2007-02-06 - 16:02
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, laiklik ilkesinin Anayasaya girişinin 70. yıldönümü dolayısıyla bu konuda değerlendirmelerde bulundu.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Bizim
inançlarımız da aynı şekilde (milliyetçilik) toplumumuzun en temel değeridir ve
ana çimentosudur'' dedi.
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, laiklik
ilkesinin Anayasaya girişinin 70. yıldönümü dolayısıyla bu konuda
değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye Cumhuriyetinin, kurulduğu ilk dönemden itibaren kendisini siyaset
din ilişkisini yeni bir bakış açısıyla değerlendiren, dine sonsuz saygı gösteren,
siyaseti dinle karşılıklı etkileşim içine sokmamaya çalışan, siyasetin dine
tahakküm etmesini engelleyen, dinin siyaseti yönlendirmesine karşı çıkan bir
dikkat ve duyarlılık anlayışı içinde şekillendirdiğini belirten Baykal, bunun,
İslam coğrafyasında bir ilk ve iddialı bir açılım olduğunu kaydetti.
Bu açılımın ne kadar doğru olduğunun, yaşanan 70 yıllık gelişmelerle ortaya
çıktığını belirten Baykal, bunun,Türkiye'nin ufkunu açan en temel bir ilke
olduğunun yaşanan gerçeklerle kanıtlandığını söyledi.
Batı dünyasının, çok uzun bir tarihi süreç içinde ağır mücadeleler vererek
bu konuyu çözebildiğini belirten Baykal, İslam dünyasında bu konuyu akıllı ve
doğru bir kararla ilk kez çözmeye teşebbüs edenin, Türkiye'nin milli mücadele
kadrosu olduğunu söyledi.
Laiklik ilkesinin 1937 yılında Anayasaya girişine kadar geçen süreci anlatan
Baykal, bu düzenlemenin çok temel bir olay ve doğru bir düzenleme olduğunu
kaydetti. Baykal, şöyle konuştu:
''Artık günümüzde laikliğin, ne dine karşı olumsuz bir tavır, dine karşı onu
hazmedemeyen, içine sindiremeyen bir bakış acısı yansıttığını söylemek mümkündür
ne de günümüzde laikliği dinle çelişir bir anlayış içinde takdim etmek artık
hiçbir şekilde mümkün değildir. Geldiğimiz noktada, hepimiz biliyoruz ki
insanların inancı, dini, imanı, ibadeti, onların benliklerin bir parçasıdır, en
kutsal haklarıdır, en temel özgürleridir. Bu konuda hiç kimsenin tereddüt içine
girmesi mümkün değildir. Hepimiz, inancımızla, kimliğimizle, dinimizle imanımızla
iftihar ediyoruz. Bu, bizim toplumuzun bir başka ana çimentosudur.
Milliyetçiliğin nasıl toplumumuz ana çimentosu olduğunu söylemiştim, laikliğin
Anayasamıza girişinin 70. yılında iftiharla ifade ediyorum ki bizim inançlarımız
da aynı şekilde toplumumuzun en temel değeridir ve ana çimentosudur.''
-DİN VE SİYASET AYRIMI-
Siyasetin tartışmaya açık olduğunu, muhalefeti beraberinde getirdiğini;
sorgulamanın esas olacağını anlatan Baykal, inancın tartışma kaldırmayacağı,
teslimiyet ve hak bildiğine kendini teslim etmek olduğunu kaydetti.
Baykal, siyasette değişimin geçerli olduğunu ancak, dinde günübirlik
kararların kesinlikle söz konusu olamayacağını söyledi. ''Değişen siyaseti,
değişmeyen iman anlayışı ile iç içe soktuğunuz zaman, dine de zarar verirsiniz
siyasete de zarar verirsiniz'' diyen Baykal, bu ayrımı gerçekleştirmenin çok
temel bir olay olduğunu; bunu Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının başardığını
kaydetti.
-''MARJİNAL KESİMLER DEĞİL''-
Türkiye'de bunun tartışıldığını, bu tartışmayı yapanların toplumun marjinal
kesimleri olmadığını belirten Baykal, ''Toplumun, siyasetin önemli kurumları ne
yazık ki bunu içine doğru bir biçimde sindirememiştir. Bu, Türkiye'nin kanayan
bir yarası olarak işletilmektedir'' dedi.
Demokrat Parti ve Adalet Partisi zamanında, Türkiye'nin anayasal bir laiklik
problemi olduğuna dair bir iddianın sorumlular tarafından ifade edilmediğini
anlatan Baykal, herkesin bunun değerini bildiğini; günlük siyasetin gereği
uygulama farklılıkları olduğunu, oy kaygısı nedeniyle bir takım açılımlar
yapıldığını ama hiç bir zaman işin özünün muhafazakar ve liberal siyasal
hareketler tarafından geçmişte sorgulanmadığını söyledi.
-''İSLAMİYET PROBLEMİ YOK''-
''Son dönemde bu konu Türkiye'nin önüne ana konu olarak getirilmiştir. Bu
şekliyle bu durum, Türkiye'nin istikrarını, güvenini çok ciddi şekilde sarsmaya
başlamıştır'' diyen Baykal, bu konunun, artık tartışma dışına çıkarılması
gerektiğini söyledi. Baykal, şöyle konuştu:
''Bu konuyu tartışmanın bizi götüreceği yer, maalesef etrafımızdaki acı
örneklerin yaşandığı ülkelerin durumudur. Ülkeyi oraya sürüklemeyi kimsenin arzu
etmesi mümkün değildir. Hepimizin yaşanan gerçekleri içimize sindirmemiz ve onun
gereğini elbirliğiyle yapmamız zorunluluğu vardır. Bugün Türkiye, 72 milyon
nüfusuyla bir İslamiyet problemini hiçbir şekilde yaşıyor değildir.
İslamiyetin en güzel yaşandığı, en doğru anlaşıldığı, en özgürce
gerçekleştirildiği bir ülke olduğumuzu, dünyaya baktığımızda görüyoruz. Problem,
bizim inancımızı yaşayıp yaşamamızla ilgili değil, Türkiye'de siyasi yapının,
eğitimin, hukukun, devlet yönetiminin din anlayışına dayandırılıp
dayandırılmaması gerektiğiyle ilgili. Ve bu yanlış.''
Türkiye'yi bir yanlışa daha sürüklemenin kimseye yararı olmayacağını ifade
eden Baykal, ''Bireysel inanç hak ve özgürlüğüyle ilgili her türlü talebi sonuna
kadar karşılamaya hepimiz kendimizi mecbur saymalıyız. Toplumun, devletin,
kamunun din esaslarına göre yapılandırılmasına yönelik açık, gizli, doğrudan,
örtülü arayışlar karşısında kararlı bir şekilde durmayı da başarabilmeliyiz''
dedi.
-KADROLAŞMA İDDİASI-
AK Parti ile ilgili kadrolaşma tartışmalarıyla emniyetin içinde olduğu
durumun altında da bunun bulunduğunu söyleyen Baykal, ''Ne var cumhurbaşkanlığı
tartışmasının altında? Şu ya da bu kişinin cumhurbaşkanı olup olmaması değil.
Elbette birisi olacak ama Türkiye'nin bu 70 yıllık çizgisini gizli gizli
değiştirmeye kararlı bir anlayışın eline cumhurbaşkanlığı yetkileri verilirse
yanlış olur'' dedi.
-LAİKLİKLE İLGİLİ DURUM-
Türkiye'de laiklikle ilgili durumun belli olduğunu, Anayasada bir anlayış
bulunduğunu; bu anlayışın yetkili kurumlar tarafından ortaya konulmuş sağlam bir
yorumu olduğunu belirten Baykal, ''bu durumdan tatmin olmayanların, laiklikle
ilgili tartışmaları gündeme getirdiklerini'' kaydetti.
Baykal, ''Bu, doğru değil. Halbuki durum net. Anayasamızda var. Bunu mu
konuşacağız? Türkiye'nin böyle bir meselesi yok'' dedi.
-BAŞBAKAN ERDOĞAN'A ELEŞTİRİ-
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bildiri yayınladığını, ''en doğru
laiklik anlayışı, Anayasamızın 24. maddesinin gerekçesinde yazılmış olan
anlayıştır'' dediğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Madde ortada, o maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından yorumu ortada.
Bunları görmüyor Sayın Başbakan, gerekçeye dayanıyor. Gerekçe demek istiyor ki
'sakın ha Anayasayı insanların inancına karşı yorumlamayın. Bu, din ve inanç
özgürlüğünü güvence altına almaktadır' diyor. Bu, doğru tespittir. Ama laiklik,
sadece 24. maddenin gerekçesindeki maddeye indirgenirse, o zaman o maddenin
içinde yer alan laiklik unsurlarını yok saymış olursunuz. Anayasa Mahkemesi
tarafından ortaya konulan yorumunu yok saymış olursunuz.
Ve böylece sizin, Anayasamızın laiklik ilkesini içinize sindiremediğiniz
ortaya çıkar. Tıpkı Anayasamızın milliyetçilik anlayışını içinize
sindiremediğiniz, nasıl 1920 yılının Mayıs ayında Mustafa Kemal Atatürk'ün,
Meclisin açılışında, 'Hepimiz, anasır-ı diniyenin bir araya gelmesinden
oluşuyoruz' sözünü, milliyetçilik anlayışının yerine ikame etmeye çalıştığınız
gibi, onu da içinize sindirememiş olduğunuzu öylece teşhir ettiğiniz gibi, şimdi
de Anayasanın laiklikle ilgili dayanak noktası olarak maddeyi değil, hukuki
kararları değil ama gerekçesindeki vurgulanan bir noktayı sadece laiklikmiş gibi
ortaya koymaya çalışırsanız, onu da anlamadığınız ortaya çıkar. Türkiye'nin
problemi, ne yazık ki nasıl yönetilmemiz konusundaki temel bir çerçeveyi ülkenin
sorumlu olması gereken siyasi güçlerinin içine sindirememiş olmasından
kaynaklanıyor.''
-''LAİKLİK, ÖZGÜRLÜKLERİN GÜVENCESİ''-
Baykal, laikliğin, sadece din ve inanç özgürlüğünün değil, tüm özgürlüklerin
güvencesi olduğunu belirtti.
Baykal, Türkiye'yi iç kavgaya sürüklemek isteyenler, mezhep ve etnik ayrım
yaratmak isteyenler ve Ortadoğu ülkesine dönüştürmek isteyenler karşısında en
sağlam güvencenin, laiklik olduğunu kaydetti.
-TÜRK PETROL KANUNU-
Baykal, Türk Petrol Kanununu da eleştirdi. Düzenlemenin, ''gümrükten mal
kaçırır'' gibi yapıldığını öne süren Baykal, Türkiye'nin milli menfaatleriyle
çeliştiğini söyledi. Düzenlemenin, uluslararası şirketlerin karlarını artırması
sonucunu doğuracağını ifade eden Baykal, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in,
kısmen TBMM'ye iade ettiği düzenlemede Hükümetin ısrarcı olması durumunda,
Anayasa Mahkemesinde dava açacaklarını belirtti.
DERİN DEVLET TARTIŞMASI
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, derin devlet
tartışmasının, ''aciz başbakanların bahanesi olamayacağını'' ifade ederek,
''Ortada senin atadığın insanların himayesinde, yeşertilmekte olan bir çete var.
Onun siyasi sorumlusu da sensin. Elini, siyasetini çek emniyet teşkilatından''
dedi.
Baykal, partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmada, yabancı doktorların
Türkiye'de çalışmasına olanak tanıyan yasa tasarısına yönelik eleştirilerini
sıraladı.
Tasarıyla, sağlık alanının yabancı sağlık personeli ve şirketlerinin cirit
atacağı bir alana dönüşeceğini savunan Baykal, Türkiye'de doktor değil,
doktorların dağılım sorunu olduğunu söyledi.
Baykal, Türkiye'nin artık açık pazar olduğunu, varının yoğunun talan
edildiğini öne sürerek, sağlık pazarının da yabancı şirketlerin kar alanına
açıldığını belirtti. Baykal, ''Açma, paylaşma, teslim etme, Abudabileşme,
Dubaileştirme, Ortadoğulaşma çabasını, sağlık sektörünün içine kadar soktular''
diye konuştu.
Ulusal Deprem Konseyinin lağvedilmesine de değinen Baykal, bunun, kadrolaşma
anlayışının bir parçası olduğunu ifade etti. Baykal, Konsey Başkanı ve üyelerin,
konudan habersiz olduklarını kaydederek, bunun gerçekleştirilme tarzının
''yakışıksız, çiğ ve ilkel'' olduğunu söyledi.
İstanbul'un 15 yıldır AK Parti zihniyeti ile yönetildiğini ifade eden
Baykal, temel sorunların hiçbirinin çözülemediğini, deprem konusunda herhangi bir
hazırlık yapılmadığını savundu.
-''TÜRKİYE'NİN HAKLARININ DA İHLALİ''-
CHP lideri Baykal, Kıbrıs Rum yönetiminin, denizde petrol ve doğalgaz arama
ve çıkarmak amacıyla Lübnan ve Mısır ile anlaşma imzaladığını anımsattı. Baykal,
yapılan anlaşmaların sadece KKTC'nin değil, Türkiye'nin de haklarını ihlal
ettiğini dile getirdi.
Kıbrıs'ta bir sorun olduğunu, bunun çözülmesi gerektiğini vurgulayan Baykal,
hükümetin, ''çözmek için bir adım daha önde olacağım'' dediğini hatırlattı.
Rumların 15 Şubat'ta ihaleye çıkacağını kaydeden Baykal, ''biz de gemi
göndeririz'' ifadesinin bile tam söylenilmediğini vurguladı.
''Kıbrıs sorunu ile ilgili çözüm anlayışımız ne?'' diye soran Baykal,
''(Rumlar ile müzakere edeceğim) Eee, 'o müzakere ile bir federasyon mu
yapacağız' diyorsunuz. Senin karşında bunu kabul eden biri var mı? Bizimkiler,
'Kıbrıs bölünmeyecek' diyor. O bütünlükte senin yerin ne?'' diye konuştu.
Baykal, tek devlete dayalı çözüm şansının ortadan kalktığını belirterek,
çözümün, iki devlet temeli üzerinde olacağını kaydetti.
Dili, dini ve kimliği ayrı iki milletin, iki ayrı coğrafyanın, iki ayrı
siyasi organizasyonun olduğuna işaret eden Baykal, tek devlete ''Ben millet
değilim, coğrafyam da yok'' denilirse geçileceğini belirtti.
Deniz Baykal, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, anlaşma imzalayarak, tek başına
petrol kaynaklarını kullanmaya kalkmasının, fiilen tek devlet uygulamasına
gittiği anlamına geldiğini vurgulayarak, ''Biz de çift devlet uygulamasına girmek
zorundayız'' dedi.
-''EMNİYETİN ÇOK ÖZEL BİR PİLOT BÖLGESİ''-
CHP Lideri Baykal, Hrant Dink cinayetinin ardından yaşanan tartışmalar
sonucunda, emniyet teşkilatının içinde bulunduğu manzaranın inkar edilemez
şekilde görülmeye başlandığını söyledi.
Emniyet teşkilatının, bir toplumun en sağlam, güçlü ve güven verici olması
gereken kurumların başında yer alması gerektiğine dikkati çeken Baykal, ancak bu
anlayışın, gerçeklerle bağdaşmadığını gördüklerini belirtti.
Bunların iyiniyetli birer temenni olduğunu ifade eden Baykal, ''Orada başka
ilişkiler gelişmiş, manzara başka...'' dedi.
Bir ilde birbiri ardına pek çok saldırı ve cinayetin gerçekleştiğini
anımsatan Baykal, şöyle devam etti:
''Orada hassas durum, iç yapılanma var. Nedir buranın özelliği? Orası
emniyet teşkilatının çok özel bir pilot bölgesi, görev yapanlar özel insanlar,
biri gidiyor, biri geliyor. Orada, emniyet uygulaması, zihniyeti bir başka. Bu,
bu olaylarla ilgili ihbarların 11 ay önce yapıldığının anlaşılmasıyla ortaya
çıktı. Emniyet, bu ihbarlar doğrultusunda herhangi bir girişim yapmamış.''
-''SİYASİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU VAR''-
CHP Genel Başkanı Baykal, saldırıda failin kısa sürede yakalanmasından mutlu
olduklarını belirterek, failin, özel güvenlik kameraları ve failin babası
sayesinde yakalandığını anımsattı.
Failin elini kolunu sallayarak, ortada dolaşmasını yadırgadıklarını
vurgulayan Baykal, bu tablo karşısında yapılan açıklamalara inanmanın,
güvendirici olmaktan uzak olduğunu söyledi.
Tablonun karışık olduğunu ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Emniyet müdürü, istihbarat daire başkanı böyle şeklinde olayı tartışırsak,
bir şey çıkmaz. Tartışılması gereken bu tablonun siyasi sorumluluğunu ortaya
koymaktır. Nasıl olmuştur da Türkiye'nin emniyet teşkilatı, bu anlayış,
zihniyetteki insanların eline teslim edilmiştir? Kim, niçin teslim etmiştir? Bu
kadrolar nasıl oluşmuştur? Bunun siyasi sorumluluğu da cezai sorumluluğu da var
siyasetçiler için. Olmaz ise hukuk devleti işlemiyor demektir. Hukuk devletinde,
bu tablonun mutlaka hesabının sorulması gerekir.
Bu tablo karşısında Başbakan derin devletten bahsediyor. Bu tartışmalara
girerek, bu somut, ciddi, önemli olayı aydınlatmak mümkün mü? Derin devlet
tartışması, aciz başbakanların bahanesi olamaz. Derin devlet arkasına saklanarak,
kuşatmanın, kadrolaşmanın aczini, beceriksizliğini kimseye kabul ettiremezsin.
Ortada senin atadığın insanların himayesinde, orada yeşertilmekte olan bir çete
var. Onun siyasi sorumlusu da sensin, sen...''
-SORUŞTURMA ÖNERGESİ-
CHP lideri Baykal, bu hafta içinde konuyla ilgili soruşturma önergesi
vereceklerini bildirerek, ''Başbakan ve İçişleri Bakanı ayağa kalk, bu işin
siyasi ve hukuki sorumlusu sensin'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ırkçılık tartışması açtığını ifade eden
Baykal, Erdoğan'a, ''Bu tartışmaları bırak da görevini yap, yetkini kullan,
hukuku işlet. Türkiye'nin emniyet kadrolarının, Türkiye Cumhuriyeti'nin
yasalarına inanan, hukuk devletini içine sindirmiş, çağdaş insanlardan oluşmasını
güvence altına al. Böyle kadrolar, emniyet teşkilatında yığınla, kenara itilmiş
bekliyorlar. Kadrolaşma, devleti kuşatma anlayışını bir kenara bırak. Elini çek,
emniyet teşkilatından, siyasetini çek oradan'' diye seslendi.
-''TEHLİKELİ ETNİK IRKÇILIK ANLAYIŞI''-
Deniz Baykal, ırkçılık ve kafatasçılık anlayışının, toplumun kabul edeceği
bir anlayış olmadığını belirterek, anlayışlarının, çağdaş, Atatürk milliyetçiliği
anlayışı olduğunu söyledi.
Türkiye'de ırkçılık ideolojisinin hiçbir zaman olmadığını ifade eden Baykal,
çeşitli çeteleşmeler, lümpen nefret gruplarının bulunduğunu, bunun ideolojik
siyasi hareket olarak anlaşılmaması gerektiğini kaydetti. Baykal, Türkiye'de bir
siyasi hareket olarak çok tehlikeli sayılması gereken etnik ırkçılık anlayışı
bulunduğunu bildirdi.
Yunanistan anayasasına göre, cumhurbaşkanı olabilmek için Helen kökünden
gelme zorunluluğu bulunduğunu ifade eden Baykal, Türkiye'de ırkçılıktan söz
etmeye çalışanların, bu gerçeği görmesi gerektiğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, subay, yargıtay başkanı,
profesör olmak için etnik kökene bakmayı, ne ahlakımız, ne zihniyetimiz, ne
hukukumuz kabul etmez. Bizim dışlama anlayışımız yok. Türk milleti anlayışına
saygı göster, sahip çık, değer ver. Türk milletinin parçasıyız. Bize kimse bunu
çok görmeye, akıl-fikir vermeye kalkmasın. Kimsenin aklına fikrine ihtiyacımız
yok. '72 millet birdir' diyen bir kültürün sahibiyiz. Millet olmaya, Türk milleti
olmaya devam.''
inançlarımız da aynı şekilde (milliyetçilik) toplumumuzun en temel değeridir ve
ana çimentosudur'' dedi.
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, laiklik
ilkesinin Anayasaya girişinin 70. yıldönümü dolayısıyla bu konuda
değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye Cumhuriyetinin, kurulduğu ilk dönemden itibaren kendisini siyaset
din ilişkisini yeni bir bakış açısıyla değerlendiren, dine sonsuz saygı gösteren,
siyaseti dinle karşılıklı etkileşim içine sokmamaya çalışan, siyasetin dine
tahakküm etmesini engelleyen, dinin siyaseti yönlendirmesine karşı çıkan bir
dikkat ve duyarlılık anlayışı içinde şekillendirdiğini belirten Baykal, bunun,
İslam coğrafyasında bir ilk ve iddialı bir açılım olduğunu kaydetti.
Bu açılımın ne kadar doğru olduğunun, yaşanan 70 yıllık gelişmelerle ortaya
çıktığını belirten Baykal, bunun,Türkiye'nin ufkunu açan en temel bir ilke
olduğunun yaşanan gerçeklerle kanıtlandığını söyledi.
Batı dünyasının, çok uzun bir tarihi süreç içinde ağır mücadeleler vererek
bu konuyu çözebildiğini belirten Baykal, İslam dünyasında bu konuyu akıllı ve
doğru bir kararla ilk kez çözmeye teşebbüs edenin, Türkiye'nin milli mücadele
kadrosu olduğunu söyledi.
Laiklik ilkesinin 1937 yılında Anayasaya girişine kadar geçen süreci anlatan
Baykal, bu düzenlemenin çok temel bir olay ve doğru bir düzenleme olduğunu
kaydetti. Baykal, şöyle konuştu:
''Artık günümüzde laikliğin, ne dine karşı olumsuz bir tavır, dine karşı onu
hazmedemeyen, içine sindiremeyen bir bakış acısı yansıttığını söylemek mümkündür
ne de günümüzde laikliği dinle çelişir bir anlayış içinde takdim etmek artık
hiçbir şekilde mümkün değildir. Geldiğimiz noktada, hepimiz biliyoruz ki
insanların inancı, dini, imanı, ibadeti, onların benliklerin bir parçasıdır, en
kutsal haklarıdır, en temel özgürleridir. Bu konuda hiç kimsenin tereddüt içine
girmesi mümkün değildir. Hepimiz, inancımızla, kimliğimizle, dinimizle imanımızla
iftihar ediyoruz. Bu, bizim toplumuzun bir başka ana çimentosudur.
Milliyetçiliğin nasıl toplumumuz ana çimentosu olduğunu söylemiştim, laikliğin
Anayasamıza girişinin 70. yılında iftiharla ifade ediyorum ki bizim inançlarımız
da aynı şekilde toplumumuzun en temel değeridir ve ana çimentosudur.''
-DİN VE SİYASET AYRIMI-
Siyasetin tartışmaya açık olduğunu, muhalefeti beraberinde getirdiğini;
sorgulamanın esas olacağını anlatan Baykal, inancın tartışma kaldırmayacağı,
teslimiyet ve hak bildiğine kendini teslim etmek olduğunu kaydetti.
Baykal, siyasette değişimin geçerli olduğunu ancak, dinde günübirlik
kararların kesinlikle söz konusu olamayacağını söyledi. ''Değişen siyaseti,
değişmeyen iman anlayışı ile iç içe soktuğunuz zaman, dine de zarar verirsiniz
siyasete de zarar verirsiniz'' diyen Baykal, bu ayrımı gerçekleştirmenin çok
temel bir olay olduğunu; bunu Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının başardığını
kaydetti.
-''MARJİNAL KESİMLER DEĞİL''-
Türkiye'de bunun tartışıldığını, bu tartışmayı yapanların toplumun marjinal
kesimleri olmadığını belirten Baykal, ''Toplumun, siyasetin önemli kurumları ne
yazık ki bunu içine doğru bir biçimde sindirememiştir. Bu, Türkiye'nin kanayan
bir yarası olarak işletilmektedir'' dedi.
Demokrat Parti ve Adalet Partisi zamanında, Türkiye'nin anayasal bir laiklik
problemi olduğuna dair bir iddianın sorumlular tarafından ifade edilmediğini
anlatan Baykal, herkesin bunun değerini bildiğini; günlük siyasetin gereği
uygulama farklılıkları olduğunu, oy kaygısı nedeniyle bir takım açılımlar
yapıldığını ama hiç bir zaman işin özünün muhafazakar ve liberal siyasal
hareketler tarafından geçmişte sorgulanmadığını söyledi.
-''İSLAMİYET PROBLEMİ YOK''-
''Son dönemde bu konu Türkiye'nin önüne ana konu olarak getirilmiştir. Bu
şekliyle bu durum, Türkiye'nin istikrarını, güvenini çok ciddi şekilde sarsmaya
başlamıştır'' diyen Baykal, bu konunun, artık tartışma dışına çıkarılması
gerektiğini söyledi. Baykal, şöyle konuştu:
''Bu konuyu tartışmanın bizi götüreceği yer, maalesef etrafımızdaki acı
örneklerin yaşandığı ülkelerin durumudur. Ülkeyi oraya sürüklemeyi kimsenin arzu
etmesi mümkün değildir. Hepimizin yaşanan gerçekleri içimize sindirmemiz ve onun
gereğini elbirliğiyle yapmamız zorunluluğu vardır. Bugün Türkiye, 72 milyon
nüfusuyla bir İslamiyet problemini hiçbir şekilde yaşıyor değildir.
İslamiyetin en güzel yaşandığı, en doğru anlaşıldığı, en özgürce
gerçekleştirildiği bir ülke olduğumuzu, dünyaya baktığımızda görüyoruz. Problem,
bizim inancımızı yaşayıp yaşamamızla ilgili değil, Türkiye'de siyasi yapının,
eğitimin, hukukun, devlet yönetiminin din anlayışına dayandırılıp
dayandırılmaması gerektiğiyle ilgili. Ve bu yanlış.''
Türkiye'yi bir yanlışa daha sürüklemenin kimseye yararı olmayacağını ifade
eden Baykal, ''Bireysel inanç hak ve özgürlüğüyle ilgili her türlü talebi sonuna
kadar karşılamaya hepimiz kendimizi mecbur saymalıyız. Toplumun, devletin,
kamunun din esaslarına göre yapılandırılmasına yönelik açık, gizli, doğrudan,
örtülü arayışlar karşısında kararlı bir şekilde durmayı da başarabilmeliyiz''
dedi.
-KADROLAŞMA İDDİASI-
AK Parti ile ilgili kadrolaşma tartışmalarıyla emniyetin içinde olduğu
durumun altında da bunun bulunduğunu söyleyen Baykal, ''Ne var cumhurbaşkanlığı
tartışmasının altında? Şu ya da bu kişinin cumhurbaşkanı olup olmaması değil.
Elbette birisi olacak ama Türkiye'nin bu 70 yıllık çizgisini gizli gizli
değiştirmeye kararlı bir anlayışın eline cumhurbaşkanlığı yetkileri verilirse
yanlış olur'' dedi.
-LAİKLİKLE İLGİLİ DURUM-
Türkiye'de laiklikle ilgili durumun belli olduğunu, Anayasada bir anlayış
bulunduğunu; bu anlayışın yetkili kurumlar tarafından ortaya konulmuş sağlam bir
yorumu olduğunu belirten Baykal, ''bu durumdan tatmin olmayanların, laiklikle
ilgili tartışmaları gündeme getirdiklerini'' kaydetti.
Baykal, ''Bu, doğru değil. Halbuki durum net. Anayasamızda var. Bunu mu
konuşacağız? Türkiye'nin böyle bir meselesi yok'' dedi.
-BAŞBAKAN ERDOĞAN'A ELEŞTİRİ-
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bildiri yayınladığını, ''en doğru
laiklik anlayışı, Anayasamızın 24. maddesinin gerekçesinde yazılmış olan
anlayıştır'' dediğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Madde ortada, o maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından yorumu ortada.
Bunları görmüyor Sayın Başbakan, gerekçeye dayanıyor. Gerekçe demek istiyor ki
'sakın ha Anayasayı insanların inancına karşı yorumlamayın. Bu, din ve inanç
özgürlüğünü güvence altına almaktadır' diyor. Bu, doğru tespittir. Ama laiklik,
sadece 24. maddenin gerekçesindeki maddeye indirgenirse, o zaman o maddenin
içinde yer alan laiklik unsurlarını yok saymış olursunuz. Anayasa Mahkemesi
tarafından ortaya konulan yorumunu yok saymış olursunuz.
Ve böylece sizin, Anayasamızın laiklik ilkesini içinize sindiremediğiniz
ortaya çıkar. Tıpkı Anayasamızın milliyetçilik anlayışını içinize
sindiremediğiniz, nasıl 1920 yılının Mayıs ayında Mustafa Kemal Atatürk'ün,
Meclisin açılışında, 'Hepimiz, anasır-ı diniyenin bir araya gelmesinden
oluşuyoruz' sözünü, milliyetçilik anlayışının yerine ikame etmeye çalıştığınız
gibi, onu da içinize sindirememiş olduğunuzu öylece teşhir ettiğiniz gibi, şimdi
de Anayasanın laiklikle ilgili dayanak noktası olarak maddeyi değil, hukuki
kararları değil ama gerekçesindeki vurgulanan bir noktayı sadece laiklikmiş gibi
ortaya koymaya çalışırsanız, onu da anlamadığınız ortaya çıkar. Türkiye'nin
problemi, ne yazık ki nasıl yönetilmemiz konusundaki temel bir çerçeveyi ülkenin
sorumlu olması gereken siyasi güçlerinin içine sindirememiş olmasından
kaynaklanıyor.''
-''LAİKLİK, ÖZGÜRLÜKLERİN GÜVENCESİ''-
Baykal, laikliğin, sadece din ve inanç özgürlüğünün değil, tüm özgürlüklerin
güvencesi olduğunu belirtti.
Baykal, Türkiye'yi iç kavgaya sürüklemek isteyenler, mezhep ve etnik ayrım
yaratmak isteyenler ve Ortadoğu ülkesine dönüştürmek isteyenler karşısında en
sağlam güvencenin, laiklik olduğunu kaydetti.
-TÜRK PETROL KANUNU-
Baykal, Türk Petrol Kanununu da eleştirdi. Düzenlemenin, ''gümrükten mal
kaçırır'' gibi yapıldığını öne süren Baykal, Türkiye'nin milli menfaatleriyle
çeliştiğini söyledi. Düzenlemenin, uluslararası şirketlerin karlarını artırması
sonucunu doğuracağını ifade eden Baykal, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in,
kısmen TBMM'ye iade ettiği düzenlemede Hükümetin ısrarcı olması durumunda,
Anayasa Mahkemesinde dava açacaklarını belirtti.
DERİN DEVLET TARTIŞMASI
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, derin devlet
tartışmasının, ''aciz başbakanların bahanesi olamayacağını'' ifade ederek,
''Ortada senin atadığın insanların himayesinde, yeşertilmekte olan bir çete var.
Onun siyasi sorumlusu da sensin. Elini, siyasetini çek emniyet teşkilatından''
dedi.
Baykal, partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmada, yabancı doktorların
Türkiye'de çalışmasına olanak tanıyan yasa tasarısına yönelik eleştirilerini
sıraladı.
Tasarıyla, sağlık alanının yabancı sağlık personeli ve şirketlerinin cirit
atacağı bir alana dönüşeceğini savunan Baykal, Türkiye'de doktor değil,
doktorların dağılım sorunu olduğunu söyledi.
Baykal, Türkiye'nin artık açık pazar olduğunu, varının yoğunun talan
edildiğini öne sürerek, sağlık pazarının da yabancı şirketlerin kar alanına
açıldığını belirtti. Baykal, ''Açma, paylaşma, teslim etme, Abudabileşme,
Dubaileştirme, Ortadoğulaşma çabasını, sağlık sektörünün içine kadar soktular''
diye konuştu.
Ulusal Deprem Konseyinin lağvedilmesine de değinen Baykal, bunun, kadrolaşma
anlayışının bir parçası olduğunu ifade etti. Baykal, Konsey Başkanı ve üyelerin,
konudan habersiz olduklarını kaydederek, bunun gerçekleştirilme tarzının
''yakışıksız, çiğ ve ilkel'' olduğunu söyledi.
İstanbul'un 15 yıldır AK Parti zihniyeti ile yönetildiğini ifade eden
Baykal, temel sorunların hiçbirinin çözülemediğini, deprem konusunda herhangi bir
hazırlık yapılmadığını savundu.
-''TÜRKİYE'NİN HAKLARININ DA İHLALİ''-
CHP lideri Baykal, Kıbrıs Rum yönetiminin, denizde petrol ve doğalgaz arama
ve çıkarmak amacıyla Lübnan ve Mısır ile anlaşma imzaladığını anımsattı. Baykal,
yapılan anlaşmaların sadece KKTC'nin değil, Türkiye'nin de haklarını ihlal
ettiğini dile getirdi.
Kıbrıs'ta bir sorun olduğunu, bunun çözülmesi gerektiğini vurgulayan Baykal,
hükümetin, ''çözmek için bir adım daha önde olacağım'' dediğini hatırlattı.
Rumların 15 Şubat'ta ihaleye çıkacağını kaydeden Baykal, ''biz de gemi
göndeririz'' ifadesinin bile tam söylenilmediğini vurguladı.
''Kıbrıs sorunu ile ilgili çözüm anlayışımız ne?'' diye soran Baykal,
''(Rumlar ile müzakere edeceğim) Eee, 'o müzakere ile bir federasyon mu
yapacağız' diyorsunuz. Senin karşında bunu kabul eden biri var mı? Bizimkiler,
'Kıbrıs bölünmeyecek' diyor. O bütünlükte senin yerin ne?'' diye konuştu.
Baykal, tek devlete dayalı çözüm şansının ortadan kalktığını belirterek,
çözümün, iki devlet temeli üzerinde olacağını kaydetti.
Dili, dini ve kimliği ayrı iki milletin, iki ayrı coğrafyanın, iki ayrı
siyasi organizasyonun olduğuna işaret eden Baykal, tek devlete ''Ben millet
değilim, coğrafyam da yok'' denilirse geçileceğini belirtti.
Deniz Baykal, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, anlaşma imzalayarak, tek başına
petrol kaynaklarını kullanmaya kalkmasının, fiilen tek devlet uygulamasına
gittiği anlamına geldiğini vurgulayarak, ''Biz de çift devlet uygulamasına girmek
zorundayız'' dedi.
-''EMNİYETİN ÇOK ÖZEL BİR PİLOT BÖLGESİ''-
CHP Lideri Baykal, Hrant Dink cinayetinin ardından yaşanan tartışmalar
sonucunda, emniyet teşkilatının içinde bulunduğu manzaranın inkar edilemez
şekilde görülmeye başlandığını söyledi.
Emniyet teşkilatının, bir toplumun en sağlam, güçlü ve güven verici olması
gereken kurumların başında yer alması gerektiğine dikkati çeken Baykal, ancak bu
anlayışın, gerçeklerle bağdaşmadığını gördüklerini belirtti.
Bunların iyiniyetli birer temenni olduğunu ifade eden Baykal, ''Orada başka
ilişkiler gelişmiş, manzara başka...'' dedi.
Bir ilde birbiri ardına pek çok saldırı ve cinayetin gerçekleştiğini
anımsatan Baykal, şöyle devam etti:
''Orada hassas durum, iç yapılanma var. Nedir buranın özelliği? Orası
emniyet teşkilatının çok özel bir pilot bölgesi, görev yapanlar özel insanlar,
biri gidiyor, biri geliyor. Orada, emniyet uygulaması, zihniyeti bir başka. Bu,
bu olaylarla ilgili ihbarların 11 ay önce yapıldığının anlaşılmasıyla ortaya
çıktı. Emniyet, bu ihbarlar doğrultusunda herhangi bir girişim yapmamış.''
-''SİYASİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU VAR''-
CHP Genel Başkanı Baykal, saldırıda failin kısa sürede yakalanmasından mutlu
olduklarını belirterek, failin, özel güvenlik kameraları ve failin babası
sayesinde yakalandığını anımsattı.
Failin elini kolunu sallayarak, ortada dolaşmasını yadırgadıklarını
vurgulayan Baykal, bu tablo karşısında yapılan açıklamalara inanmanın,
güvendirici olmaktan uzak olduğunu söyledi.
Tablonun karışık olduğunu ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Emniyet müdürü, istihbarat daire başkanı böyle şeklinde olayı tartışırsak,
bir şey çıkmaz. Tartışılması gereken bu tablonun siyasi sorumluluğunu ortaya
koymaktır. Nasıl olmuştur da Türkiye'nin emniyet teşkilatı, bu anlayış,
zihniyetteki insanların eline teslim edilmiştir? Kim, niçin teslim etmiştir? Bu
kadrolar nasıl oluşmuştur? Bunun siyasi sorumluluğu da cezai sorumluluğu da var
siyasetçiler için. Olmaz ise hukuk devleti işlemiyor demektir. Hukuk devletinde,
bu tablonun mutlaka hesabının sorulması gerekir.
Bu tablo karşısında Başbakan derin devletten bahsediyor. Bu tartışmalara
girerek, bu somut, ciddi, önemli olayı aydınlatmak mümkün mü? Derin devlet
tartışması, aciz başbakanların bahanesi olamaz. Derin devlet arkasına saklanarak,
kuşatmanın, kadrolaşmanın aczini, beceriksizliğini kimseye kabul ettiremezsin.
Ortada senin atadığın insanların himayesinde, orada yeşertilmekte olan bir çete
var. Onun siyasi sorumlusu da sensin, sen...''
-SORUŞTURMA ÖNERGESİ-
CHP lideri Baykal, bu hafta içinde konuyla ilgili soruşturma önergesi
vereceklerini bildirerek, ''Başbakan ve İçişleri Bakanı ayağa kalk, bu işin
siyasi ve hukuki sorumlusu sensin'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ırkçılık tartışması açtığını ifade eden
Baykal, Erdoğan'a, ''Bu tartışmaları bırak da görevini yap, yetkini kullan,
hukuku işlet. Türkiye'nin emniyet kadrolarının, Türkiye Cumhuriyeti'nin
yasalarına inanan, hukuk devletini içine sindirmiş, çağdaş insanlardan oluşmasını
güvence altına al. Böyle kadrolar, emniyet teşkilatında yığınla, kenara itilmiş
bekliyorlar. Kadrolaşma, devleti kuşatma anlayışını bir kenara bırak. Elini çek,
emniyet teşkilatından, siyasetini çek oradan'' diye seslendi.
-''TEHLİKELİ ETNİK IRKÇILIK ANLAYIŞI''-
Deniz Baykal, ırkçılık ve kafatasçılık anlayışının, toplumun kabul edeceği
bir anlayış olmadığını belirterek, anlayışlarının, çağdaş, Atatürk milliyetçiliği
anlayışı olduğunu söyledi.
Türkiye'de ırkçılık ideolojisinin hiçbir zaman olmadığını ifade eden Baykal,
çeşitli çeteleşmeler, lümpen nefret gruplarının bulunduğunu, bunun ideolojik
siyasi hareket olarak anlaşılmaması gerektiğini kaydetti. Baykal, Türkiye'de bir
siyasi hareket olarak çok tehlikeli sayılması gereken etnik ırkçılık anlayışı
bulunduğunu bildirdi.
Yunanistan anayasasına göre, cumhurbaşkanı olabilmek için Helen kökünden
gelme zorunluluğu bulunduğunu ifade eden Baykal, Türkiye'de ırkçılıktan söz
etmeye çalışanların, bu gerçeği görmesi gerektiğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı, subay, yargıtay başkanı,
profesör olmak için etnik kökene bakmayı, ne ahlakımız, ne zihniyetimiz, ne
hukukumuz kabul etmez. Bizim dışlama anlayışımız yok. Türk milleti anlayışına
saygı göster, sahip çık, değer ver. Türk milletinin parçasıyız. Bize kimse bunu
çok görmeye, akıl-fikir vermeye kalkmasın. Kimsenin aklına fikrine ihtiyacımız
yok. '72 millet birdir' diyen bir kültürün sahibiyiz. Millet olmaya, Türk milleti
olmaya devam.''
