2007-10-17 - 15:10
TBMM GENEL KURULU..
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın terör örgütü PKK'nın yuvalandığı kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi için Hükümete bir yıl süreyle izin verilmesini öngören Başbakanlık Tezkeresinin, TBMM Genel Kurulunda görüşülmesine başlandı.
Genel Kurul, TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın başkanlığında saat 15.00'te toplandı. Toptan'ın, Başkanlığın sunuşları bölümünde yer alan
Başbakanlık Tezkeresini okutmasının ardından görüşmelere geçildi.

Sınır ötesi operasyon konusunda Hükümete bir yıl süreyle yetki verilmesini öngören Başbakanlık Tezkeresi üzerine ilk sözü, DTP grubu
adına Diyarbakır Milletvekili, Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş aldı.

DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, ''Şimdi sınır ötesi operasyonlardan ziyade, en az denenen ve bizce en etkili, en zahmetsiz, ülkemiz açısından en kazançlı yol olan demokratik tartışma ve sivil çözüm yöntemlerini gündemimize almalıyız'' dedi.

Başbakanlık Tezkeresinin TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında DTP Grubu adına söz alan Demirtaş, ''Son günlerde ülkemizde tekrardan tırmanan eylemler ve çatışmalar neticesinde hepimizi derinden yaralayan, içimizi bir kez daha kanatan ve gencecik evlatlarımızın yaşamına mal olan vahim sonuçlar ortaya çıktı'' diye konuştu.

Demirtaş, inanışları ve kaygıları nedeniyle tezkereyi desteklemeyeceklerini kaydetti.

CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Başbakanlık Tezkeresinin TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde, CHP Grubunun görüşlerini dile getirdi.
Hükümetin, bu tezkereyi Meclisin onayına sunmasını olumlu karşıladıklarını ve ''evet'' oyu vereceklerini belirten Elekdağ, terörün, partileri ve hükümetleri aşan çok yönlü bir sorun haline geldiğini söyledi. Elekdağ, milli terör stratejisi oluşturulmasını önerdi.
Türkiye'nin bugün karşılaştığı tehdidin dört boyutu bulunduğunu dile getiren Elekdağ, şunları kaydetti:
''Tehdidin birinci boyutunu, Irak'ın kuzeyinde konuşlanmış ve Kuzey Irak yerel yönetimi tarafından Türkiye'ye karşı bir piyon olarak kullanılan
PKK unsurları oluşturuyor.
Tehdidin ikinci boyutunu, ülkemizi bölmeye yönelik siyasi bir projenin gerçekleştirilmesini hedef alan PKK'nın, Türkiye'de konuşlanmış
unsurları oluşturuyor.
Tehdidin üçüncü boyutunu, esas hedefi bağımsız bir Kürt devleti kurmak, sonra da Türkiye üzerinden Akdeniz'e çıkarak Büyük Kürdistan Projesi'nin ilk aşamasını gerçekleştirmek olan ve PKK'yı bölgesinde barındırarak ona her türlü desteği sağlayan Barzani'nin otoritesindeki Kuzey Irak bölgesi oluşturuyor.
Tehdidin dördüncü boyutu ise sözde stratejik müttefikimiz ABD'nin tutumundan kaynaklanıyor. Dostluğuna çok büyük değer verdiğimiz ABD'nin Irak'a yönelik stratejisi bağlamında Türkiye'ye yönelik iki yönlü-diplomatik nezaket göstererek, iki yüzlü demiyorum- ve ülkemizin
çıkarlarını hiçe sayan politikası, artık tam bir netlik kazanmış durumdadır.''

-''TEHDİDİN PALAZLANMASINA YARDIM EDİYOR''-

ABD'nin Irak stratejisinin, Türkiye'nin çıkarlarıyla bağdaşmadığını ifade eden Elekdağ, Türkiye'nin bu stratejiye bağımlı kaldıkça, güvenliği açısından gerekli önlemleri almaktan ve kaderine sahip çıkmaktan aciz bir ülke konumunda olacağını belirtti.
Elekdağ, bu dört boyutlu tehdidin, Türkiye'nin soğuk savaş döneminde karşılaştığı tehditten daha ağır olduğunu belirterek, bu durumun
nedenlerinden biri olarak, Türkiye'nin ABD ve AB üyesi bazı ülkeler gibi müttefiklerinin, bu tehditle mücadelede Türkiye'nin yanında değil
karşısında yer almasını gösterdi. Elekdağ, Türkiye'nin sözde müttefiklerinin, söz konusu tehdidin iç ve dış unsurlarının palazlanmasına yardım ettiğini ifade etti.

-''TOPLU İĞNELERİ BULMAK GİBİ...''-
Olayların, Türkiye'yi Irak'a yeni bir politika uygulama ve bunun bir sonucu olarak da müdahale noktasına getirdiğini, tezkerenin, bu yeni politikayı yansıttığını vurgulayan Elekdağ, harekatın temel hedefinin, sadece yakalanılan PKK'lıları etkisiz hale getirmek olmadığını belirtti.
Konunun bununla bitmediğini vurgulayan Elekdağ, ''Bu, asimetrik bir savaştır. PKK'nın düzenli ordusu, tank birlikleri, havaalanları,
fabrikaları olmadığına göre hedef ne olacaktır? Bazen teröristleri bulup etkisiz hale getirmek, saman dolu muazzam bir ambara serpiştirilmiş
toplu iğneleri bulmak gibidir'' diye konuştu.
Elekdağ, asimetrik bir mücadelede harekatın ve dayandığı temel politikanın ana hedefinin, terörü himaye eden devletleri ve mihrakları,
terörü destekleyemez hale getirmek olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kuzey Irak'taki yerel yönetimin, PKK'ya destek vermek ve onu Türkiye'ye karşı kullanmak konusundaki iradesinin kırılması lazım. Bunu
yapamadığımız takdirde dağ fare doğurmuş olur ve tezkereye bir blöf olarak bakılır. Böyle bir durum da Türkiye'nin saygınlığına ve
inandırıcılığına büyük darbe vurur.
Tezkereyle girilen yeni dönemde, Türkiye'nin önce Irak ve Kuzey Irak yetkililerini PKK'yı artık himaye etmelerinin mümkün olmadığına ikna
etmek, bunu onlara kabul ettirmek zorunluluğumuz vardır. Artık Irak ve kuzeyindeki yerel yönetimin şu tercihi yapmak zorundadır: PKK mı Türkiye
mi?
ABD, Kuzey Irak'ın ve Irak'ın PKK'yı himaye etme politikasına mı destek verecek, yoksa müttefiki Türkiye'ye mi destek verecek? ''

-EKONOMİK VE SİYASİ ÖNLEM-
Şükrü Elekdağ, kuvvet kullanmaya giden yolda, kuvvete başvurmadan önce alınacak birçok ekonomik ve siyasi önlem bulunduğunu, Türkiye'nin de
elinde bu konuda türlü seçenekleri ve yöntemleri içeren geniş bir yelpazesi olduğunu kaydetti. Elekdağ, bu yelpazenin, Kuzey Irak'ın Türkiye'deki ticari ilişkilerini, bu bölgeye verilen elektriği, Habur Sınır Kapısından yapılan taşımacılığı, Irak ve Afganistan'daki Amerikan askerlerinin lojistik ikmali ve İncirlik Üssünün kullanımı gibi birçok yaptırım imkanını içerdiğini belirtti.
Caydırıcı politikasının unsurlarını, ''sarsılmaz bir siyasi irade, hedefleri iyi saptanmış etkili bir strateji, bu stratejiyi uygulayabilecek askeri güç yapılanması, hedef alınan mihrakların, siyasi irade ve gücün gereğinde kullanılacağı konusunda kuşku duyulmaması'' olarak sıralayan Elekdağ, ''Bu dört unsur bulundukça, caydırıcı politika uygulanabilir. Başarılı caydırıcı politika, kurşun atmadan sonuç almaktır'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda ele alınan sınır ötesi harekatı içeren Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK Parti grubunun görüşlerini açıklayan Ergün, ''tezkerenin bir macera olduğuna'' ilişkin iddialar bulunduğunu belirterek, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi.
Tarihte yaşanan bazı olaylardan örnekler veren Ergün, ''Tarihte yaşanan bazı olaylar ağır fatura ödeten maceralardır. Hatta bu maceracılar Birinci Cihan harbi boyunca Osmanlı dönemindeki silahlı kuvvetlerin başına Alman generallerin geçmesine bile rıza gösterecek bir gaflet içerisinde bulunmuşlardır. Ama siyasetin bir imkanlar sanatı olduğunu çok iyi bilen Büyük Önder Atatürk, hem Kurtuluş Savaşı boyunca hem de sonraki askeri ve diplomatik hamlelerle siyasetin bir imkanlar sanatı olduğunu önümüze koymuştur'' diye konuştu.
Türkiye'nin dün de bugün de hem tarihinden hem de coğrafyasından kaynaklanan ciddi imkan ve avantajlara sahip bulunduğunu, bu imkan ve avantajlar içinde ciddi sorunları beraberinde taşıdığını ifade eden Ergün, Türkiye'nin sahip olduğu imkanların başkaları tarafından da bilindiğini söyledi.
1960 ve 1970'li yıllar arasında Türkiye'nin anarşiyle uğraştığını, 1984 yılından bu yana da terör belasıyla uğraştığını anımsatan Ergün, terörün, içerden kaynaklanan nedenler yanında dışarıdan kaynaklanan nedenleri de olduğunu vurguladı.
Nihat Ergün, 23 yıldan beri ''sıfır terör'' denilen hadiseyle karşılaşılmadığını bildirerek, ''Kah azaldı, kah arttı. Dalgalı bir terör seyri önümüze çıktı. Yılda 6 bin terör olayının olduğuna rastlıyoruz. Bugün terör dalgasının en önemli noktasından birine geldik'' dedi.

-''IRAK'IN İŞGALİ, TERÖRÜN ARTMASININ DÖNÜM NOKTASI''-

Türkiye'nin başına bela olduğu dönemden beri terörle mücadelenin siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal boyutunun çoğu zaman ihmal edildiğini belirten Ergün, ''2002 yılında AK Parti, ilk defa bölgeye güçlü bir şekilde giren siyasi parti oldu. Türkiye'deki tüm siyasi partilerimizin bölgedeki vatandaşların kapısını tek tek çalmasının zamanı çoktan gelmiştir. Bütün siyasi partilerimiz bölgedeki reylerine talip olmalı, milletvekili çıkarmalı'' diye konuştu.
''Irak'ın işgali, Türkiye'de terörün artmasında başka bir dönüm noktasıdır'' diyen Ergün, böyle bir tehditle karşılanacağının önceden bilindiğini, bu konunun sık sık gündeme getirildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanı olduğu dönemde ABD'li yetkililere Irak'ı işgal öncesi ''Pandora'nın kutusunu açmış olursunuz.
İçinden ne çıkacağını bilemezsiniz'' dediğini belirten Ergün, ''Pandora'nın kutusu şimdi açılmış durumda'' dedi.

TBMM Genel Kurulunda ele alınan sınır ötesi operasyon konusunda Hükümete yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi üzerinde MHP Grubu adına söz alan Bölükbaşı, AK Parti iktidarları tarafından geçmiş dönemlerde yurt dışına asker gönderilmesi için Meclisten alınan yetkilerin kullanılmadığını anımsattı.
Ümit ve temennilerinin, Meclisin izin vermesi halinde, Hükümetin, bu kez gereken siyasi irade ve kararlılığını göstererek, ABD ve Barzani karşısında gerilememesi ve tezkerenin gereğini yerine getirmesi olduğunu ifade eden Bölükbaşı, Türkiye'nin Kuzey Irak'tan kaynaklanan çok ciddi güvenlik tehdidi ve bölücü terör saldırısıyla karşı karşıya olduğunu belirtti. Bölükbaşı, bir ülkenin topraklarını başka bir ülkeye saldırıyı amaçlı kullandırmasının uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkını doğuran hasmane bir eylem olduğunu bildirdi.
ABD'nin bu konuda somut bir adım atmak istemediğinin anlaşıldığını, Irak hükümeti ile terör örgütü PKK'yı Türkiye'ye karşı bir tehdit silahı olarak kullanan Barzani ve Kürt gruplarına da bu konuda bel bağlanamayacağını dile getiren Bölükbaşı, Türkiye'nin milli güvenliğini korumak, iç ve dış kaynaklı terör tehdidini kendi imkanlarına dayanarak bitirmek için gerekli bütün tedbirleri almak durumunda olduğunu söyledi.
Bölükbaşı, ''Türkiye'nin oyalanmaya, vakit kaybetmeye artık tahammülü kalmamıştır'' dedi.

-''HÜKÜMET, IRAK'TA YAŞANAN GELİŞMELERE SESSİZ KALDI''-

Kuzey Irak'tan kaynaklanan terör tehdidi ile mücadele ve sınır ötesi harekat konusunun geçen 4 yılda siyasi gündemde yer tuttuğunu anlatan Bölükbaşı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti yetkililerinin konuyu göstermelik çıkışlarla gündeme taşıdıklarını, ancak bu yönde somut adım atılması için gerekli iradeyi ortaya koymadıklarını ileri sürdü. ''Bu konuda adet yerini bulsun kabilinden söylenenler, su üzerine yazılan yazılardan öte bir anlam ifade etmemiştir'' diyen Bölükbaşı, bu süreçte yaşananların AK Parti iktidarlarının, Irak'tan kaynaklanan terör tehdidiyle etkili bir mücadelenin asgari gereklerini yerine getirmede acz ve zaaf gösterdiğini iddia etti.
Bölükbaşı, ''Hükümet, 4 yıl boyunca Irak'ta yaşanan vahim gelişmeler karşısında sessiz ve hareketsiz kalmış, zaman zaman arkasını
getiremediği çıkışlarla ve muhatapları tarafından ciddiye alınmayan sözde mesajlarla durumu idare etmiştir'' diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın 12 Nisandaki basın toplantısında, ''sınır ötesi operasyonun fayda sağlayacağını'' söylediğini, ancak Başbakan Erdoğan'ın bölgeye yönelik seçim hesaplarıyla zaman kazanmaya çalıştığını ileri süren Bölükbaşı, Erdoğan'ın, ''Türkiye içindeki teröristleri halletti mi sınır ötesi operasyon yapalım'' şeklinde beyanda bulunarak, sınır ötesi operasyona karşı olduğunu ortaya koyduğunu savundu. Bölükbaşı, Erdoğan'ın askeri makamlarının taleplerine karşı sınır ötesi operasyon yapılmayacağını ilan etmekle kalmadığını, caydırıcılık açısından ilk planda Habur Sınır Kapısı'nın kapatılması gibi siyasi ve ekonomik yaptırımlar uygulanmasına da karşı çıktığını savundu.
''Bunların üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Başbakan Erdoğan'ın sözün bittiği yere gelindiğini çok geç fark ederek, 4 ay önce karşı çıktığı sınır ötesi harekat tezkeresini Meclise gönderdiğini'' belirten Bölükbaşı, ''Ümit ederim ki Sayın Başbakan şimdi geriye dönük bir vicdan muhasebesi yapmaktadır'' dedi.
Hükümetin yaptığı hatalar sonucu bugünkü noktaya gelindiğini ileri süren Bölükbaşı, ''Bu bakımdan sınır ötesi harekat kararı, geç kalmış bir karardır. Bu tezkere, gecikmiş bir tezkeredir'' diye konuştu.

-''MHP BAŞBAKANLIK TEZKERESİNE TAM DESTEK VERECEKTİR''-
AK Parti iktidarının, bugüne kadar konuyu sürüncemede bıraktığını söyleyen Bölükbaşı, Başbakan Erdoğan ve AK Parti yetkililerinin en azından bu noktaya getirilmiş olmasının da olumlu bir başlangıç olduğunu bildirdi. Bölükbaşı, ''MHP, bu nedenle bütün eksik ve sakat yönlerine rağmen, Başbakanlık tezkeresine tam destek verecektir'' diye konuştu.
Bölükbaşı, tezkerelerin, siyasi ve hukuki anlam taşıyan metinler olduğunu, silahlı kuvvetler unsurlarının kullanımının askeri hedefleri ile ulaşılması öngörülen siyasi hedeflerin çerçevesinin çizilmesi gerektiğini anlatarak, bu konuların açıkça düzenlenmediği tezkerelerin fonksiyonel olmayacağını, Başbakanlık Tezkeresinin bütünlükten yoksun, eksik ve belirsiz yönleri olduğunu ifade etti. Bölükbaşı, ''Bu metin tezkere olmaktan ziyade 1 paragraflık bilgi notu niteliği taşımaktadır''
dedi.
TBMM Genel Kurulunda Başbakanlık Tezkeresi üzerinde hükümet adına söz alan ve eleştirileri yanıtlayan Çiçek, bu konuyu müzakere ederken, ''yüreklerinin yanık, içlerinin buruk'' olduğunu ifade etti.
Bunun, herkesin farkında olduğunu belirten Çiçek, ''on binlerce insanını feda etmiş, şehit vermiş, daha fazlasını kahraman gaziler olarak aramızda ve gönlümüzde yaşatan bir milletin fertleri, temsilcileri, vekilleri olarak, büyük bir sorumluluk duygusu içinde, aklımızı, temiz hislerimizin ve asil heyecanlarımızın önüne koyarak, soğukkanlı bir şekilde, tartışmalı ve karara bağlamalıyız'' diye konuştu.
''Sabır taşı çatlamıştır. Yaşanan bunca üzücü olaylardan sonra sabrımızın taştığı bir noktadayız'' diyen Çiçek, Türkiye'nin, büyük bir millet ve devlet olduğunu, büyük millete yakışanın; sabrın taştığı noktada sabır göstererek, doğru hedefe kilitlenmek olduğunu kaydetti.
Çiçek, ''Biz bu kararları alırken, gözettiğimiz bir tek husus var; parti içi hesaplarımız, dengelerimiz yok, orada dengeler yerinde. Bizim gözettiğimiz, devletimizin, milletimizin dengesi bozulmasın. Attığımız her adımda, aldığımız her kararda, bazı kararları dün değil de bugün niye alıyorsak, gözettiğimiz tek husus budur'' diye konuştu.

-''TERÖR, DEVLET SORUNU''-
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Çiçek, böylesine önemli bir sorunu konuşurken, birbirlerine inanmaları ve güvenmeleri gerektiğini söyledi.
Çok karmaşık, çok boyutlu bir konuyu, bugünü değil geleceği konuştuklarını, hata yapma lükslerinin olmadığını ifade eden Cemil Çiçek, ''Yaşadığımız coğrafya, hata yapan toplumların acı hatıralarıyla doludur. Bunları unutmadan bu müzakereleri yapmamız gerekmektedir'' dedi.
Çiçek, terör konusunun, bir devlet sorunu, uygulanan politikaların devlet politikası olduğuna dikkati çekerek, bu noktada anlaşamamaları halinde tartışmaların uzayacağını, bundan da teröristlerin, terör örgütlerinin yarar göreceğinin altını çizdi.
Bugünkü tezkerenin, bir devlet politikasının sonucu ve devlet talebi olarak Genel Kurula geldiğini anımsatan Çiçek, tezkerenin ayaküstü yazılmadığını, devletin ilgili birimlerinin, başarı için ihtiyaç duyulan şeyleri, uluslararası hukukun imkan verdiği konuları en ince detayına kadar düşündüğünü anlattı.

-''TERÖRLE MÜCADELE MİLLİ MESELEDİR''-

Türkiye'nin 1980 öncesi ve sonrasında, bugün, terörün her türlüsüyle mücadele ettiğini, her düşünceden hükümetlerin görev yaptığını hatırlatan Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının değişmez gündem maddesi olarak, bu belayı buldu. Dolayısıyla sadece dün, bugün ortaya çıkan bir konuyu konuşmuyoruz. Her hükümet uğraştı, biz de uğraşıyoruz. Bu tezkere onun bir parçasıdır. Eğer konu bu ölçekte ele alınmazsa, terörün tuzağına düşer, oyununa geliriz. 'Ben gelirim terör biter, akan kan durur' deniliyorsa, bu söylemi de geçmişte yaşadık, tam tersi her gün hayatını kaybedenlerin sayısı arttı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir terör sorunu var. Bunun üstesinden gelmek için alınması gereken bir çok önlem var. Biz bugün sadece sınır ötesi operasyonla ilgili konuşuyoruz.
Terörle mücadele milli meseledir. Tek bir partinin, hükümetin değil, devletin tüm birimleri, organlarıyla, bütün fertlerle sürdürülmesi gereken bir mücadeledir. Öyle anlamadığımız takdirde meseleyi yanlış zeminde tartışmış oluruz. Partiler, hükümetler üstü bir meseledir, Türkiye'nin geleceğiyle ilgilidir.''

-''GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİ''-
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Çiçek, terörle mücadelenin, mevsimlik, sadece bahar aylarında sürdürülen, kış gelince gündemden kalkan bir konu olmadığını söyledi.
Hükümet olarak, bunu, devamlı mücadele edilmesi gereken bir konu, sorun olarak ele aldıklarını, mevsimlik olarak görmediklerini, sorunun kararlılıkla çözüleceğinin idraki içinde olduklarını anlatan Çiçek, şunları kaydetti:
''Terör konusunda çözüm ararken, önce gömleğin ilk düğmesini doğru iliklememiz lazım. Yanlış iliklersek, sonuna kadar yanlış gider. O da şudur: Terörün tanımında anlaşmamız gerekir. Eğer benim terörist dediğime özgürlük savaşçısı, bizim terör örgütü dediğimize başkası bir başka şey söylüyorsa bir araya gelip, çözüm bulmakta zorlanırız. Terör konusuna olumlu yaklaşım sergilenecekse, ondan rahatsız olacak herkesin tanımında mutabakata varması gerekir aksi halde farklı sonuçlara varırız.
Terör gibi karmaşık bir konu için zaman zaman televizyon ekranlarında gördüğümüz, bazen stratejist, bazen analist gibi sıfatların yazıldığı bir kısım insanlar, öylesine karışık, karmaşık, derinliği olan bir konu için sihirli çözümler üretmekte, vatandaşımıza doğru bilgi verilmemektedir. Bu tezkere, adeta terörle mücadele açısından yegane çözüm olarak kamuoyuna takdim edilmiş bu da ister istemez yanlış anlamalara, kendi içimizde farklı düşünmelere yol açmıştır. Bunun sihirli hiçbir çözümü yok, askeri mücadele, müdahale sorunun bir yönünü ele almaktadır, çözümlerden bir tanesidir. Bunun başkaca önlem ve eş zamanlı olarak sürdürülmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri olarak, bizim hükümetimiz olarak yapmaya çalıştığımız iş de bunun gereğini yapmaktır.''