2007-04-03 - 15:00
Türkçe'deki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe'nin Korunması ve Etkin Kullanımı İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, DPT Müşaviri Doç. Dr. İlhan Dülger'i dinledi. Dülger: "Yabancı dille eğitim, bir müstemleke eğitimidir."
Türkçe'deki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe'nin Korunması ve Etkin Kullanımı İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, DPT Müşaviri Doç. Dr. İlhan Dülger'i dinledi.
Küreselleşme ve ''küreselleştirmeciliğin'' Türk dilini etkilediğini belirten Dülger, 1930'lu yıllarda alınan tedbirlerin de yetersiz kaldığını söyledi. Küreselleşmeyle, İngilizce kökenli 20 bin yeni kelime üretildiğini kaydeden Dülger, DPT'de kurulan bir komisyonun bu kelimelere Türkçe karışılık bulmaya çalıştığını, bu konudaki yetkilerin Telekomünikasyon Üst Kuruluna devredilmesinden sonra, bu çalışmaların durduğunu bildirdi.
Uzay alanında da 10 bin yeni kelime üretildiğini ifade eden Dülger, en kısa zamanda bu sözcüklere Türkçe karşılık bulunması gerektiğini kaydetti. Türk dilinin aynı zamanda bir psikolojik savaşa maruz kaldığını belirten Dülger, ''Milli Eğitimimizde şuur yüksek, ancak teknik zayıf'' dedi.
''DİL İTHALATI''
Dil konusunda etkili bir teşkilatlanmaya ihtiyaç olduğunu kaydeden Dülger, ''Sanayide millilik bilincine ulaşmadan sanayide ithalatçılığa düşülmesi gibi, dilde de ithalat çılgınlığı sürmektedir. Mal ithali ile dil ithali arasında hiçbir fark yok. Başkasının ürettiği otomobili kullanmakta sakınca görmeyenler, başkasının diline de kucak açıyor'' diye konuştu.
FINDIK ÖRNEĞİ
İlhan Dülger, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Ocak 2003 yılında Çin'e gittiğinde fındık götürdüğünü ve Çinlilere fındığı tanıttığını hatırlatarak, ''Çin başbakanı ise Sayın Erdoğan'a, 'Fındığı öğrenmekten çok memnunuz. Dil uzmanlarımızla, bu ürüne Çincede (canlılık veren yemiş) anlamına gelen (tching-yu) adını verdi ve tescil ettik' karşılığını verdi'' dedi. Dülger, Başbakan Erdoğan'ın da yanında bir dil uzmanı bulunması gerektiğini söyledi.
Her ülkenin, yeni karşılaştıkları ürünlere kendi dillerinde ad verdiğini hatırlatan Dülger, Türkiye'de bu konuda bir teşkilatlanmaya gidilmesini istedi.
''RESEPSİYON, SERVİS, DİLE FAKİRLEŞTİRDİ''
Türkçe'ye giren her bir yabancı sözcüğün en en iki sözcüğü dışarıya attığını savunan Dülger, bazı örnekler de verdi. ''Resepsiyon'' kelimesi kullanılarak, ''davet, kabul, kabul resmi, merasim ve tören'' sözcüklerinin dışarıda bırakıldığını anlatan Dülger, bu durumun dilde fakirleşmeye yol açtığını söyledi. Dülger, ''servis'' kelimesinin, Türkçe'ye en çok zarar veren yabancı sözcüklerin başında geldiğini öne sürerek, ''Bu sözcükler bizi, kültürümüzden, tarihimizden koparıyor. 'Servis' kelimesiyle 'hizmet, veriş, sunuş, ikram, takdim, tabak-çatal, hademe,bakım, onarım, yardım, bölüm, daire, pas atmak, taşıt ve borç ödeme' kelimelerini kullanmaz olduk'' diye konuştu.
Türkçe'nin aynı zamanda edilgen hale getirilmek istendiğini anlatan Dülger, ''sanayi'' yerine ''endüstri'', ''sanayici'' yerine de ''işadamı'' kullanıldığını kaydetti. ''Ekip ve tim'' sözcüklerinin kullanılmasını da eleştiren Dülger, bu sözcüklerle de ''takım, takım kurma, takım ruhu ve takım birliği''nin kullanılmaz olduğunu söyledi. Dülger, takım ve takım örgütlenmesini dünyaya Türklerin hediye ettiğini ifade ederek, ''Ne acıdır ki şimdi bize 'Türler takım çalışması yapamaz' deniliyor'' dedi.
YOZLAŞMA
Türkçe'deki kelime yozlaşmalarının da bir psikolojik savaş haline geldiğini öne süren Dülger, ''Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine 'parlamento' kelimesi kullanılarak, 'Büyük Millet' vurgusu ortadan kaldırılmak isteniyor'' diye konuştu. Başka dillerde ''palavra atılan yer'' anlamına gelen ''parlamento'' sözcüğünün kullanılmasını eleştiren Dülger, hükümete ''kabine'' denilmesinin de sakıncalı olduğunu söyledi.
''Önder'' sözcüğü yerine, yine bir psikolojik savaş unsuru olarak ''lider'' sözcüğünün getirildiğini iddia eden Dülger, ''(lider) kelimesiyle, (Ulu Önder) ortadan kalktı. Şimdi herkes lider. Halk da parti başkanlarına lider diyor. Oysa herkes lider olamaz'' diye konuştu.
OSMANLI'NIN YIKILIŞI
Dilin aynı zamanda bir psikolojik savaş aracı olduğuna dikkati çeken Dülger, ''Osmanlı, bu araçla yıkıldı. Azınlıkların kendi dillerinde eğitim yapmasıyla, misyonerler, yıkıcı akımları Osmanlı toprağına getirdi'' dedi. TDK'nın uygulamalarını da eleştiren Dülger, TDK'nın 1996 kuralları ile 2006 kurallarının birbirinden farklı olduğuna dikkati çekti.
Yabancı dili öğrenmeden, dışarıdaki gelişmeleri basma kalıp ifadelerle Türkçe aktaran yarı aydınların sayısının hızla arttığını savunan Dülger, yabancı sözcük ve deyimleri, en çok üst düzey makamda görev yapanların kullandığına dikkati çekti. Siyasilerin vatandaşla konuşurken duru Türkçe kullandıklarını, ancak siyaset yaparken yabancı sözcük kullanmayı tercih ettiklerini kaydetti.
''SPOR, TÜRKÇE'Yİ KİRLETEN EN BÜYÜK ALANLARDAN''
Tıp, eczacılık gibi alanlarda Türkçe'nin tam bir ''felaket'' içinde olduğunu ifade eden Dülger, ''Spor ise Türkçe'yi kirleten en büyük alanlardan biri haline geldi'' dedi. Başta coğrafya kitapları olmak üzere ders kitaplarındaki Türkçe bozukluklarını da gündeme getiren Dülger, gümrüklerde de düzenlemeye gidilerek, Türkçe karşılığı olmayan malların Türkiye'ye sokulmamasını istedi. Matbaaların ''Halk bunu anlamaz'' gerekçesiyle kitaplara sansür uyguladığını da iddia eden Dülger, bu konuda tedbir alınması gerektiğini söyledi.
TEMSİL MAKAMLARI
Cumhurbaşkanının, Türkçe'nin temsil makamı olduğunu ifade eden Dülger, TDK, Türk Tarih Kurumu ve Talim Terbiye Kurulunun Türkçe konusundaki toplantılarına cumhurbaşkanının başkanlık etmesini önerdi.
Cumhurbaşkanlığının, Türk diline hizmet ödülü vererek, Türkçe kullanımını zendirebileceğini anlatan Dülger, devlet memurluğuna girişte Türkçe sınavı yapılmasını önerdi. Dülger, "Kamuya girişte Türk dili dururken yabancı dilin baraj olması, Anayasaya aykırıdır'" dedi. Dülger, Başbakanlığın da resmi yazışmalar ve kanun tasarılarının hazırlanmasında yabancı sözcüklerin kullanılmaması için bir genelge yayımlaması gerektiğini söyledi.
''EN BÜYÜK TEHDİT...''
Dülger, dilde en büyük tehdidin, tek bir yabancı dil öğretimi olduğunu savunarak, ''Türkler, bunu 6. yüzyılda yaşadı. Göktürk Devleti, Çince yüzünden yıkıldı'' dedi. Daha sonra kurulan Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin asla tek yabancı dil öğretimine izin vermediğini anlatan Dülger, ''Tek bir yabancı dil, boyunduruktur. Atatürk bunu bildiği için ortaokullarda 3 yabancı dil öğretimini koymuştur. Fakat bugün yabancı dil eğitimi, fiilen tek bir dile inmiştir'' diye
konuştu. AB ülkelerinin de İngilizcenin boyunduruğundan korktukları için en az 2 yabancı dil eğitimi verdiğini kaydeden Dülger, AB'nin, bu modeli Osmanlı'dan aldığını söyledi.
''MÜSTEMLEKE''
Dülger, yabancı dille eğitim yapılmasını da eleştirerek, ''Yabancı dille eğitim, bir müstemleke (sömürge) eğitimidir'' dedi. Yabancı dil kitaplarının Türkiye'de basılmasına izin verilmediğine dikkati çeken Dülger, ''Bu kitaplar, Yunanistan'da basılıyor. Türkiye'de satış fiyatları da en az 50 YTL civarında. Türkiye'de basılsa, en fazla 2.5 YTL olacak. Bunun için Türkiye'de bastırmıyorlar'' diye konuştu. Geçmişte bu yüzden Talim ve Terbiye Kurulu başkanlarının görevden alındığını da öne sürdü.
''BAŞBAKAN, TÜRKÇE'Yİ İYİ KONUŞUYORDU''
Dülger, milletvekillerinin sorularını yanıtlarken de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''belagat'' (iyi konuşma yeteneği) sanatını iyi kullandığını ifade ederek, ''Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Bu, büyük bir şans. Ancak şimdi danışmanlar onun da konuşmasını bozdular'' dedi. İlhan Dülger, bir başka soruyu yanıtlarken de Türklerin, tarihin hiç bir döneminde eritme (asimilasyon)yapmadıklarını belirterek, ''Eğer aksi olsaydı, bugün bir tek Kürt kalmazdı'' diye konuştu. TÜBİTAK'ın ilkokullar için hazırladığı bir matematik kitabının tamamen yabancı dilden çevrilmesini eleştiren Dülger, bu tür kitapların çocukları olumsuz
etkileyeceğini söyledi. Ana okullarında da yabancı sözcüklerin ve geleneklerin uygulandığı belirten Dülger, ''bu okullarda Noel Babalar var ama Nasreddin Hoca yok. Neden? Çünkü Nasreddin Hoca'nın sarığı varmış...'' dedi.
Küreselleşme ve ''küreselleştirmeciliğin'' Türk dilini etkilediğini belirten Dülger, 1930'lu yıllarda alınan tedbirlerin de yetersiz kaldığını söyledi. Küreselleşmeyle, İngilizce kökenli 20 bin yeni kelime üretildiğini kaydeden Dülger, DPT'de kurulan bir komisyonun bu kelimelere Türkçe karışılık bulmaya çalıştığını, bu konudaki yetkilerin Telekomünikasyon Üst Kuruluna devredilmesinden sonra, bu çalışmaların durduğunu bildirdi.
Uzay alanında da 10 bin yeni kelime üretildiğini ifade eden Dülger, en kısa zamanda bu sözcüklere Türkçe karşılık bulunması gerektiğini kaydetti. Türk dilinin aynı zamanda bir psikolojik savaşa maruz kaldığını belirten Dülger, ''Milli Eğitimimizde şuur yüksek, ancak teknik zayıf'' dedi.
''DİL İTHALATI''
Dil konusunda etkili bir teşkilatlanmaya ihtiyaç olduğunu kaydeden Dülger, ''Sanayide millilik bilincine ulaşmadan sanayide ithalatçılığa düşülmesi gibi, dilde de ithalat çılgınlığı sürmektedir. Mal ithali ile dil ithali arasında hiçbir fark yok. Başkasının ürettiği otomobili kullanmakta sakınca görmeyenler, başkasının diline de kucak açıyor'' diye konuştu.
FINDIK ÖRNEĞİ
İlhan Dülger, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Ocak 2003 yılında Çin'e gittiğinde fındık götürdüğünü ve Çinlilere fındığı tanıttığını hatırlatarak, ''Çin başbakanı ise Sayın Erdoğan'a, 'Fındığı öğrenmekten çok memnunuz. Dil uzmanlarımızla, bu ürüne Çincede (canlılık veren yemiş) anlamına gelen (tching-yu) adını verdi ve tescil ettik' karşılığını verdi'' dedi. Dülger, Başbakan Erdoğan'ın da yanında bir dil uzmanı bulunması gerektiğini söyledi.
Her ülkenin, yeni karşılaştıkları ürünlere kendi dillerinde ad verdiğini hatırlatan Dülger, Türkiye'de bu konuda bir teşkilatlanmaya gidilmesini istedi.
''RESEPSİYON, SERVİS, DİLE FAKİRLEŞTİRDİ''
Türkçe'ye giren her bir yabancı sözcüğün en en iki sözcüğü dışarıya attığını savunan Dülger, bazı örnekler de verdi. ''Resepsiyon'' kelimesi kullanılarak, ''davet, kabul, kabul resmi, merasim ve tören'' sözcüklerinin dışarıda bırakıldığını anlatan Dülger, bu durumun dilde fakirleşmeye yol açtığını söyledi. Dülger, ''servis'' kelimesinin, Türkçe'ye en çok zarar veren yabancı sözcüklerin başında geldiğini öne sürerek, ''Bu sözcükler bizi, kültürümüzden, tarihimizden koparıyor. 'Servis' kelimesiyle 'hizmet, veriş, sunuş, ikram, takdim, tabak-çatal, hademe,bakım, onarım, yardım, bölüm, daire, pas atmak, taşıt ve borç ödeme' kelimelerini kullanmaz olduk'' diye konuştu.
Türkçe'nin aynı zamanda edilgen hale getirilmek istendiğini anlatan Dülger, ''sanayi'' yerine ''endüstri'', ''sanayici'' yerine de ''işadamı'' kullanıldığını kaydetti. ''Ekip ve tim'' sözcüklerinin kullanılmasını da eleştiren Dülger, bu sözcüklerle de ''takım, takım kurma, takım ruhu ve takım birliği''nin kullanılmaz olduğunu söyledi. Dülger, takım ve takım örgütlenmesini dünyaya Türklerin hediye ettiğini ifade ederek, ''Ne acıdır ki şimdi bize 'Türler takım çalışması yapamaz' deniliyor'' dedi.
YOZLAŞMA
Türkçe'deki kelime yozlaşmalarının da bir psikolojik savaş haline geldiğini öne süren Dülger, ''Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine 'parlamento' kelimesi kullanılarak, 'Büyük Millet' vurgusu ortadan kaldırılmak isteniyor'' diye konuştu. Başka dillerde ''palavra atılan yer'' anlamına gelen ''parlamento'' sözcüğünün kullanılmasını eleştiren Dülger, hükümete ''kabine'' denilmesinin de sakıncalı olduğunu söyledi.
''Önder'' sözcüğü yerine, yine bir psikolojik savaş unsuru olarak ''lider'' sözcüğünün getirildiğini iddia eden Dülger, ''(lider) kelimesiyle, (Ulu Önder) ortadan kalktı. Şimdi herkes lider. Halk da parti başkanlarına lider diyor. Oysa herkes lider olamaz'' diye konuştu.
OSMANLI'NIN YIKILIŞI
Dilin aynı zamanda bir psikolojik savaş aracı olduğuna dikkati çeken Dülger, ''Osmanlı, bu araçla yıkıldı. Azınlıkların kendi dillerinde eğitim yapmasıyla, misyonerler, yıkıcı akımları Osmanlı toprağına getirdi'' dedi. TDK'nın uygulamalarını da eleştiren Dülger, TDK'nın 1996 kuralları ile 2006 kurallarının birbirinden farklı olduğuna dikkati çekti.
Yabancı dili öğrenmeden, dışarıdaki gelişmeleri basma kalıp ifadelerle Türkçe aktaran yarı aydınların sayısının hızla arttığını savunan Dülger, yabancı sözcük ve deyimleri, en çok üst düzey makamda görev yapanların kullandığına dikkati çekti. Siyasilerin vatandaşla konuşurken duru Türkçe kullandıklarını, ancak siyaset yaparken yabancı sözcük kullanmayı tercih ettiklerini kaydetti.
''SPOR, TÜRKÇE'Yİ KİRLETEN EN BÜYÜK ALANLARDAN''
Tıp, eczacılık gibi alanlarda Türkçe'nin tam bir ''felaket'' içinde olduğunu ifade eden Dülger, ''Spor ise Türkçe'yi kirleten en büyük alanlardan biri haline geldi'' dedi. Başta coğrafya kitapları olmak üzere ders kitaplarındaki Türkçe bozukluklarını da gündeme getiren Dülger, gümrüklerde de düzenlemeye gidilerek, Türkçe karşılığı olmayan malların Türkiye'ye sokulmamasını istedi. Matbaaların ''Halk bunu anlamaz'' gerekçesiyle kitaplara sansür uyguladığını da iddia eden Dülger, bu konuda tedbir alınması gerektiğini söyledi.
TEMSİL MAKAMLARI
Cumhurbaşkanının, Türkçe'nin temsil makamı olduğunu ifade eden Dülger, TDK, Türk Tarih Kurumu ve Talim Terbiye Kurulunun Türkçe konusundaki toplantılarına cumhurbaşkanının başkanlık etmesini önerdi.
Cumhurbaşkanlığının, Türk diline hizmet ödülü vererek, Türkçe kullanımını zendirebileceğini anlatan Dülger, devlet memurluğuna girişte Türkçe sınavı yapılmasını önerdi. Dülger, "Kamuya girişte Türk dili dururken yabancı dilin baraj olması, Anayasaya aykırıdır'" dedi. Dülger, Başbakanlığın da resmi yazışmalar ve kanun tasarılarının hazırlanmasında yabancı sözcüklerin kullanılmaması için bir genelge yayımlaması gerektiğini söyledi.
''EN BÜYÜK TEHDİT...''
Dülger, dilde en büyük tehdidin, tek bir yabancı dil öğretimi olduğunu savunarak, ''Türkler, bunu 6. yüzyılda yaşadı. Göktürk Devleti, Çince yüzünden yıkıldı'' dedi. Daha sonra kurulan Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin asla tek yabancı dil öğretimine izin vermediğini anlatan Dülger, ''Tek bir yabancı dil, boyunduruktur. Atatürk bunu bildiği için ortaokullarda 3 yabancı dil öğretimini koymuştur. Fakat bugün yabancı dil eğitimi, fiilen tek bir dile inmiştir'' diye
konuştu. AB ülkelerinin de İngilizcenin boyunduruğundan korktukları için en az 2 yabancı dil eğitimi verdiğini kaydeden Dülger, AB'nin, bu modeli Osmanlı'dan aldığını söyledi.
''MÜSTEMLEKE''
Dülger, yabancı dille eğitim yapılmasını da eleştirerek, ''Yabancı dille eğitim, bir müstemleke (sömürge) eğitimidir'' dedi. Yabancı dil kitaplarının Türkiye'de basılmasına izin verilmediğine dikkati çeken Dülger, ''Bu kitaplar, Yunanistan'da basılıyor. Türkiye'de satış fiyatları da en az 50 YTL civarında. Türkiye'de basılsa, en fazla 2.5 YTL olacak. Bunun için Türkiye'de bastırmıyorlar'' diye konuştu. Geçmişte bu yüzden Talim ve Terbiye Kurulu başkanlarının görevden alındığını da öne sürdü.
''BAŞBAKAN, TÜRKÇE'Yİ İYİ KONUŞUYORDU''
Dülger, milletvekillerinin sorularını yanıtlarken de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''belagat'' (iyi konuşma yeteneği) sanatını iyi kullandığını ifade ederek, ''Türkçe'yi iyi konuşuyordu. Bu, büyük bir şans. Ancak şimdi danışmanlar onun da konuşmasını bozdular'' dedi. İlhan Dülger, bir başka soruyu yanıtlarken de Türklerin, tarihin hiç bir döneminde eritme (asimilasyon)yapmadıklarını belirterek, ''Eğer aksi olsaydı, bugün bir tek Kürt kalmazdı'' diye konuştu. TÜBİTAK'ın ilkokullar için hazırladığı bir matematik kitabının tamamen yabancı dilden çevrilmesini eleştiren Dülger, bu tür kitapların çocukları olumsuz
etkileyeceğini söyledi. Ana okullarında da yabancı sözcüklerin ve geleneklerin uygulandığı belirten Dülger, ''bu okullarda Noel Babalar var ama Nasreddin Hoca yok. Neden? Çünkü Nasreddin Hoca'nın sarığı varmış...'' dedi.
