2006-02-22 - 12:45
Avrupa'da meydana gelen İslam karşıtı gelişmelerle ilgili Türkiye'nin girişimleri hakkında Komisyona bilgi veren Dışişleri Bakanı Abdullah Gül sunum öncesi yaptığı açıklamada "Ne yazık ki Batı dünyasında antisemitizmin yerini, İslamafobiya dediğimiz İslam düşmanlığı almaya başlamıştır. Bunu önleyici hukuki tedbirler vardır ama yeterli değildir" dedi.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Batı dünyasında antisemitizmin yerini İslamafobiyanın aldığını belirterek, bunu önleyici hukuki tedbirlerin ise yetersiz olduğunu söyledi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriyle biraraya gelen Gül, ''Dünyada artarak devam eden İslam düşmanlığıyla ilgili son gelişmeler ve Türkiye'nin girişimleri'' ile ilgili sunumu öncesinde açıklamada bulundu.
Türkiye'nin, giderek reformlarını pekiştiren ve reformlardan geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini belirten Gül, son 4 yılda yapılan reformlarla Kopenhag siyasi kriterlerini karşılar hale geldiğini ve bundan dolayı AB ile müzakerelerin başlanmasına karar verildiğini söyledi.
Türkiye'nin 4-5 yıl öncekinden farklı bir durumda olduğuna işaret eden Gül, ''Bundan hepimiz gurur duyuyoruz. Bütün bu reformlar, özgürlükçü gelişmeler, halkımızın hakkı olduğu için yapılmıştır. Türk halkı bunu, fazlasıyla hak etmiştir. Bunlar, Türkiye dışındaki çevreleri tatmin etmek için değil, kendi halkımızın hak ve hukukunu, özgürlükleri en iyi şekilde tatması ve onların arzularını yerine getirmek için yapılmıştır' dedi.
Dünyada önemli gelişmeler olduğuna, küreselleşmenin avantajları yanında birçok riski bulunduğuna işaret eden Gül, teknoloji sayesinde bir yerde olan bitenin dünyanın öbür köşesine kolaylıkla yayıldığını kaydetti. Gül, önemli adımlar atılırken, bunun sonunun nereye
gideceğinin bilinmesi gerektiğini vurguladı.
Son dönemde birçok tehlikeli gelişmeyle karşı karşıya kalındığını, bunlardan birinin karikatür krizi olduğunu bildiren Gül, şöyle konuştu:
''Bu karikatürler yayınlandıktan sonra bir zaman geçti, başka Avrupa ülkelerinde yayınlandı. Tepkiler de sonra gelmeye başladı. Bütün olan biten, bize şunu hatırlatıyor; bugünkü dünyada farklı dinler, kültürler, farklı tarihi geçmişlerden gelen toplumlar arasında daha iyi uzlaşma ve dayanışma gayretleri varken bunu adete torpillemek, durdurmak için yapılan gayretler olarak gördük. Bunların bazısı bilinçli olabilir, bazısı hasta ruhlu insanların yaptığı bilinçsiz hareketler de olabilir. Ama ne yazık ki çirkin saldırılar olmuştur. Şüphesiz ki basın özgürlüğü, demokrasilerin, açık toplumun ana prensibidir, ilkesidir. O nedenle basın özgürlüğü, ifade hürriyetini dünyanın her tarafında geçerli kılmak için uğraşıyoruz. Son yıllarda ülkemizde, bu konuda önemli adımlar attık. Ancak basın özgürlüğü, ifade hürriyetini savunurken, bunun asla başka insanların dinleri, inançları ve kimliklerine saldırı ve hakaret olmadığının altını çiziyoruz. Bazıları, bunu birbirine tezat olarak görüyor. 'Basın ve ifade özgürlüğü varsa, saldırı, hakaret hakkı da olur' noktasına getirmek isteyen düşünceler var. Bunlar, çok yanlış. Basın ve ifade özgürlüğü ile başkalarına saygı göstermek, birbirini tamamlayan unsurlardır; uluslararası sözleşmelerde açıkça ortaya konulmuştur.''
"BASİRETLİ DAVRANILSAYDI...''
Avrupa'da ortaya çıkan bu olayın, ilgililerin basiretli davranması durumunda yerinde önlenebileceğine dikkati çeken Gül, bazı Avrupa ülkelerinde siyasetçilerin, düşünürlerin ve halk topluluklarının basiretli davrandığını söyledi. Bu ülkelerin ''Evet bizde basın hürriyeti vardır ama bu başkalarının inancına saygısızlık yapma anlamına gelmez'' dediğini vurgulayan Gül, bu ülkelerde olayların büyümeden sona erdiğini kaydetti. Gül, ''Gönül isterdi ki bu kuvvetli açıklamalar, vaktiyle bu olayların çıktığı yerde yapılmış olsaydı... Bugün geldiğimiz nokta, ne yazık ki çok tehlikeli bir tırmanıştır. Bu, adeta bazılarının arzu ettiği tırmanıştır'' dedi.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çok basiretli davranarak, Türkiye ve İspanya başbakanlarına görev vererek bu konuda çalışmaya davet ettiği dönemde, bunun tam tersi hareketlerin yapılmasının çok dikkat çekici ve üzücü olduğunu belirten Gül, bu olaylar sonucunda Afrika'dan Asya'ya kadar büyük huzursuzlukların; özellikle İslam ülkeleri içinde haklı tepkilerin ortaya çıktığını anlattı.
Gül, tepkilerin meşru şekilde yapılması gereğine işaret ederek, ''Eğer tepkiler bunun dışına taşarsa, şiddete, yakıp yıkmaya varırsa tabii ki haklıyken haksız duruma düşülür. Bazı noktalarda ne yazık ki böyle olmuştur. Yabancıları, büyükelçilikleri korumak muhakkak ki her ülkenin görevidir. Bayrakların yakılması, büyükelçilere hakaretler çok yanlış işlerdir. Bizim temsilciliklerimize, bayrağımıza nasıl bir saygısızlık yapılırsa, başka ülkeye de bu tür sayısızlıkların yapılmaması gerekir'' dedi.
''TÜRKİYE'NİN YOĞUNLAŞTIĞI NOKTA...''
Dünyada çok büyük riskler ve tepkiler olduğunu vurgulayan Gül, bu risklerin minimize edilmesi ve ortadan kaldırılması için bazı önlemler alınması gerektiğini söyledi. Türkiye olarak bu noktaya yoğunlaştıklarını belirten Gül, alınması gereken hukuki tedbirler üzerinde çalıştıklarını bildirdi. İslam Konferansı Örgütü ile yakın temas içinde olduklarını belirten Gül, AB'nin de büyük gayret içine girdiğini, dönem başkanı Avusturya Dışişleri Bakanı'nın gayret içinde olduğunu, kendisiyle ve başka ülke bakanları ile görüştüğünü anlattı.
Gül, bu görüşmelerde savundukları düşünceleri şöyle kaydetti:
''Söylediğimiz şu olmuştur; ne yazık ki batı dünyasında antisemitizmin yerini, İslamafobiya dediğimiz İslam düşmanlığı almaya başlamıştır. Bunu önleyici hukuki tedbirler vardır ama yeterli değildir. Birçok Avrupa ülkesinde antisemitizm, Hıristiyan düşmanlığı yapmak, kiliselere saldırmak kanunen yasaktır. Bunların içine, başta İslam olmak üzere diğer dinlerin alınması gerekliliğini söylüyoruz. Bununla ilgili sözleşmeleri kuvvetlendirmek gerekir. Bu yönde Türkiye, dikkatli bir çalışma yürütmektedir; bunu, birçok ülke ile paylaşmaktadır.''
-''ŞİDDET TIRMANIRSA...''
Şiddetin tırmanmasının getirdiği başka sorunlar da olduğuna; Avrupa'da 20 milyon Müslüman yaşadığına; Avrupa'da yaşayan Türk nüfus olduğuna dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:
''Bu tip tırmanış onlara karşı da ayrımcılığı, gizli veya açık yanlış uygulamaları gündeme getirmektir. Bunlar karşılıklı tırmandığında Avrupa başta olmak üzere, dünya daha fazla tehditle karşı karşıya gelmektedir. O nedenle basiretli liderler, devlet adamları, siyasetçiler başta olmak üzere basın yayın organları ve kamu ile ilgili konularda görev yapanların dikkatli davranması gerekir. Bütün dünyayı sükunete ve sorumluluğa davet etmelidirler. Olaylar olduktan hemen sonra Başbakanımız ve İspanya Başbakanı'nın yaptığı çağrı, çok önemlidir. Sorumluluğa ve soğukkanlılığa çağrı yapılmıştır. Ümit ediyoruz ki bu yönde daha çok toplantılar olacaktır. BM, bunun farkına varmıştır. Bu hafta sonu Katar'da böyle bir toplantı olacak. Bu vesileyle medeniyetlerarası uzlaşmanın ikinci toplantısı da yapılacak, Türkiye orada yine bulunacaktır. Bütün bu gayretler bugünkü dünyayı barış ve huzur içinde yaşanılır hale getirmektir. Herkesin dini, kimliği kendinedir. Bugünkü dünyanın değerleri açıktır. Evrensel değerler; insan haklarına saygı, demokrasiye inanmaktır, din özgürlüğü ve herkesin kimliğine saygıdır. Bu çerçevede Türkiye de üzerine düşen rolü en iyi şekilde yapıyor.''
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriyle biraraya gelen Gül, ''Dünyada artarak devam eden İslam düşmanlığıyla ilgili son gelişmeler ve Türkiye'nin girişimleri'' ile ilgili sunumu öncesinde açıklamada bulundu.
Türkiye'nin, giderek reformlarını pekiştiren ve reformlardan geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini belirten Gül, son 4 yılda yapılan reformlarla Kopenhag siyasi kriterlerini karşılar hale geldiğini ve bundan dolayı AB ile müzakerelerin başlanmasına karar verildiğini söyledi.
Türkiye'nin 4-5 yıl öncekinden farklı bir durumda olduğuna işaret eden Gül, ''Bundan hepimiz gurur duyuyoruz. Bütün bu reformlar, özgürlükçü gelişmeler, halkımızın hakkı olduğu için yapılmıştır. Türk halkı bunu, fazlasıyla hak etmiştir. Bunlar, Türkiye dışındaki çevreleri tatmin etmek için değil, kendi halkımızın hak ve hukukunu, özgürlükleri en iyi şekilde tatması ve onların arzularını yerine getirmek için yapılmıştır' dedi.
Dünyada önemli gelişmeler olduğuna, küreselleşmenin avantajları yanında birçok riski bulunduğuna işaret eden Gül, teknoloji sayesinde bir yerde olan bitenin dünyanın öbür köşesine kolaylıkla yayıldığını kaydetti. Gül, önemli adımlar atılırken, bunun sonunun nereye
gideceğinin bilinmesi gerektiğini vurguladı.
Son dönemde birçok tehlikeli gelişmeyle karşı karşıya kalındığını, bunlardan birinin karikatür krizi olduğunu bildiren Gül, şöyle konuştu:
''Bu karikatürler yayınlandıktan sonra bir zaman geçti, başka Avrupa ülkelerinde yayınlandı. Tepkiler de sonra gelmeye başladı. Bütün olan biten, bize şunu hatırlatıyor; bugünkü dünyada farklı dinler, kültürler, farklı tarihi geçmişlerden gelen toplumlar arasında daha iyi uzlaşma ve dayanışma gayretleri varken bunu adete torpillemek, durdurmak için yapılan gayretler olarak gördük. Bunların bazısı bilinçli olabilir, bazısı hasta ruhlu insanların yaptığı bilinçsiz hareketler de olabilir. Ama ne yazık ki çirkin saldırılar olmuştur. Şüphesiz ki basın özgürlüğü, demokrasilerin, açık toplumun ana prensibidir, ilkesidir. O nedenle basın özgürlüğü, ifade hürriyetini dünyanın her tarafında geçerli kılmak için uğraşıyoruz. Son yıllarda ülkemizde, bu konuda önemli adımlar attık. Ancak basın özgürlüğü, ifade hürriyetini savunurken, bunun asla başka insanların dinleri, inançları ve kimliklerine saldırı ve hakaret olmadığının altını çiziyoruz. Bazıları, bunu birbirine tezat olarak görüyor. 'Basın ve ifade özgürlüğü varsa, saldırı, hakaret hakkı da olur' noktasına getirmek isteyen düşünceler var. Bunlar, çok yanlış. Basın ve ifade özgürlüğü ile başkalarına saygı göstermek, birbirini tamamlayan unsurlardır; uluslararası sözleşmelerde açıkça ortaya konulmuştur.''
"BASİRETLİ DAVRANILSAYDI...''
Avrupa'da ortaya çıkan bu olayın, ilgililerin basiretli davranması durumunda yerinde önlenebileceğine dikkati çeken Gül, bazı Avrupa ülkelerinde siyasetçilerin, düşünürlerin ve halk topluluklarının basiretli davrandığını söyledi. Bu ülkelerin ''Evet bizde basın hürriyeti vardır ama bu başkalarının inancına saygısızlık yapma anlamına gelmez'' dediğini vurgulayan Gül, bu ülkelerde olayların büyümeden sona erdiğini kaydetti. Gül, ''Gönül isterdi ki bu kuvvetli açıklamalar, vaktiyle bu olayların çıktığı yerde yapılmış olsaydı... Bugün geldiğimiz nokta, ne yazık ki çok tehlikeli bir tırmanıştır. Bu, adeta bazılarının arzu ettiği tırmanıştır'' dedi.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çok basiretli davranarak, Türkiye ve İspanya başbakanlarına görev vererek bu konuda çalışmaya davet ettiği dönemde, bunun tam tersi hareketlerin yapılmasının çok dikkat çekici ve üzücü olduğunu belirten Gül, bu olaylar sonucunda Afrika'dan Asya'ya kadar büyük huzursuzlukların; özellikle İslam ülkeleri içinde haklı tepkilerin ortaya çıktığını anlattı.
Gül, tepkilerin meşru şekilde yapılması gereğine işaret ederek, ''Eğer tepkiler bunun dışına taşarsa, şiddete, yakıp yıkmaya varırsa tabii ki haklıyken haksız duruma düşülür. Bazı noktalarda ne yazık ki böyle olmuştur. Yabancıları, büyükelçilikleri korumak muhakkak ki her ülkenin görevidir. Bayrakların yakılması, büyükelçilere hakaretler çok yanlış işlerdir. Bizim temsilciliklerimize, bayrağımıza nasıl bir saygısızlık yapılırsa, başka ülkeye de bu tür sayısızlıkların yapılmaması gerekir'' dedi.
''TÜRKİYE'NİN YOĞUNLAŞTIĞI NOKTA...''
Dünyada çok büyük riskler ve tepkiler olduğunu vurgulayan Gül, bu risklerin minimize edilmesi ve ortadan kaldırılması için bazı önlemler alınması gerektiğini söyledi. Türkiye olarak bu noktaya yoğunlaştıklarını belirten Gül, alınması gereken hukuki tedbirler üzerinde çalıştıklarını bildirdi. İslam Konferansı Örgütü ile yakın temas içinde olduklarını belirten Gül, AB'nin de büyük gayret içine girdiğini, dönem başkanı Avusturya Dışişleri Bakanı'nın gayret içinde olduğunu, kendisiyle ve başka ülke bakanları ile görüştüğünü anlattı.
Gül, bu görüşmelerde savundukları düşünceleri şöyle kaydetti:
''Söylediğimiz şu olmuştur; ne yazık ki batı dünyasında antisemitizmin yerini, İslamafobiya dediğimiz İslam düşmanlığı almaya başlamıştır. Bunu önleyici hukuki tedbirler vardır ama yeterli değildir. Birçok Avrupa ülkesinde antisemitizm, Hıristiyan düşmanlığı yapmak, kiliselere saldırmak kanunen yasaktır. Bunların içine, başta İslam olmak üzere diğer dinlerin alınması gerekliliğini söylüyoruz. Bununla ilgili sözleşmeleri kuvvetlendirmek gerekir. Bu yönde Türkiye, dikkatli bir çalışma yürütmektedir; bunu, birçok ülke ile paylaşmaktadır.''
-''ŞİDDET TIRMANIRSA...''
Şiddetin tırmanmasının getirdiği başka sorunlar da olduğuna; Avrupa'da 20 milyon Müslüman yaşadığına; Avrupa'da yaşayan Türk nüfus olduğuna dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:
''Bu tip tırmanış onlara karşı da ayrımcılığı, gizli veya açık yanlış uygulamaları gündeme getirmektir. Bunlar karşılıklı tırmandığında Avrupa başta olmak üzere, dünya daha fazla tehditle karşı karşıya gelmektedir. O nedenle basiretli liderler, devlet adamları, siyasetçiler başta olmak üzere basın yayın organları ve kamu ile ilgili konularda görev yapanların dikkatli davranması gerekir. Bütün dünyayı sükunete ve sorumluluğa davet etmelidirler. Olaylar olduktan hemen sonra Başbakanımız ve İspanya Başbakanı'nın yaptığı çağrı, çok önemlidir. Sorumluluğa ve soğukkanlılığa çağrı yapılmıştır. Ümit ediyoruz ki bu yönde daha çok toplantılar olacaktır. BM, bunun farkına varmıştır. Bu hafta sonu Katar'da böyle bir toplantı olacak. Bu vesileyle medeniyetlerarası uzlaşmanın ikinci toplantısı da yapılacak, Türkiye orada yine bulunacaktır. Bütün bu gayretler bugünkü dünyayı barış ve huzur içinde yaşanılır hale getirmektir. Herkesin dini, kimliği kendinedir. Bugünkü dünyanın değerleri açıktır. Evrensel değerler; insan haklarına saygı, demokrasiye inanmaktır, din özgürlüğü ve herkesin kimliğine saygıdır. Bu çerçevede Türkiye de üzerine düşen rolü en iyi şekilde yapıyor.''
