2007-04-12 - 13:10
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Sosyal Fiziki Altyapı Dairesi Başkanı Niyazi İlter, Kyoto Protokolü'ne taraf olunmasının Türk ekonomisine etkisinin 38 milyar dolar olacağının tahmin edildiğini bildirdi.
AK Parti Kayseri Milletvekili Adem Baştürk başkanlığında toplanan Küresel
Isınma Komisyonu, DPT uzmanlarını dinledi.
''Kalkınma Politikalarımız Çerçevesinde İklim Değişikliği'' konulu sunum
yapan İlter, komisyon üyelerine Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi, Kyoto Protokolü, 9. Kalkınma Planı hakkında bilgi verdi.
İlter, Kyoto protokolüne toplam 164 ülkenin taraf olduğunu, Türkiye, ABD,
Avustralya, Hırvatistan ve Kazakistan'ın da aralarında bulunduğu 29 ülkenin ise
henüz protokole imza koymadığını hatırlattı.
Dünyada 1850-2000 yılları arasında toplam sera gazı emisyonu salınımlarının
yüzde 30'unu ABD, yüzde 27'sini AB ülkeleri, yüzde 8.2'sini Rusya, yüzde 7.2'sini
Çin, yüzde 4.1'ini Japonya yaparken, Türkiye'de bu oranın binde 4'te kaldığını
ifade eden İlter, Türkiye'nin sera gazı emisyon salınımında dünyada 75. sırada
olduğunu bildirdi.
İlter, Türkiye'nin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ndeki EK-1
ülkelerinden farklı konumu müzakere edilmediği için Kyoto Protokolü'nün hangi
bölümünde yer alacağının belli olmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:
''Kyoto Protokolü'nde Türkiye'nin pozisyonu ABD ve Avustralya'dan çok
farklıdır. Türkiye, sözleşme ve protokolün hazırlanma felsefesini kabul etmekte,
ancak kendisine yüklenen yükümlülüğü sorumluluğundan fazla olduğu için taraf
olmamaktadır. Bu önemli bir ayrıntıdır. Kamuoyunda, 'Kyoto Protokolü'ne taraf
olmamızın maliyeti 20 milyar dolar ifadesi hayaldir. Böyle bir çalışma yok' gibi
değerlendirmeler yapılıyor. Böyle bir çalışma vardır. Türkiye'nin emisyonlarını
yüzde 10 azaltması üzerine değişik senaryolar yapılmıştır. Buna göre yüzde onluk
bir emisyon azaltımının GSYİH'de de yüzde 10'luk bir düşüş olacağı
varsayılmaktadır. Dolayısıyla Kyoto Protokolü'ne taraf olunmasının Türk
ekonomisine etkisinin, 38 milyar dolar olacağı öngörülüyor. Küresel ısınmaya
karşı mücadelenin hem sanayiye, hem de ekonomiye zararı olacaktır.''
-3 DEĞİŞİK SENARYO-
Kyoto Protokolü'ne taraf olunması durumunda ekonomiye etkisi üzerine 3
değişik senaryonun bulunduğunu ifade eden İlter, ''Türkiye, yükümlülüklerin
tanımlandığı hiçbir listede yer almaz ve Kyoto'yu imzalarsa ekonomiye etkisi
olmaz. İkincisi İsviçre, Güney Kore, Meksika ve Türkiye'nin de aralarında
bulunduğu bazı ülkeler için yeni bir liste oluşturulur ve bu ülkelerin belli
yükümlülük alması sağlanabilir. Bu ABD'nin senaryosudur. Bu senaryonun ekonomiye
etkisi konusunda çalışma yapılmalıdır'' diye konuştu.
İlter, üçüncü senaryonun da Türkiye'nin sayısal bir taahhüt üstlenmesi
olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Bu senaryo ülkemize en fazla ekonomik yükü getirecektir. TÜİK'in
tahminlerine göre mevcut politikalar aşığında 2004 yılındaki toplam 233 milyon
tonluk karbondioksit emisyonumuz, yüzde 175 artarak 2020 yılında 615 milyon ton
olacaktır. Bu emisyon miktarında yüzde 10'luk bir azaltmanın maliyeti GSYİH'da
yüzde 10 olacaktır.''
Niyazi İlter, iklim değişikliği konusundaki çalışmaların ulusal düzeyde
yapılması gerektiğini belirterek, bu işin uluslararası kuruluşlara
bırakılmamasını istedi.
Isınma Komisyonu, DPT uzmanlarını dinledi.
''Kalkınma Politikalarımız Çerçevesinde İklim Değişikliği'' konulu sunum
yapan İlter, komisyon üyelerine Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi, Kyoto Protokolü, 9. Kalkınma Planı hakkında bilgi verdi.
İlter, Kyoto protokolüne toplam 164 ülkenin taraf olduğunu, Türkiye, ABD,
Avustralya, Hırvatistan ve Kazakistan'ın da aralarında bulunduğu 29 ülkenin ise
henüz protokole imza koymadığını hatırlattı.
Dünyada 1850-2000 yılları arasında toplam sera gazı emisyonu salınımlarının
yüzde 30'unu ABD, yüzde 27'sini AB ülkeleri, yüzde 8.2'sini Rusya, yüzde 7.2'sini
Çin, yüzde 4.1'ini Japonya yaparken, Türkiye'de bu oranın binde 4'te kaldığını
ifade eden İlter, Türkiye'nin sera gazı emisyon salınımında dünyada 75. sırada
olduğunu bildirdi.
İlter, Türkiye'nin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ndeki EK-1
ülkelerinden farklı konumu müzakere edilmediği için Kyoto Protokolü'nün hangi
bölümünde yer alacağının belli olmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:
''Kyoto Protokolü'nde Türkiye'nin pozisyonu ABD ve Avustralya'dan çok
farklıdır. Türkiye, sözleşme ve protokolün hazırlanma felsefesini kabul etmekte,
ancak kendisine yüklenen yükümlülüğü sorumluluğundan fazla olduğu için taraf
olmamaktadır. Bu önemli bir ayrıntıdır. Kamuoyunda, 'Kyoto Protokolü'ne taraf
olmamızın maliyeti 20 milyar dolar ifadesi hayaldir. Böyle bir çalışma yok' gibi
değerlendirmeler yapılıyor. Böyle bir çalışma vardır. Türkiye'nin emisyonlarını
yüzde 10 azaltması üzerine değişik senaryolar yapılmıştır. Buna göre yüzde onluk
bir emisyon azaltımının GSYİH'de de yüzde 10'luk bir düşüş olacağı
varsayılmaktadır. Dolayısıyla Kyoto Protokolü'ne taraf olunmasının Türk
ekonomisine etkisinin, 38 milyar dolar olacağı öngörülüyor. Küresel ısınmaya
karşı mücadelenin hem sanayiye, hem de ekonomiye zararı olacaktır.''
-3 DEĞİŞİK SENARYO-
Kyoto Protokolü'ne taraf olunması durumunda ekonomiye etkisi üzerine 3
değişik senaryonun bulunduğunu ifade eden İlter, ''Türkiye, yükümlülüklerin
tanımlandığı hiçbir listede yer almaz ve Kyoto'yu imzalarsa ekonomiye etkisi
olmaz. İkincisi İsviçre, Güney Kore, Meksika ve Türkiye'nin de aralarında
bulunduğu bazı ülkeler için yeni bir liste oluşturulur ve bu ülkelerin belli
yükümlülük alması sağlanabilir. Bu ABD'nin senaryosudur. Bu senaryonun ekonomiye
etkisi konusunda çalışma yapılmalıdır'' diye konuştu.
İlter, üçüncü senaryonun da Türkiye'nin sayısal bir taahhüt üstlenmesi
olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Bu senaryo ülkemize en fazla ekonomik yükü getirecektir. TÜİK'in
tahminlerine göre mevcut politikalar aşığında 2004 yılındaki toplam 233 milyon
tonluk karbondioksit emisyonumuz, yüzde 175 artarak 2020 yılında 615 milyon ton
olacaktır. Bu emisyon miktarında yüzde 10'luk bir azaltmanın maliyeti GSYİH'da
yüzde 10 olacaktır.''
Niyazi İlter, iklim değişikliği konusundaki çalışmaların ulusal düzeyde
yapılması gerektiğini belirterek, bu işin uluslararası kuruluşlara
bırakılmamasını istedi.
