2006-03-08 - 16:20
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada kadına karşı şiddetin dini temellerinin olduğunu söyleyen herkesin, ''halt ettiğini'' belirterek, ''Şiddetin kendisi terbiyesizliktir. Kimse terbiyesizliğine dinden fetva aramaya kalkmasın'' dedi.
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak başladı.
Her şeyin kadınlarla güzel olduğunu ifade eden Mumcu, anneler, eşler, sevgililer, kız çocukları ve kız kardeşlerin olmadığı bir hayatın, düşünülemeyeceğini kaydetti.
Sorunun, kadın sorunu değil, insanlık, eşitlik, hak, hukuk ve adalet sorunu olduğunu vurgulayan Mumcu, sorunun kadınlardan kaynaklanmadığını; kadınların sorunun mağduru olduğunu belirtti.
Bu soruna, insan sorunu olarak yaklaşılması gerektiğini dile getiren Mumcu, siyaset alanı dışındaki pozitif ayrımcılığın sorunun çözümünde yeterli olmadığını söyledi. Mumcu, kadınlık halinin, bir fiziksel engellilik olmadığına işaret ederek, ''kadınları himaye edelim, onların da içinde yer alabileceği bir alan açalım'' demenin, sorunu çözmek değil, durumu bir müddet idare etmek anlamına geldiğini söyledi.
''İNSANLIĞIN DİĞER YARISI''
Mumcu, hayata fiziksel engelleriyle katılanlar için pozitif ayrımcılığın getirilmesinin şart olduğunu belirterek, ''Ama kadın engelli bir varlık değildir. Kadın, erkeklerle eş düzeyde yaratılmış, eşit haklara sahip olması gereken; insandır. Pozitif ayrımcılığı çare gören zihniyetin yaslandığı yer, kadınlara dışarıdan, tepeden, 'öteki' diye bakan zihniyetin yansımasıdır. Kadınlar, öteki değil, insanlığın bir yarısıdır'' diye konuştu.
Erkan Mumcu, hiçbir toplumun, kadınlarını bir yerlerde bırakarak ilerleyemeyeceğini dile getirdi.
Mumcu, eşlerine, kadınlara, şiddet uygulayanlara, ''Beyefendiler, size böyle demeli miyim bilmiyorum. Hayır dememeliyim. Efendilik, beyefendilik bu kadar da ayaklar altına alınacak sıfat değil. Eşinize, başka bir kadına reva gördüğünüz şeyin ne olduğunu anlamak istiyorsanız, aynı şey annenize, kızınıza yapılsaydı nasıl karşılardınız böyle düşünün; davranışınız arkasındaki vahşeti görün'' diye seslendi.
''BU ENERJİYİ NEREDEN ALIYOR?''
Kadınların, fiziksel açıdan güçlü olmadığı söylemlerine işaret eden Mumcu, ''Güçlü değillerse, Anadolu'nun köylü kadınları, ev kadınları, çalışan ve aynı zamanda ev kadınlığı görevini yerine getiren kadınların enerjisi nereden geliyor? Kim demiş kadınlar güçsüz diye, niye en ağır işleri onlara sürüyorsunuz?'' diye sordu. Mumcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunun dini temellerinin bulunduğunu söyleyen birtakım yobaz ve softaların uydurmalarına da kanıp, meselenin dinden kaynaklandığını asla düşünmeyin. Çünkü dinimiz, cenneti anaların ayaklarını altında koyacak kadar anneleri, kadını mukaddes kabul etmiştir. Dinimizde, Tanrının rahmeti, yeryüzünde ancak bir şeyle kıyaslamıştır; Annenin, çocuğuna merhameti ve şefkati... Kadına karşı şiddetin dini temellerinin olduğunu söyleyen herkes -çok özür dileyerek söylüyorum- halt ediyor. 'Kadını terbiye etmek için makul ölçekte şiddet uygulanabilirmiş.' Şiddetin kendisi terbiyesizliktir. Terbiyesizlikle terbiye olmaz. Kimse kendi terbiyesizliğine dinden fetva aramaya kalkmasın.''
Aile olmadan ve aileyi korumadan, sosyal barışın kurulamayacağını ifade eden Mumcu, sosyal barışın ve ailenin sigortası kadının, hiçbir güvenceye sahip olmadığını, sigortasız olduğunu söyledi. Mumcu, ''Kadınların sosyal güvenceye kavuşturulması, atla deve değil'' dedi.
Kadınları siyasete davet eden Mumcu, Türkiye'nin, kadın politikasına ihtiyacı olduğunu ifade etti.
"ŞEMDİNLİ OLAYLARI İDDİANEMESİ SİYASİ VE İDEOLOJİK BİR MANİFESTODUR"
Konuşmasında Şemdinli olaylarına ilişkin iddianameye de değinen Mumcu iddianameyi ''hukuki'' bulmadığını belirterek, ''Savcının iddianamesine, iddianame demek mümkün değil. Bu iddianame değil, siyasi ve hukuki bir manifestodur'' dedi.
Şemdinli olaylarına ilişkin iddianameyi hazırlayan cumhuriyet savcısına yönelik eleştirilerde bulunan Mumcu, Cumhuriyet Savcısı'nın iddianamesinin dikkatle okunduğunda, tartışmaların aylarca süreceğinin, hatta Türkiye'de kaosa dönüşebilecek olaylara gebe olunduğunun açık resminin gözükeceğini, bu davanın neyi hedeflediği konusunun ise henüz berrak olmadığını söyledi.
Erkan Mumcu, şöyle devam etti: ''Savcının iddianamesine, iddianame demek mümkün değil. Bu bir iddianame değil, siyasi ve ideolojik bir manifestodur. Savcının kendine göre bir devlet ve demokrasi anlayışı vardır, bu anlayış üzerinden bir ideolojik perspektif kurmakta, bu perspektif üzerinden sadece önüne gelen olayı değil, Türkiye'nin 30 yıllık, 50 yıllık geçmişini yargılamak istemektedir. 'Türkiye, böyle bir hesaplaşma yapmalı mıdır?' sorusu, başka bir meseledir. 'Bu hesaplaşmayı, kim yapabilir, kim yapamaz, bu hesaplaşma yapılmalıysa, nasıl yapılmalıdır?' sorusu, ayrı bir sorudur ve cevapları ayrıdır. Herkes haddini, herkes yerini, görevini bilmelidir. Savcı Bey, iddianamesinde, bana göre manifestosunda, hükümetin iyi niyetinden, hükümete karşı eylemli ve sürekli direniş içinde olan, entrikalar planlayan bazı güçlerin su-i niyetinden söz etmektedir. Böyle bir şey var mıdır? Varsa, bu siyasetin meselesidir, bu savcının meselesi değildir.
Ben bir hukukçuyum. Bir iddianamede ne olması gerektiğini iyi bilirim. Birileri kalkacak, bu sözlerimi yargıya müdahale olarak değerlendirecek. İsteyen istediği gibi değerlendirsin, korkacak, çekinecek hiçbir şeyim yok. Eğer benimle ilgili de bir dava açmak istiyorsanız, buyurun açın. Dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmayacağımı buradan ilan ediyorum''
"TERÖR ÖRGÜTÜYLE AYNI DİL"
Savcının iddianamesinde en çok dikkatini çekenin, ''bölge'' ibaresi olduğunu ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu, garip bir biçimde PKK ve sempatizanlarının kullandığı dil ile aynıdır. Bölgeden kastettiği şey, eğer Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizse onun adı Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Böyle söylediğinizde, böyle andığınızda, Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgemizi bir bütünlüğün parçası olarak tanımlamış olur, Türkiye'nin neresinde olduğunu söylemiş olursunuz. Ama 'bölge' diye andığınız zaman, artık herhangi bir bütünlüğün parçası olarak değil, kendiliğinden bir müstakiliyete işaret etmiş olursunuz. Bana göre, yüzlerce sayfalık ideolojik bir manifesto ortaya koyacak kadar bu işe titizlik göstermiş bir savcının, bu ibareyi rastlantısal olarak seçmiş olması mümkün değildir. Tek başına bu ibare, savcının kötü niyetinin en açık kanıtıdır. Türkiye bir kaosun içine sürüklenmek istenirken, yargı bağımsızlığı gibi bir mazeretin arkasına saklanmaya, hiç kimsenin hakkı yoktur.''
''KARŞINIZDA BİZİ BULURSUNUZ''
Asker-sivil ilişkilerinin batı demokrasilerindeki gibi olmasının herkes tarafından arzu edildiğini anlatan Mumcu, ''Bu gibi argümanlarının arkasına saklanarak, siz Türkiye'nin 30 yıllık terörle mücadelesini yargılamaya kalkışırsanız, yargıladığınız şey bir fail, bir eylem, bir örgüt olmaktan çıkıp, bir ahlak, bir tutum, bir kurum olursa, karşınızda bizi bulursunuz.
''DEMOKRAT VE VATANSEVERİM''
Demokrat olduğu kadar vatansever olduğunu da ifade eden ANAVATAN Genel Başkanı Mumcu, şöyle devam etti: ''Bu savcıya, devleti bürokratik bir hizmet aygıtı olan anlayışını değiştirmesini tavsiye ediyorum. Türkiye'yi yıkmaya yönelmiş bölücü mihrakların sinsice pompaladıkları son derece kötü niyetli anlayışların en başında bu gelmektedir. Devlet sadece bürokratik hizmet aygıtı değildir. Milletin birliğinin ve istikbalinin teminatı olan örgütlü varlığıdır. Devleti bürokratik aygıt düzeyine indirgemenin Türkiye'yi götüreceği şey, Türkiye'yi bölmeye yönelik girişimler karşısında dirençsiz, ruhsuz, omurgası içinden çekilmiş bir ceset ortaya çıkarmaktır. Biz bu oyunun farkındayız, bu oyuna müsaade etmeyiz. Siyaseti, siyasetçilere bırakın. Her ne kadar Meclis'i söğüt gölgesine çeviren iktidar çoğunluğu, durumu sadece seyretmekle yetiniyorsa da biz varız. Meşruiyetin kudreti, sayıların kudretinden büyüktür. Milletimizin vicdanında karşılığı olan meşruiyetimiz, sizin sayısal çoğunluğundan çok daha etkilidir. Memleketi sahipsiz bırakacak değiliz, memlekete kendiliğinden sahip çıkmaya da hiç kimse soyunmasın.''
''İRADESİNİ AŞAN BİR OYUN''
Savcının, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in ''Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK ile çatışmayı seviyor'' şeklindeki sözlerini iddianameye koymasını da eleştiren Erkan Mumcu, savcının, aynı anlama gelebilecek kendi sözlerini iddianameye koymasını kabul edebileceğini, hüsnü zan ile yorumlayabileceğini söyledi. Mumcu, bu sözlere iddianamede yer verilmesinin, ''Savcı Bey'in kendi iradesini aşan bir oyunun parçası olduğunu, bu oyunun içinde başka ittifak arayışlarının bulunduğunun başka kanıtı'' olduğunu savundu.
AK PARTİ VE CHP'YE ELEŞTİRİ
Şemdinli olayları iddianamesinin açıklanmasının ardından yaşanan tartışmalarda ''sahipsiz kalanın devletin bekası ve milletin bütünlüğü'' olduğunu, ''ortada filler tepişirken, olanın karıncalara olduğunu'' söyleyen Mumcu, şöyle konuştu:
''Bir tahterevalli siyaseti içinde, birbirlerine karşı pozisyonlanma çabasıyla ayak oyunları ve söz düellolarına girişenler, içinde yer aldıkları sürecin, bu devletin ve milletin bütünlüğü ve bekası için hangi anlama geldiğinden habersiz ya da umursamaz olarak bir kayıkçı kavgası yapılıyor. Millet açısından ortadaki manzara son derece vahimdir.''
''CHP'NİN TUTUMUNU ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL''
Hükümetin olaylara yaklaşımını eleştiren ve ''kendisine bir seyir terası seçtiğini'' öne süren Mumcu, ''TBMM, söğüt gölgesi değildir. Bu millet, çoğunluğu iktidara 'Meclis'i bir söğüt gölgesine çevirsin' diye vermedi'' dedi.
ANAVATAN lideri Mumcu, CHP'nin tutumunu anlamanın mümkün olmadığını ifade ederek, sivil siyasetçilerin sözlerini dikkatli seçmeleri gerektiğini, ulu orta darbeden söz edilemeyeceğini kaydetti.
Mumcu, Başbakan Erdoğan'ın olaylara ''seyirci kaldığını'' öne sürerek, ''Başbakan, milletine karşı heybetli ama güç odaklarına, dış mihraklara karşı hürmetli'' diye konuştu.
Her şeyin kadınlarla güzel olduğunu ifade eden Mumcu, anneler, eşler, sevgililer, kız çocukları ve kız kardeşlerin olmadığı bir hayatın, düşünülemeyeceğini kaydetti.
Sorunun, kadın sorunu değil, insanlık, eşitlik, hak, hukuk ve adalet sorunu olduğunu vurgulayan Mumcu, sorunun kadınlardan kaynaklanmadığını; kadınların sorunun mağduru olduğunu belirtti.
Bu soruna, insan sorunu olarak yaklaşılması gerektiğini dile getiren Mumcu, siyaset alanı dışındaki pozitif ayrımcılığın sorunun çözümünde yeterli olmadığını söyledi. Mumcu, kadınlık halinin, bir fiziksel engellilik olmadığına işaret ederek, ''kadınları himaye edelim, onların da içinde yer alabileceği bir alan açalım'' demenin, sorunu çözmek değil, durumu bir müddet idare etmek anlamına geldiğini söyledi.
''İNSANLIĞIN DİĞER YARISI''
Mumcu, hayata fiziksel engelleriyle katılanlar için pozitif ayrımcılığın getirilmesinin şart olduğunu belirterek, ''Ama kadın engelli bir varlık değildir. Kadın, erkeklerle eş düzeyde yaratılmış, eşit haklara sahip olması gereken; insandır. Pozitif ayrımcılığı çare gören zihniyetin yaslandığı yer, kadınlara dışarıdan, tepeden, 'öteki' diye bakan zihniyetin yansımasıdır. Kadınlar, öteki değil, insanlığın bir yarısıdır'' diye konuştu.
Erkan Mumcu, hiçbir toplumun, kadınlarını bir yerlerde bırakarak ilerleyemeyeceğini dile getirdi.
Mumcu, eşlerine, kadınlara, şiddet uygulayanlara, ''Beyefendiler, size böyle demeli miyim bilmiyorum. Hayır dememeliyim. Efendilik, beyefendilik bu kadar da ayaklar altına alınacak sıfat değil. Eşinize, başka bir kadına reva gördüğünüz şeyin ne olduğunu anlamak istiyorsanız, aynı şey annenize, kızınıza yapılsaydı nasıl karşılardınız böyle düşünün; davranışınız arkasındaki vahşeti görün'' diye seslendi.
''BU ENERJİYİ NEREDEN ALIYOR?''
Kadınların, fiziksel açıdan güçlü olmadığı söylemlerine işaret eden Mumcu, ''Güçlü değillerse, Anadolu'nun köylü kadınları, ev kadınları, çalışan ve aynı zamanda ev kadınlığı görevini yerine getiren kadınların enerjisi nereden geliyor? Kim demiş kadınlar güçsüz diye, niye en ağır işleri onlara sürüyorsunuz?'' diye sordu. Mumcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunun dini temellerinin bulunduğunu söyleyen birtakım yobaz ve softaların uydurmalarına da kanıp, meselenin dinden kaynaklandığını asla düşünmeyin. Çünkü dinimiz, cenneti anaların ayaklarını altında koyacak kadar anneleri, kadını mukaddes kabul etmiştir. Dinimizde, Tanrının rahmeti, yeryüzünde ancak bir şeyle kıyaslamıştır; Annenin, çocuğuna merhameti ve şefkati... Kadına karşı şiddetin dini temellerinin olduğunu söyleyen herkes -çok özür dileyerek söylüyorum- halt ediyor. 'Kadını terbiye etmek için makul ölçekte şiddet uygulanabilirmiş.' Şiddetin kendisi terbiyesizliktir. Terbiyesizlikle terbiye olmaz. Kimse kendi terbiyesizliğine dinden fetva aramaya kalkmasın.''
Aile olmadan ve aileyi korumadan, sosyal barışın kurulamayacağını ifade eden Mumcu, sosyal barışın ve ailenin sigortası kadının, hiçbir güvenceye sahip olmadığını, sigortasız olduğunu söyledi. Mumcu, ''Kadınların sosyal güvenceye kavuşturulması, atla deve değil'' dedi.
Kadınları siyasete davet eden Mumcu, Türkiye'nin, kadın politikasına ihtiyacı olduğunu ifade etti.
"ŞEMDİNLİ OLAYLARI İDDİANEMESİ SİYASİ VE İDEOLOJİK BİR MANİFESTODUR"
Konuşmasında Şemdinli olaylarına ilişkin iddianameye de değinen Mumcu iddianameyi ''hukuki'' bulmadığını belirterek, ''Savcının iddianamesine, iddianame demek mümkün değil. Bu iddianame değil, siyasi ve hukuki bir manifestodur'' dedi.
Şemdinli olaylarına ilişkin iddianameyi hazırlayan cumhuriyet savcısına yönelik eleştirilerde bulunan Mumcu, Cumhuriyet Savcısı'nın iddianamesinin dikkatle okunduğunda, tartışmaların aylarca süreceğinin, hatta Türkiye'de kaosa dönüşebilecek olaylara gebe olunduğunun açık resminin gözükeceğini, bu davanın neyi hedeflediği konusunun ise henüz berrak olmadığını söyledi.
Erkan Mumcu, şöyle devam etti: ''Savcının iddianamesine, iddianame demek mümkün değil. Bu bir iddianame değil, siyasi ve ideolojik bir manifestodur. Savcının kendine göre bir devlet ve demokrasi anlayışı vardır, bu anlayış üzerinden bir ideolojik perspektif kurmakta, bu perspektif üzerinden sadece önüne gelen olayı değil, Türkiye'nin 30 yıllık, 50 yıllık geçmişini yargılamak istemektedir. 'Türkiye, böyle bir hesaplaşma yapmalı mıdır?' sorusu, başka bir meseledir. 'Bu hesaplaşmayı, kim yapabilir, kim yapamaz, bu hesaplaşma yapılmalıysa, nasıl yapılmalıdır?' sorusu, ayrı bir sorudur ve cevapları ayrıdır. Herkes haddini, herkes yerini, görevini bilmelidir. Savcı Bey, iddianamesinde, bana göre manifestosunda, hükümetin iyi niyetinden, hükümete karşı eylemli ve sürekli direniş içinde olan, entrikalar planlayan bazı güçlerin su-i niyetinden söz etmektedir. Böyle bir şey var mıdır? Varsa, bu siyasetin meselesidir, bu savcının meselesi değildir.
Ben bir hukukçuyum. Bir iddianamede ne olması gerektiğini iyi bilirim. Birileri kalkacak, bu sözlerimi yargıya müdahale olarak değerlendirecek. İsteyen istediği gibi değerlendirsin, korkacak, çekinecek hiçbir şeyim yok. Eğer benimle ilgili de bir dava açmak istiyorsanız, buyurun açın. Dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmayacağımı buradan ilan ediyorum''
"TERÖR ÖRGÜTÜYLE AYNI DİL"
Savcının iddianamesinde en çok dikkatini çekenin, ''bölge'' ibaresi olduğunu ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu, garip bir biçimde PKK ve sempatizanlarının kullandığı dil ile aynıdır. Bölgeden kastettiği şey, eğer Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizse onun adı Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Böyle söylediğinizde, böyle andığınızda, Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgemizi bir bütünlüğün parçası olarak tanımlamış olur, Türkiye'nin neresinde olduğunu söylemiş olursunuz. Ama 'bölge' diye andığınız zaman, artık herhangi bir bütünlüğün parçası olarak değil, kendiliğinden bir müstakiliyete işaret etmiş olursunuz. Bana göre, yüzlerce sayfalık ideolojik bir manifesto ortaya koyacak kadar bu işe titizlik göstermiş bir savcının, bu ibareyi rastlantısal olarak seçmiş olması mümkün değildir. Tek başına bu ibare, savcının kötü niyetinin en açık kanıtıdır. Türkiye bir kaosun içine sürüklenmek istenirken, yargı bağımsızlığı gibi bir mazeretin arkasına saklanmaya, hiç kimsenin hakkı yoktur.''
''KARŞINIZDA BİZİ BULURSUNUZ''
Asker-sivil ilişkilerinin batı demokrasilerindeki gibi olmasının herkes tarafından arzu edildiğini anlatan Mumcu, ''Bu gibi argümanlarının arkasına saklanarak, siz Türkiye'nin 30 yıllık terörle mücadelesini yargılamaya kalkışırsanız, yargıladığınız şey bir fail, bir eylem, bir örgüt olmaktan çıkıp, bir ahlak, bir tutum, bir kurum olursa, karşınızda bizi bulursunuz.
''DEMOKRAT VE VATANSEVERİM''
Demokrat olduğu kadar vatansever olduğunu da ifade eden ANAVATAN Genel Başkanı Mumcu, şöyle devam etti: ''Bu savcıya, devleti bürokratik bir hizmet aygıtı olan anlayışını değiştirmesini tavsiye ediyorum. Türkiye'yi yıkmaya yönelmiş bölücü mihrakların sinsice pompaladıkları son derece kötü niyetli anlayışların en başında bu gelmektedir. Devlet sadece bürokratik hizmet aygıtı değildir. Milletin birliğinin ve istikbalinin teminatı olan örgütlü varlığıdır. Devleti bürokratik aygıt düzeyine indirgemenin Türkiye'yi götüreceği şey, Türkiye'yi bölmeye yönelik girişimler karşısında dirençsiz, ruhsuz, omurgası içinden çekilmiş bir ceset ortaya çıkarmaktır. Biz bu oyunun farkındayız, bu oyuna müsaade etmeyiz. Siyaseti, siyasetçilere bırakın. Her ne kadar Meclis'i söğüt gölgesine çeviren iktidar çoğunluğu, durumu sadece seyretmekle yetiniyorsa da biz varız. Meşruiyetin kudreti, sayıların kudretinden büyüktür. Milletimizin vicdanında karşılığı olan meşruiyetimiz, sizin sayısal çoğunluğundan çok daha etkilidir. Memleketi sahipsiz bırakacak değiliz, memlekete kendiliğinden sahip çıkmaya da hiç kimse soyunmasın.''
''İRADESİNİ AŞAN BİR OYUN''
Savcının, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in ''Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK ile çatışmayı seviyor'' şeklindeki sözlerini iddianameye koymasını da eleştiren Erkan Mumcu, savcının, aynı anlama gelebilecek kendi sözlerini iddianameye koymasını kabul edebileceğini, hüsnü zan ile yorumlayabileceğini söyledi. Mumcu, bu sözlere iddianamede yer verilmesinin, ''Savcı Bey'in kendi iradesini aşan bir oyunun parçası olduğunu, bu oyunun içinde başka ittifak arayışlarının bulunduğunun başka kanıtı'' olduğunu savundu.
AK PARTİ VE CHP'YE ELEŞTİRİ
Şemdinli olayları iddianamesinin açıklanmasının ardından yaşanan tartışmalarda ''sahipsiz kalanın devletin bekası ve milletin bütünlüğü'' olduğunu, ''ortada filler tepişirken, olanın karıncalara olduğunu'' söyleyen Mumcu, şöyle konuştu:
''Bir tahterevalli siyaseti içinde, birbirlerine karşı pozisyonlanma çabasıyla ayak oyunları ve söz düellolarına girişenler, içinde yer aldıkları sürecin, bu devletin ve milletin bütünlüğü ve bekası için hangi anlama geldiğinden habersiz ya da umursamaz olarak bir kayıkçı kavgası yapılıyor. Millet açısından ortadaki manzara son derece vahimdir.''
''CHP'NİN TUTUMUNU ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL''
Hükümetin olaylara yaklaşımını eleştiren ve ''kendisine bir seyir terası seçtiğini'' öne süren Mumcu, ''TBMM, söğüt gölgesi değildir. Bu millet, çoğunluğu iktidara 'Meclis'i bir söğüt gölgesine çevirsin' diye vermedi'' dedi.
ANAVATAN lideri Mumcu, CHP'nin tutumunu anlamanın mümkün olmadığını ifade ederek, sivil siyasetçilerin sözlerini dikkatli seçmeleri gerektiğini, ulu orta darbeden söz edilemeyeceğini kaydetti.
Mumcu, Başbakan Erdoğan'ın olaylara ''seyirci kaldığını'' öne sürerek, ''Başbakan, milletine karşı heybetli ama güç odaklarına, dış mihraklara karşı hürmetli'' diye konuştu.
