2008-10-01 - 16:56
TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolayısıyla, Genel Kurulda milletvekillerine hitap eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, ülkemiz için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmamızın mümkün ve gerekli olduğuna inanıyorum. Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya devam edelim'' dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolayısıyla, Genel Kurulda milletvekillerine hitap etti.
Konuşmasına, yeni yasama yılının, geçen yıl olduğu gibi, yoğun ve verimli
bir mesaiyle geçeceğine olan inancını dile getirerek başlayan Gül, başta
milletvekilleri olmak üzere, vatandaşların bayramını kutladı.
Bayramların, kardeşliğin ve dayanışmanın, en üst düzeye çıktığı,
kırgınlıkların onarıldığı, küskünlüklerin giderildiği günler olduğuna işaret eden
Gül, ''Yüce Meclisin açılışının bir bayram gününe tesadüf etmesinin, ülkemizde
hoşgörü, işbirliği ve karşılıklı saygıya dayalı bir siyasi iklimin oluşmasına
katkıda bulunmasını ümit ediyorum'' dedi.
''GÜVENSİZLİK DUYGUSUNUN YAŞANDIĞI DÖNEM''
Gül, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dünyada yaşadıklarını
belirterek, küresel işbirliği ve gelişme fırsatları ile gerginlikler ve
krizlerin, aynı anda ortaya çıkabildiğini söyledi.
Uluslararası alanda, tanımlanmasında dahi güçlük çekilen belirsizliklerin
ve buna bağlı bir güvensizlik duygusunun yaşandığı bir dönemden geçtiklerine
dikkati çeken Gül, kronik bölgesel sorunlara ek olarak, Kafkasya'da yaşanan son
ihtilaf, gıda ve enerji fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalar ve uluslararası para
piyasalarındaki son sarsıntıların, bu belirsizliğin yarattığı sonuçlardan sadece
birkaçı olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, yaşanan küresel ekonomik ve siyasi sıkıntıların,
sosyal, kültürel ve dini aşırılıkların, çatışmaların uluslararası gündemde yer
almaya devam etmesine yol açtığını ifade etti.
"DÜNYADAKİ GELİŞMELERİN DIŞINDA KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ''-
Geçen hafta katıldığı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bulunan
dünya liderlerinin zihinlerini, bu ve benzeri konuların yoğun biçimde meşgul
ettiğini yakından gördüğünü anlatan Gül, BM'ye üye yaklaşık 200 ülkenin ve
uluslararası kuruluşun temsilcileriyle yaptıkları toplantılarda, açlık,
yoksulluk, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi sorunlara karşı acil
kolektif önlemler alınması yönünde anlayış birliği içinde olduklarının ortaya
çıktığını söyledi.
Gül, BM'nin daha demokratik bir yapıya kavuşmasından kriz yaşayan
uluslararası mali piyasaların bir düzen ve disipline sokulmasına, nükleer
silahların yayılması konusundan terörizme kadar herkesi yakından ilgilendiren
başlıca kritik konuları enine boyuna tartıştıklarını belirtti. Abdullah Gül,
kronikleşmiş bölgesel ihtilaflara çözüm yolları bulma ve yeni ihtilafların ortaya
çıkmasını önleme imkanlarını ele aldıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin de uluslararası toplumun önemli bir üyesi olarak dünyadaki
gelişmelerin dışında kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Gül, ''Bunları
yakından, dikkatle izlememiz, tartışmalara ve çözümlere katkıda bulunmamız, hem
kendi ulusal çıkarlarımızın hem de uluslararası sorumluluklarımızın gereğidir.
Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplumun ve BM'nin, Türkiye'nin bu
tür katkılarından memnuniyet duyduğunu, hatta bizden giderek artan bir beklenti
içerisinde olduklarını bizzat müşahede ettim'' diye konuştu.
''KRİZİ, TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK''
''Tasvir ettiğim uluslararası koşullarda ulusal hedeflerimizi
gerçekleştirmek ve uzun vadeli çıkarlarımızı korumak için milletçe her zamanki
gibi müteyakkız olmamıza ihtiyaç vardır'' diyen Gül, bu çerçevede, kalkınmayı;
uzun vadeli bir perspektif içinde, istikrarlı ve hızlı bir şekilde sürdürmeye
daha fazla özen göstermeleri gerektiğini kaydetti.
Gül, bugün dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, Türkiye için bir
fırsata dönüştürmek suretiyle aşmalarının mümkün ve gerekli olduğuna inandığını
belirterek, ''Tabiatıyla, ekonomik ve sosyal politikalarımızda bu yolda
uyarlamalar yapma ihtiyacı ortadadır'' dedi.
Buna paralel olarak, yeni bir evreye gelmiş olan AB'ye tam üyelik
sürecini, etkin bir dış politikayla ve geniş bir toplumsal ve siyasi mutabakatla
hızlandırmak zorunda olduklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde
ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu büyük dönüşüm ve modernleşme
hamlesi, bugün 21. yüzyıl şartlarında da hepimize ilham verecek güçlü bir vizyon
ve cesaret örneği teşkil etmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Cumhuriyetimizin
100. yılına doğru, 15 yıllık bir perspektif içinde, sahip olduğumuz potansiyeli
sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak, ülkemizi hak ettiği daha yüksek konuma
taşımak, milletimize ve Cumhuriyetimize karşı hepimizin sorumluluğu olmalıdır.
Dünya ölçeğinde daha saygın bir devlet, daha müreffeh ve özgür
bireylerden oluşan bir toplum olma yolunda, tüm bilgi birikimimizi ve emeğimizi
seferber etmek mecburiyetindeyiz. Uzun vadeli kalkınma stratejimizde de ifade
edildiği üzere, temel hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023
yılında, ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip 10 ülkesi arasına sokmak
olmalıdır.''
''SAKİN LİMAN ARAYAN GİRİŞİMCİLER''
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin; 1990'lı yıllarda ve en son 2001 yılında
yaşadığı ağır ekonomik krizlerin ardından, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen
reformlarla, ekonomik ve sosyal kalkınmasında çok önemli mesafeler aldığına
işaret etti.
Bu başarıyı çok önemsediğini ve kazanımların titizlikle korunması
gerektiğini dile getiren Gül, ''Ancak, uzun vadeli hedef ve stratejiler
çerçevesinde, daha yapacak çok işimiz olduğunun da altını çizmek istiyorum.
Özellikle bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalım karşısında
kazanımlarımızın korunması ve yitirilmemesi gereğine bir kez daha dikkatlerinizi
çekmek istiyorum'' diye konuştu.
Gül, küresel krizin, dünya ekonomilerini bir süre daha etkisi altında
tutacağının açık olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
''Dışa açık ve dünya ile bütünleşmiş ekonomimizin, son küresel
gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesi doğal karşılanmalıdır. Nitekim, Türkiye'de
de büyüme, enflasyon, faiz oranları ve hisse senetleri fiyatları gibi temel
büyüklükler, kendi iç sorunlarımızın da katkısıyla, küresel gelişmelerden
etkilenmiştir. Bununla birlikte, krizin kapsamı ve derinliği dikkate alındığında,
Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde dayanıklılık
kazandığının da altını çizmek gerekir.
Bu ortamda, bir yandan mevcut kazanımlar korunurken, diğer yandan
ekonomimizi daha da dayanıklı kılacak ve ülkemizin potansiyelini tam olarak
harekete geçirecek adımların zamanında atılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomi
alanında gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınması ve koordinasyonun
güçlendirilmesi, sonuç olarak öngörülebilirliği arttıracaktır. Öngörülebilirliğin
olduğu bir ortam ise bugünün dünyasında sakin liman arayan girişimciler ve
sermaye için çekici bir ortam sunacaktır. Özellikle ülkemizin çevresindeki büyük
sermaye birikimleri ve krizlere beraber baktığımızda, Türkiye'yi yatırım
yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini
reformlarla düzene koymaya devam edelim.''
''KRİZ DÖNEMLERİNDE DOĞRU POLİTİKA İZLEYEN ÜLKELER''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu çerçevede, AB müktesabatına uyum sürecine
ilişkin hazırlanan Ulusal Programın hızla uygulanması öncelikli ve temel hedefler
arasında yer alması gerektiğini belirtti. Gül, 2007-2013 dönemini kapsayan,
stratejik planlama anlayışına dayalı olarak hazırlanan ve Meclisçe onaylanan 9.
Yedi Yıllık Kalkınma Planındaki vizyon ve temel amaçların, yapılacak temel
yapısal reformlar için güçlü bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.
Kriz dönemlerinde doğru politikalar izleyen ülkelerin, dünya
ortalamalarına göre daha yüksek performans göstermelerinin ve gelişmiş ülkelerle
farklarını hızla azaltmalarının mümkün olduğunu vurgulayan Gül, normal şartlarda
uzun süre gerektiren mesafelerin, bu şekilde çok daha kısa zamanda
kapanabileceğini kaydetti.
''BELİRSİZLİKLERİN GİDERİLMESİ''
Türkiye'nin dünyada yaşanan krizi fırsata dönüştürebileceği önemli
alanlardan birinin gıda güvenliği ve tarım sektörü olduğuna dikkati çeken Gül,
gelecek dönemde, bu potansiyeli harekete geçirecek şekilde, uzun vadeli yapısal
dönüşüm çalışmalarının yoğunlaştırılmasının temel bir öncelik olması gerektiğini
söyledi.
Gül, bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi ile diğer bölgesel kalkınma
programlarının kısa sürede tamamlanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Küresel gelişmelerin gündeme taşıdığı bir diğer temel sektörün, enerji
olduğunu vurgulayan Gül, ''Enerji, ekonomik büyümemizin sürdürülmesi, rekabet
gücümüzün arttırılması, çevrenin korunması, ulusal güvenliğin ve uluslararası
ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulması ve AB'ye üyelik sürecimiz açısından
çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gereken bir alandır'' dedi.
Gül, özel girişimin ve yabancı sermayenin, enerji sektörüne yeterince
yatırım yapmasının sağlanmasının öncelikli öneme sahip olduğunu, böyle bir
yatırım ortamının sağlanması için belirsizliklerin giderilmesi ve uzun vadeli
öngörülebilirliğin sağlanması gerektiğini bildirdi.
''KURUMLARIMIZLA HAZIRLANMALIYIZ''
Enerji ve su kaynaklarının yönetimi gibi stratejik konularla bağlantılı
gördüğü küresel ısınma sorununa da önem vermeleri gerektiğini dile getiren
Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
''Küresel ısınmanın ülkemizi ve insanlarımızı önümüzdeki dönemde ciddi
şekilde etkilemesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya böyle bir riskle
karşı karşıyadır. Bu durumla yaşamayı öğrenmemiz ve ihtiyaç duyulan önlemleri
uluslararası işbirliği çerçevesinde almamız lazımdır. Gelecek yıllarda, Kyoto
sonrası süreçte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bu sorunun
çözümü konusunda yaşanacak müzakerelere bütün ilgili kurumlarımızla
hazırlanmalıyız.
Bu çerçevede, yurt sathındaki ağaçlandırma seferberliğine tüm kurumların
daha fazla destek vermesini sağlamalı ve arazilerimizin yüzde 10'unun milli park
olması hedefi esas alınmalıdır. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı ve TSK olmak üzere
kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği
gibi sivil toplum örgütlerinin, firma ve vatandaşların bu alandaki katkılarını
takdirle not etmek isterim.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır'' dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, 23. Dönem 3. Yasama Yılının başlaması nedeniyle TBMM' Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, toplumda 1982 tarihli Anayasanın tadilatı veya yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda canlı ve kapsamlı tartışmanın yıllardır sürdüğünü hatırlatarak, şunları söyledi:
''Yüce Meclis'in, başta siyasi partiler olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin katkılarından yararlanarak en mükemmel anayasal düzenlemelere ulaşacağından şüphem yoktur. Milletimiz, Anayasa tartışmalarının sağlıklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak tarihsel birikim, tecrübe ve olgunluğa sahip bulunmaktadır. Neredeyse 20 yıldır gündemde olan bu tartışmalar çerçevesinde, toplumun hemen her kesiminin kamuoyuna sunmuş olduğu çeşitli taslaklar, öneriler ve fikirler, yapmış olduğu uyarı ve talepler esasen mevcuttur. İnanıyorum ki TBMM'nin yüksek temsil kabiliyeti, ülkemizde mevcut olan demokratik tartışma ortamı ve siyasi partilerimiz arasındaki diyalog ve istişare geleneği de sonuç almak bakımından gerekli ortamı sağlamaktadır.
Yeni Anayasal düzenlemelerin geçmişteki tecrübelerden ders alınarak yapılması doğaldır. Ancak, yeni düzenlemelerin öncekilerden çok daha ileride olması da beklenecektir. Bu düzenlemelerin dünyanın 21. yüzyılda geldiği koşulları esas almak suretiyle, çağımızın sosyal ve politik gerçeklerine uygun bir anlayışla tasarlanması önemlidir. Ayrıca, bu çalışmaların hızlı teknolojik-bilimsel gelişmeleri de hesaba katan uzak görüşlülükle yürütülmesinin büyük önem taşıdığı görüşündeyim.
Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden bir nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır.''
-SAYDAMLIK-
Konuşmasında, Türkiye'nin saydamlık konusundaki performansına da değinen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Biliyorsunuz, Türkiye, başta BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi olmak üzere, yolsuzlukla mücadele konusundaki başlıca uluslararası sözleşmelere TBMM'nin kabul ettiği yasalarla taraf olmuş, bu çerçevede uluslararası yükümlülüklere girmiş bulunmaktadır'' dedi.
Türkiye'de, saydamlık düzeyinin yükselmesine olan ihtiyacın devam etmekle birlikte, toplumdaki demokratikleşme ve modernleşmeye paralel olarak, mevzuatta yapılan yenilikler sonucunda, bu alanda tedrici ve göreceli de olsa, bazı iyileşmeler olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:
''Bağımsız bir kurum olan ve dünyada referans olarak gösterilen Uluslararası Saydamlık Kurumu'nun her yıl yayınladığı veriler incelendiğinde, Türkiye'nin bu endeksteki notunun ve sıralamadaki yerinin, mütevazı ölçülerde de olsa, giderek yükselmekte olduğu görülmektedir. Bu mütevazı iyileşmede, mevzuatımızdaki uyarlamaların yanısıra, başta TBMM, Hükümet ve Muhalefet, Yargı ve basın-yayın organları olmak üzere bütün kurumlarımızın ve vatandaşlarımızın duyarlılığı etkili olmuştur. Türk özel sektörünün kendisini bu alandaki çağdaş ölçütlere uyarlamasındaki başarısı da bunda rol oynamıştır. Gelinen nokta bir iyileşmeye işaret etse de bunun yeterli olduğunu söylemek tabiatıyla mümkün değildir. Bu eğilimin geriye doğru gitmesi ise, hiçbir şekilde kabul edilemez bir gelişme olacaktır.
Tarihimizdeki Ahilik kurumundan başlayarak, iş ahlakı konusunda derin geleneği bulunan Türk toplumunun bu alanda çevresine de örnek olacak bir düzeye yükseleceğine içtenlikle inanıyorum, bunu temenni ediyorum.
Türkiye, geleneksel olarak kendi bölgesinde ve uluslararası planda barış, istikrar ve refahın kalıcı bir biçimde kök salabilmesi için yoğun gayret gösteren bir ülke olmuştur. Bizi çevreleyen tüm komşularımızla dostluk, karşılıklı saygı ve işbirliği esasları üzerinden ilişkilerimizi ve işbirliğimizi geliştirme yaklaşımı, bu geleneğin devamıdır.
Milli davamız olan Kıbrıs meselesinde ilkelerimiz çerçevesinde kapsamlı çözüme verdiğimiz kuvvetli destek, Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza etme gayretlerine yaptığımız katkı, bu yaklaşımımızın önemli göstergeleridir.''
-ÖZEL SİYASİ GÖREVLER-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin amacının, çevresinde geniş bir barış, güvenlik ve istikrar kuşağı oluşturarak, kendisinin ve bölgesinin daha müreffeh hale gelmesini kolaylaştırmak olduğunu vurgulayarak, ''Yakın çevremize yönelik bu sahiplenici yaklaşım kuşkusuz, Türkiye'ye bölgesinde özel siyasi görevler yüklemektedir. Türkiye'nin yeni krizlerin önlenmesi ve süregiden sorunların çözümünde ön alıcı bir tutum içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çabalar devam etmelidir'' diye konuştu.
Hükümetin, Güney Kafkasya'da, Orta Doğu coğrafyasında, Balkanlarda, Güney Asya'da ve uluslararası toplumu meşgul eden birçok önemli konuda karşılıklı güveni pekiştirmeyi ve diyalog yoluyla sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen ikili ve çok taraflı girişimlerine Cumhurbaşkanı olarak katkıda bulunmaya devam edeceğini kaydeden Gül, ''Gerek insani, gerek kalkınma yardımları bağlamındaki donör ülke konumumuzu pekiştirmemiz, ayrıca Afrika, Latin Amerika, Asya ve Karayip coğrafyalarındaki ülkelerle ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz bölgesel ve küresel ağırlığımıza mütenasip yaklaşımlar olacaktır'' dedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Teşkilatına bağlı birliklerin uluslararası barışı koruma operasyonlarında aldıkları görevlerin, dünyada övgüyle karşılandığını ve uluslararası barışa seçkin bir katkı sağladığını belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
-TERÖRLE MÜCADELE-
''BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi halinde Türkiye, bütün bu olumlu katkılarını daha etkin biçimde sürdürebilecektir.
Çağımızın illetlerinin başında gelen terörle kararlılıkla mücadele önceliklerimizden biri olmaya devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimizin bu uğurda kahramanca verdikleri mücadele her türlü takdirin üzerindedir. Bu vesileyle, terörle mücadele sırasında hayatını kaybetmiş olan tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.
Terörle mücadele konusunda kararlılık esastır. Ancak, demokrasiye inanç ve bağlılık, topyekun bir sosyo-ekonomik kalkınma anlayışı terörü besleyen kaynakları ve terörün zeminini büyük ölçüde zayıflatacaktır. Bu suretle sağlanacak başarı, herkese şiddetle ve terörle bir yere varılamayacağını en iyi şekilde anlatacaktır. Bizim için esas olan toplumsal barışın sürekli kılınması ve bütün vatandaşlarımızın devletine aidiyet duygusunun pekiştirilmesidir.
Terörle mücadelede uluslararası işbirliği ahlaki ve hukuki bir yükümlülük haline gelmiştir. Bu çerçevede Amerika Birleşik Devletleri ile birbirimize sağladığımız yararlar, bazı Avrupa ülkelerinin terör örgütüne karşı almaya başladığı tedbirler bu alandaki olumlu gelişmelerdir.''
-YILDIZI PARLAYAN BİR TÜRKİYE...-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, büyük ve güçlü bir ülke olduğuna işaret ederek, tarihi ve kültürel geçmişinin, jeo-stratejik ve jeo-politik konumunun, demografik ve sosyal özellikleriyle, ekonomik dinamizminin öneminin, bütün saygın gözlemciler tarafından teslim edildiğini söyledi.
''Tüm bu artılarımızın bizi arzu ettiğimiz daha üst noktalara taşıması için almamız gereken çok mesafe, çabalarımızı yoğunlaştırmamız gereken çok alan bulunmaktadır'' diyen Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına doğru ilerlerken, yeniden şekillenen bir dünyada, barış, istikrar ve refah unsuru ülkeler arasında yıldızı parlayan bir Türkiye, ortak hedefimiz olmalıdır.
Tali tartışmaları ve konuları aşarak, yüksek hedefler şemsiyesi altında birleşmek mecburiyetindeyiz. Geçmişin kısır çekişme ve tartışmalarının ülkemize maliyeti ağır olmuştur.
Özgüven, karşılıklı güven ve demokratik tolerans içinde, 21. yüzyılın meydan okumalarına hep birlikte güçlü bir karşılık vermeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, milli irademizin tecelligahı ve demokratik düzenimizin kalbi konumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Yeni Yasama Yılının en üst düzeyde başarıyla geçmesini temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım.''
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının ardından TBMM Başkanı Köksal Toptan, birleşimi, 7 Ekim salı günü toplanmak üzere kapattı.
Konuşmasına, yeni yasama yılının, geçen yıl olduğu gibi, yoğun ve verimli
bir mesaiyle geçeceğine olan inancını dile getirerek başlayan Gül, başta
milletvekilleri olmak üzere, vatandaşların bayramını kutladı.
Bayramların, kardeşliğin ve dayanışmanın, en üst düzeye çıktığı,
kırgınlıkların onarıldığı, küskünlüklerin giderildiği günler olduğuna işaret eden
Gül, ''Yüce Meclisin açılışının bir bayram gününe tesadüf etmesinin, ülkemizde
hoşgörü, işbirliği ve karşılıklı saygıya dayalı bir siyasi iklimin oluşmasına
katkıda bulunmasını ümit ediyorum'' dedi.
''GÜVENSİZLİK DUYGUSUNUN YAŞANDIĞI DÖNEM''
Gül, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dünyada yaşadıklarını
belirterek, küresel işbirliği ve gelişme fırsatları ile gerginlikler ve
krizlerin, aynı anda ortaya çıkabildiğini söyledi.
Uluslararası alanda, tanımlanmasında dahi güçlük çekilen belirsizliklerin
ve buna bağlı bir güvensizlik duygusunun yaşandığı bir dönemden geçtiklerine
dikkati çeken Gül, kronik bölgesel sorunlara ek olarak, Kafkasya'da yaşanan son
ihtilaf, gıda ve enerji fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalar ve uluslararası para
piyasalarındaki son sarsıntıların, bu belirsizliğin yarattığı sonuçlardan sadece
birkaçı olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, yaşanan küresel ekonomik ve siyasi sıkıntıların,
sosyal, kültürel ve dini aşırılıkların, çatışmaların uluslararası gündemde yer
almaya devam etmesine yol açtığını ifade etti.
"DÜNYADAKİ GELİŞMELERİN DIŞINDA KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ''-
Geçen hafta katıldığı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bulunan
dünya liderlerinin zihinlerini, bu ve benzeri konuların yoğun biçimde meşgul
ettiğini yakından gördüğünü anlatan Gül, BM'ye üye yaklaşık 200 ülkenin ve
uluslararası kuruluşun temsilcileriyle yaptıkları toplantılarda, açlık,
yoksulluk, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi sorunlara karşı acil
kolektif önlemler alınması yönünde anlayış birliği içinde olduklarının ortaya
çıktığını söyledi.
Gül, BM'nin daha demokratik bir yapıya kavuşmasından kriz yaşayan
uluslararası mali piyasaların bir düzen ve disipline sokulmasına, nükleer
silahların yayılması konusundan terörizme kadar herkesi yakından ilgilendiren
başlıca kritik konuları enine boyuna tartıştıklarını belirtti. Abdullah Gül,
kronikleşmiş bölgesel ihtilaflara çözüm yolları bulma ve yeni ihtilafların ortaya
çıkmasını önleme imkanlarını ele aldıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin de uluslararası toplumun önemli bir üyesi olarak dünyadaki
gelişmelerin dışında kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Gül, ''Bunları
yakından, dikkatle izlememiz, tartışmalara ve çözümlere katkıda bulunmamız, hem
kendi ulusal çıkarlarımızın hem de uluslararası sorumluluklarımızın gereğidir.
Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplumun ve BM'nin, Türkiye'nin bu
tür katkılarından memnuniyet duyduğunu, hatta bizden giderek artan bir beklenti
içerisinde olduklarını bizzat müşahede ettim'' diye konuştu.
''KRİZİ, TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK''
''Tasvir ettiğim uluslararası koşullarda ulusal hedeflerimizi
gerçekleştirmek ve uzun vadeli çıkarlarımızı korumak için milletçe her zamanki
gibi müteyakkız olmamıza ihtiyaç vardır'' diyen Gül, bu çerçevede, kalkınmayı;
uzun vadeli bir perspektif içinde, istikrarlı ve hızlı bir şekilde sürdürmeye
daha fazla özen göstermeleri gerektiğini kaydetti.
Gül, bugün dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, Türkiye için bir
fırsata dönüştürmek suretiyle aşmalarının mümkün ve gerekli olduğuna inandığını
belirterek, ''Tabiatıyla, ekonomik ve sosyal politikalarımızda bu yolda
uyarlamalar yapma ihtiyacı ortadadır'' dedi.
Buna paralel olarak, yeni bir evreye gelmiş olan AB'ye tam üyelik
sürecini, etkin bir dış politikayla ve geniş bir toplumsal ve siyasi mutabakatla
hızlandırmak zorunda olduklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde
ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu büyük dönüşüm ve modernleşme
hamlesi, bugün 21. yüzyıl şartlarında da hepimize ilham verecek güçlü bir vizyon
ve cesaret örneği teşkil etmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Cumhuriyetimizin
100. yılına doğru, 15 yıllık bir perspektif içinde, sahip olduğumuz potansiyeli
sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak, ülkemizi hak ettiği daha yüksek konuma
taşımak, milletimize ve Cumhuriyetimize karşı hepimizin sorumluluğu olmalıdır.
Dünya ölçeğinde daha saygın bir devlet, daha müreffeh ve özgür
bireylerden oluşan bir toplum olma yolunda, tüm bilgi birikimimizi ve emeğimizi
seferber etmek mecburiyetindeyiz. Uzun vadeli kalkınma stratejimizde de ifade
edildiği üzere, temel hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023
yılında, ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip 10 ülkesi arasına sokmak
olmalıdır.''
''SAKİN LİMAN ARAYAN GİRİŞİMCİLER''
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin; 1990'lı yıllarda ve en son 2001 yılında
yaşadığı ağır ekonomik krizlerin ardından, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen
reformlarla, ekonomik ve sosyal kalkınmasında çok önemli mesafeler aldığına
işaret etti.
Bu başarıyı çok önemsediğini ve kazanımların titizlikle korunması
gerektiğini dile getiren Gül, ''Ancak, uzun vadeli hedef ve stratejiler
çerçevesinde, daha yapacak çok işimiz olduğunun da altını çizmek istiyorum.
Özellikle bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalım karşısında
kazanımlarımızın korunması ve yitirilmemesi gereğine bir kez daha dikkatlerinizi
çekmek istiyorum'' diye konuştu.
Gül, küresel krizin, dünya ekonomilerini bir süre daha etkisi altında
tutacağının açık olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
''Dışa açık ve dünya ile bütünleşmiş ekonomimizin, son küresel
gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesi doğal karşılanmalıdır. Nitekim, Türkiye'de
de büyüme, enflasyon, faiz oranları ve hisse senetleri fiyatları gibi temel
büyüklükler, kendi iç sorunlarımızın da katkısıyla, küresel gelişmelerden
etkilenmiştir. Bununla birlikte, krizin kapsamı ve derinliği dikkate alındığında,
Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde dayanıklılık
kazandığının da altını çizmek gerekir.
Bu ortamda, bir yandan mevcut kazanımlar korunurken, diğer yandan
ekonomimizi daha da dayanıklı kılacak ve ülkemizin potansiyelini tam olarak
harekete geçirecek adımların zamanında atılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomi
alanında gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınması ve koordinasyonun
güçlendirilmesi, sonuç olarak öngörülebilirliği arttıracaktır. Öngörülebilirliğin
olduğu bir ortam ise bugünün dünyasında sakin liman arayan girişimciler ve
sermaye için çekici bir ortam sunacaktır. Özellikle ülkemizin çevresindeki büyük
sermaye birikimleri ve krizlere beraber baktığımızda, Türkiye'yi yatırım
yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini
reformlarla düzene koymaya devam edelim.''
''KRİZ DÖNEMLERİNDE DOĞRU POLİTİKA İZLEYEN ÜLKELER''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu çerçevede, AB müktesabatına uyum sürecine
ilişkin hazırlanan Ulusal Programın hızla uygulanması öncelikli ve temel hedefler
arasında yer alması gerektiğini belirtti. Gül, 2007-2013 dönemini kapsayan,
stratejik planlama anlayışına dayalı olarak hazırlanan ve Meclisçe onaylanan 9.
Yedi Yıllık Kalkınma Planındaki vizyon ve temel amaçların, yapılacak temel
yapısal reformlar için güçlü bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.
Kriz dönemlerinde doğru politikalar izleyen ülkelerin, dünya
ortalamalarına göre daha yüksek performans göstermelerinin ve gelişmiş ülkelerle
farklarını hızla azaltmalarının mümkün olduğunu vurgulayan Gül, normal şartlarda
uzun süre gerektiren mesafelerin, bu şekilde çok daha kısa zamanda
kapanabileceğini kaydetti.
''BELİRSİZLİKLERİN GİDERİLMESİ''
Türkiye'nin dünyada yaşanan krizi fırsata dönüştürebileceği önemli
alanlardan birinin gıda güvenliği ve tarım sektörü olduğuna dikkati çeken Gül,
gelecek dönemde, bu potansiyeli harekete geçirecek şekilde, uzun vadeli yapısal
dönüşüm çalışmalarının yoğunlaştırılmasının temel bir öncelik olması gerektiğini
söyledi.
Gül, bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi ile diğer bölgesel kalkınma
programlarının kısa sürede tamamlanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Küresel gelişmelerin gündeme taşıdığı bir diğer temel sektörün, enerji
olduğunu vurgulayan Gül, ''Enerji, ekonomik büyümemizin sürdürülmesi, rekabet
gücümüzün arttırılması, çevrenin korunması, ulusal güvenliğin ve uluslararası
ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulması ve AB'ye üyelik sürecimiz açısından
çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gereken bir alandır'' dedi.
Gül, özel girişimin ve yabancı sermayenin, enerji sektörüne yeterince
yatırım yapmasının sağlanmasının öncelikli öneme sahip olduğunu, böyle bir
yatırım ortamının sağlanması için belirsizliklerin giderilmesi ve uzun vadeli
öngörülebilirliğin sağlanması gerektiğini bildirdi.
''KURUMLARIMIZLA HAZIRLANMALIYIZ''
Enerji ve su kaynaklarının yönetimi gibi stratejik konularla bağlantılı
gördüğü küresel ısınma sorununa da önem vermeleri gerektiğini dile getiren
Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
''Küresel ısınmanın ülkemizi ve insanlarımızı önümüzdeki dönemde ciddi
şekilde etkilemesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya böyle bir riskle
karşı karşıyadır. Bu durumla yaşamayı öğrenmemiz ve ihtiyaç duyulan önlemleri
uluslararası işbirliği çerçevesinde almamız lazımdır. Gelecek yıllarda, Kyoto
sonrası süreçte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bu sorunun
çözümü konusunda yaşanacak müzakerelere bütün ilgili kurumlarımızla
hazırlanmalıyız.
Bu çerçevede, yurt sathındaki ağaçlandırma seferberliğine tüm kurumların
daha fazla destek vermesini sağlamalı ve arazilerimizin yüzde 10'unun milli park
olması hedefi esas alınmalıdır. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı ve TSK olmak üzere
kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği
gibi sivil toplum örgütlerinin, firma ve vatandaşların bu alandaki katkılarını
takdirle not etmek isterim.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır'' dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, 23. Dönem 3. Yasama Yılının başlaması nedeniyle TBMM' Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, toplumda 1982 tarihli Anayasanın tadilatı veya yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda canlı ve kapsamlı tartışmanın yıllardır sürdüğünü hatırlatarak, şunları söyledi:
''Yüce Meclis'in, başta siyasi partiler olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin katkılarından yararlanarak en mükemmel anayasal düzenlemelere ulaşacağından şüphem yoktur. Milletimiz, Anayasa tartışmalarının sağlıklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak tarihsel birikim, tecrübe ve olgunluğa sahip bulunmaktadır. Neredeyse 20 yıldır gündemde olan bu tartışmalar çerçevesinde, toplumun hemen her kesiminin kamuoyuna sunmuş olduğu çeşitli taslaklar, öneriler ve fikirler, yapmış olduğu uyarı ve talepler esasen mevcuttur. İnanıyorum ki TBMM'nin yüksek temsil kabiliyeti, ülkemizde mevcut olan demokratik tartışma ortamı ve siyasi partilerimiz arasındaki diyalog ve istişare geleneği de sonuç almak bakımından gerekli ortamı sağlamaktadır.
Yeni Anayasal düzenlemelerin geçmişteki tecrübelerden ders alınarak yapılması doğaldır. Ancak, yeni düzenlemelerin öncekilerden çok daha ileride olması da beklenecektir. Bu düzenlemelerin dünyanın 21. yüzyılda geldiği koşulları esas almak suretiyle, çağımızın sosyal ve politik gerçeklerine uygun bir anlayışla tasarlanması önemlidir. Ayrıca, bu çalışmaların hızlı teknolojik-bilimsel gelişmeleri de hesaba katan uzak görüşlülükle yürütülmesinin büyük önem taşıdığı görüşündeyim.
Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden bir nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır.''
-SAYDAMLIK-
Konuşmasında, Türkiye'nin saydamlık konusundaki performansına da değinen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Biliyorsunuz, Türkiye, başta BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi olmak üzere, yolsuzlukla mücadele konusundaki başlıca uluslararası sözleşmelere TBMM'nin kabul ettiği yasalarla taraf olmuş, bu çerçevede uluslararası yükümlülüklere girmiş bulunmaktadır'' dedi.
Türkiye'de, saydamlık düzeyinin yükselmesine olan ihtiyacın devam etmekle birlikte, toplumdaki demokratikleşme ve modernleşmeye paralel olarak, mevzuatta yapılan yenilikler sonucunda, bu alanda tedrici ve göreceli de olsa, bazı iyileşmeler olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:
''Bağımsız bir kurum olan ve dünyada referans olarak gösterilen Uluslararası Saydamlık Kurumu'nun her yıl yayınladığı veriler incelendiğinde, Türkiye'nin bu endeksteki notunun ve sıralamadaki yerinin, mütevazı ölçülerde de olsa, giderek yükselmekte olduğu görülmektedir. Bu mütevazı iyileşmede, mevzuatımızdaki uyarlamaların yanısıra, başta TBMM, Hükümet ve Muhalefet, Yargı ve basın-yayın organları olmak üzere bütün kurumlarımızın ve vatandaşlarımızın duyarlılığı etkili olmuştur. Türk özel sektörünün kendisini bu alandaki çağdaş ölçütlere uyarlamasındaki başarısı da bunda rol oynamıştır. Gelinen nokta bir iyileşmeye işaret etse de bunun yeterli olduğunu söylemek tabiatıyla mümkün değildir. Bu eğilimin geriye doğru gitmesi ise, hiçbir şekilde kabul edilemez bir gelişme olacaktır.
Tarihimizdeki Ahilik kurumundan başlayarak, iş ahlakı konusunda derin geleneği bulunan Türk toplumunun bu alanda çevresine de örnek olacak bir düzeye yükseleceğine içtenlikle inanıyorum, bunu temenni ediyorum.
Türkiye, geleneksel olarak kendi bölgesinde ve uluslararası planda barış, istikrar ve refahın kalıcı bir biçimde kök salabilmesi için yoğun gayret gösteren bir ülke olmuştur. Bizi çevreleyen tüm komşularımızla dostluk, karşılıklı saygı ve işbirliği esasları üzerinden ilişkilerimizi ve işbirliğimizi geliştirme yaklaşımı, bu geleneğin devamıdır.
Milli davamız olan Kıbrıs meselesinde ilkelerimiz çerçevesinde kapsamlı çözüme verdiğimiz kuvvetli destek, Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza etme gayretlerine yaptığımız katkı, bu yaklaşımımızın önemli göstergeleridir.''
-ÖZEL SİYASİ GÖREVLER-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin amacının, çevresinde geniş bir barış, güvenlik ve istikrar kuşağı oluşturarak, kendisinin ve bölgesinin daha müreffeh hale gelmesini kolaylaştırmak olduğunu vurgulayarak, ''Yakın çevremize yönelik bu sahiplenici yaklaşım kuşkusuz, Türkiye'ye bölgesinde özel siyasi görevler yüklemektedir. Türkiye'nin yeni krizlerin önlenmesi ve süregiden sorunların çözümünde ön alıcı bir tutum içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çabalar devam etmelidir'' diye konuştu.
Hükümetin, Güney Kafkasya'da, Orta Doğu coğrafyasında, Balkanlarda, Güney Asya'da ve uluslararası toplumu meşgul eden birçok önemli konuda karşılıklı güveni pekiştirmeyi ve diyalog yoluyla sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen ikili ve çok taraflı girişimlerine Cumhurbaşkanı olarak katkıda bulunmaya devam edeceğini kaydeden Gül, ''Gerek insani, gerek kalkınma yardımları bağlamındaki donör ülke konumumuzu pekiştirmemiz, ayrıca Afrika, Latin Amerika, Asya ve Karayip coğrafyalarındaki ülkelerle ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz bölgesel ve küresel ağırlığımıza mütenasip yaklaşımlar olacaktır'' dedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Teşkilatına bağlı birliklerin uluslararası barışı koruma operasyonlarında aldıkları görevlerin, dünyada övgüyle karşılandığını ve uluslararası barışa seçkin bir katkı sağladığını belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
-TERÖRLE MÜCADELE-
''BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi halinde Türkiye, bütün bu olumlu katkılarını daha etkin biçimde sürdürebilecektir.
Çağımızın illetlerinin başında gelen terörle kararlılıkla mücadele önceliklerimizden biri olmaya devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimizin bu uğurda kahramanca verdikleri mücadele her türlü takdirin üzerindedir. Bu vesileyle, terörle mücadele sırasında hayatını kaybetmiş olan tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.
Terörle mücadele konusunda kararlılık esastır. Ancak, demokrasiye inanç ve bağlılık, topyekun bir sosyo-ekonomik kalkınma anlayışı terörü besleyen kaynakları ve terörün zeminini büyük ölçüde zayıflatacaktır. Bu suretle sağlanacak başarı, herkese şiddetle ve terörle bir yere varılamayacağını en iyi şekilde anlatacaktır. Bizim için esas olan toplumsal barışın sürekli kılınması ve bütün vatandaşlarımızın devletine aidiyet duygusunun pekiştirilmesidir.
Terörle mücadelede uluslararası işbirliği ahlaki ve hukuki bir yükümlülük haline gelmiştir. Bu çerçevede Amerika Birleşik Devletleri ile birbirimize sağladığımız yararlar, bazı Avrupa ülkelerinin terör örgütüne karşı almaya başladığı tedbirler bu alandaki olumlu gelişmelerdir.''
-YILDIZI PARLAYAN BİR TÜRKİYE...-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, büyük ve güçlü bir ülke olduğuna işaret ederek, tarihi ve kültürel geçmişinin, jeo-stratejik ve jeo-politik konumunun, demografik ve sosyal özellikleriyle, ekonomik dinamizminin öneminin, bütün saygın gözlemciler tarafından teslim edildiğini söyledi.
''Tüm bu artılarımızın bizi arzu ettiğimiz daha üst noktalara taşıması için almamız gereken çok mesafe, çabalarımızı yoğunlaştırmamız gereken çok alan bulunmaktadır'' diyen Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına doğru ilerlerken, yeniden şekillenen bir dünyada, barış, istikrar ve refah unsuru ülkeler arasında yıldızı parlayan bir Türkiye, ortak hedefimiz olmalıdır.
Tali tartışmaları ve konuları aşarak, yüksek hedefler şemsiyesi altında birleşmek mecburiyetindeyiz. Geçmişin kısır çekişme ve tartışmalarının ülkemize maliyeti ağır olmuştur.
Özgüven, karşılıklı güven ve demokratik tolerans içinde, 21. yüzyılın meydan okumalarına hep birlikte güçlü bir karşılık vermeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, milli irademizin tecelligahı ve demokratik düzenimizin kalbi konumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Yeni Yasama Yılının en üst düzeyde başarıyla geçmesini temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım.''
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının ardından TBMM Başkanı Köksal Toptan, birleşimi, 7 Ekim salı günü toplanmak üzere kapattı.
