2005-06-15 - 14:45
Baykal, partisinin grup toplantısında, liselerdeki yeni yapılanmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, lise eğitiminde yapılan düzenlemelerle meslek liseleri ile imam hatip liseleri arasında karşılıklı geçişin olanaklı kılınmasının amaçlandığını savunarak, ''Bir grubun üniversiteye girmesi hesabı, eğitim sisteminin bütün temellerinin sarsılmasını gerektirecek kadar önemli sayılıyor'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında, liselerdeki yeni yapılanmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin eğitim sisteminde çok büyük olumsuzluklar yaşandığını, lise eğitiminin başarısız ve verimsiz olduğunu kaydeden Baykal, ''Bakanlık, 'Eğitimi nasıl siyasete alet ederimle, angajmanlara uygun şekilde nasıl kullanırım' konusuyla, kadrolaşma ile meşguldür. Kendi adamlarını etkin kılma çabasına sürüklenmiştir'' dedi.
''Hazırlıksız, tutarsız, ciddiyetsiz'' bir manzaranın ortaya konulduğunu savunan Baykal, yeni yapının kamuoyuna sunulması ve ayrıntılı bir şekilde tartışılması gerektiğini söyledi.
Eğitimde yapılması gereken ilk işin, zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkartılması olduğunu belirten Baykal, ''Lisenin eğitim süresini uzatarak, aynı eğitim olanaklarını, aynı öğretmeni, aynı sınıfı, aynı yetersizlikleri 4 yıl eğitime yayarak başarılı sonuç alma şansı yoktur. Tam bir keşmekeşe gidiliyor'' dedi.
Baykal, Türkiye'nin en temel konusu olan milli eğitimin ''Onun bunun oyuncağı'' haline getirilmek istendiğini savunarak, ''Bu laubaliliğe kesinlikle izin verilemez'' diye konuştu.
Bu düzenlemelerle meslek liseleri ile imam hatip liseleri arasında karşılıklı geçişi olanaklı kılmanın amaçlandığını ifade eden Baykal, ''Bir grubun üniversiteye girmesi hesabının eğitim sisteminin bütün temellerinin sarsılmasını gerektirecek kadar önemli sayıldığını'' ifade etti. Baykal, milyonlarca insanın da bu hesabın oyuncağı haline getirildiğini kaydederek, ''Yazık, günah değil mi Türkiye'ye. Yapılanların hepimiz farkındayız'' dedi.
Baykal, konuşmasında, ÖSS sınavına girecek öğrencilere başarı diledi.
TARIMIN SORUNLARI
CHP Genel Başkanı Baykal, hububat piyasasının hükümetin izlediği politika sonucu sorun doğurmaya başladığını söyledi. Çiftçilerin ''En bunalımlı dönemi'' yaşadığını ifade eden Baykal, kaygılarının doğru olduğunu görmekten üzüntü duyduklarını bildirdi. Baykal, Rusya'nın, Türkiye'den sebze-meyve ithalatını durdurması ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefon görüşmesi yapacağına ilişkin haberler konusunda, ''Sorunun esasını çözmeden bu işi bir telefon görüşmesi ile çözeceğine düşünmesine mi takılırsınız, halka söz verdiği halde hala bu telefon görüşmesini yapamamasına mı takılırsınız? Türkiye'de büyük bir dağınıklık, sistemsizlik yaşanıyor'' diye konuştu.
''TÜRKİYE, DÜNYANIN KOBAYI MI?''
Pancardan şeker üretimine kota getirilmesini öngören yasa teklifini eleştiren Baykal, bunun, Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisinde verdiği sözlerden biri olduğunu savundu. Bu düzenleme ile Türkiye'deki üreticilerin baskı altına alındığını kaydeden Baykal, ''Dünyada en çok tatlandırıcı kullanan ülke olacağız. Türkiye, dünyanın kobayı mı?
Avrupa'da hiçbir ülkede bu kadar çok tatlandırıcı kullanma izni yok. Burası açık ülke mi? Hükümet, tarıma üreticisinin gözünden değil, ABD'deki şirketin gözünden bakıyor'' diye konuştu.
Baykal, bakan değiştirerek tarımın sorunlarını ''örtbas etme'' olanağı bulunmadığını ifade ederek, ''Tarımda tam bir perişanlık yaşanıyor'' dedi.
''AK PARTİ'NİN KİMLERE HİZMET ETTİĞİ...''
Baykal, hükümetin çiftçilere, işçilere haklarını vermediğini, ancak, ''AK Parti yandaşlarının hakkı olmayanı aldığını'' ifade etti. Bu kesimin bütçeden ''Aslan payı''nı aldığını savunan Baykal, ''Sıkışınca onlar için gerekiyorsa af yasası çıkacak, gerekirse başka kolaylıklar çıkacak; devleti soyan naylon faturacılara, hayali ihracatçılara af çıkarılacak. Maliye Bakanlığı'nda bunlar görev yapmaya devam edecek. Ama işçiler ve çiftçiler kalkınmadan pay
alamayacaklar'' dedi.
Baykal, ''AK Parti'nin kimlere hizmet ettiğini artık herkesin görmesi gerektiğini'' söyledi.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ SÜRECİ
Fransa ve Hollanda'da AB Anayasası'nın reddedilmesiyle birlikte yeni bir sorgulama sürecinin yaşandığına dikkati çeken Baykal, gelişmeler üzerine diğer ülkelerde referandum takviminin askıya alındığını kaydetti.
Brüksel'de yarın başlayacak olan AB Zirvesi'nde bir iç değerlendirme yapılacağını belirten Baykal, şöyle devam etti:
''AB'nin geleceğiyle ilgili çok ciddi tereddütler, kuşkular ortaya çıkmaya başlamıştır. Artan kuşkular, AB'nin genişleme sürecini, dolayısıyla Türkiye'yi çok ciddi şekilde etkilemeye başlamıştır. Maalesef Türkiye'nin AB içinde yer alabileceğini düşünen, bunu kabul edenlerin sayısı olağanüstü azalmaya başlamıştır. Bu gelişme bizi de AB'yi yeniden değerlendirme ihtiyacıyla karşı karşıya bırakacaktır. Buna hazırlıklı olmamız lazım. Hiçbir şey eskisi gibi değildir. Eski kafalarla, eski anlayışlarla yeni AB ve Türkiye-AB ilişkisini düşünmek, değerlendirmek artık anlamını kaybetmiştir.''
''AB'NİN GELECEĞİ KUŞKULU''
AB'nin gelecekte genişleyebilmesini sağlayabilecek en önemli toplumun Türk toplumu olduğunu kaydeden Baykal, ''Bunu AB'nin henüz bu aşamada değerlendirme şansı yoktur. Çünkü başka konularla meşguller.
Gün gelecek Avrupa, anlamlı bir bütünlük sergileyebilmek, dünyada etkin bir güç olabilmek için Türkiye'ye sırtını dönmeye değil tam tersine Türkiye ile kucaklaşmaya ihtiyacı olduğunu anlama noktasına gelecektir'' dedi. AB'nin geleceğinin ''kuşkulu, tartışmalı'' olduğunu savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye, AB'nin kuşkulu geleceğine yeni sorunlar getirmez, AB'nin geleceğini daha olumlu hale getirir. Bunu Avrupa'nın anlaması lazım. Tabii birilerinin de buna inanarak Avrupa'ya anlatmaya kalkışması lazım.
AB ilişkilerimiz önündeki engel Türkiye'yi yönetenlerin, Türkiye AB ilişkilerini müzakere masasında sürdürenlerin, bu ilişkinin niteliği konusunda kafalarını netleştirememiş olmalarıdır. Onlar önlerine ne konulsa onunla yetinmenin, AB ile ilişki geliştiriyor görüntüsünü Türkiye'de siyasi başarıya dönüştürebilmenin hesabı içindedir.''
ANKARA ANLAŞMASI-
Brüksel'de yapılacak olan AB Zirvesi'nin Türkiye'nin ismi telaffuz edilmeden, genel bir ifadeyle 17 Aralık kararına atıfta bulunularak ya da temenniler dile getirilerek geçiştirileceğini savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''3 Ekim'e giderken biz ne yapıyoruz? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Ankara Anlaşması kapsamı içine alacağız. Ne diye alacağız, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak mı? Hayır, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Ankara Antlaşması'nın kapsamı içine alacağız, altına imzayı atacağız. O imzayı attığımız zaman artık Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ortadan kalkmış, Kıbrıs Cumhuriyeti olmuştur. Peki o Kıbrıs Cumhuriyeti ise KKTC ne?
İmza atarken altına 'Biz Burada Kıbrıs Cumhuriyeti diyoruz ama Kıbrıs'ta bizim tanıdığımız bir başka devlet, KKTC var. Bu KKTC'yi yok saymak anlamına gelmez' diye bir yazılı şerh koyma imkanını verecekler mi bize? Hayır.''
''Bir süre sonra Güney Kıbrıs Rum gemileri, uçakları Türkiye limanlarına hava limanlarına gelecek mi gelmeyecek mi'' diye soran Baykal, ''İmza atarsanız, gemisini gönderecek, almadığınız zaman mahkemeye verecek, mahkemeden karar çıkaracak. Türkiye çok ciddi ödünler vermeye sürüklenmektedir. Bu çok üzüntü verici bir tablo. AB ile ilişkilerimizde önümüzdeki günlerde Kıbrıs açısından en somut gerilim bu olacaktır.
Güney Kıbrıs Rum gemileri Türk limanlarına geldiği andan itibaren Türkiye'nin Kıbrıs davası çok ciddi bir şekilde hançerlenmiş olacaktır. Bu sadece benim değil, şu andaki KKTC yönetiminin kararıdır. Kısa bir süre önce KKTC yönetimi, 'ne yapın yapın Güney Kıbrıs Rum yönetiminin gemilerine, uçaklarına Türkiye'ye geliş izni vermeyin' demiştir.''
BAŞBAKANIN ABD GEZİSİ
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'ye yaptığı gezinin çok hareketli geçtiğini ifade ederek, Başbakanın gezi öncesinde Türkiye'de dile getirdiği bazı konuları, bu gezi sonrasında artık söyleyemeyeceğini öne sürdü.
Erdoğan'ın, Irak'ta yapılan seçimlerin demokratik olmadığı yolundaki açıklamalarını, bu geziden sonra artık yapamayacağını ileri süren Baykal, şunları söyledi:
''Sayın Başbakan seçimlerin demokratik olmadığı görüşünü Oval Ofis'te bıraktı, oraya teslim etti geldi. 'Felluce'de katliam yaşandı, işgal soykırıma dönüştü' sözleri artık yok. Artık ağzına biber sürerler. Felluce'de yaşananlar bir katliamdır, ölenler birer şehittir laflarını söyleme şansı artık yok. Bunları söyleyemez. İsrail'de devlet terörü yaşanıyor lafı da artık yasak.
Bu gezi, hükümetin bölge sorunlarına ABD penceresinden bakmayı kabul etme gezisi olmuştur. Başbakanın, Büyük Ortadoğu Projesi'ni şikayet etme hakkı da bu gezi sonrasında artık kalmamıştır. Başbakanın rota ve yörüngesi, bu geziyle yeniden belirlenmiştir. Zaten gezi de bu amaçla yapılmıştır.''
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi ilgili olarak, ''Cumhurbaşkanı türbanlı olur mu'' tartışmalarının gündeme geldiğini ve bu konudaki düşüncelerini kamuoyu ile paylaştığını söyleyen Baykal, devlet yönetiminin sadece kanunlarla gerçekleşmeyeceğini, akıl, basiret ve devlet adamlığı gibi unsurların da yönetimin olmazsa olmaz parçası olduğunu belirtti.
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türbanlı cumhurbaşkanı olur mu olur... Olur ama bu, devlete türban giydirmek olur. Bununla türban resmiyet kazanır, kolaylaşır, bunun doğru olduğunu devlet söylemiş olur. Onu takmayanlar önce azınlık, sonra da bu konuda teslim olması gerekenler gibi algılanır. Devlet o anlayışın bir parçası olur. Geçmişe dönüş olur. İran'a, Afganistan'a dönelim diyorsanız yapalım o zaman. Ama bu doğru ve iyi olmaz.
Ülkeyi yönetenlerin bu yolla Türkiye'yi nereye götürmek istediklerinin artık iyice görülmesi gerekir. Bu ülkede başı açık yaşamak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? 30 yıl önce böyle bir sorun var mıydı? Yeni çıktı, daha doğrusu çıkarıldı. Devletin, hukukun ve demokrasinin türban gibi bir sorunu yok. Dün Erzurum'da çok yanlış bir olay yaşanmıştır. Gereksiz biçimde büyük bir yanlış yapılmıştır. Bu tür davranışlar provokasyondur ve yanlıştır. Artık doğruları görün.
Sorun ne Cumhurbaşkanlığına kimin geleceği, ne erken seçim sorunudur. Sorun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'ya uygun biçimde, laik bir cumhuriyet olarak yoluna devam etsin mi etmesin mi sorunudur. Onun için sürekli bir sinirlilik ve gerginlik içindeler. Çünkü orada cerahat var, apse var. İşte o apseyi çıkarıp temizlemek lazım. Türkiye'de herkes dileğini yapsın, ama kimse devlete türban giydirmeye kalkmasın.'' Başbakan Erdoğan'ın, 'Ben laik değilim ama laikliği korumak görevim' dediğini hatırlatan Baykal, bu sözlerin ''din devletini savunmak'' anlamına geldiğini söyledi.
GENEL SEÇİM
Seçimlerin zamanında yapılmasına kimsenin karşı olmadığını ancak, Cumhurbaşkanlığı gibi Türkiye için büyük önem taşıyan bir seçimin, yeni seçilmiş bir parlamento tarafından yapılması gerektiğini söyleyen Baykal, Türkiye'nin huzuru, barışı ve geleceği için bunun gerekli olduğunu ifade etti.
Baykal, 4,5 yıllık iktidar süresinin amaçlanan hizmetleri yapmaya yeteceğini ve 6 aylık bir sürenin kullanımı için bu kadar tepki göstermeye gerek olmadığını söyledi ve ''Bunda vatana ihanet yok. Sen o sürede cumhurbaşkanı olmak istiyorsun. Madem bu kadar istiyorsun o zaman git, seçil ve gel cumhurbaşkanı ol. Ama şartların değiştiğini görüyorsun ve onun için bu 6 ay konusunda ısrar ediyorsun'' diye konuştu.
Baykal, partisinin grup toplantısında, liselerdeki yeni yapılanmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin eğitim sisteminde çok büyük olumsuzluklar yaşandığını, lise eğitiminin başarısız ve verimsiz olduğunu kaydeden Baykal, ''Bakanlık, 'Eğitimi nasıl siyasete alet ederimle, angajmanlara uygun şekilde nasıl kullanırım' konusuyla, kadrolaşma ile meşguldür. Kendi adamlarını etkin kılma çabasına sürüklenmiştir'' dedi.
''Hazırlıksız, tutarsız, ciddiyetsiz'' bir manzaranın ortaya konulduğunu savunan Baykal, yeni yapının kamuoyuna sunulması ve ayrıntılı bir şekilde tartışılması gerektiğini söyledi.
Eğitimde yapılması gereken ilk işin, zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkartılması olduğunu belirten Baykal, ''Lisenin eğitim süresini uzatarak, aynı eğitim olanaklarını, aynı öğretmeni, aynı sınıfı, aynı yetersizlikleri 4 yıl eğitime yayarak başarılı sonuç alma şansı yoktur. Tam bir keşmekeşe gidiliyor'' dedi.
Baykal, Türkiye'nin en temel konusu olan milli eğitimin ''Onun bunun oyuncağı'' haline getirilmek istendiğini savunarak, ''Bu laubaliliğe kesinlikle izin verilemez'' diye konuştu.
Bu düzenlemelerle meslek liseleri ile imam hatip liseleri arasında karşılıklı geçişi olanaklı kılmanın amaçlandığını ifade eden Baykal, ''Bir grubun üniversiteye girmesi hesabının eğitim sisteminin bütün temellerinin sarsılmasını gerektirecek kadar önemli sayıldığını'' ifade etti. Baykal, milyonlarca insanın da bu hesabın oyuncağı haline getirildiğini kaydederek, ''Yazık, günah değil mi Türkiye'ye. Yapılanların hepimiz farkındayız'' dedi.
Baykal, konuşmasında, ÖSS sınavına girecek öğrencilere başarı diledi.
TARIMIN SORUNLARI
CHP Genel Başkanı Baykal, hububat piyasasının hükümetin izlediği politika sonucu sorun doğurmaya başladığını söyledi. Çiftçilerin ''En bunalımlı dönemi'' yaşadığını ifade eden Baykal, kaygılarının doğru olduğunu görmekten üzüntü duyduklarını bildirdi. Baykal, Rusya'nın, Türkiye'den sebze-meyve ithalatını durdurması ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefon görüşmesi yapacağına ilişkin haberler konusunda, ''Sorunun esasını çözmeden bu işi bir telefon görüşmesi ile çözeceğine düşünmesine mi takılırsınız, halka söz verdiği halde hala bu telefon görüşmesini yapamamasına mı takılırsınız? Türkiye'de büyük bir dağınıklık, sistemsizlik yaşanıyor'' diye konuştu.
''TÜRKİYE, DÜNYANIN KOBAYI MI?''
Pancardan şeker üretimine kota getirilmesini öngören yasa teklifini eleştiren Baykal, bunun, Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisinde verdiği sözlerden biri olduğunu savundu. Bu düzenleme ile Türkiye'deki üreticilerin baskı altına alındığını kaydeden Baykal, ''Dünyada en çok tatlandırıcı kullanan ülke olacağız. Türkiye, dünyanın kobayı mı?
Avrupa'da hiçbir ülkede bu kadar çok tatlandırıcı kullanma izni yok. Burası açık ülke mi? Hükümet, tarıma üreticisinin gözünden değil, ABD'deki şirketin gözünden bakıyor'' diye konuştu.
Baykal, bakan değiştirerek tarımın sorunlarını ''örtbas etme'' olanağı bulunmadığını ifade ederek, ''Tarımda tam bir perişanlık yaşanıyor'' dedi.
''AK PARTİ'NİN KİMLERE HİZMET ETTİĞİ...''
Baykal, hükümetin çiftçilere, işçilere haklarını vermediğini, ancak, ''AK Parti yandaşlarının hakkı olmayanı aldığını'' ifade etti. Bu kesimin bütçeden ''Aslan payı''nı aldığını savunan Baykal, ''Sıkışınca onlar için gerekiyorsa af yasası çıkacak, gerekirse başka kolaylıklar çıkacak; devleti soyan naylon faturacılara, hayali ihracatçılara af çıkarılacak. Maliye Bakanlığı'nda bunlar görev yapmaya devam edecek. Ama işçiler ve çiftçiler kalkınmadan pay
alamayacaklar'' dedi.
Baykal, ''AK Parti'nin kimlere hizmet ettiğini artık herkesin görmesi gerektiğini'' söyledi.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ SÜRECİ
Fransa ve Hollanda'da AB Anayasası'nın reddedilmesiyle birlikte yeni bir sorgulama sürecinin yaşandığına dikkati çeken Baykal, gelişmeler üzerine diğer ülkelerde referandum takviminin askıya alındığını kaydetti.
Brüksel'de yarın başlayacak olan AB Zirvesi'nde bir iç değerlendirme yapılacağını belirten Baykal, şöyle devam etti:
''AB'nin geleceğiyle ilgili çok ciddi tereddütler, kuşkular ortaya çıkmaya başlamıştır. Artan kuşkular, AB'nin genişleme sürecini, dolayısıyla Türkiye'yi çok ciddi şekilde etkilemeye başlamıştır. Maalesef Türkiye'nin AB içinde yer alabileceğini düşünen, bunu kabul edenlerin sayısı olağanüstü azalmaya başlamıştır. Bu gelişme bizi de AB'yi yeniden değerlendirme ihtiyacıyla karşı karşıya bırakacaktır. Buna hazırlıklı olmamız lazım. Hiçbir şey eskisi gibi değildir. Eski kafalarla, eski anlayışlarla yeni AB ve Türkiye-AB ilişkisini düşünmek, değerlendirmek artık anlamını kaybetmiştir.''
''AB'NİN GELECEĞİ KUŞKULU''
AB'nin gelecekte genişleyebilmesini sağlayabilecek en önemli toplumun Türk toplumu olduğunu kaydeden Baykal, ''Bunu AB'nin henüz bu aşamada değerlendirme şansı yoktur. Çünkü başka konularla meşguller.
Gün gelecek Avrupa, anlamlı bir bütünlük sergileyebilmek, dünyada etkin bir güç olabilmek için Türkiye'ye sırtını dönmeye değil tam tersine Türkiye ile kucaklaşmaya ihtiyacı olduğunu anlama noktasına gelecektir'' dedi. AB'nin geleceğinin ''kuşkulu, tartışmalı'' olduğunu savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye, AB'nin kuşkulu geleceğine yeni sorunlar getirmez, AB'nin geleceğini daha olumlu hale getirir. Bunu Avrupa'nın anlaması lazım. Tabii birilerinin de buna inanarak Avrupa'ya anlatmaya kalkışması lazım.
AB ilişkilerimiz önündeki engel Türkiye'yi yönetenlerin, Türkiye AB ilişkilerini müzakere masasında sürdürenlerin, bu ilişkinin niteliği konusunda kafalarını netleştirememiş olmalarıdır. Onlar önlerine ne konulsa onunla yetinmenin, AB ile ilişki geliştiriyor görüntüsünü Türkiye'de siyasi başarıya dönüştürebilmenin hesabı içindedir.''
ANKARA ANLAŞMASI-
Brüksel'de yapılacak olan AB Zirvesi'nin Türkiye'nin ismi telaffuz edilmeden, genel bir ifadeyle 17 Aralık kararına atıfta bulunularak ya da temenniler dile getirilerek geçiştirileceğini savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''3 Ekim'e giderken biz ne yapıyoruz? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Ankara Anlaşması kapsamı içine alacağız. Ne diye alacağız, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak mı? Hayır, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Ankara Antlaşması'nın kapsamı içine alacağız, altına imzayı atacağız. O imzayı attığımız zaman artık Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ortadan kalkmış, Kıbrıs Cumhuriyeti olmuştur. Peki o Kıbrıs Cumhuriyeti ise KKTC ne?
İmza atarken altına 'Biz Burada Kıbrıs Cumhuriyeti diyoruz ama Kıbrıs'ta bizim tanıdığımız bir başka devlet, KKTC var. Bu KKTC'yi yok saymak anlamına gelmez' diye bir yazılı şerh koyma imkanını verecekler mi bize? Hayır.''
''Bir süre sonra Güney Kıbrıs Rum gemileri, uçakları Türkiye limanlarına hava limanlarına gelecek mi gelmeyecek mi'' diye soran Baykal, ''İmza atarsanız, gemisini gönderecek, almadığınız zaman mahkemeye verecek, mahkemeden karar çıkaracak. Türkiye çok ciddi ödünler vermeye sürüklenmektedir. Bu çok üzüntü verici bir tablo. AB ile ilişkilerimizde önümüzdeki günlerde Kıbrıs açısından en somut gerilim bu olacaktır.
Güney Kıbrıs Rum gemileri Türk limanlarına geldiği andan itibaren Türkiye'nin Kıbrıs davası çok ciddi bir şekilde hançerlenmiş olacaktır. Bu sadece benim değil, şu andaki KKTC yönetiminin kararıdır. Kısa bir süre önce KKTC yönetimi, 'ne yapın yapın Güney Kıbrıs Rum yönetiminin gemilerine, uçaklarına Türkiye'ye geliş izni vermeyin' demiştir.''
BAŞBAKANIN ABD GEZİSİ
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'ye yaptığı gezinin çok hareketli geçtiğini ifade ederek, Başbakanın gezi öncesinde Türkiye'de dile getirdiği bazı konuları, bu gezi sonrasında artık söyleyemeyeceğini öne sürdü.
Erdoğan'ın, Irak'ta yapılan seçimlerin demokratik olmadığı yolundaki açıklamalarını, bu geziden sonra artık yapamayacağını ileri süren Baykal, şunları söyledi:
''Sayın Başbakan seçimlerin demokratik olmadığı görüşünü Oval Ofis'te bıraktı, oraya teslim etti geldi. 'Felluce'de katliam yaşandı, işgal soykırıma dönüştü' sözleri artık yok. Artık ağzına biber sürerler. Felluce'de yaşananlar bir katliamdır, ölenler birer şehittir laflarını söyleme şansı artık yok. Bunları söyleyemez. İsrail'de devlet terörü yaşanıyor lafı da artık yasak.
Bu gezi, hükümetin bölge sorunlarına ABD penceresinden bakmayı kabul etme gezisi olmuştur. Başbakanın, Büyük Ortadoğu Projesi'ni şikayet etme hakkı da bu gezi sonrasında artık kalmamıştır. Başbakanın rota ve yörüngesi, bu geziyle yeniden belirlenmiştir. Zaten gezi de bu amaçla yapılmıştır.''
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimi ilgili olarak, ''Cumhurbaşkanı türbanlı olur mu'' tartışmalarının gündeme geldiğini ve bu konudaki düşüncelerini kamuoyu ile paylaştığını söyleyen Baykal, devlet yönetiminin sadece kanunlarla gerçekleşmeyeceğini, akıl, basiret ve devlet adamlığı gibi unsurların da yönetimin olmazsa olmaz parçası olduğunu belirtti.
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türbanlı cumhurbaşkanı olur mu olur... Olur ama bu, devlete türban giydirmek olur. Bununla türban resmiyet kazanır, kolaylaşır, bunun doğru olduğunu devlet söylemiş olur. Onu takmayanlar önce azınlık, sonra da bu konuda teslim olması gerekenler gibi algılanır. Devlet o anlayışın bir parçası olur. Geçmişe dönüş olur. İran'a, Afganistan'a dönelim diyorsanız yapalım o zaman. Ama bu doğru ve iyi olmaz.
Ülkeyi yönetenlerin bu yolla Türkiye'yi nereye götürmek istediklerinin artık iyice görülmesi gerekir. Bu ülkede başı açık yaşamak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? 30 yıl önce böyle bir sorun var mıydı? Yeni çıktı, daha doğrusu çıkarıldı. Devletin, hukukun ve demokrasinin türban gibi bir sorunu yok. Dün Erzurum'da çok yanlış bir olay yaşanmıştır. Gereksiz biçimde büyük bir yanlış yapılmıştır. Bu tür davranışlar provokasyondur ve yanlıştır. Artık doğruları görün.
Sorun ne Cumhurbaşkanlığına kimin geleceği, ne erken seçim sorunudur. Sorun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'ya uygun biçimde, laik bir cumhuriyet olarak yoluna devam etsin mi etmesin mi sorunudur. Onun için sürekli bir sinirlilik ve gerginlik içindeler. Çünkü orada cerahat var, apse var. İşte o apseyi çıkarıp temizlemek lazım. Türkiye'de herkes dileğini yapsın, ama kimse devlete türban giydirmeye kalkmasın.'' Başbakan Erdoğan'ın, 'Ben laik değilim ama laikliği korumak görevim' dediğini hatırlatan Baykal, bu sözlerin ''din devletini savunmak'' anlamına geldiğini söyledi.
GENEL SEÇİM
Seçimlerin zamanında yapılmasına kimsenin karşı olmadığını ancak, Cumhurbaşkanlığı gibi Türkiye için büyük önem taşıyan bir seçimin, yeni seçilmiş bir parlamento tarafından yapılması gerektiğini söyleyen Baykal, Türkiye'nin huzuru, barışı ve geleceği için bunun gerekli olduğunu ifade etti.
Baykal, 4,5 yıllık iktidar süresinin amaçlanan hizmetleri yapmaya yeteceğini ve 6 aylık bir sürenin kullanımı için bu kadar tepki göstermeye gerek olmadığını söyledi ve ''Bunda vatana ihanet yok. Sen o sürede cumhurbaşkanı olmak istiyorsun. Madem bu kadar istiyorsun o zaman git, seçil ve gel cumhurbaşkanı ol. Ama şartların değiştiğini görüyorsun ve onun için bu 6 ay konusunda ısrar ediyorsun'' diye konuştu.
