
2016-11-03 - 20:25
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, Başbakanlık, MİT Müsteşarlığı, MGK Genel Sekreterliği, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı ve RTÜK'ün 2017 bütçeleri kabul edildi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Başbakanlık, MİT Müsteşarlığı, MGK Genel Sekreterliği, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı ve RTÜK'ün 2017 bütçelerinin görüşmelerine başlandı.
Bütçeler üzerinde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş sunum yapıyor.
Türkiye'nin, 15 Temmuz'da Anadolu, Rumeli topraklarında tarih boyunca yaşanılan en ağır ihanetlerin birini yaşadığını belirten Kurtulmuş, "Belki en ağır ihaneti yaşamıştır. Bu anlamda, devletin kendine verdiği imkanları kullanarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde yuvalanan bir grubu organize ederek, Türkiye'de son derece kanlı bir darbe teşebbüsü yapılmış ama çok şükür milletimizin cesareti, feraseti ve kararlılığıyla bu darbe önlenmiştir." diye konuştu.
"15 Temmuz'dan sonraki süreç, 14 Temmuz gibi değildir." diyen Kurtulmuş, 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de birçok şeyin yeniden gözden geçirildiğini, milli birlik ve dayanışma ruhu içinde yeni bir sayfanın açıldığını vurguladı.
Darbe girişiminin yaşandığı o karanlık gecede, bütün gücüyle direnen, Türkiye'deki bütün unsurlara hükümet ve şahsı adına teşekkürlerini ileten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle darbe teşebbüsünün en karanlık saatlerinde cesaretle yayınlarını sürdüren bütün medya kuruluşlarımıza, darbe gecesi ve sonrasındaki demokrasinin inşa sürecinde, siyasette büyük bir olgunlukla darbecilere karşı duran bütün siyasi partilere, cesaretle meydanı dolduran kahraman milletimize ve ayrıca Türkiye'de olmamakla birlikte dualarıyla milletimize destek sağlayan İslam dünyasının dört bir tarafındaki kardeşlerimize ve mazlum coğrafyalardaki insanlara da teşekkürü bir borç biliyorum. Yine bu çerçevede, bu millete korkuyu miras bırakmayan Sayın Cumhurbaşkanımıza, o akşam gösterdiği cesareti ve liderliği için şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. 15 Temmuz şehitlerimizi, 15 Temmuz'da tankların, uçakların, helikopterlerin karşısında direnen bütün yurttaşlarımızın ortaya koyduğu kahramanlığı asla unutmayacağız, unutturmayacağız."
Hangi siyasi partiden olursa olsun herkesin, 15 Temmuz şehitlerine can borcu olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Daha gayretli daha fedakar daha yakın iş birliği ve dayanışma içerisinde, iktidarıyla muhalefetiyle yapacağımız faaliyetlerle inşallah sürdüreceğiz ve Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimini planlayanlar neyi murad ettilerse onun tam tersi sonuçlarını ortaya koyarak, Türkiye'yi daha ileriye götüreceğiz." dedi.
Bölgede yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye ilave sorumluluklar yüklediğine dikkati çeken Kurtulmuş, şunları ifade etti:
"15 Temmuz bize birtakım ilave sorumluluklar yüklüyor. Bu, iç bakımdan ama dış bakımdan gelişmelerde bize ilave sorumluluklar yüklüyor. Bugün Türkiye maalesef yakın coğrafyasındaki büyük bir kıskacın altındadır. Türkiye özellikle geçtiğimiz temmuz ayından bu yana terör örgütlerinin açık saldırısıyla karşı karşıya. Ayrıca Türkiye'nin sınırları dışındaki gelişmeler de Türkiye'ye ciddi şekilde bir milli güvenlik sorunu olarak dönmektedir. Örneğin Cerablus meselesini, Musul meselesini tek tek konuşmak yerine, Türkiye'yi yöneten siyasiler olarak, siyasi partiler olarak bizim ortaya bütüncül resmi gören bir bakış açısıyla bakma mecburiyetimiz var."
Kurtulmuş, ana resmi görmeden olayları tek tek inceleyip, irdeleyerek, doğru bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını vurguladı.
"Ana resim, bir asır evvel devam eden oyunun ikinci perdesinin sahnelenmeye başladığıdır." diyen Kurtulmuş, bir asır önce birinci savaşın galiplerinin, birinci emperyalist paylaşım planında, bu coğrafyayı pergellerle, cetvellerle tamamıyla yapay bir şekilde böldüklerini belirtti.
Bu çerçevede, bölgedeki insanların, hiçbir coğrafi, siyasi, kültürel ve tarihi gerçekliğe dayanmayan, tamamen yapay sınırlarla birbirinden ayrıldığına işaret eden Kurtulmuş, birinci paylaşımdan sonraki süreçte, İkinci Dünya Savaşı ve soğuk savaş sıkıntıların yaşandığını belirtti.
Soğuk Savaş sonrasında yeni bir düzenin inşa edilmeye çalışıldığını dile getiren Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu yeni düzenin, hepimizin bildiği, gördüğü gibi adı belki ikinci Sykes Picot ya da Sykes Picot'un ikinci perdesi olarak adlandırılabilir. Bir asır evvel cetvellerle sınırları bölerek birbirinden ayırmaya çalıştıkları bu halkların, sınırları ayrılsa da zihinleri ve gönülleri birbirinden ayrılmamıştır. Şimdi yapmaya çalıştıkları, zihinleri ve gönülleri bölerek bu coğrafyayı lime lime etmek, bu coğrafyayı daha fazla bölmek, etnik ve mezhebi kökende birbirleriyle tamamıyla kavga eden unsurlar haline dönüştürmektir. Bunun iyi anlaşılması, bu coğrafyada üzerinde siyasal projeler üretilerek, siyasi fay hatlarının yeniden derlenip toparlanması sorumluluğu ise Türkiye'nin siyasetine düşüyor. Bu anlamda hepimizin ortak sorumluluklarından biri, bu coğrafyada daha fazla derlenmenin toparlanmanın, bütünleşmenin politikalarını üretmektir diye düşünüyorum."
Kurtulmuş, Türkiye ve çevresindeki coğrafyada yaşanan iki temel sorun olan küresel göç ve küresel terörün, sadece coğrafyayı ilgilendiren sorun olmaktan çıktığını, bütün ülkeleri tehdit eden mahiyet kazandığını vurguladı.
Dünyanın hiçbir merkezinin artık küresel terörden korunması veya arındırmasının mümkün olmadığına işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Buradaki temel mesele, küresel göç ve küresel terör sorununa karşı mücadele verirken, bunu sadece birtakım fiziki tedbirler bağlamında düşünmememiz, küresel göçü ve küresel terörü ortaya çıkaran temel sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak ya da bu konuya odaklanmamızdır. Kanaatimizce birçok nedenin yanında üç temel neden, coğrafyamızdaki hem göç olgusunu hem de terör meselesini oldukça destekleyen, oldukça artıran üç temel faktördür. Bunlardan biri, işgaller ve askeri müdahaleler. Çok açık söylüyorum, eğer Amerika Birleşik Devletleri'nin, öncesinde Rusların Afganistan'ı işgali olmasaydı, belki El Kaide denen terör örgütü olmayacaktı. Aynı şekilde Irak'ın işgali süreci olmasaydı, bugün DEAŞ terör örgütüyle karşı karşıya kalmayacaktık.
İkinci temel neden de ekonomik yoksunluklar ve yokluklardır. İnsanların, bu bölge halklarının, ekonomik süreçlerin dışında bırakılması da hem terörün hem de göçün en önemli tetikleyici unsurlarıdır. Üçüncü temel mesele ise siyasi istikrarsızlık ve demokrasi eksikliğidir. Bölge halklarının siyasi karar süreçlerinin dışına itilmiş olması, bugün iç savaşlar ve vekalet savaşlarıyla ateş yumağı haline dönmüş olan Suriye başta olmak üzere bütün bölgelerde halkın siyasal süreçlerin dışına itilmesinin çok temel bir şekilde etkilediği, tetiklediği süreçlerdir. İşte bunların üzerinde yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede devletin bütün kurum ve kuruluşlarının, içeride birlik ve dirliği sağlamak, dışarıda ise güçlü bir Türkiye oluşturma sorumluluğuyla yükümlü olduğunu ifade etmek isterim."
Kurtulmuş, Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere üç ilde, 9 ayrı binada hizmetlerini yürüten Başbakanlık Merkez Teşkilatında, ekim ayı sonu itibarıyla bin 765'i kadrolu olmak üzere toplam 2 bin 302 personelin görev yaptığını belirtti.
2016 yılında, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işleyişinin temin edilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması amacıyla Kanunlar Kararnameler Genel Müdürlüğünce, değişik konularda 1001 kararnamenin sonuçlandırıldığını, 115 kanun tasarısının da TBMM Başkanlığına sevk edildiğini bildiren Kurtulmuş, olağanüstü hal uygulaması kapsamında 10 kanun hükmünde kararname çıkarıldığını hatırlattı.
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce, 24 Ekim itibarıyla 290'ı günlük, 63'ü mükerrer olmak üzere 353 sayı Resmi Gazete yayımlandığını dile getiren Kurtulmuş, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen arşivcilik faaliyetleri çerçevesinde de Cumhuriyet Arşivleri ile Osmanlı Arşivlerinde toplam 26 milyon 790 bin 560 belgenin dijital ortama aktarıldığını kaydetti.
Kurtulmuş, araştırmacı talepleri doğrultusunda, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün, Ankara ve İstanbul'da bulunan belgelerinin dijital ortama aktarıldığını, belgelere aynı gün erişim imkanı sağlandığını belirtti.
Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) gelen bütün teklif, talep ve istekler doğrultusunda ilgili birimlerin koordine edildiğini belirten Kurtulmuş, bu çerçevede, 1 milyon 359 bin 950 başvurunun yapıldığını bildirdi.
Hükümetin, dünyada barışın ve demokrasinin hakim olmasından yana olduğunu belirten Kurtulmuş, bölgesinde ve dünyada barışı esas alan Türkiye'nin, farklı coğrafyalarda barışın tesisine dönük çabalara önemli katkılar sunduğuna işaret etti. Kurtulmuş, bu kapsamda Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barış harekatları ödeneğinin yer aldığını ifade etti.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nda Başbakanlık bütçesindeki toplam başlangıç ödeneğinin 1 milyar 295 milyon 211 bin lira olduğunu hatırlatan Kurtulmuş, 2017 yılı bütçe tasarısı ödeneğinin, 2016 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 22,32 oranında arttığını söyledi.
Kurtulmuş, Başbakanlığa, 3056 sayılı kanunla devletin milli menfaatlerinin korunmasına yönelik verilen görevlerin yerine getirilmesi için 2017 Yılı Başbakanlık Bütçe Tasarısı ile teklif edilen ödeneklerin toplam tutarının 982 milyon 801 bin lira olduğunu bildirdi. Bu tutarın, toplam bütçe teklifinin yaklaşık yüzde 62'lik kısmını oluşturduğunu belirten Kurtulmuş, bütçe büyüklüğü açısından bunlardan en önemlisinin Barışı Destekleme ve Koruma (BDK) Harekatlarına katılım ödeneği olduğuna işaret etti.
Kurtulmuş, Silahlı Kuvvetler ve emniyet mensuplarının, BDK harekatlarına katılım konsepti uyarınca dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen krizlerin önlenmesi ve bölgesel barışın yeniden tesisi amacıyla Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO bünyesinde icra edilen faaliyetlere katılım sağlandığını kaydetti.
Bütçe tasarısı içinde yer alan bir diğer önemli ödeneğin ise şehitlerin yakınları ile gazilerin TOKİ'den yapacakları konut alımlarında ödemekle yükümlü oldukları faizlerin devlet finansmanının sağlanması olduğunu söyleyen Kurtulmuş, bu amaçla TOKİ'ye 2017 yılı içinde 150 milyon lira ödenek teklif edildiğini bildirdi. Kurtulmuş, bu tutarın, toplam tasarı ödeneğinin içinde yüzde 9,47'lik kısmı oluşturduğunu belirtti.
Hayatın normal akışı içinde Türkiye'de ortaya çıkan birtakım acil destek giderlerinin söz konusu olduğunu ifade eden Kurtulmuş, acil destek giderleri için 2017 yılı bütçesi tasarısında 110 milyon lira ödenek teklif edildiğine dikkati çekti. Kurtulmuş, bu tutarın, toplam tasarı ödeneğinin yüzde 6,94'lük kısmını oluşturduğunu söyledi.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin temelini Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliğinin teşkil ettiğini dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğinin sağlanması için 1933 yılında, milli seferberlik konseptine göre Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği oluşturulmuş, İkinci Dünya Savaşından sonra 1949 yılında çıkarılan 5399 sayılı Kanunla milli savunma kavramı çerçevesinde, Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği olarak düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nda elde edilen tecrübeler ışığında, ülke güvenliğinin milli savunmadan daha geniş bir anlam kazandığı anlaşılmış, bu kapsamda, milli savunma kavramının da milli güvenlik kavramına dönüşmesi 1961 Anayasasıyla Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği yerine, hükümetlere yardımcı olmak üzere Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği teşkil edilmiştir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimizin, ülkemizin milli güvenliğinin sağlanması için Milli Güvenlik Kurulu tarafından ve kanunlarla belirlenen görevler doğrultusunda uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenlik ortamını yakından ederek, araştırma ve değerlendirmeler yapmak, dokümanlar hazırlamak, ayrıca seferberlik ve savaş hali ile kriz yönetimi konularında, kanunlarla verilen görevleri icra etmek üzere yeniden teşkilatlanmış önemli bir güvenlik kuruluşumuzdur."
Kurtulmuş, "Bütçe tasarısında , 2017 yılı itibarıyla Milli Güvenlik Kurulumuzun, 2016 yılına göre yüzde 9,22 oranında ödeneğinin artırıldığı bir teklife sahibiz." diye konuştu.
Kurtulmuş, MİT Müsteşarlığının amacının, Türkiye'nin milli güvenliğine içeriden ve dışarıdan yönelebilecek mevcut ve muhtemel tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmek olduğunu belirti.
MİT'in bütçe tasarısındaki ödeneğinin geçen yıla oranla yüzde 21,93 oranında artırıldığını dile getiren Kurtulmuş, toplam başlangıç ödeneğinin 1 milyar 636 milyon 803 bin liraya çıkarıldığını bildirdi.
Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü siyasi görüş ve düşencenin dışında sahih, İslami bilgi ve onun doğru yorumunu merkeze alarak, İslam dininin anlaşılması ve yaşanması için gayret gösterdiğini, dünya çapında insanları kendi dini amaçları için istismar eden odakların eline düşmesinden koruyan, İslam'ın bir bütün olarak anlaşılmasına hizmet eden, insanların özgür iradeleri ve akıllarını ipotek altına almayan, ehliyet ve liyakatı yok etmeyen bir anlayışı esas aldığını ifade etti.
Son dönemlerde dünya ölceğinde İslam dini odaklı iki büyük tehlikeyle karşı karşıya kalındığını belirten Kurtulmuş, bunlardan birinin İslam'ın adının karalandığı İslamofobia, diğerinin DEAŞ, Boko Haram ve benzeri terör örgütleri olduğunu anlattı.
Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığının hem Türk vatandaşlarının sahih dini inançlar çerçevesinde aydılatılması ve uyarılmasını sağlamakla yükümlüyken, diğer taraftan bu terör örgütlerine ve İslamofobiaya karşı ciddi şekilde mücadele etmeye devam ettiğini bildirdi.
Başkanlığın önemli görevlerinden birinin de dini hizmetleri yürütmek olduğunu belirten Kurtulmuş, dini hizmetlerden kastın sadece cami içinde 5 vakit namaz kıldırmak olmadığını dile getirdi. Kurtulmuş, özellikle genç nesillerin İslam dinini sevmesini sağlamak için başkanlık mensuplarının sadece camide değil, toplumsal hayatın her tarafında varolmasını sağlayacak yeni bir anlayış değişikliğine doğru gitmekte olduğunu kaydetti.
Numan Kurtulmuş, "Caminin dışında da caminin içinde olduğu kadar Diyanet İşleri mensupları olmak durumunda." dedi.
Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olmak üzere insanları rahatsız eden terör örgütlerine karşı halkın bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetlere hız verildiğini anlatan Kurtulmuş, bunların dışında Diyanet teşkilatının eğitim hizmetlerinin de bulunduğunu anımsattı.
Kurtulmuş, Diyanetin bin 275 çeşit yayını olduğunu belirterek, bunların sayısının son 5 yılda arttığını söyledi. Yurt dışı hizmetler kapsamında 105 ülkede hizmet verildiğini belirten Kurtulmuş, hac ve umre hizmetleri konusunda verilen hizmetlerin yüksek mertebede sürdürülmesi çalışmalarının süreceğini bildirdi.
15 Temmuz gecesi yaptıklarından ötürü Diyanet camiasını tebrik eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"15 Temmuz akşamının o en karanlık noktasında, bıçak sırtında darbenin gidip geldiği saatlerde, Allah hepsinden razı olsun, camilerin minarelerinden selalar okunmuş, Fetih sureleri okunmuş, ezanlar okunmuş. O okunan selalarla milletimiz direnişe, demokrasiye sahip çıkmaya, milli birliğe sahip çıkmaya, ülkenin geleceğine sahip çıkmaya davet edilmiştir ve bu, davetin de milletin meydanlarda toplanmasında çok büyük katkısı olmuştur. Diyebiliriz ki darbelerin susturduğu ezanlardan, selaların susturduğu darbelere geçişte Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktasını o akşam yaşamış olduk."
Kurtulmuş, FETÖ ile DEAŞ hakkında çok konuşulduğunu belirterek, burada özellikle üzerinde durulması gerekenin FETÖ ve DEAŞ benzeri örgütlerin teolojik olarak birbirlerine benzerliği olduğunu bildirdi.
Bu örgütlerin birbirlerine 5 noktada benzediğini belirten Kurtulmuş, bu benzerliklerden birinin, söz konusu örgütlerin temel inancının lider kadrolarını masum kabul etmeleri, "İsmet" sıfatı vermeleri olduğunu belirtti. Kurtulmuş, Hz. Peygamber'den sonra artık masum hiçbir insanın gelmediğini ve kıyamete kadar gelmeyeceğini ifade ederek, hiçbir insanın diğerinden seçkinliği ve sorgulanamazlığının asla düşünülemeyeceğini kaydetti.
Tekfirciliğin de bu örgütlerin benzerliği olduğunu anlatan Kurtulmuş, DEAŞ ve FETÖ gibi örgütlerin, kendi grup, topluluklarının dışındakileri sanki Müslüman değilmiş gibi kabul ettiklerini söyledi.
Kurtulmuş, üçüncü benzerliğin "kapalılık" olduğunu ifade ederek, bu örgütlerin kapalı bir şekilde yapılandığını ve kendilerinden olmayan herkese kapalı olduklarını vurguladı.
Bir diğer benzerlik olarak "amaca ulaşmak için gidilen bütün yollar mübahtır" anlayışı olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sahih İslam inancında amacın meşruiyeti kadar amaca giderken kullanılan yöntemlerin meşruiyetinin de şart olduğunu ifade etti.
Kurtulmuş, bütün bunların sonucu olarak beşinci benzerliğin, "insan kanı, hatta Müslüman kanının" bu örgütler için değersiz olması olduğunu belirtti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş'un ardından Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı İlhan Yerlikaya, kurumunun bütçe sunumunu yaptı.
RTÜK'ün medyadaki çoğulculuğa çok önem verdiğini belirten Yerlikaya, "Demokrasinin temel unsuru medyadır ve medyanın da çoğulcu, katılımcı olması esastır. Bu bakımdan da medyadaki çoğulculuğu önemsiyoruz." dedi. Yerlikaya, üst kurulun kendi yağıyla kavrulan bir kuruluş olduğunu belirtti.
Üst Kurul tarafından olağanüstü hal kapsamında bazı yayınlara son verildiğini ifade eden Yerlikaya, "23 yayıncı kuruluşa ait 16 televizyon ve 19 radyo olmak üzere 35 radyo ve televizyon kapatılmıştır. Yine komisyon marifetiyle ek listelerde yer almayan 27 yayıncı kuruluşa ait 18 televizyon ve 14 radyo olmak üzere toplam 32 radyo ve televizyon kapatılmıştır." diye konuştu. Yerlikaya, bunlardan bir radyo ve televizyon hakkındaki kapatma kararının geri alındığını bildirdi.
Farklı dil ve lehçelerde 39 yayın bulunduğunu belirten Yerlikaya, olağanüstü hal kapsamında 7'sinin kapatıldığını söyledi. Yerlikaya, "Dolayısıyla şöyle bir iddia yersizdir. 'Doğuda anadilde yayın yapan televizyonların hepsi kapatılmıştır' böyle bir şey yoktur. 39 yayından sadece 7'si. Bunlardan suça ve teröre bulaşan kanallar veya bunla ilgili hususlarda sorunu olan televizyon veya radyo kanalları." değerlendirmesinde bulundu.
Yerlikaya, 2016 itibariyle kanal frekans yıllık kullanım ücreti olarak da 38 milyon lira tahsis ettirildiğini bildirdi.
Ekim 2016 itibariyle IPTV yayınlarının abone sayısının 6 milyona ulaştığını, ticari iletişim gelirinin 5 yılda yüzde 66 oranında arttığını anlatan Yerlikaya, 2016'da izinsiz yayınlarla mücadele konusunda önemli faaliyetleri bulunduğunu söyledi.
Çocuk programlarıyla ilgili yeni bir mevzuatın yeni yürürlüğe girdiğini belirten Yerlikaya, genel ve tematik yayın yapan televizyon kuruluşlarının çocuk yayınlarında çizgi filmlere yer vermeleri halinde, çizgi filmlerin en az yüzde 20'sinin, diğer çocuk programlarının da yüzde 40'ının Türkçe üretilmiş olması gerektiğini söyledi.
Yerlikaya, 2017 bütçesindeki kalemleri ve ayrılan bütçeleri dile getirerek, toplam 181 milyon lira öngördüklerini kaydetti.
****HABERİN DEVAMINI "İLGİLİ DOKÜMANLAR" BÖLÜMÜNDE BULABİLİRSİNİZ.****
Bütçeler üzerinde Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş sunum yapıyor.
Türkiye'nin, 15 Temmuz'da Anadolu, Rumeli topraklarında tarih boyunca yaşanılan en ağır ihanetlerin birini yaşadığını belirten Kurtulmuş, "Belki en ağır ihaneti yaşamıştır. Bu anlamda, devletin kendine verdiği imkanları kullanarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde yuvalanan bir grubu organize ederek, Türkiye'de son derece kanlı bir darbe teşebbüsü yapılmış ama çok şükür milletimizin cesareti, feraseti ve kararlılığıyla bu darbe önlenmiştir." diye konuştu.
"15 Temmuz'dan sonraki süreç, 14 Temmuz gibi değildir." diyen Kurtulmuş, 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de birçok şeyin yeniden gözden geçirildiğini, milli birlik ve dayanışma ruhu içinde yeni bir sayfanın açıldığını vurguladı.
Darbe girişiminin yaşandığı o karanlık gecede, bütün gücüyle direnen, Türkiye'deki bütün unsurlara hükümet ve şahsı adına teşekkürlerini ileten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle darbe teşebbüsünün en karanlık saatlerinde cesaretle yayınlarını sürdüren bütün medya kuruluşlarımıza, darbe gecesi ve sonrasındaki demokrasinin inşa sürecinde, siyasette büyük bir olgunlukla darbecilere karşı duran bütün siyasi partilere, cesaretle meydanı dolduran kahraman milletimize ve ayrıca Türkiye'de olmamakla birlikte dualarıyla milletimize destek sağlayan İslam dünyasının dört bir tarafındaki kardeşlerimize ve mazlum coğrafyalardaki insanlara da teşekkürü bir borç biliyorum. Yine bu çerçevede, bu millete korkuyu miras bırakmayan Sayın Cumhurbaşkanımıza, o akşam gösterdiği cesareti ve liderliği için şükran borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. 15 Temmuz şehitlerimizi, 15 Temmuz'da tankların, uçakların, helikopterlerin karşısında direnen bütün yurttaşlarımızın ortaya koyduğu kahramanlığı asla unutmayacağız, unutturmayacağız."
Hangi siyasi partiden olursa olsun herkesin, 15 Temmuz şehitlerine can borcu olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Daha gayretli daha fedakar daha yakın iş birliği ve dayanışma içerisinde, iktidarıyla muhalefetiyle yapacağımız faaliyetlerle inşallah sürdüreceğiz ve Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimini planlayanlar neyi murad ettilerse onun tam tersi sonuçlarını ortaya koyarak, Türkiye'yi daha ileriye götüreceğiz." dedi.
Bölgede yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye ilave sorumluluklar yüklediğine dikkati çeken Kurtulmuş, şunları ifade etti:
"15 Temmuz bize birtakım ilave sorumluluklar yüklüyor. Bu, iç bakımdan ama dış bakımdan gelişmelerde bize ilave sorumluluklar yüklüyor. Bugün Türkiye maalesef yakın coğrafyasındaki büyük bir kıskacın altındadır. Türkiye özellikle geçtiğimiz temmuz ayından bu yana terör örgütlerinin açık saldırısıyla karşı karşıya. Ayrıca Türkiye'nin sınırları dışındaki gelişmeler de Türkiye'ye ciddi şekilde bir milli güvenlik sorunu olarak dönmektedir. Örneğin Cerablus meselesini, Musul meselesini tek tek konuşmak yerine, Türkiye'yi yöneten siyasiler olarak, siyasi partiler olarak bizim ortaya bütüncül resmi gören bir bakış açısıyla bakma mecburiyetimiz var."
Kurtulmuş, ana resmi görmeden olayları tek tek inceleyip, irdeleyerek, doğru bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını vurguladı.
"Ana resim, bir asır evvel devam eden oyunun ikinci perdesinin sahnelenmeye başladığıdır." diyen Kurtulmuş, bir asır önce birinci savaşın galiplerinin, birinci emperyalist paylaşım planında, bu coğrafyayı pergellerle, cetvellerle tamamıyla yapay bir şekilde böldüklerini belirtti.
Bu çerçevede, bölgedeki insanların, hiçbir coğrafi, siyasi, kültürel ve tarihi gerçekliğe dayanmayan, tamamen yapay sınırlarla birbirinden ayrıldığına işaret eden Kurtulmuş, birinci paylaşımdan sonraki süreçte, İkinci Dünya Savaşı ve soğuk savaş sıkıntıların yaşandığını belirtti.
Soğuk Savaş sonrasında yeni bir düzenin inşa edilmeye çalışıldığını dile getiren Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu yeni düzenin, hepimizin bildiği, gördüğü gibi adı belki ikinci Sykes Picot ya da Sykes Picot'un ikinci perdesi olarak adlandırılabilir. Bir asır evvel cetvellerle sınırları bölerek birbirinden ayırmaya çalıştıkları bu halkların, sınırları ayrılsa da zihinleri ve gönülleri birbirinden ayrılmamıştır. Şimdi yapmaya çalıştıkları, zihinleri ve gönülleri bölerek bu coğrafyayı lime lime etmek, bu coğrafyayı daha fazla bölmek, etnik ve mezhebi kökende birbirleriyle tamamıyla kavga eden unsurlar haline dönüştürmektir. Bunun iyi anlaşılması, bu coğrafyada üzerinde siyasal projeler üretilerek, siyasi fay hatlarının yeniden derlenip toparlanması sorumluluğu ise Türkiye'nin siyasetine düşüyor. Bu anlamda hepimizin ortak sorumluluklarından biri, bu coğrafyada daha fazla derlenmenin toparlanmanın, bütünleşmenin politikalarını üretmektir diye düşünüyorum."
Kurtulmuş, Türkiye ve çevresindeki coğrafyada yaşanan iki temel sorun olan küresel göç ve küresel terörün, sadece coğrafyayı ilgilendiren sorun olmaktan çıktığını, bütün ülkeleri tehdit eden mahiyet kazandığını vurguladı.
Dünyanın hiçbir merkezinin artık küresel terörden korunması veya arındırmasının mümkün olmadığına işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Buradaki temel mesele, küresel göç ve küresel terör sorununa karşı mücadele verirken, bunu sadece birtakım fiziki tedbirler bağlamında düşünmememiz, küresel göçü ve küresel terörü ortaya çıkaran temel sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak ya da bu konuya odaklanmamızdır. Kanaatimizce birçok nedenin yanında üç temel neden, coğrafyamızdaki hem göç olgusunu hem de terör meselesini oldukça destekleyen, oldukça artıran üç temel faktördür. Bunlardan biri, işgaller ve askeri müdahaleler. Çok açık söylüyorum, eğer Amerika Birleşik Devletleri'nin, öncesinde Rusların Afganistan'ı işgali olmasaydı, belki El Kaide denen terör örgütü olmayacaktı. Aynı şekilde Irak'ın işgali süreci olmasaydı, bugün DEAŞ terör örgütüyle karşı karşıya kalmayacaktık.
İkinci temel neden de ekonomik yoksunluklar ve yokluklardır. İnsanların, bu bölge halklarının, ekonomik süreçlerin dışında bırakılması da hem terörün hem de göçün en önemli tetikleyici unsurlarıdır. Üçüncü temel mesele ise siyasi istikrarsızlık ve demokrasi eksikliğidir. Bölge halklarının siyasi karar süreçlerinin dışına itilmiş olması, bugün iç savaşlar ve vekalet savaşlarıyla ateş yumağı haline dönmüş olan Suriye başta olmak üzere bütün bölgelerde halkın siyasal süreçlerin dışına itilmesinin çok temel bir şekilde etkilediği, tetiklediği süreçlerdir. İşte bunların üzerinde yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede devletin bütün kurum ve kuruluşlarının, içeride birlik ve dirliği sağlamak, dışarıda ise güçlü bir Türkiye oluşturma sorumluluğuyla yükümlü olduğunu ifade etmek isterim."
Kurtulmuş, Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere üç ilde, 9 ayrı binada hizmetlerini yürüten Başbakanlık Merkez Teşkilatında, ekim ayı sonu itibarıyla bin 765'i kadrolu olmak üzere toplam 2 bin 302 personelin görev yaptığını belirtti.
2016 yılında, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işleyişinin temin edilmesi ve vatandaşa daha iyi hizmet sunulması amacıyla Kanunlar Kararnameler Genel Müdürlüğünce, değişik konularda 1001 kararnamenin sonuçlandırıldığını, 115 kanun tasarısının da TBMM Başkanlığına sevk edildiğini bildiren Kurtulmuş, olağanüstü hal uygulaması kapsamında 10 kanun hükmünde kararname çıkarıldığını hatırlattı.
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce, 24 Ekim itibarıyla 290'ı günlük, 63'ü mükerrer olmak üzere 353 sayı Resmi Gazete yayımlandığını dile getiren Kurtulmuş, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen arşivcilik faaliyetleri çerçevesinde de Cumhuriyet Arşivleri ile Osmanlı Arşivlerinde toplam 26 milyon 790 bin 560 belgenin dijital ortama aktarıldığını kaydetti.
Kurtulmuş, araştırmacı talepleri doğrultusunda, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün, Ankara ve İstanbul'da bulunan belgelerinin dijital ortama aktarıldığını, belgelere aynı gün erişim imkanı sağlandığını belirtti.
Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) gelen bütün teklif, talep ve istekler doğrultusunda ilgili birimlerin koordine edildiğini belirten Kurtulmuş, bu çerçevede, 1 milyon 359 bin 950 başvurunun yapıldığını bildirdi.
Hükümetin, dünyada barışın ve demokrasinin hakim olmasından yana olduğunu belirten Kurtulmuş, bölgesinde ve dünyada barışı esas alan Türkiye'nin, farklı coğrafyalarda barışın tesisine dönük çabalara önemli katkılar sunduğuna işaret etti. Kurtulmuş, bu kapsamda Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barış harekatları ödeneğinin yer aldığını ifade etti.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nda Başbakanlık bütçesindeki toplam başlangıç ödeneğinin 1 milyar 295 milyon 211 bin lira olduğunu hatırlatan Kurtulmuş, 2017 yılı bütçe tasarısı ödeneğinin, 2016 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 22,32 oranında arttığını söyledi.
Kurtulmuş, Başbakanlığa, 3056 sayılı kanunla devletin milli menfaatlerinin korunmasına yönelik verilen görevlerin yerine getirilmesi için 2017 Yılı Başbakanlık Bütçe Tasarısı ile teklif edilen ödeneklerin toplam tutarının 982 milyon 801 bin lira olduğunu bildirdi. Bu tutarın, toplam bütçe teklifinin yaklaşık yüzde 62'lik kısmını oluşturduğunu belirten Kurtulmuş, bütçe büyüklüğü açısından bunlardan en önemlisinin Barışı Destekleme ve Koruma (BDK) Harekatlarına katılım ödeneği olduğuna işaret etti.
Kurtulmuş, Silahlı Kuvvetler ve emniyet mensuplarının, BDK harekatlarına katılım konsepti uyarınca dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen krizlerin önlenmesi ve bölgesel barışın yeniden tesisi amacıyla Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO bünyesinde icra edilen faaliyetlere katılım sağlandığını kaydetti.
Bütçe tasarısı içinde yer alan bir diğer önemli ödeneğin ise şehitlerin yakınları ile gazilerin TOKİ'den yapacakları konut alımlarında ödemekle yükümlü oldukları faizlerin devlet finansmanının sağlanması olduğunu söyleyen Kurtulmuş, bu amaçla TOKİ'ye 2017 yılı içinde 150 milyon lira ödenek teklif edildiğini bildirdi. Kurtulmuş, bu tutarın, toplam tasarı ödeneğinin içinde yüzde 9,47'lik kısmı oluşturduğunu belirtti.
Hayatın normal akışı içinde Türkiye'de ortaya çıkan birtakım acil destek giderlerinin söz konusu olduğunu ifade eden Kurtulmuş, acil destek giderleri için 2017 yılı bütçesi tasarısında 110 milyon lira ödenek teklif edildiğine dikkati çekti. Kurtulmuş, bu tutarın, toplam tasarı ödeneğinin yüzde 6,94'lük kısmını oluşturduğunu söyledi.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin temelini Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliğinin teşkil ettiğini dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğinin sağlanması için 1933 yılında, milli seferberlik konseptine göre Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği oluşturulmuş, İkinci Dünya Savaşından sonra 1949 yılında çıkarılan 5399 sayılı Kanunla milli savunma kavramı çerçevesinde, Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği olarak düzenlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı'nda elde edilen tecrübeler ışığında, ülke güvenliğinin milli savunmadan daha geniş bir anlam kazandığı anlaşılmış, bu kapsamda, milli savunma kavramının da milli güvenlik kavramına dönüşmesi 1961 Anayasasıyla Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği yerine, hükümetlere yardımcı olmak üzere Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği teşkil edilmiştir. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimizin, ülkemizin milli güvenliğinin sağlanması için Milli Güvenlik Kurulu tarafından ve kanunlarla belirlenen görevler doğrultusunda uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenlik ortamını yakından ederek, araştırma ve değerlendirmeler yapmak, dokümanlar hazırlamak, ayrıca seferberlik ve savaş hali ile kriz yönetimi konularında, kanunlarla verilen görevleri icra etmek üzere yeniden teşkilatlanmış önemli bir güvenlik kuruluşumuzdur."
Kurtulmuş, "Bütçe tasarısında , 2017 yılı itibarıyla Milli Güvenlik Kurulumuzun, 2016 yılına göre yüzde 9,22 oranında ödeneğinin artırıldığı bir teklife sahibiz." diye konuştu.
Kurtulmuş, MİT Müsteşarlığının amacının, Türkiye'nin milli güvenliğine içeriden ve dışarıdan yönelebilecek mevcut ve muhtemel tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmek olduğunu belirti.
MİT'in bütçe tasarısındaki ödeneğinin geçen yıla oranla yüzde 21,93 oranında artırıldığını dile getiren Kurtulmuş, toplam başlangıç ödeneğinin 1 milyar 636 milyon 803 bin liraya çıkarıldığını bildirdi.
Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü siyasi görüş ve düşencenin dışında sahih, İslami bilgi ve onun doğru yorumunu merkeze alarak, İslam dininin anlaşılması ve yaşanması için gayret gösterdiğini, dünya çapında insanları kendi dini amaçları için istismar eden odakların eline düşmesinden koruyan, İslam'ın bir bütün olarak anlaşılmasına hizmet eden, insanların özgür iradeleri ve akıllarını ipotek altına almayan, ehliyet ve liyakatı yok etmeyen bir anlayışı esas aldığını ifade etti.
Son dönemlerde dünya ölceğinde İslam dini odaklı iki büyük tehlikeyle karşı karşıya kalındığını belirten Kurtulmuş, bunlardan birinin İslam'ın adının karalandığı İslamofobia, diğerinin DEAŞ, Boko Haram ve benzeri terör örgütleri olduğunu anlattı.
Numan Kurtulmuş, Diyanet İşleri Başkanlığının hem Türk vatandaşlarının sahih dini inançlar çerçevesinde aydılatılması ve uyarılmasını sağlamakla yükümlüyken, diğer taraftan bu terör örgütlerine ve İslamofobiaya karşı ciddi şekilde mücadele etmeye devam ettiğini bildirdi.
Başkanlığın önemli görevlerinden birinin de dini hizmetleri yürütmek olduğunu belirten Kurtulmuş, dini hizmetlerden kastın sadece cami içinde 5 vakit namaz kıldırmak olmadığını dile getirdi. Kurtulmuş, özellikle genç nesillerin İslam dinini sevmesini sağlamak için başkanlık mensuplarının sadece camide değil, toplumsal hayatın her tarafında varolmasını sağlayacak yeni bir anlayış değişikliğine doğru gitmekte olduğunu kaydetti.
Numan Kurtulmuş, "Caminin dışında da caminin içinde olduğu kadar Diyanet İşleri mensupları olmak durumunda." dedi.
Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olmak üzere insanları rahatsız eden terör örgütlerine karşı halkın bilinçlendirilmesine yönelik faaliyetlere hız verildiğini anlatan Kurtulmuş, bunların dışında Diyanet teşkilatının eğitim hizmetlerinin de bulunduğunu anımsattı.
Kurtulmuş, Diyanetin bin 275 çeşit yayını olduğunu belirterek, bunların sayısının son 5 yılda arttığını söyledi. Yurt dışı hizmetler kapsamında 105 ülkede hizmet verildiğini belirten Kurtulmuş, hac ve umre hizmetleri konusunda verilen hizmetlerin yüksek mertebede sürdürülmesi çalışmalarının süreceğini bildirdi.
15 Temmuz gecesi yaptıklarından ötürü Diyanet camiasını tebrik eden Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"15 Temmuz akşamının o en karanlık noktasında, bıçak sırtında darbenin gidip geldiği saatlerde, Allah hepsinden razı olsun, camilerin minarelerinden selalar okunmuş, Fetih sureleri okunmuş, ezanlar okunmuş. O okunan selalarla milletimiz direnişe, demokrasiye sahip çıkmaya, milli birliğe sahip çıkmaya, ülkenin geleceğine sahip çıkmaya davet edilmiştir ve bu, davetin de milletin meydanlarda toplanmasında çok büyük katkısı olmuştur. Diyebiliriz ki darbelerin susturduğu ezanlardan, selaların susturduğu darbelere geçişte Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktasını o akşam yaşamış olduk."
Kurtulmuş, FETÖ ile DEAŞ hakkında çok konuşulduğunu belirterek, burada özellikle üzerinde durulması gerekenin FETÖ ve DEAŞ benzeri örgütlerin teolojik olarak birbirlerine benzerliği olduğunu bildirdi.
Bu örgütlerin birbirlerine 5 noktada benzediğini belirten Kurtulmuş, bu benzerliklerden birinin, söz konusu örgütlerin temel inancının lider kadrolarını masum kabul etmeleri, "İsmet" sıfatı vermeleri olduğunu belirtti. Kurtulmuş, Hz. Peygamber'den sonra artık masum hiçbir insanın gelmediğini ve kıyamete kadar gelmeyeceğini ifade ederek, hiçbir insanın diğerinden seçkinliği ve sorgulanamazlığının asla düşünülemeyeceğini kaydetti.
Tekfirciliğin de bu örgütlerin benzerliği olduğunu anlatan Kurtulmuş, DEAŞ ve FETÖ gibi örgütlerin, kendi grup, topluluklarının dışındakileri sanki Müslüman değilmiş gibi kabul ettiklerini söyledi.
Kurtulmuş, üçüncü benzerliğin "kapalılık" olduğunu ifade ederek, bu örgütlerin kapalı bir şekilde yapılandığını ve kendilerinden olmayan herkese kapalı olduklarını vurguladı.
Bir diğer benzerlik olarak "amaca ulaşmak için gidilen bütün yollar mübahtır" anlayışı olduğunu dile getiren Kurtulmuş, sahih İslam inancında amacın meşruiyeti kadar amaca giderken kullanılan yöntemlerin meşruiyetinin de şart olduğunu ifade etti.
Kurtulmuş, bütün bunların sonucu olarak beşinci benzerliğin, "insan kanı, hatta Müslüman kanının" bu örgütler için değersiz olması olduğunu belirtti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş'un ardından Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı İlhan Yerlikaya, kurumunun bütçe sunumunu yaptı.
RTÜK'ün medyadaki çoğulculuğa çok önem verdiğini belirten Yerlikaya, "Demokrasinin temel unsuru medyadır ve medyanın da çoğulcu, katılımcı olması esastır. Bu bakımdan da medyadaki çoğulculuğu önemsiyoruz." dedi. Yerlikaya, üst kurulun kendi yağıyla kavrulan bir kuruluş olduğunu belirtti.
Üst Kurul tarafından olağanüstü hal kapsamında bazı yayınlara son verildiğini ifade eden Yerlikaya, "23 yayıncı kuruluşa ait 16 televizyon ve 19 radyo olmak üzere 35 radyo ve televizyon kapatılmıştır. Yine komisyon marifetiyle ek listelerde yer almayan 27 yayıncı kuruluşa ait 18 televizyon ve 14 radyo olmak üzere toplam 32 radyo ve televizyon kapatılmıştır." diye konuştu. Yerlikaya, bunlardan bir radyo ve televizyon hakkındaki kapatma kararının geri alındığını bildirdi.
Farklı dil ve lehçelerde 39 yayın bulunduğunu belirten Yerlikaya, olağanüstü hal kapsamında 7'sinin kapatıldığını söyledi. Yerlikaya, "Dolayısıyla şöyle bir iddia yersizdir. 'Doğuda anadilde yayın yapan televizyonların hepsi kapatılmıştır' böyle bir şey yoktur. 39 yayından sadece 7'si. Bunlardan suça ve teröre bulaşan kanallar veya bunla ilgili hususlarda sorunu olan televizyon veya radyo kanalları." değerlendirmesinde bulundu.
Yerlikaya, 2016 itibariyle kanal frekans yıllık kullanım ücreti olarak da 38 milyon lira tahsis ettirildiğini bildirdi.
Ekim 2016 itibariyle IPTV yayınlarının abone sayısının 6 milyona ulaştığını, ticari iletişim gelirinin 5 yılda yüzde 66 oranında arttığını anlatan Yerlikaya, 2016'da izinsiz yayınlarla mücadele konusunda önemli faaliyetleri bulunduğunu söyledi.
Çocuk programlarıyla ilgili yeni bir mevzuatın yeni yürürlüğe girdiğini belirten Yerlikaya, genel ve tematik yayın yapan televizyon kuruluşlarının çocuk yayınlarında çizgi filmlere yer vermeleri halinde, çizgi filmlerin en az yüzde 20'sinin, diğer çocuk programlarının da yüzde 40'ının Türkçe üretilmiş olması gerektiğini söyledi.
Yerlikaya, 2017 bütçesindeki kalemleri ve ayrılan bütçeleri dile getirerek, toplam 181 milyon lira öngördüklerini kaydetti.
****HABERİN DEVAMINI "İLGİLİ DOKÜMANLAR" BÖLÜMÜNDE BULABİLİRSİNİZ.****