2005-04-26 - 15:23
CHP GENEL BAŞKANI BAYKAL: ''ERMENİ SORUNU, 'YAPTIK DEYİP, KABUL EDELİM' NOKTASINA MI GETİRİLMEK İSTENİYOR?''
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Kütahya'nın Gediz ilçesinde maden ocağında meydana gelen ve 18 işçinin ölümü ile sonuçlanan grizu patlamasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek başladı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ermeni sorununun ''Yaptık deyip, kabul edelim'' noktasına getirilmek istendiğinden kaygı duyduklarını bildirdi. 1915'de yaşanan olayların 2005'de keşfedilmesinin siyaset ile ilgisi olduğuna dikkati çeken Baykal, ''Niye siyasi şartlar mümkün? Çünkü Türkiye'de bu konular karşısında gerekli tepkiyi gösterecek bir tablo yok. Rahatlıkla hüküm veriliyor, ondan sonra siyaset de ticaret de yapılıyor'' dedi.

Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Kütahya'nın Gediz ilçesinde maden ocağında meydana gelen ve 18 işçinin ölümü ile sonuçlanan grizu patlamasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek başladı. CHP milletvekillerinin bölgede yaptığı incelemenin sonuçlarını anlatan Baykal, bu olayı hiçbir şekilde kaza olarak kabul etmenin mümkün olmadığını söyledi.

Baykal, madende ''geliyorum'' diyen bir felaketin yaşandığını, sorumluların riskin bilinmesine karşın önlem almadıklarını ifade etti. Bu durumun ''Bu ülkede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yok mu, hükümetin, yetkililerin sorumluluğu yok mu?'' sorusunu akıllara getirdiğini kaydeden Baykal, madenlerle ilgili tam bir başıboşluk yaşandığını bildirdi.

ERMENİ SORUNU
CHP Genel Başkanı Baykal, Ermeni sorunu konusundaki gelişmeleri de değerlendirdi. Bu yılki 24 Nisan'ın birçok çevrenin ''Türkiye'nin dışlanmışlığından, kuşatılmışlığından yararlandığı'' bir dönem olduğunu ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Anlaşılıyor ki bu konu, iki ayrı düzlemde götürülmeli. Tarih ve belge ısrarımız sürdürülmeli ancak, olayın siyasal boyutunu da ele almalıyız. Türkiye büyük bir ülke, büyük bir pazar, büyük bir ekonomik üretim potansiyeli, yaygın ekonomik ilişkilerimiz, Avrupa'da yaşayan 4 milyonun üzerinde vatandaşımız var. Türkiye'de kurumların çok yönlü ilişkileri var. Bütün bunların, Türkiye'ye yönelik siyasal suçlamaların kabul edilemeyeceğini, haksız olduğunu göstermek için kullanılması lazım. Tartışma ise tartışma, biz de varlığımızı ortaya koymalıyız. Suçlayarak, yafta yapıştırarak, bütün lobilerini, medya üzerindeki egemenliğini kullanarak geliyorlar. Türkiye'ye karşı olan ülkelerin özlemlerini kullanıyorlar. Biz o planda da birşeyler yapmalıyız. 'Arşivleri açalım, gelin' demek yetmiyor, gelmiyorlar. Yürüttükleri suçlama ve karalamaya karşı harekete geçmeliyiz, bunu organize etmeliyiz. Hükümet konuyu yakından takip etmeli, anında tavır alıp, anında tepki göstermeli. Bu konuda gerekenleri yaptığımız söylenemez.''

Baykal, 1915'de yüzbinlerce Müslüman Türk'ün öldüğü gerçeğinin, Türkiye'nin ASALA terörünün hedefi haline geldiğinin, hiçbir suçu olmayan devlet memurlarının yakınlarının haince saldırılara hedef yapıldığının dünyaya anlatılamadığını söyledi. Teröre karşı evrensel duyarlılığın üst düzeye çıktığı bir dönemden geçildiğini belirten Baykal, daha dün yaşanılan gerçek terörün, suikastlar zincirinin dünyaya anlatılamamasının anlaşılamaz olduğunu ifade etti. Baykal, madalyonun bütün yüzlerinin gösterilmesi, tek taraflı suçlamalara teslim olunmaması gerektiğini kaydetti.

''TÜRKİYE'NİN DİASPORASI''
Baykal, yurtdışındaki Türklerin ağırlığının ortaya konulması, onların, ''Türkiye'nin diasporası'' gibi etkinliklerini sergilemesi için hükümetin duyarlılık göstermesi gerektiğini söyledi. Baykal, buna karşın hükümetin hiç birşeyi izlemediğini, önlemler alınmadığını, zaaf içinde olunduğunu savundu.

Belçika'da ''Ermenilere soykırım yapılmamıştır'' denilmesinin suç sayılmasını öngören bir yasa teklifinin Parlamentoya sunulduğunu bildiren Baykal, Türkiye'nin buna karşı sessiz kalmasını anlamanın mümkün olmadığını kaydetti.

RAKAMLARIN GÜVENİLİRLİĞİ
Baykal, Türkiye'de bir süreden beri açıkça dillendirilmeyen ama yetkili çevrelerin kaygıyla izlediği bir gelişme yaşandığını ifade ettiği konuşmasında, ''Ekonomik ve sosyal konularla ilgili verilerin güvenilirliği ile ilgili ciddi kuşkular ortaya çıkmaya başladı'' dedi.

DİE'nin yaptığı araştırmaların ortaya koyduğu verilerin giderek daha az güvenilir olmaya başladığını kaydeden Baykal, bu rakamların daha çok tartışıldığını söyledi. Baykal, hiç kimsenin Türkiye'de rakamların güvenilirliği yönündeki gelenekleri bozmaya hakkı olmadığını ifade etti.

Van 100. Yıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in, ''13 bin öğrenciden sadece 100'ü üç öğün yemek yiyebiliyor'' açıklamalarını da kürsüden okuyan Baykal, çok önemli sorunlar yaşanırken toplumun gerçekler gizlenerek avutulmaya çalışıldığını ifade etti. Baykal, çok acı bir tablonun Türkiye'de şekillendiğini belirterek, hükümetin bu sorunlara ilgi göstermesini, sahip çıkmasını istedi.

ERDEMİR'İN SATIŞI
CHP Genel Başkanı Baykal, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın Erdemir'in satışının blok yapılacağına ilişkin kararını açıklamasının ardından 20 milletvekili ile birlikte Ereğli'ye gittiklerini ve burada bir kez daha incelemelerde bulunduklarını anlattı.

Erdemir'in anonim şirket olduğunu ve Türkiye'de rakibi bulunmadığını belirten Baykal, bu şirketin özelleştirilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Erdemir'in Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşları arasında bu yıl birinci olduğunu, borcu bulunmadığını ve devletten hiçbir talebi olmadığını kaydeden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''630 milyon dolar net kar eden ve 333 milyon dolar sadece bu yıl için yatırım yapan bu kuruluş, 2 yıllık karı karşılığı ne amaçla satılmak isteniyor? Bu kuruluşa içerden bir kurumun da talebi yok.

Ereğli'nin ANAP'lı belediye başkanı, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, çalışanlar, Ereğli halkı, sağcısı solcusu bu satışa karşı. Bu konuda hiçbir gerekçeyi haklı bulmak mümkün değildir. Kim niye istiyor bunu anlamak da mümkün değil. Her elini uzatan Türkiye'nin her şeyini alacak mı? Fırat'ı, Dicle'yi Çukurova'yı da satalım o zaman. Her şeyin bir sınırı, bir haddi var. Onu sat bunu sat... Kardeşim bir de yap, bir bacayı da sen tüttür. Bunun ağır vebali ve sorumluluğu var.''

Baykal, konuyu TBMM gündemine getireceklerini ve vicdan sahibi AK Parti'li milletvekillerinin bu satışa karşı duracaklarına inandığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

''1 Mart Tezkeresi'nde gösterilen tavrı burada da göstermek boynumuzun borcudur. Türkiye kendisine sahip çıkacak insanları, partiyi bekliyor. Hepimiz bu sorumluluk duygusuyla görevimizi yapıyoruz. Türkiye'ye hep beraber sahip çıkacağız. Toprağımıza, insanımıza, bütün Türkiye'ye sahip çıkacağız. Dosta düşmana karşı Türkiye'nin itilip kakılamayacağını, önüne gelenin her türlü suçlamayı kolayca Türkiye'ye yapamayacağını herkese göstereceğiz.''

TÜRBAN TARTIŞMALARI
Baykal, partisinin grup toplantısından sonra, gazetecilerin, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin'in açıklamaları ve türban tartışmalarına ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''bu konuda (türban) ortak bir anlayışın şekillendiğini'' belirterek, bunun gereğini yerine getirmek üzere CHP Genel Başkanı olarak kendisinin harekete geçmesini istediğini; bu doğrultuda bir açıklama yaptığını belirten Baykal, şöyle devam etti:

''Ben, buna bilerek cevap vermedim. Çünkü bu konuda bir mutabakatın bulunmadığı çok açıktı. Ama Başbakanın, sanki mülakat varmış gibi bir değerlendirme yaparak bu konuyu gündeme getirmiş olması, bugüne kadar kendisinin de izlediği politika bakımından yanlış bir yaklaşımdı. Buna katkı yapmamayı uygun gördüm ve o nedenle hiçbir açıklama yapmadım.''

CHP'nin bu konuya ilişkin tavrının belli olduğunu ve her vesileyle bunu ifade ettiklerini kaydeden Baykal, ''Türkiye'de sık sık bir türban tartışması yapılmasına katkı vermek istemiyoruz. Bu konuyu kaşımak istemiyoruz. Ben, bunu uzun bir süreden beri bir politika olarak uyguluyorum ve hükümete de bir politika olarak uygulaması telkinini yapıyorum'' diye konuştu.

Baykal, hükümetin bir süreden beri belirli bir dikkat içinde göründüğünü ancak, konuyu tekrar gündeme getirince çeşitli çevrelerden, ''Böyle bir mutabakatın bulunmadığını ortaya koyan açıklamalar yapılmaya başlandığını'' söyledi. Bu açıklamaların hiç birisinin ''şaşırtıcı olmadığını'' ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Uygun olmayan, bu tartışmaların tekrar yapılmasını gerekli kılacak açılımların yapılması. Bu konuda maalesef hükümet, 'Artık zamanı geldi, düğmeye basalım, CHP, Baykal da destek versin bu işi çıkaralım' açılımını yaptı. Bunun yanlış, zamansız ve uygun olmayan bir girişim olduğunu biliyorduk. O doğrultuda davrandık. Hala bu konuda bir gerginlik yaratmamak için gösterilebilecek azami dikkati gösteriyorum. Bir tartışma yaratmamaya, bu konuyu bir siyasi çekilme zeminine taşımamaya gayret ediyorum. Ama bunu öncelikle düşünmesi gereken hükümettir.

Hükümetin bu konuda tahrik edici, toplumu tekrar gerginliklere sürükleyici, açılım hevesini ortayla koyan yaklaşımlara sürüklenmemesi gerekiyor. Sürüklendiği zaman bu manzara ortaya çıkıyor. Bu manzarayı suçlayarak, konuşma yapanları karalayarak bu gerçeği örtbas etmek mümkün değildir. Hukuki tablo çok açıktır, nettir. Anayasamızın anlayışı ortadadır. Bütün bunlara saygı göstermek ve bunun gerektirdiği özeni, dikkati sergilemek gerekiyor.''

Baykal, bir gazetecinin, ''Bumin'in açıklamalarının ardından hükümetten gelen açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 'Şahsi görüşüdür' şeklinde değerlendirmeler yapıldı'' sorusuna, şöyle karşılık verdi:

''Onlar, o yapanların şahsi görüşü olarak algılansa daha uygun olur. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın söyledikleri, Anayasanın, hukuk sistemimizin yarattığı düşüncelerdir, AİHM'in anlayışıdır. Polemik doğru değil, buna ben de katkı yapmak istemiyorum. Hukuk kurumları ile hükümet yetkililerinin, yer yer suçlayıcı anlayışlara girmeleri hiç doğru değildir.

Hele birisi, 'birisi yazmış önüne koymuş, okutuyor' diye yakışıksız değerlendirmeler de yapmış. Bunlar, uygun değil. Bu iktidarın bir süredir doğrultusunu koruyamaz hale geldiğinin, sürüklenmeye başladığının, sakıncalı açılımlara yer yer yönelme eğiliminin etkisi altına girdiğinin bir ifadesidir. Hükümetin, bu konuda da diğer konularda da ciddi bir durum değerlendirmesi yapmasına ihtiyaç var.''