2007-04-02 - 18:00
TÜRKÇEDEKİ BOZULMA VE YABANCILAŞMA...
Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçenin Korunması ve Etkin Kullanımı İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel'i dinledi.
Bütün sorunların 1950'den sonra soyadını Atatürk'ün verdiği Hamdullah Suphi
Tanrıöver gibi kişilerin TBMM'nin çatısı altında ''Arabın medeniyeti benim
medeniyetimdir'' dediklerini anlatan Özel, Türkçeye Mustafa Kemal gibi sahip
çıkılmasını istedi. Atatürk'ün çevresinde yer alan bazı aydınların Atatürk'ün
ölümünden sonra görüş değiştirdiklerini ve sözlerinin arkasında durmadıklarını
iddia eden Özel, ''İşte bugün geldiğimiz noktada aydınların sıklıkla yer ve görüş
değiştirmesi, gerçekleri göz göre göre çarpıtması, yalnızca Türkçeye değil,
birçok temel konuya, ulusal çıkarlara zarar vermektedir'' dedi.
Atatürk yaşarken dilde devrimden yana olan aydınların, Atatürk öldükten
sonra devrimden vazgeçtiklerini anlatan Özel, oysa Atatürk'ün dil devriminden
hiçbir zaman vazgeçmediğini söyledi.
12 Eylül 1980'den sonra Atatürk'ün vasiyetinin çiğnendiğini ve TDK'nın bir
devlet dairesine dönüştürüldüğünü öne süren Özel, Atatürk kurumlarının yasa
zoruyla kapatıldığını kaydetti. Bu hukuk ayıbının 24 yıldır silinemediğini ifade
eden Özel, ''Yüce Meclis bu hukuk ayıbını görmezden gelmeyi sürdürürse, bir gün
12 Eylülcüler gibi bir başka egemen güç, her birimizin miras bırakma hakkını
elinden alabilir'' diye konuştu. Özel, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun
dernek yapısındaki eski tüzel kişiliklerine kavuşturulmasını istedi.

-TÜRKÇENİN BUGÜNKÜ DURUMU-

Yabancı adların yaygın olarak kullanıldığı marka ve tabela isimlerine de
değinen Özel, Milli Eğitim Bakanlığının Türkçe eğitimini bir türlü
iyileştiremediğini savundu. Tabelaların bir kaç ayda temizlenebileceğini anlatan
Özel, ''Ama Türkçenin sözdizimi bozuluyor. Dilin mantığı büyük yara alıyor.
Örneğin; nereye gitseniz size 'Ne alırsınız?' diye soruluyor ve bu soruyu artık
hiç kimse yadırgamıyor'' diye konuştu.
Okul kitaplarında, televizyonlardaki dizi ve çeviri filmlerde ''insanın
kanını donduracak'' bir dil kullanıldığına dikkati çeken Sevgi Özel, reklam
dilini de eleştirdi. Türk üreticinin ürünlerinin Türk halkına İngilizce ile
sunulduğunu belirten Özel, televizyonlarda kullanılan dilden çeşitli örnekler
verdi.

-''TÜRKÇENİN YASAKLANMASI...''-

Türkiye'de Türkçeden başka hiçbir dile genelgelerle yasak getirilmediğini
ileri süren Özel, 1967 ve 1972'de Süleyman Demirel hükümetleri, 1985'te de
TRT'nin genelgelerle onlarca Türkçe kelimenin kullanımını yasakladığını iddia
etti.
Son zamanlarda Türkçeye bakış açısında yanlış bir tutumun daha bulunduğunu
kaydeden Özel, şunları söyledi:
''Eskiden eski sözcükleri sahiplenmek 'milliyetçilik', yeni sözcüklerle
konuşmak 'solculuk'tu. Şimdi bu bakış açısında kayma oldu. Eski sözcükleri 'ata
yadigarı' sayanlar yine 'milliyetçi', yeni sözcükleri kullananlar 'ulusalcı'
olarak adlandırılmaktadır.
Bu son derece tehlikeli bir ayrışmadır. 'Ulusçuluk, ulusalcılık' sözcükleri,
'milliyetçiliğin' Türkçesidir. Bugün dilimizde 'milli, milliyetçilik,
milliyet...' gibi sözcükler, Ulus'tan türetilen sözcüklerle yanyana yürümektedir.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının 'ulusçuluğu', Atatürk'ün işaret ettiği
gibi ulusal ve evrensel değerleri, evrensel bilgiyle, sanatla harmanlamaktır.
Dinsel ve ırksal öğelere dayandırılan 'milliyetçilik' anlayışının toplumsal
barışı sağlamak açısından çok tehlikeli olduğu unutulmamalıdır.''
Özel, geçmişte ''olanak, yanıt'' gibi sözcüklerin kullanımını
yasaklayanların ardıllarının bugün bu sözcükleri kullandıklarını ifade ederek,
''Cumhuriyet tarihi içinde hiç kimse eski sözcükleri konuşup yazdığı için zarar
görmemiş, ceza almamıştır. Ancak, dil devrimiyle kazanılan sözcükleri kullanan
öğretmenler, memurlar ceza almıştır'' dedi.

-''DEVLET KURUMLARININ VERDİĞİ ZARARLAR...''-

Türk Dil Kurumunun 24 yıldır dil ve yazın birliğini bozduğunu iddia eden
Özel, bu yanlışların Milli Eğitim Bakanlığı eliyle de yaygınlaştırıldığını
söyledi. TDK'nın girişimiyle 1985'te ''ilkokul'', ''ortaokul'' gibi sözcüklerin
ayrı yazılmaya başladığını anlatan Özel, daha sonra bu kelimelerin tekrar
birleştirildiğini kaydetti. Yazım kılavuzunun adının önce ''İmla Kılavuzu''
yapıldığını, 20 yıl sonra yeniden ''Yazım Kılavuzu''na dönüldüğü bildiren Özel,
şöyle konuştu:
''Çocuklar da erişkinler de 'büyükanne, büyükbaba, ipekböceği...' gibi
sözcükleri birleşik yazıyorlar; ama devletin okullarında ayrı öğretiliyor.
Devletin kurumu ayrı yazıyor ve 'Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler' gibi gülünç
açıklamalar yapabiliyor. Aynı devlet kurumu (TDK) 'okeylemek' gibi bir sözcük
türetiyor ve bunu Türkçe Sözlük'e yerleştiriyor.
Bugün Türkçe, yabancı sözcüklerin ve kuralların saldırısına uğruyor; ama bir
yandan da devlet eliyle bozuluyor. Bu bozulma 24 yıldır gittikçe yoğunlaşıyor.''