2007-12-14 - 13:20
TBMM Genel Kurulunda, 2008 yılı bütçesi üzerinde konuşan AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli, geçmişte bütçenin yüzde 45'inin faiz harcamalarına gittiğini, kendi iktidarlarında bunu yüzde 25'lere indirdiklerini belirterek, ''Zenginden almışız fakire vermişiz'' dedi. DTP adına konuşan Grup Başkanvekili Demirtaş, parlamentoların yasama ve icra organını denetleme fonksiyonu olduğunu belirtti.
AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli,
geçmişte bütçenin yüzde 45'inin faiz harcamalarına gittiğini, kendi
iktidarlarında bunu yüzde 25'lere indirdiklerini belirterek, ''Zenginden
almışız fakire vermişiz'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, 2008 yılı bütçesi üzerinde konuşan Canikli,
bütçelerin samimi ve dürüst olması gerektiğini, kendi iktidarlarına
kadarki dönemlerde bütçelerin bu özelliği taşımadığını bildirdi.
Hükümetlerin bütçelerde verdikleri sözleri ve taahhütleri yerine
getirmesi gerektiğini belirten Canikli, ''Geçmişten korkmayalım, geçmişi
konuşalım. 2002 yılına kadarki bütçelerde hedefler sapmış, buna bağlı
olarak makro ekonomik göstergeler de farklı olmuş. AK Parti hükümetleri,
bütçeyle verdiği sözü tutmuştur. Rakamlara itirazı olan var mı? Kimsenin
itirazı olamaz'' diye konuştu.
Canikli, geçmişte bütçe açıklarının sürekli arttığını, iktidara
geldikleri 2002 yılında yüzde 32 olduğuna işaret ederek, bunu önce yüzde
28'lere daha sonra da yüzde 7.3'e kadar düşürdüklerini anlattı.
AK Parti bütçelerinin ''sosyal bütçeler'' olması nedeniyle farklılık
gösterdiğini vurgulayan Canikli, şöyle konuştu:
''Geçmişte bütçenin yüzde 45'i faiz ödemelerine gidiyordu. Yani fakirden
alınıp zengine aktarılıyordu. Böyle bir bütçenin sosyal yönü olabilir
mi? Biz bu tabloyu tersine çevirdik, faiz ödemelerinin bütçedeki payı
yüzde 25'lere indi. Bizden önceki trend devam etseydi, 2008 yılında 110
milyar dolar faize gidecekti. Oysa şimdi 50 milyardan biraz fazla...Biz,
50 milyar YTL tasarruf etmişiz. Bu para nereye harcanmış? Personel
harcamalarına, tarıma, sağlığa, sosyal güvenliğe, yatırımlara
aktarılmış. Zenginden almışız fakire vermişiz. Bu durum, gelir
dağılımına da yansımıştır. 2002 yılında toplumun en zengin yüzde 20'lik
kesiminin mili gelirden aldığı pay yüzde 50 iken yüzde 43.5'e düşmüş,
toplumun en fakir yüzde 20'lik kesimin aldığı pay ise yüzde 5.3'ten
yüzde 6.1'e çıkmış. İtirazı olan varsa söylesin; ya şimdi konuşsun ya
sussun.''
-''BİZDEN ÖNCEKİ ANLAŞMALAR BAŞARISIZ''-
Canikli, muhalefetin kendilerini, ''cari açık ve borç stoku çok yüksek,
büyüme hormonlu, istihdam sorunlu'' diyerek eleştirdiğini hatırlatarak,
IMF ile bugüne kadar yapılan 18 stand-by anlaşmasında -18. hariç olmak
üzere- başarıya ulaşılamadığını söyledi.
1970 yılından başlayarak IMF ile yapılan Stand-by anlaşmalarında amaçlar
ile ortaya çıkan sonucu karşılaştıran Canikli, ''Alınan kararların önemi
yok, önemli olan uygulamadır. Çünkü Stand-by anlaşmaları bir şablondur,
birbirine çok benzer. Bizden önceki stand-by anlaşmalarında sonuç
başarısızlıktır, fiyaskodur'' dedi.
İsim vermeden bir hükümetin IMF'e verdiği mektupta ''Ücret ve maaşlara
enflasyonun altında artış yapacağım, yatırım ve cari harcamalara blokaj
koyacağım'' dediğini ileri süren Canikli, IMF programlarında sıkı maliye
ve para politikaları uygulanması gerektiğini ve bunun sonucunda ciddi
sıkıntıların ortaya çıktığını anlattı.
Bazı ülkelerde bu programların sonucunda neredeyse iç savaşa varan
sosyal çalkantıların meydana geldiğini savunan Canikli, ''Bizim
uyguladığımız programda farklı bir tablo ortaya çıktı. Küçülmesi
beklenen büyüme, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştı,
işsizlik azaldı, faizler düştü, enflasyon tek haneli rakama indi. Bunu
dünya takdir ediyor ama bizim muhalefetimiz etmiyor'' diye konuştu.
''18. Stand-by anlaşmasını başka bir hükümet uygulasaydı emin olun sonuç
yine fiyasko olurdu'' diyen Canikli, bunun ortaya konulmasından
kaçınılmaması gerektiğini belirtti.
-CARİ AÇIK-
Kendi iktidarlarında, insanların gelecek kaygısından kurtulması sonucu
tüketim harcamalarında patlama yaşandığını, küresel sermaye girişinin
hızlandığını ve bunun sonucunda TL'nin değer kazandığını anlatan
Canikli, dış ticaret, ithalat ve cari açıkta önce yükselen sonra düşüşe
geçen seyre karşılık ihracatın sürekli bir artış seyri içinde olduğunu
söyledi. Canikli, dış ticaret açığında enerji ithalatının önemli pay
tutuğunu bildirdi.
Canikli, cari açıkla ilgili eleştirilere de cevap verdi. 5 yılda 110
milyar doları finanse ettiklerini ifade eden Canikli, ''Eğer bizim
dışımızda bir hükümet olsaydı akaryakıt istasyonlarında yine kuyruklar
oluşurdu'' dedi.
Konuşmasına ''evet... Cari açık artıyor ama bu kaçınılmaz'' diye
sürdüren Canikli, artış trendinin aşağıya doğru çekildiğini söyledi. İlk
kez bir Cumhuriyet hükümetinin cari açık trendini aşağıya çektiğini
iddia eden Canikli, bu konuda bir sorun bulunmadığını belirtti.
Reel faizlerin yüzde 7.5 civarına düştüğünü hatırlatan Canikli, şunları
kaydetti:
''Bazı muhalefet sözcüleri 'dünyanın en yüksek reel faizi Türkiye'de.
Haram ekonomisi, rant ekonomisi...'' diye eleştiriyorlar. Görevi
devraldığımız zaman 2002'de reel faiz yüzde 33, Yüzde 55'lere kadar
çıktığı dönemler olmuş. Biz, devraldığımız bu rakamı yüzde 7.5'e
indirmişiz. Yüzde 7.5 haram ve rant ekonomisi ise yüzde 30'lar, 40'lar
ne? Herkesin hükümete teşekkür etmesi lazım bu konuda.
Sıcak para konusunda eleştiri yapılıyor. Peki bu sıcak para reel
faizlerin yüzde 40-50 olduğu dönemlerde niye gelmedi de yüzde 7.5 olunca
geldi? Küresel sermaye 7.5 ile 40 arasındaki farkı bilmiyor mu? Tabi ki
biliyor. Gelmelerinin nedini Türkiye'ye güven duymaları. Onlar
güveniyor, siz de güvenin.''
Konuşmasında yüksek oranda sıcak paranın aniden Türkiye'den
çıkamayacağını anlatan Canikli, Türkiye'den çıkmak isteyen 15 milyar
doların, borsa ve döviz işlemlerinden sonra ancak 5 milyar dolar olarak
çıkabileceğini, bunu da hiçbir yatırımcının göze alamayacağını söyledi.
-BORÇLAR-
Canikli, dış borçla ilgili değerlendirmelerde bulunurken de özel
sektörün borcu ile devlet borcunun ayırt edilmesini istedi. Devletin dış
borcunun 2002 yılında 86 milyar dolar olduğunu, bu rakamın bu yıl 87
milyar dolara çıktığını bildiren Canikli, ''Aradaki 1 milyar dolar da
başka para cinsinden borçların dolara çevrilmesiyle ortaya çıktı. Yani
devlet 5 yılda hiç borçlanmamış'' diye konuştu.
İç borç konusundaki rakamlara da değinen Canikli, 2002 yılında 215
milyar YTL olan net iç borçlanmanın 2007'de 249 milyar YTL'ye
yükseldiğini söyledi. Canikli, önceki yıllarda iç borçlanma rakamlarının
daha da yüksek olduğunu sözlerine ekledi.
DTP GRUP BAŞKANVEKİLİ DEMİRTAŞ:
''BU DEVLET, BU ÜLKEDE YAŞAYAN VE BU ÜLKEYİ KENDİ VATANI
OLARAK BELLEMİŞ BÜTÜN YURTTAŞLARIN ORTAK MEKANİZMASIDIR.
BUNUN DIŞINDA HİÇBİR İDARİ MEKANİZMA KUTSAL DEĞİLDİR''
-''BU ÜLKEDE HİÇ KULLANMADIKLARI İÇİN VİCDANI TERTEMİZ
OLAN YÖNETİCİLERİMİZ VAR OLDUKÇA, ADALETİ SAĞLAMAK DA
TATLI BİR HAYAL OLARAK KALMAYA DEVAM EDECEKTİR''
ANKARA (A.A) - 14.12.2007 - DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş,
''Bu devlet, bu ülkede yaşayan ve bu ülkeyi kendi vatanı olarak bellemiş
bütün yurttaşların ortak mekanizmasıdır. Bunun dışında hiçbir idari
mekanizma kutsal değildir'' dedi.
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının tümü üzerinde DTP
Grubu adına söz alan Demirtaş, parlamentoların yasama ve
icra organını denetleme fonksiyonu olduğunu belirtti.
''Cumhuriyetimizin, mevcut gerçekler cesurca sorgulanmadıkça daha kaç 80
yıl kaybedeceğini bilmek, iradenin gerçek sahibi olan halkımızın
hakkıdır'' diyen Demirtaş, ''Toplumsal yapımızda rahatsızlıklar yaratan
birçok sorunumuzun olduğu muhakkaktır. Her biri değişik sebep ve sosyal
etkiden kaynaklansa da sorunlarımızın tümü birbiri ile bağlantılıdır ve
bu nedenle çözüm de aynı şekilde belirli bir illiyet içerisinde ele
alınmak durumundadır. Ancak öznel sorunlarımız dışında ve bunların
üstünde hatta bu sorunların çözümünü tek başına zorlaştıran en önemli
sorunumuz ise özgür ve bağımsız milli irade sorunudur'' ifadesini
kullandı.
-İKİLİ YÖNETİM GELENEĞİ...-
Bugüne kadar yapılan anayasaların, toplumun bir dayatması ve baskısı
sonucunda ortaya çıkmadığını belirten Demirtaş, şunları söyledi:
''Anayasaların temel ruhu 'kutsal devlet' anlayışı üzerinden şekillendi.
İkinci meşrutiyette ittihatçıların iktidara gelmesi ile birlikte yönetim
anlayışında ikili bir yapı ortaya çıktı. Bu, bir tür uzaktan kumanda ile
yönetme tarzının gündeme gelmesi demekti. O dönemde gerçek iktidar -
görünen iktidar ikili yönetim geleneği oluştu.
Bu gizli gibi görünen güç, Cumhuriyet tarihi boyunca da kendini korumayı
ve yaşatmayı başardı. Seçime giren ve hükümeti oluşturan partileri
taşeron olarak görmeyi tercih eden bu 'asıl devlet partisi', işler sarpa
sardığında görünür olmayı ve yönetime el koyma yöntemini de cumhuriyet
tarihi boyunca birkaç defa denemiştir. Şimdi bu ikili yapı
tartışılmadan, ülkemizde rejimin ne niteliğini anlayabiliriz, nede
sorunlarımızın çözümünü mümkün kılabiliriz.''
-''BU DEVLET, HİÇBİR ETNİK GRUBUN MALI DEĞİLDİR''-
Demirtaş, birçok hükümetin, ikili yapıyı aşma konusunda çaba
gösterdiğini ancak 'rejimin korunması' adı altında kendini tabulaştıran
ve kutsallaştıran bu anlayışın aşılamadığını söyledi.
İkili yönetim anlayışının demokratik rejim için bir tehdit ve tehlike
olduğunu savunan Demirtaş, ''Hatta bu yapının varlığı bile tek başına
rejimin demokratik olarak adlandırılması önünde bir engeldir. Açık
yüreklilikle ve cesaretle ifade edilmesi gereken şudur; bu devlet,
hiçbir etnik grubun, sınıfın, siyasi anlayışın veya elitin malı
değildir. Bu devlet, bu ülkede yaşayan ve bu ülkeyi kendi vatanı olarak
bellemiş bütün yurttaşların ortak mekanizmasıdır. Bunun
dışında hiçbir idari mekanizma kutsal değildir'' dedi.
-''BİZE DAYATILAN, ASIL DEVLET PARTİSİ...''-
'Asıl devlet partisi' dedikleri zihniyetin hukuksal yada yasal bir
temeli olmadığı için feshedilmesi de söz konusu olmadığını dile getiren
Demirtaş, MGK'nın gerçek bir danışma organına dönüşmesi, Genelkurmay
Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, YÖK'ün sadece
üniversiteler arası koordinasyondan sorumlu hale getirilmesini istedi.
''Resmi tarih; gerçek tarihin iktidar sahiplerinin ihtiyaçları
doğrultusunda kurgulanmış versiyonudur'' diyen Demirtaş, resmi tarih
oluşturmaktaki amacın toplumsal hafızayı yok ederek resmi bir ideoloji
oluşturmak olduğunu iddia etti.
Demirtaş, ''İkili devlet sisteminde önemli bir ihtiyaç olan resmi
ideolojinin tabulaşması ve tartışılmaz kılınması, milli eğitim
programlarının uygulaması ile tamamlanmış olur. Bu şekilde kendini
sürekli olarak üreten ikili devlet aygıtı, kendisine yönelik her türlü
muhalefeti birer tehdit unsuru olarak algılamakta, kim olursa olsun bu
sistemi sorgulamaya ve deşifre etmeye çalışan herkesi kriminal bir hale
sokmaktadır'' diye konuştu.
-''FATURA, HEP YOKSUL KESİME ÇIKARILIYOR''-
2008 yılı bütçesinin yükünün ve cefasının büyük bir kısmının emekçi ve
yoksul halkın sırtına yüklendiğini söyleyen Demirtaş, rakamların dili
ile sokağın gerçeği arasında giderek bir uçurum oluştuğunu savundu.
Demirtaş, son 4 yılda ülkeye giren yabancı sermayenin 5'e katlandığını,
buna karşılık işsizlik oranının ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin
değişmediğini kaydetti.
Demirtaş, ''Yabancı sermayenin daha rahat gelmesi için ülkemiz cazip
hale getirilirken nedense fatura hep halkın yoksul kesimine çıkarılıyor.
Nasıl yapılıyor bu; asgari ücret açlık sınırının altında tutularak
yapılıyor, işe alma ve çıkarma koşulları sermaye lehine güçlendirilerek
yapılıyor, kayıt dışı ucuz iş gücünün önü açılarak yapılıyor, sosyal
harcamalar devletin üstünden atılarak vatandaşa ödettirilerek
yapılıyor'' dedi.
Devletin kar amacı gütmeyen, vatandaşa ucuz ve kaliteli hizmet sunmak ya
da yatırımcıya ucuz girdi sağlamak amacıyla işletmeler kurması
gerektiğini belirten Demirtaş, kar etmediği gerekçesiyle kurumların
satılmaması gerektiğini söyledi.
-''DEVLETİ YENİDEN TANIMLAYAN ANAYASA...''-
Toplumu bir arada tutan unsurlardan başında adalet duygusu olduğuna da
işaret eden Demirtaş, adalet duygusunun zayıflaması halinde, o toplumun
çözülmeye, yozlaşmaya başlayacağını, Hükümetlerin bütçe ile adalete olan
yaklaşımlarını ortaya koyduklarını bildirdi.
Selahattin Demirtaş, ''Bu ülkede hiç kullanmadıkları için vicdanı
tertemiz olan yöneticilerimiz var oldukça, adaleti sağlamak da tatlı bir
hayal olarak kalmaya devam edecektir. Yoksa siyasal erkin ağır baskısı
altında çalışmaya zorlanan hakimler, Adalet Bakanının memuru olmaktan
kurtulmaya çalışan savcılar mı sağlayacaklar adaleti?'' dedi.
AK Parti'nin üniversiteler, adliye, okullar ve diğer kamu alanlarında
kadrolaştığını ileri süren Demirtaş, ''AKP, yokuş aşağı freni boşalmış
bir kamyon gibi ilerlemeye devam ederse bu hızla bir duvara
toslayacağını artık görmelidir'' ifadesini kullandı.
DTP Grup Başkanvekili Demirtaş, toplumla devlet arasında gerçek bir
sözleşme yapmak adına yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğuna
katıldıklarını kaydetti.
geçmişte bütçenin yüzde 45'inin faiz harcamalarına gittiğini, kendi
iktidarlarında bunu yüzde 25'lere indirdiklerini belirterek, ''Zenginden
almışız fakire vermişiz'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, 2008 yılı bütçesi üzerinde konuşan Canikli,
bütçelerin samimi ve dürüst olması gerektiğini, kendi iktidarlarına
kadarki dönemlerde bütçelerin bu özelliği taşımadığını bildirdi.
Hükümetlerin bütçelerde verdikleri sözleri ve taahhütleri yerine
getirmesi gerektiğini belirten Canikli, ''Geçmişten korkmayalım, geçmişi
konuşalım. 2002 yılına kadarki bütçelerde hedefler sapmış, buna bağlı
olarak makro ekonomik göstergeler de farklı olmuş. AK Parti hükümetleri,
bütçeyle verdiği sözü tutmuştur. Rakamlara itirazı olan var mı? Kimsenin
itirazı olamaz'' diye konuştu.
Canikli, geçmişte bütçe açıklarının sürekli arttığını, iktidara
geldikleri 2002 yılında yüzde 32 olduğuna işaret ederek, bunu önce yüzde
28'lere daha sonra da yüzde 7.3'e kadar düşürdüklerini anlattı.
AK Parti bütçelerinin ''sosyal bütçeler'' olması nedeniyle farklılık
gösterdiğini vurgulayan Canikli, şöyle konuştu:
''Geçmişte bütçenin yüzde 45'i faiz ödemelerine gidiyordu. Yani fakirden
alınıp zengine aktarılıyordu. Böyle bir bütçenin sosyal yönü olabilir
mi? Biz bu tabloyu tersine çevirdik, faiz ödemelerinin bütçedeki payı
yüzde 25'lere indi. Bizden önceki trend devam etseydi, 2008 yılında 110
milyar dolar faize gidecekti. Oysa şimdi 50 milyardan biraz fazla...Biz,
50 milyar YTL tasarruf etmişiz. Bu para nereye harcanmış? Personel
harcamalarına, tarıma, sağlığa, sosyal güvenliğe, yatırımlara
aktarılmış. Zenginden almışız fakire vermişiz. Bu durum, gelir
dağılımına da yansımıştır. 2002 yılında toplumun en zengin yüzde 20'lik
kesiminin mili gelirden aldığı pay yüzde 50 iken yüzde 43.5'e düşmüş,
toplumun en fakir yüzde 20'lik kesimin aldığı pay ise yüzde 5.3'ten
yüzde 6.1'e çıkmış. İtirazı olan varsa söylesin; ya şimdi konuşsun ya
sussun.''
-''BİZDEN ÖNCEKİ ANLAŞMALAR BAŞARISIZ''-
Canikli, muhalefetin kendilerini, ''cari açık ve borç stoku çok yüksek,
büyüme hormonlu, istihdam sorunlu'' diyerek eleştirdiğini hatırlatarak,
IMF ile bugüne kadar yapılan 18 stand-by anlaşmasında -18. hariç olmak
üzere- başarıya ulaşılamadığını söyledi.
1970 yılından başlayarak IMF ile yapılan Stand-by anlaşmalarında amaçlar
ile ortaya çıkan sonucu karşılaştıran Canikli, ''Alınan kararların önemi
yok, önemli olan uygulamadır. Çünkü Stand-by anlaşmaları bir şablondur,
birbirine çok benzer. Bizden önceki stand-by anlaşmalarında sonuç
başarısızlıktır, fiyaskodur'' dedi.
İsim vermeden bir hükümetin IMF'e verdiği mektupta ''Ücret ve maaşlara
enflasyonun altında artış yapacağım, yatırım ve cari harcamalara blokaj
koyacağım'' dediğini ileri süren Canikli, IMF programlarında sıkı maliye
ve para politikaları uygulanması gerektiğini ve bunun sonucunda ciddi
sıkıntıların ortaya çıktığını anlattı.
Bazı ülkelerde bu programların sonucunda neredeyse iç savaşa varan
sosyal çalkantıların meydana geldiğini savunan Canikli, ''Bizim
uyguladığımız programda farklı bir tablo ortaya çıktı. Küçülmesi
beklenen büyüme, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştı,
işsizlik azaldı, faizler düştü, enflasyon tek haneli rakama indi. Bunu
dünya takdir ediyor ama bizim muhalefetimiz etmiyor'' diye konuştu.
''18. Stand-by anlaşmasını başka bir hükümet uygulasaydı emin olun sonuç
yine fiyasko olurdu'' diyen Canikli, bunun ortaya konulmasından
kaçınılmaması gerektiğini belirtti.
-CARİ AÇIK-
Kendi iktidarlarında, insanların gelecek kaygısından kurtulması sonucu
tüketim harcamalarında patlama yaşandığını, küresel sermaye girişinin
hızlandığını ve bunun sonucunda TL'nin değer kazandığını anlatan
Canikli, dış ticaret, ithalat ve cari açıkta önce yükselen sonra düşüşe
geçen seyre karşılık ihracatın sürekli bir artış seyri içinde olduğunu
söyledi. Canikli, dış ticaret açığında enerji ithalatının önemli pay
tutuğunu bildirdi.
Canikli, cari açıkla ilgili eleştirilere de cevap verdi. 5 yılda 110
milyar doları finanse ettiklerini ifade eden Canikli, ''Eğer bizim
dışımızda bir hükümet olsaydı akaryakıt istasyonlarında yine kuyruklar
oluşurdu'' dedi.
Konuşmasına ''evet... Cari açık artıyor ama bu kaçınılmaz'' diye
sürdüren Canikli, artış trendinin aşağıya doğru çekildiğini söyledi. İlk
kez bir Cumhuriyet hükümetinin cari açık trendini aşağıya çektiğini
iddia eden Canikli, bu konuda bir sorun bulunmadığını belirtti.
Reel faizlerin yüzde 7.5 civarına düştüğünü hatırlatan Canikli, şunları
kaydetti:
''Bazı muhalefet sözcüleri 'dünyanın en yüksek reel faizi Türkiye'de.
Haram ekonomisi, rant ekonomisi...'' diye eleştiriyorlar. Görevi
devraldığımız zaman 2002'de reel faiz yüzde 33, Yüzde 55'lere kadar
çıktığı dönemler olmuş. Biz, devraldığımız bu rakamı yüzde 7.5'e
indirmişiz. Yüzde 7.5 haram ve rant ekonomisi ise yüzde 30'lar, 40'lar
ne? Herkesin hükümete teşekkür etmesi lazım bu konuda.
Sıcak para konusunda eleştiri yapılıyor. Peki bu sıcak para reel
faizlerin yüzde 40-50 olduğu dönemlerde niye gelmedi de yüzde 7.5 olunca
geldi? Küresel sermaye 7.5 ile 40 arasındaki farkı bilmiyor mu? Tabi ki
biliyor. Gelmelerinin nedini Türkiye'ye güven duymaları. Onlar
güveniyor, siz de güvenin.''
Konuşmasında yüksek oranda sıcak paranın aniden Türkiye'den
çıkamayacağını anlatan Canikli, Türkiye'den çıkmak isteyen 15 milyar
doların, borsa ve döviz işlemlerinden sonra ancak 5 milyar dolar olarak
çıkabileceğini, bunu da hiçbir yatırımcının göze alamayacağını söyledi.
-BORÇLAR-
Canikli, dış borçla ilgili değerlendirmelerde bulunurken de özel
sektörün borcu ile devlet borcunun ayırt edilmesini istedi. Devletin dış
borcunun 2002 yılında 86 milyar dolar olduğunu, bu rakamın bu yıl 87
milyar dolara çıktığını bildiren Canikli, ''Aradaki 1 milyar dolar da
başka para cinsinden borçların dolara çevrilmesiyle ortaya çıktı. Yani
devlet 5 yılda hiç borçlanmamış'' diye konuştu.
İç borç konusundaki rakamlara da değinen Canikli, 2002 yılında 215
milyar YTL olan net iç borçlanmanın 2007'de 249 milyar YTL'ye
yükseldiğini söyledi. Canikli, önceki yıllarda iç borçlanma rakamlarının
daha da yüksek olduğunu sözlerine ekledi.
DTP GRUP BAŞKANVEKİLİ DEMİRTAŞ:
''BU DEVLET, BU ÜLKEDE YAŞAYAN VE BU ÜLKEYİ KENDİ VATANI
OLARAK BELLEMİŞ BÜTÜN YURTTAŞLARIN ORTAK MEKANİZMASIDIR.
BUNUN DIŞINDA HİÇBİR İDARİ MEKANİZMA KUTSAL DEĞİLDİR''
-''BU ÜLKEDE HİÇ KULLANMADIKLARI İÇİN VİCDANI TERTEMİZ
OLAN YÖNETİCİLERİMİZ VAR OLDUKÇA, ADALETİ SAĞLAMAK DA
TATLI BİR HAYAL OLARAK KALMAYA DEVAM EDECEKTİR''
ANKARA (A.A) - 14.12.2007 - DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş,
''Bu devlet, bu ülkede yaşayan ve bu ülkeyi kendi vatanı olarak bellemiş
bütün yurttaşların ortak mekanizmasıdır. Bunun dışında hiçbir idari
mekanizma kutsal değildir'' dedi.
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının tümü üzerinde DTP
Grubu adına söz alan Demirtaş, parlamentoların yasama ve
icra organını denetleme fonksiyonu olduğunu belirtti.
''Cumhuriyetimizin, mevcut gerçekler cesurca sorgulanmadıkça daha kaç 80
yıl kaybedeceğini bilmek, iradenin gerçek sahibi olan halkımızın
hakkıdır'' diyen Demirtaş, ''Toplumsal yapımızda rahatsızlıklar yaratan
birçok sorunumuzun olduğu muhakkaktır. Her biri değişik sebep ve sosyal
etkiden kaynaklansa da sorunlarımızın tümü birbiri ile bağlantılıdır ve
bu nedenle çözüm de aynı şekilde belirli bir illiyet içerisinde ele
alınmak durumundadır. Ancak öznel sorunlarımız dışında ve bunların
üstünde hatta bu sorunların çözümünü tek başına zorlaştıran en önemli
sorunumuz ise özgür ve bağımsız milli irade sorunudur'' ifadesini
kullandı.
-İKİLİ YÖNETİM GELENEĞİ...-
Bugüne kadar yapılan anayasaların, toplumun bir dayatması ve baskısı
sonucunda ortaya çıkmadığını belirten Demirtaş, şunları söyledi:
''Anayasaların temel ruhu 'kutsal devlet' anlayışı üzerinden şekillendi.
İkinci meşrutiyette ittihatçıların iktidara gelmesi ile birlikte yönetim
anlayışında ikili bir yapı ortaya çıktı. Bu, bir tür uzaktan kumanda ile
yönetme tarzının gündeme gelmesi demekti. O dönemde gerçek iktidar -
görünen iktidar ikili yönetim geleneği oluştu.
Bu gizli gibi görünen güç, Cumhuriyet tarihi boyunca da kendini korumayı
ve yaşatmayı başardı. Seçime giren ve hükümeti oluşturan partileri
taşeron olarak görmeyi tercih eden bu 'asıl devlet partisi', işler sarpa
sardığında görünür olmayı ve yönetime el koyma yöntemini de cumhuriyet
tarihi boyunca birkaç defa denemiştir. Şimdi bu ikili yapı
tartışılmadan, ülkemizde rejimin ne niteliğini anlayabiliriz, nede
sorunlarımızın çözümünü mümkün kılabiliriz.''
-''BU DEVLET, HİÇBİR ETNİK GRUBUN MALI DEĞİLDİR''-
Demirtaş, birçok hükümetin, ikili yapıyı aşma konusunda çaba
gösterdiğini ancak 'rejimin korunması' adı altında kendini tabulaştıran
ve kutsallaştıran bu anlayışın aşılamadığını söyledi.
İkili yönetim anlayışının demokratik rejim için bir tehdit ve tehlike
olduğunu savunan Demirtaş, ''Hatta bu yapının varlığı bile tek başına
rejimin demokratik olarak adlandırılması önünde bir engeldir. Açık
yüreklilikle ve cesaretle ifade edilmesi gereken şudur; bu devlet,
hiçbir etnik grubun, sınıfın, siyasi anlayışın veya elitin malı
değildir. Bu devlet, bu ülkede yaşayan ve bu ülkeyi kendi vatanı olarak
bellemiş bütün yurttaşların ortak mekanizmasıdır. Bunun
dışında hiçbir idari mekanizma kutsal değildir'' dedi.
-''BİZE DAYATILAN, ASIL DEVLET PARTİSİ...''-
'Asıl devlet partisi' dedikleri zihniyetin hukuksal yada yasal bir
temeli olmadığı için feshedilmesi de söz konusu olmadığını dile getiren
Demirtaş, MGK'nın gerçek bir danışma organına dönüşmesi, Genelkurmay
Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, YÖK'ün sadece
üniversiteler arası koordinasyondan sorumlu hale getirilmesini istedi.
''Resmi tarih; gerçek tarihin iktidar sahiplerinin ihtiyaçları
doğrultusunda kurgulanmış versiyonudur'' diyen Demirtaş, resmi tarih
oluşturmaktaki amacın toplumsal hafızayı yok ederek resmi bir ideoloji
oluşturmak olduğunu iddia etti.
Demirtaş, ''İkili devlet sisteminde önemli bir ihtiyaç olan resmi
ideolojinin tabulaşması ve tartışılmaz kılınması, milli eğitim
programlarının uygulaması ile tamamlanmış olur. Bu şekilde kendini
sürekli olarak üreten ikili devlet aygıtı, kendisine yönelik her türlü
muhalefeti birer tehdit unsuru olarak algılamakta, kim olursa olsun bu
sistemi sorgulamaya ve deşifre etmeye çalışan herkesi kriminal bir hale
sokmaktadır'' diye konuştu.
-''FATURA, HEP YOKSUL KESİME ÇIKARILIYOR''-
2008 yılı bütçesinin yükünün ve cefasının büyük bir kısmının emekçi ve
yoksul halkın sırtına yüklendiğini söyleyen Demirtaş, rakamların dili
ile sokağın gerçeği arasında giderek bir uçurum oluştuğunu savundu.
Demirtaş, son 4 yılda ülkeye giren yabancı sermayenin 5'e katlandığını,
buna karşılık işsizlik oranının ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin
değişmediğini kaydetti.
Demirtaş, ''Yabancı sermayenin daha rahat gelmesi için ülkemiz cazip
hale getirilirken nedense fatura hep halkın yoksul kesimine çıkarılıyor.
Nasıl yapılıyor bu; asgari ücret açlık sınırının altında tutularak
yapılıyor, işe alma ve çıkarma koşulları sermaye lehine güçlendirilerek
yapılıyor, kayıt dışı ucuz iş gücünün önü açılarak yapılıyor, sosyal
harcamalar devletin üstünden atılarak vatandaşa ödettirilerek
yapılıyor'' dedi.
Devletin kar amacı gütmeyen, vatandaşa ucuz ve kaliteli hizmet sunmak ya
da yatırımcıya ucuz girdi sağlamak amacıyla işletmeler kurması
gerektiğini belirten Demirtaş, kar etmediği gerekçesiyle kurumların
satılmaması gerektiğini söyledi.
-''DEVLETİ YENİDEN TANIMLAYAN ANAYASA...''-
Toplumu bir arada tutan unsurlardan başında adalet duygusu olduğuna da
işaret eden Demirtaş, adalet duygusunun zayıflaması halinde, o toplumun
çözülmeye, yozlaşmaya başlayacağını, Hükümetlerin bütçe ile adalete olan
yaklaşımlarını ortaya koyduklarını bildirdi.
Selahattin Demirtaş, ''Bu ülkede hiç kullanmadıkları için vicdanı
tertemiz olan yöneticilerimiz var oldukça, adaleti sağlamak da tatlı bir
hayal olarak kalmaya devam edecektir. Yoksa siyasal erkin ağır baskısı
altında çalışmaya zorlanan hakimler, Adalet Bakanının memuru olmaktan
kurtulmaya çalışan savcılar mı sağlayacaklar adaleti?'' dedi.
AK Parti'nin üniversiteler, adliye, okullar ve diğer kamu alanlarında
kadrolaştığını ileri süren Demirtaş, ''AKP, yokuş aşağı freni boşalmış
bir kamyon gibi ilerlemeye devam ederse bu hızla bir duvara
toslayacağını artık görmelidir'' ifadesini kullandı.
DTP Grup Başkanvekili Demirtaş, toplumla devlet arasında gerçek bir
sözleşme yapmak adına yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğuna
katıldıklarını kaydetti.
