2016-11-22 - 11:50
2017 YILI BÜTÇESİ PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU'NDA...
Plan ve Bütçe Komisyonunda, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2017 yılı bütçeleri kabul edildi.
Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2017 yılı bütçeleri görüşülüyor.

Adalet Bakanlığı'nın bütçesine ilişkin sunum yapan Bekir Bozdağ, Fetullahçı Terör Örgütü FETÖ/PDY kurucusu ve yöneticisi terörist başı Fetullah Gülen'in emir ve talimatlarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yuvalanmış terör örgütü mensupları ve onlara katılan bazı askeri unsurlarca 15 Temmuz 2016'da kanlı bir silahlı darbe teşebbüsü gerçekleştirildiğini söyledi.

Bozdağ, darbe teşebbüsü sırasında, milletin vergilerinden maaş alan FETÖ üyelerinin ve onlarla beraber darbeye iştirak edenlerin, milletin vergileriyle alınmış savaş uçakları, helikopterler, tanklar ve zırhlı araçları kullandıklarını, halkın üzerine bomba attıklarını, silahlarla doğrudan halka ateş ettiklerini anlattı.

Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Özel Hareket Dairesi başta olmak üzere pek çok yerin F-16 savaş uçaklarıyla bombalandığını dile getiren Bozdağ, 246 vatandaşın şehit olduğunu, 2 bin 194 vatandaşın yaralandığını hatırlattı.

Bakan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Çatısı altında bulunmaktan büyük onur duyduğumuz ve Kurutuluş Savaşı sırasında bile böyle bir saldırıya maruz kalmamış TBMM, tarihinde ilk defa savaş uçaklarıyla bombalanmıştır. Yurdumuzu işgal etmiş düşmanlarımızın dahi yapmadığını veya yapamadığını, maalesef darbeye teşebbüs eden Fetullahçı Terör Örgütü mensupları yapmıştır. Kurtuluşu yöneten ve kuruluşu gerçekleştiren Gazi Meclisimiz ikinci kez gazi olma onurunu yaşamıştır. Allah bir daha Meclisimizin bombalandığı günleri bu millete ve devlete göstermesin. Çok şükür ki bu kanlı darbe girişimi, Cumhurbaşkanımızın ölümü göze alan samimi ve cesur liderliğinde, Meclisimizin, Başbakanımız ve Hükümetimizin, siyasi partilerimizin, medyamızın ve sivil toplum örgütlerimizin, hepsinden daha önemlisi bütün siyasi ve fikri farklılıkları, mücadeleleri ve rekabeti bir tarafa bırakıp demokrasiye, hukuk devletine, iradesine ve seçtiklerine canı pahasına sahip çıkan aziz milletimizin onurlu mücadelesi ile başarısız kılınmıştır.

Böylesi büyük bir milletin evladı ve temsilcisi olma onurunu bize yaşatan Rabbime sonsuz hamd ve şükrediyorum. İstiklalimizin, cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk devletinin, milli iradenin ve milli iradenin seçtiklerinin yegane muhafızı ve müdafisinin Türk milleti olduğu 15 Temmuz 2016'da bir daha ilan ve tescil edilmiştir. Bu topraklar üzerinde, bundan sonra kimse darbe teşebbüsüne niyetlenemeyecek, niyetlenenler ise asla başarılı olamayacaktır. Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Genelkurmay, TRT ve diğer bazı stratejik kamu kurumlarını işgal ederek darbe teşebbüsünde başarılı olunamayacağı, darbe teşebbüsünün başarılması için aynı zamanda 79 milyon vatan evladının teslim alınmasının şart olduğu anlaşılmıştır. Bu aziz milleti rehin ve teslim alacak bir güç Allah'ın izniyle yoktur ve olmayacaktır da."

Yargının darbenin önlenmesine ilişkin kararlı ve azimli duruşuna da değinen Bozdağ, "15 Temmuz'da gerçekleşen darbe girişimine karşı Türk yargısının verdiği sınav ve darbeye karşı dik duruşu tarihe altın harflerle geçmiştir." diye konuştu.

Bozdağ eskiden, önceki darbe girişimlerini olağan karşılayan, darbe sırasında ve darbe sonrasında darbecilere en büyük desteği veren ve hatta darbecilerin kurduğu idam sehpalarına milletin seçtiği başbakan ve bakanları gönderen kararların altına imza atarak yargıya büyük utanç yaşatan hakim ve savcılar bulunduğunu söyledi.

Yargının 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sırasında ise darbenin henüz başarılı olup olamayacağının belli olmadığı ilk saatlerde, hiçbir korku, baskı, endişeye kapılmadan ve şahsi bir hesaba girmeden, tereddütsüz ve cesur bir şekilde anayasa, hukuk devleti, milli irade ve milletin seçtiklerinden yana tavır koyduğunu ifade eden Bozdağ, "Yargı, darbe teşebbüsüne kalkışanlar hakkında soruşturmalar başlatarak gözaltı ve tutuklama kararları vererek, milletin yargısı olduğunu ispat etmiştir. Ayrıca Türk yargı tarihindeki utanç sayfaları yerine ilk defa Türk yargı tarihine altın harflerle onur ve şeref sayfaları ilave etmiştir." diye konuştu.

Milletin ve tarihin, Türk yargısının darbecilere karşı verdiği bu cesur ve onurlu mücadeleyi asla unutmayacağını vurgulayan Bozdağ, şöyle konuştu:

"Eğer yargı ve emniyet teşkilatında son üç yıl içindeki değişim ve dönüşümler yapılmamış olsaydı bugün farklı bir manzarayla karşı karşıya kalabilirdik. Darbe teşebbüsüne karşı sarsılmaz bir irade ve cesaretle karşı duran HSYK başkanvekili, daire başkan ve üyelerine; yüksek mahkemelerimizin başkan, başsavcı ve üyelerine; Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet savcıları ve hakimlerimize milletimiz adına şükranlarımızı sunarım."

Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Bozdağ, 1982 Anayasası'nın, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana herkes tarafından eleştiri konusu yapılan ve değiştirilmesi istenen bir anayasa olduğunu belirtti.

Türkiye'nin yeni anayasaya ihtiyacı olduğunu vurgulamayan bir siyasi parti bulunmadığını, bütün partilerin programlarında ya da seçim beyannamelerinde yeni anayasa ihtiyacının öneminin altını çizdiğini anlatan Bozdağ, ayrıca TBB, TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları ile üniversitelerin yeni anayasa ihtiyacını görerek alternatif anayasa taslakları hazırlattığını, bunları kamuoyuyla paylaştıklarını hatırlattı.

Bekir Bozdağ, farklı görüşlere sahip kesimlerin yeni anayasanın geciktirilemez bir ihtiyaç olduğunda birleştiğini dile getirerek, "Mevcut anayasa, millet ile devlet arasına adeta bir duvar örmektedir. Bu anayasa devleti milletten korumak üzere oluşturulmuş ve milleti devlet için potansiyel bir tehdit olarak gören bir anlayışla kaleme alınmıştır. Devleti milletten korumak için sürekli teyakkuz halinde olması esasına dayanmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.

Anayasanın Meclise, yürütmeye, yargıya hatta hiçbir organa güvenmediğinin altını çizen Bozdağ, "Dahası bu anayasa milletine de güvenmemektedir. Türkiye?nin milletle devlet arasındaki duvarları kaldıran, milletine güvenen, insan hak ve onurunu esas alan, çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır." dedi.

Bozdağ, 24. dönem parlamentosunda bu ihtiyacı karşılamak üzere bir uzlaşma komisyonu kurulduğunu, ancak mutabakata varılamadığını hatırlattı.

Milletin yeni anayasa talebi ve Türkiye?nin yeni anayasa ihtiyacının daha fazla ertelenemeyeceğini belirten Bozdağ, siyasi partilerin, milletin yeni anayasa talebini ve Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacını daha fazla görmezden gelemeyeceğini söyledi.

Adalet Bakanı Bozdağ, Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığını kaydetti.

Anayasanın 138. maddesine göre, hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını, anayasaya, kanuna ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre hüküm verdiklerini belirten Bozdağ, şöyle devam etti:

"Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Hakimlik ve savcılık teminatı, hakim ve savcıların bağımsız, tarafsız, her türlü korku, baskı ve endişeden uzak bir biçimde cesaretle ve doğru bir şekilde yargı görevini yapmaları için konulmuş önemli bir sigortadır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının olmazsa olmaz bir şartıdır. Hakimlik ve savcılık teminatı, hakim ve savcıların suç işlemesinin, terör örgütleriyle üyelik, iltisak veya irtibat içinde bulunmasının veya bu örgütlerin talimatlarıyla hareket etmesinin, siyasi, ideolojik ve dini görüşlerini kararlarına yansıtmasının asla teminatı değildir.

Eğer bir hakim veya savcı, anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre kararlar verme yerine üyelik, iltisak veya irtibat içinde bulunduğu terör örgütlerinin talimatlarına veya sahip olduğu dini, siyasi ve ideolojik görüşlerine göre karar verirse, tarafsız ve bağımsız yargı görevi yapma vasfını kaybeder. Dolayısıyla da tarafsız ve bağımsız hakim ve savcılar için anayasamızın öngördüğü hakimlik ve savcılık teminatından yararlanma hakkını kaybeder. Bu vasfı kaybedenlerin meslekte kalmaları elbette uygun değildir."

FETÖ'nün devlete, millete, yasamaya, yürütmeye, yargıya, orduya, emniyete ve kamunun bütün alanlarına büyük zararlar verdiğinin altını çizen Bozdağ, en büyük tahribatın ise hiç kuşkusuz yargı alanında gerçekleştiğini söyledi.

Milletin yargıya güveninin ve adalete inancının zayıflatıldığını, hukuk devletinin tahrip edildiğini ifade eden Bozdağ, şunları söyledi:

"Bazı hakim ve savcıların yargı görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapma vasfını kaybetmelerine neden olmuştur. Mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını korumanın en önemli güvencesidir. Bağımsız ve tarafsız yargı görevi yapma vasfını yitirmiş olanların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermek, HSYK'nın asli görevidir. HSYK'nın aksine hareket etmesi anayasal görevini yapmaması demektir. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrası çıkarılan KHK kapsamında HSYK'nın bazı hakim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermesi tam da bu anayasal görevin hukuk devletine uygun yerine getirilmesidir. HSYK?nın yaptığı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını korumaktır; hukuk devletini korumaktır. Fetullahçı Terör Örgütünün Türk yargısını rehin almasını önlemektir; yargının milletin yargısı olma vasfını korumaktır. HSYK, aldığı bu kararlarla sadece yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumakla kalmamış aynı zamanda yargıya güvenin yeniden inşası yolunda çok önemli bir adım atmıştır."

HSYK'nın yapısı, üyelerinin seçimi ve çalışma usulünün, 2010 yılında yeniden düzenlendiğini de hatırlatan Bozdağ, ancak iyi niyetle yapılan bu düzenlemenin, hedeflenen sonuçları arzu edildiği biçimde doğurmadığını kaydetti.

Gelinen noktada seçim usulü başta olmak üzere HSYK'nın yeniden ele alınması ve düzenlenmesinin geciktirilemez bir zaruret olduğunu dile getiren Bozdağ, "Türkiye mevcut seçim usulüyle yeni bir HSYK üyeliği seçimi yapmamalıdır. Yaşanan iki seçim tecrübesi üçüncü seçimin tekrarlanmaması gerektiğini bize emretmektedir. Buradan TBMM'de temsilcisi bulunan siyasi partilerimizi seçim usulü başta olmak üzere HSYK'nın yeniden yapılandırılması konusunda birlikte çalışmaya ve uzlaşmaya davet ediyorum. Zira mevcut yöntemle HSYK üyeliği seçiminin doğuracağı olumsuz sonuçları Türk yargısına ve Türkiye?ye bir daha yaşatmamalıyız." şeklinde konuştu.

Hak arama yollarını çoğalttıklarını, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açtıklarını, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkını getirdiklerini, yargı alanında en önemli tarihi reformlardan biri olan istinaf kanun yolunu da 20 Temmuz 2016'da faaliyete geçirdiklerini anlatan Bozdağ, 20 Temmuz'un yargı alanında bir milat olduğunu vurguladı.

Bozdağ, istinaf kanun yolunun faaliyete geçmesinden sonra tahminlerine göre ceza davalarının yüzde 91'inin, hukuk davalarının yüzde 89'unun ve idari yargı davaların da yaklaşık yüzde 80'inin istinafta kesinleşeceğini, bunun da Yargıtay ve Danıştayın gerçekten bir içtihat mahkemesi vasfını kazanmasını sağlayacağını kaydetti.

Geçen yıllarda gerçekleştirdikleri en önemli reformlar arasında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması ve İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun kurulmasının bulunduğunu belirten Bozdağ, AİHM'nin, şu ana kadar verdiği kararlarında Tazminat Komisyonunun tüketilmesi gerekli bir başvuru yolu olduğunu bildirdiğini ve başvuraları reddettiğini söyledi.

İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun 10 Kasım 2016 itibari ile 7 bin 993 başvuru aldığını, bunların 7 bin 554'ünü karara bağladığını, 3 bin 444 başvurunun kabul, 2 bin 292 başvurunun ise reddedildiğini anlatan Bozdağ, aynı nitelikte görülen bin 818 başvurunun ise birleştirildiğini aktardı. Bozdağ, "Kabul kararı verilen dosyalar açısından bu zamana kadar toplam 33 milyon Türk lirası tazminata hükmedilmiştir." diye konuştu.

Bekir Bozdağ, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün akabinde olağanüstü hal ilan edildiğini anımsatarak, "Olağanüstü hal süresince alınan bütün tedbirlerde, başta Anayasamız olmak üzere uluslararası yükümlülüklerimizden kaynaklanan 'zorunluluk' ve 'orantılılık' kriterlerine hassasiyetle uyulmaktadır. Bu süreçte temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak alınan tedbirler hakkında, Avrupa Konseyi de düzenli olarak bilgilendirilmektedir." dedi.

FETÖ'nün darbe teşebbüsünden sonra Fetullah Gülen'in iadesiyle ilgili harekete geçildiğini aktaran Bozdağ, devam eden soruşturma ve davalar kapsamında hazırlanmış dosyaların 19 Temmuz 2016'da ABD'ye hem acil tutuklama hem de iade talebiyle iletildiğini anımsattı.

Bozdağ, ABD'li yetkililerin acil tutuklama nedenlerinin neler olduğunu sorduğunu, bunun üzerine acil tutuklamayı gerektiren nedenlerin açık açık yazıldığını ve iletildiğini belirterek, ayrıca 23-24 Ağustos'ta uzman heyetlerin bir araya gelerek görüştüğünü söyledi.

Yakın zamanda ABD Adalet Bakanı'nı da ziyarete gittiklerinde konuyu görüştüklerini ifade eden Bozdağ, ABD ile Türkiye arasındaki anlaşmanın ilgili maddesine göre terörist Gülen'in iadesi için Türkiye'nin gönderdiği dosyanın gereklerinin yapılmadığını dile getirdi.

Terörist Gülen'in terör örgütünü yönetmeye devam ettiğini anlatan Bozdağ, "Dost ve müttefik bir ülkede, Türkiye'de darbe teşebbüsünde bulunmuş ve Türkiye aleyhine pek çok terör faaliyetini hala yöneten bir terör örgütü yöneticisi ve kurucusunun, herhangi bir kısıt getirilmeden faaliyetlerini sürdürüyor olması bizi fevkalade rahatsız etmektedir." diye konuştu.

Bozdağ, ABD ve ABD halkı için Usame bin Ladin ne anlama geliyorsa Türkiye ve Türk halkı için de Fetullah Gülen'in aynı anlama geldiğini belirterek, sürecin uzaması ve iadenin gerçekleşmemesinin Türkiye ve ABD ilişkilerine zarar vereceğinin tartışmasız olduğunu vurguladı.

Bozdağ, Türkiye'nin AB'ye üyelik süreciyle ilgili de "AB müktesebatına yüksek oranda uyum sağladığımız halde belirli fasılların siyasi mülahazalarla açılmamasının AB ve AB'nin temel ilkeleriyle bağdaşmadığı ortadadır. Avrupa Birliği, çeşitli siyasi ve ekonomik saiklerle sürecin hızlı bir şekilde işlemesine mani olan tutumundan vazgeçmeli ve bu konudaki nihai kararını artık vermelidir." sözlerini sarfetti.

Bozdağ, AB'nin bu yılki Türkiye İlerleme Raporu'nun 9 Kasım 2016'da yayımlandığını hatırlatarak, Türkiye'ye gelen raportörlerin, komisyon başkan ve üyelerinin, temsilcilerin, hükümet yetkilileriyle, bürokratlarla da görüşmeler yaptığını ancak bu görüşmeleri raporlara yansıtmadıklarını ifade etti.

Belli çevrelerle yayın organlarında dile getirilen bir kısmı asılsız ve çarpıtma görüşlerin gerçek gibi raporlara yazıldığını anlatan Bozdağ, şöyle konuştu:

"Biz her defasında şunu ifade ediyoruz: Bize karşı objektif olun, subjektif raporlar koymayın. Rapor hazırlarken 'Tük makamlarıyla da görüştük, Türk yetkililerle görüştük, ona göre hazırladık' deyin. Bizimle yaptığınız görüşmeleri raporların meşruiyetini arttırıcı bir argüman olarak kullanmak yerine bizim söylediklerimizi ve doğru olan şeyleri raporlarınıza lütfen yansıtın. Ama görüyoruz ki Fetullahçı Terör Örgütü, PKK terör örgütü dahil pek çok terör örgütünün yayın organlarında ve başka yerlerde savunduğu görüşler maalesef bu raporlar aracılığıyla Türkiye'nin önüne gelmektedir. Objektif olmayan hiçbir raporun bizim yanımızda saygınlığı yoktur, olmayacaktır ama objektif olan her rapor, bizim için yol gösterici olacaktır. Biz o raporlardan bugüne kadar istifade ettik, bundan sonra da istifade etmeye devam edeceğiz."

Bozdağ, 222 adalet sarayı inşa edildiğini, 28 adalet sarayının yapımının devam ettiğini, 50 adalet sarayı projesinin de sürdüğünü anlatarak, bütün il ve ilçelerdeki adalet saraylarını önümüzdeki yıllarda yenilemeyi ve adalete uygun hale getirmeyi amaçladıklarını kaydetti.

Hakim ve savcı sayısını arttırarak da adalet hizmetlerinin hızlanmasına büyük katkı verdiklerini anlatan Bozdağ, şu bilgileri paylaştı:

"Bugün itibariyle yargı mensubumuz 15 bin 718'e çıkarılmıştır. İhraç edilen 3 bin 659 kişi düşüldükten sonra kalan rakamdır bu. 2002'den bu yana hakim ve savcı sayımızda yüzde 68 oranında artış sağlanmıştır. 2016 yılında 3 bin 542 adli yargı hakim ve savcı adayı ile bin 68 idari yargı hakim ve savcı adayı olmak üzere toplam 4 bin 610 adayın da mesleğe kabulleri yapılmıştır. 24 Aralık 2016 tarihinde de 2 bin adli yargı hakim ve savcı adayı, 200 idari yargı hakim adayı, bin 500 avukatlık mesleğinden geçen hakim ve savcı adayı, 100 avukatlık mesleğinden geçen idari yargı hakim adayı olmak üzere toplam 3 bin 800 hakim ve savcı adayının alımına ilişkin sınav yapılacaktır. Bu sınavdan sonra da bunların stajları ve mesleğe kabulleri devam edecektir. Meslekten uzaklaştırılanlar nedeniyle yargıda bir boşluk oluşmayacağına, vatandaşımızın işlerinin aksamayacağına ve bu konuda her türlü tedbirin alındığına vurgu yapmak istiyorum. Bir daha herhangi bir sıkıntı oluşmasına izin verilmeyecektir."

Bozdağ, personelde de 2002'ye oranla yüzde yüz artış yapıldığını belirterek, hukuk eğitimi konusunda YÖK ile beraber önemli bir çalışma yürütüldüğünü söyledi. Bozdağ, "Eğitimin süresinin uzatılması, müfredatın değiştirilmesi ve pek çok yeniliği içeren çok önemli bir reformu inşallah YÖK ile beraber hayata geçirmeyi planlıyoruz. Zira, hukuk fakültelerinin mezun ettiği öğrencileri en büyük istihdam edici Adalet Bakanlığıdır." diye konuştu.

Hakim, savcı, avukat sınav ve stajları hakkında önemli değişiklikleri önümüzdeki yıllarda yapacaklarını aktaran Bozdağ, avukatlarla ilgili sınav uygulamasını da 2017'de Avukatlık Kanunu'nda yapılacak düzenleme kapsamında getireceklerini bildirdi.

***HABERİN DEVAMINA İLGİLİ DOKÜMANLAR KISMINDAN ULAŞABİLİRSİNİZ***