2006-02-21 - 15:00
CHP GENEL BAŞKANI BAYKAL: "BİZ FARKLIYIZ, BAŞKALARIYLA KARIŞTIRMASINLAR"
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, bir süreden beri kendisine ve CHP'ye yönelik sistemle saldırılar olduğunu savundu. TBMM'de görevli bir polis memurunun intiharıyla birlikte, uzun süredir ülke gündeminde bulunan kredi kartları sorununun tekrar ön plana çıktığına da dikkat çeken Baykal, ''Türkiye büyük bir sosyal faciaya doğru sürükleniyor'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, bir süreden beri kendisine ve CHP'ye yönelik sistemle saldırılar olduğunu
savundu.

Sahip olduğu hisse senetleriyle ilgili olarak en son ortaya atılan iddiaların hiçbir dayanağının bulunmadığını resmi belgelerle ortaya koyduklarını vurgulayan Baykal, ''CHP, hiç hak etmediği halde suçlamaların hedefi haline getiriliyor. Ortaya atılan iddiaların hepsi de fos çıkıyor. Biz farklıyız, başkalarıyla karıştırmasınlar. Bizi de onlara benzetme çabaları hüsrana uğramıştır'' diye konuştu.

Baykal, TBMM'de görevli bir polis memurunun intiharıyla birlikte, uzun süredir ülke gündeminde bulunan kredi kartları sorununun tekrar ön plana çıktığına dikkati çekti.
''Türkiye büyük bir sosyal faciaya doğru sürükleniyor'' diyen Baykal, hem devletin hem de bireylerin 'borçlanarak'' günü geçirdiğini söyledi.

Kredi kartları olayının bunun somut bir yansıması olduğunu belirten Baykal, bu konunun sosyal boyutu göz ardı edilerek, yalnızca bir bankacılık olayı değerlendirilemeyeceğini belirtti. Konut kredilerinde yüzde 1 düzeyinde olan faiz oranının kredi kartlarında yüzde 7-8 oranında olduğuna dikkati çeken Baykal, şöyle devam etti:
''Niçin böyledir. Çünkü bilinmektedir ki kredi kartlarını ödeme konusunda güçlüğe düşecek, ödeyemeyecek olanlar vardır. O ödenemez hale gelecek borçları, ödeyebilenlerin sırtından çıkarmak lazımdır. Bu bir bankacılık operasyonudur. Ama kesinlikle, insan haklarına, sosyal duyarlılıklara saygı gösteren bir anlayışı yansıtmamaktadır.
Siz bir yandan ödeme imkanına sahip olamayacağını bile bile insanlara üçer, beşer kredi kartı verme kampanyası içine gireceksiniz,
'ödenemezse ödenmesin yüzde 8 faizlerle zaten bu açığı kapatırız' diyeceksiniz. Ödeyemeyenlerin bir kısmı intihar etmek durumunda
kalacak ve toplum bunu taşıyacak... Böyle bir şey olamaz. Yüzde 130'a varan yıllık faizleri hiçbir vicdana kabul ettirmek mümkün değildir.''

''YASA ÇOK GECİKTİ''

Emniyet'in verilerine göre, Türkiye'deki 200 bin polisin 50 bininin maaşının hacizli durumda olduğuna dikkati çeken Baykal, TBMM'de intihar eden polis memurunun, mevcut tablonun bir uyarısını ortaya koyduğunu söyledi. Baykal, konuya derhal müdahale edilmesi gerektiğini kaydederek, TBMM gündemindeki yasa tasarısında yer alan düzenlemelerin yeterli olmadığını kaydetti. Baykal, ''Yapılacak düzenlemeyle onurlar, hayatlar kurtarılabilir olmalıdır. Bunun şartlarını TBMM yaratmalıdır. Bundan dolayı hiçbir banka zarar görecek değildir. Bu düzenlemeyle kimsenin karı ortadan kalkmaz ama bazı hayatlar, haysiyetler, şerefler güvence altına alınır'' diye konuştu.
Konuyla ilgili yasanın 1-2 gün içinde çıkarılması gerektiğini belirten Baykal, şöyle konuştu:
''Zaten çok gecikti. 70 milyon kredi kartı Türkiye'de dolaşıyor. Buna seyirci kalmışsınız, bunu teşvik etmişsiniz, bunu yapanlar şimdi yüzde 130'luk faiz oranlarının korunması anlamına gelecek tutumlarını sürdürecekler, bu doğru değildir. Bankacılık sistemine saygımız var ama insana da saygımız var. Bu işin gecikmeye tahammülü kalmamıştır. Kredi kartları konusu, bir disiplin altına mutlaka alınmalıdır.''

LİKİT YUMURTADA KDV İNDİRİMİ

Deniz Baykal, bir süre önce yapılan bir düzenlemeyle, normal yumurtayla birlikte likit yumurtadan alınan KDV oranının da yüzde 18'den yüzde 8'e indirildiğine, zamanlama olarak bunun Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun likit yumurta üretimi işine girmesiyle aynı döneme rastladığına dikkati çekti.

Taze sebze meyvede yüzde 8 KDV uygulanırken, dondurulmuş ürünlerde bu oranın yüzde 18 olduğunu, saf meyve suyu ve nektarında da aynı
oranın uygulandığını anlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Burada sorun, devletin kritik noktalarında görev yapan insanların ticari faaliyetlerini devlet yetkileriyle destekleyen bir anlayışla uygulamaya giriyor olmalarıdır. Siz siyasetle ticaretin içiçe geçmesini doğal karşılarsanız; bunu başbakan, maliye bakanı düzeyinde yaparsanız; elinizdeki yetkileri kullanırken, sizin ekonominin şartlarının gerektirdiği ölçülerle karar aldığınıza inanmakta ciddi güçlük ortaya çıkar. "
Baykal, Eskişehir'de 2 ilçe belediyesinde AK Parti'li bazı belediye meclisi üyelerinin, inşaat denetimi işini yapan şirketlerin ortağı olduklarının ortaya çıktığını belirterek, bunun, bir zihniyeti ortaya koyduğunu söyledi.

YABANCI DOKTORLAR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Eğitim ve sağlığın devletin elinden alınacağı'' yönünde bir açıklama yaptığına dikkati çeken Baykal, ''Bu devlet düşmanlığı nereden geliyor? Devlet dediğiniz, bir ceberutluk, tahakküm etme merkezi değil, bir hizmet merkezi'' dedi.

Devletin, topladığı vergiyi eğitime ve sağlığa yatırmak zorunda olduğunu ifade eden Baykal, 1999 ve 2005 yılları arasında çocuk ölümlerinin arttığı tek ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekerek, bunun bir utanç tablosu olduğunu söyledi.

Baykal, Türkiye'de eğitimin kalitesinin giderek düştüğünü, devlet okullarına gerekli yatırım yapılmazken, kaynakların özel okullara aktarıldığını savundu.

Başbakan Erdoğan'ın, ''yabancı doktorların Türkiye'de görev yapmasına yönelik düzenlemelerin yapılacağını'' açıkladığını ifade eden Baykal, Türkiye'deki sağlık sorununun, doktor sayısının azlığından kaynaklanmadığını, bölgeler arasında eşitsizlik bulunduğunu anlattı. Baykal, şöyle devam etti:
''Yabancı doktoru nereye göndereceksin? Hakkari'ye, Ordu'nun ilçelerine gönderebilecek misin? Nereye göndereceksin, İstanbul'a. İstanbul'da doktorların kalitesiyle ilgili bir kuşku mu var? Türkiyemizin sağlık politikası, kendi hastalarımızı yabancı doktorların tedavi etmesinden medet umacak noktaya sürüklenmiştir. Çok acı bir tablodur. Bu Türkiye'nin sorunlarını çözmez, tam tersi yeni sıkıntılarla sorunlarla baş başa bırakır.''

"ERBAKAN'IN MAHKUM OLMASI BENİ ÜZER AMA TÜRK HUKUKUNUN MASKARA OLMASI DAHA ÇOK ÜZER"

Konuşmasında Necmettin Erbakan'ın cezasını evinde çekmesine imkan tanıyan yasa teklifine işaret eden Baykal, ''Yaşını başını almış bir devlet büyüğünün, bir başbakanın, üzüntü verici durumlara girmesi, hiçbirimizi sevindirmez. Büyük üzüntü duyuyoruz. Acı bir tablodur'' diye konuştu.

Baykal, bir ülkede, hukuk ve kuralların ''ya var ya yok'' olduğunu dile getirerek, ''Erbakan'ın mahkum olması beni üzer ama Türk hukukunun maskara olması daha çok üzer'' dedi.

Türkiye'nin aftan çok çektiğini, buna rağmen iktidarın af niteliğindeki düzenlemelere cesaret edebilmesini anlayamadığını belirten Baykal, hukukun, herkes için ve her yerde geçerli olmasını, mahkeme kararlarının her yerde işlemesini istedi.

Baykal, ''Koca TBMM, şanlı tarihiyle, saygın konumuyla işi gücü bırakacak, bir kişinin kurtarılması için kanun çıkaracak. Yazıklar olsun o kanunu çıkaranlara'' diye konuştu.

''TEKSTİL VE TURİZMDEKİ KDV''

Ekonomide S.O.S uyarıları veren sektörlerin sayısının arttığına işaret eden Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı primlerin, yaraya merhem olacak nitelik taşımadığını söyledi.

Tekstil sektöründe son 10 ayda 200 bin kişinin işini kaybettiğini ifade eden Baykal, tekstil sektörünün bunalımda olduğunu kaydetti. Baykal, Ocak 2006 turizm verilerinin hayal kırıklığı yarattığını öne sürerek, iktidarın boş propagandaları, ucuz söylemleri bırakıp ülkenin ciddi sorunlarına yönelmesi gerektiğini belirtti.

Erdoğan'ın, tekstil sektörü yetkilileriyle görüşmediğini savunan Baykal, tekstilde ve turizmde KDV'nin yüzde 18 olmaya devam ettiğini, ancak Maliye Bakanı'nın oğlunun üretim alanında bu oranın yüzde 8'e düştüğünü söyledi.

Baykal, Erdoğan'ın, 9 milyar dolar yabancı sermaye Türkiye'ye geldiği için övündüğünü kaydederek, ''Geldi de nereye yatırım yaptı?'' diye sordu.
Nakliye sektörünün keşmekeş içinde olduğunu ifade eden Baykal, ''beceriksiz, tutarsız uygulamaların, bu alanda da kendini gösterdiğini'' savundu.

''GÖRMÜŞ, GEÇİRMİŞ DIŞ POLİTİKA''

Türkiye'nin dış politikasını, ''görmüş, geçirmiş, gelenek ve ilkeleri olan'' bir politika olarak nitelendiren Baykal, bu politikanın, Türkiye'nin varlığı ve güvenliği esas alınarak yürütüldüğünü, ''dayanışma arayışı ve özlem'' etrafında götürülmediğini vurguladı. Baykal, heyecan, duygusallık, romantizm ve siyasi mülahazaların, dış politikaya yön vermediğini dile getirdi.

Terörü, siyasi mücadele olarak kabul edemeyeceklerini vurgulayan Baykal, terörün, hiçbir amaçla meşrulaştırılamayacağını kaydetti. Baykal, terörü, masum insanların, ''kahpece, kalleşçe vurulduğu bir yöntem'' olarak değerlendirerek, Türkiye'nin, yandaşları için de karşıtları için de bu yöntemi istemediğini vurguladı.

''O AMPULÜ NİYE SAKLADIN, AMPUL DE MAHCUP...''

Baykal, Hamas heyetinin Türkiye'yi ziyaretini de değerlendirdiği konuşmasında, ''Biri çıkıp, 'Ben çağırdım' diyemiyor. Dışişleri mi parti mi? Dışişleri çağırdıysa, neden partide toplantı yapılıyor, parti çağırdıysa neden Bakanlar Kurulu'nda konuşuluyor? Bu nasıl iş görme tarzı, devlet geleneği?'' diye sordu.

Hamas'lıları partinin çağırdığının söylendiğini, ancak Genel Başkan ile görüşülmediğini kaydeden Baykal, bu görüşmenin iptal gerekçesinin de olmadığını söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''Karşılaşabilirim diye, mobilya mağazası ziyaret ediyor. Niye çağırdın o zaman? 'Karşılaşırsam kötü olur' dediğin bir ziyareti niye gerçekleştirdin? Ya sahiplen ya çağırma. Bak İran çağırmış, İran Devlet Başkanı oturmuş masasının başına, fotoğrafı herkese gösteriyor. Sen niye yapamıyorsun? Parti olarak çağırdınsa, o parti ambleminin önüne, o bezi niye gerdin? O ampulü niye sakladın, ampul de mahcup. Masrafları Dışişleri Bakanlığı ödüyor, parti genel başkanı görüşmemek için mobilyacı dükkanına kaçıyor ve ''Biz Ortadoğu'nun tapusuna sahibiz' diye Çubuk ilçe kongrelerinde nutuk atılıyor. Dışişleri Bakanı, kongrede nutuk atıyor. Sayın Bakan, 'Dışişleri Bakanı olarak görüştüm' demekten bile korkuyorsun. İlçe kongrelerinde nutuk atıp övünmek kolaydır. Bu bir fiyaskodur.
Tapu sendeyse, çağırıp (silahı bırak) diyeceksin. Burada 'İsrail'i tanıdım' diyecekler. Bunların hiçbiri olmadı.''

''AYNAYA BAKAMAZSINIZ''

Baykal, Türkiye'nin, İsrail-Filistin ilişkilerinde rol oynama şansının kalmadığını, terör karşısında tutarlı, etkin tavrının tartışılmaya açıldığını, dış politikasının güven kaybına uğradığını savundu.

Bu çizgideki iktidarların bir süre kimliklerini geri planda tutmayı başardığını, toplumun genel değerlerine uygun, hukuk çizgisinde çalışacağı izlenimi verdiğini belirten Baykal, ancak bu arada başka işler yaptıklarını öne sürdü.
Deniz Baykal, toplum tedirginlik duyunca geri gittiklerini, iktidarın ilk dönemlerinde bu oyunu ve maskelemeyi sürdürdüklerini, ancak bir süre sonra oyun oynayamaz hale gelindiğini söyledi.
Baykal, gerçeklerin kendini dayattığını, suçlamaların, ''sakalını kestin, yatağa bile kravatla gireceksin, dabbetülarz (kıyamet alametlerinden olan hayvanın adı) ciplerinizle, halkın içinden geçerken, çay bile içemeyeceksiniz'' şeklinde eski dostlar ve dava arkadaşlarından eleştiriler gelmeye başladığını söyledi.
Bu kişilerin, ''Çeşme başına oturmuşsunuz, cebinizi doldurmayı düşünüyorsunuz, o mağdur insanları unuttunuz, onlara ihanet ediyorsunuz'' dediklerini de öne süren Baykal, iktidara bu söylemlerin yöneltilmeye başladığını savundu.
Baykal, ''Aynaya, onun söylediklerini unutarak bakamazsın, o sözler seni ta yüreğinden vurmuştur. Sendeleme başladı. Kendisine en haklı, etkili suçlamaları yapan yandaşları karşısında, kendi beraat ilmühaberlerini, aklanmalarını almaya çalışıyorlar; 'Türbanı çözemedik, Hamas'ı çözelim...' Bu duyguyla iktidar geldi mi, o iktidar ülkeye zarar verir'' diye konuştu.

Türkiye ve AB ülkelerinin, 6 Şubat 2006'da açıkladıkları ortak tutum belgesinde, Hamas'ın terör örgütü olarak kabul edildiğine işaret eden Baykal, ancak bundan hemen sonra Hamas'ın Türkiye'ye davet edildiğini söyledi.

Bu arada, Baykal'ın, konuşması sırasında polis memurunun intiharından söz ederken, salonda bulunan bir vatandaş, ''İkincisi de
biz olacağız'' diye bağırdı. Görevlilerin müdahalesiyle, eşiyle birlikte salondan çıkarılan ve isminin Mehmet olduğu öğrenilen
vatandaş, burada da bağırarak durumunu anlatmaya çalıştı.