuyor'' diye konuştu. Türkiye'yi anlamak için çaba göstermek bir yana, Türkiye'yi zor duruma düşürmek isteyen birtakım çevrelerin, birtakım anlayışların varlığını görmezden gelmediğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti :
''Türkiye'nin önüne kuşaklar boyunca sürekli aynı konu başlıkları problem olarak getiriliyorsa, bunu elbette sadece bizim eksikliklerimize bağlayamayız. Ama gerçeği görelim; adeta babadan oğula miras kalan dış politika açmazlarında bizim ülke olarak bir şeyleri eksik yapmamızın da önemli bir payı vardır.
Şimdi üstümüzdeki ölü toprağını biraz silkeleyip, ülke olarak sesimizi duyurmak için biraz daha fazla enerji harcadığımızda, adım adım da olsa mesafe alabildiğimizi memnuniyetle müşahede ediyoruz. Şu geçen iki buçuk yıl içinde bizzat ben defalarca yabancı muhataplarımdan 'doğrusu biz şu anlattıklarınızı ilk defa sizden duyuyoruz' cümlesini işittim. Demek ki bazı şeyler ihmal edilmiş, çok önemli görülmemiş. Biz yeni bir anlayışla, yeni bir enerjiyle, insani boyutunu, nezaketini ihmal etmeden diplomatik ilişkilerimizi sürdürme gayreti içindeyiz. Her uluslararası zeminde yaşatmaya çalıştığımız bu aktif ve samimi diplomasi anlayışımızın yararını da her vesileyle görüyoruz. Şunu açıklıkla ifade edeyim; bugün dünyanın gözündeki Türkiye fotoğrafı aydınlık, huzurlu ve fakat sözünde de ısrarlı bir ülkeyi yansıtmaktadır. Bu Türkiye, bütün dünyanın saygı duyduğu bir Türkiye'dir.''
İÇME SUYU VE YOL
Başbakan Erdoğan, konuşmasının sonunda toplumun farklı kesimlerini yakından ilgilendiren, ''dertlere çare olacak'' bazı yeni düzenlemeler hakkında da kamuoyunu bilgilendirdi. Türkiye'de bugün hala içme suyu ve yolu olmayan köyler bulunduğunu bildiren Erdoğan, atılacak önemli adımlarla AB üyeliğinin eşiğine gelen Türkiye'nin bu alanda bir değişimi yaşayacağını ifade etti. ''Suyu ve yolu olmayan köy, Türkiye'de kalmamalıdır, kalmayacak'' diyen Erdoğan, bu acı tabloyu içine sindiremediğini vurguladı.
Hazırlıkları süren köye hizmet götürme birlikleri ile ilgili yasal düzenlemenin bu işin en önemli anahtarı olacağını belirten Erdoğan, milletvekillerinin bunun birinci derece takipçisi olması gerektiğini söyledi. Erdoğan, ''Birliğin başında kaymakam, yanında muhtar... Bunu takibini milletvekili arkadaşlarımız yapacak. Raporlarını tutacak. Nerede aksama varsa işi birlikte takip etmeliyiz. Dolaştığım Anadolu illerinde bunu görüyorum. Gerekli mali desteği il özel idareleri aracılığıyla köye hizmet götürme birliklerine göndereceğiz. Bu hizmeti süratle gerçekleştireceğiz. Hedef; 2007'nin sonuna kadar bu işi bitirmek. Bu mevsim kaybedilmemeli. Kışa girmeden büyük çoğunluğu bitmeli'' diye konuştu.
MÜJDELER
Milli Eğitim Bakanlığı'nın daha önce yurtdışına eğitim amacıyla gönderdiği ve mecburi hizmetlerini yerine getirmeyen öğrencilerin geri ödemeleri ile ilgili bazı sıkıntılar yaşandığını bildiren Erdoğan, öğrencilerin mağduriyetlerini giderecek yeni bir düzenleme yaptıklarını ve bu öğrencilerimize ödeme kolaylığı getirdiklerini söyledi. Erdoğan, bu öğrencilerin, kendilerine döviz cinsinden yapılan masrafı aynı döviz cinsinden ve kanunun yürürlük tarihine kadar faiz uygulanmaksızın ödeyebileceklerini bildirdi. Fiilen ömrünü tamamlamış, trafiğe çıkma imkanını kaybeden ve hurda haline gelen, ancak trafik kaydı silinmediği için motorlu taşıtlar vergisi ödemeye devam eden araç sahipleriyle ilgili yeni düzenleme konusunda da bilgi veren Erdoğan, ''Yeni düzenlemeye göre bu vatandaşlarımız, eğer 31 Aralık 2005 tarihine kadar araçlarının trafikten kaydını sildirerek tamamen hurdaya çıkmasını sağlarlar ise o araçla ilgili tahakkuk etmiş ve ödenmemiş motorlu taşıtlar vergisi ile bunların ceza ve faizlerini ödemeyecek'' dedi.
''AÇIM'' DİYE BAĞIRDI
AK Parti grup toplantısı, Başbakan Erdoğan'ın Danıştay'daki toplantıya katılması nedeniyle 1.5 saat gecikmeli başladı. Erdoğan'ın konuşması sürerken, izleyici locasında bir kişi, elinde tutuğu kağıdı göstererek, ''Sayın Başbakanım, açım aç...'' diye bağırdı. Bağıran kişinin Murat Zengin adlı kişi olduğu bildirildi. Zengin, polisler tarafından grup toplantısından çıkarıldı.
ABD GEZİSİ...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyaretinin kesinleştiğini bildirdi. Erdoğan, TBMM'den ayrılırken gazetecilerin, ABD Başkanı George Bush ile yapacağı görüşmenin tarihinin belli olup olmadığını sorması üzerine, ''belli ama bunu ben açıklamayacağım'' dedi.
Gazetecilerin, ''Televizyonlar, ABD'ye 8 Haziran'da gidip 12 Haziran'da döneceğinizi duyurdu'' yönündeki sözlerine Erdoğan, ''doğru'' karşılığını verdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "TBMM'nin 1 Temmuz'da tatile gireceğini ve tatil öncesinde hafta sonları da çalışabileceğini'' söylediği bildirdi.
