2006-03-07 - 14:30
CHP GENEL BAŞKANI BAYKAL: ''BAŞBAKAN KENDİSİ SÖYLÜYOR KENDİSİ DİNLİYOR''
Baykal partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, CHP'yi ''aç tavuk, kendisini darı ambarında sanırmış'' diyerek eleştirdiğini belirterek, ''Tavuk artık AKP'nin amblemi, mısır Unakıtan'ın damgası, açgözlülük AKP yöneticilerin karakteri haline geldi'' dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal,Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın, CHP'yi ''aç tavuk, kendisini darı
ambarında sanırmış'' diyerek eleştirdiğini belirterek, ''Tavuk artık
AKP'nin amblemi, mısır Unakıtan'ın damgası, açgözlülük AKP
yöneticilerin karakteri haline geldi'' dedi.
Baykal, partisinin TBMM grubunda yaptığı konuşmada, gündemdeki
konuları değerlendirdi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün, kadının statüsü ve sorunlarını
tartışmak için bir vesile olması gerektiğini ifade eden Baykal, kadın
sorununun cinsiyet değil, toplum ve kültür sorunu olduğunu söyledi.
Töre cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve kadının ikinci sınıf
insan olarak görülmesinin temel konular olmayı sürdürdüğünü belirten
Baykal, kadınsız toplum, yaşam ve insanlığın tasavvur edilemeyeceğini
kaydetti.
Fındık üreticilerinin sorunlarına da değinen Baykal, AK Parti'nin
Fiskobirlik seçimlerine müdahale ettiğini, ancak başarılı olamadığını
savundu. Baykal, kredi ve destek kaynakları kurutularak, fındık
üreticisinin düşük fiyata mahkum edildiğini, bunun ''tipik AK Parti
politikası'' olduğunu öne sürdü.
Baykal, ekonomideki gelişmelere de yer verdiği konuşmasında,
Türkiye'de çok önemli sıcak para trafiği yaşandığını ifade etti.
Baykal, sıcak paranın, üretim, istihdam ve yatırım için gelmediğini
kaydederek, ''Gelen dolar Türk lirasına dönüyor, faizini topluyor,
daha uygun kurdan dışarı çıkıyor. Her 100 dolar, 24 dolar faiz olarak
çıkıyor. Eğer borsadaysa, bu 62 dolar oluyor'' diye konuştu.

-''KUR, EKONOMİYİ TAHRİP EDİYOR''-

Enflasyonla mücadelenin öncelikli hedef olduğuna işaret eden
Baykal, bunun için kur ve faizin ilk dönemde bir silah olarak
kullanılabileceğini söyledi. Baykal, ''6. yılda hala enflasyonu; ancak
yapay, Türk ekonomisini tahrip eden bir kur politikası sayesinde
tutabildiğinizi söylüyorsanız, enflasyonla mücadelede daha başarıya
ulaşmamışsınız demektir'' dedi.
Baykal, 2 milyon tekstil çalışanının 200 bininin işten
çıkarıldığını belirterek, Başbakan'ın açıkladığı KDV'deki oran
değişikliğinin, sorunların çözümünde yeterli olamayacağını savundu.
''Bu kur, artık ekonomimizi tahrip etme aşamasına gelmiştir''
diyen Baykal, ağlayan tekstil sektörünün yanına, başka sektörlerin de
eklenebileceği uyarısında bulundu.
Ekonominin yanlış kura oturtulduğunu ifade eden Baykal, palyatif
çözümlerle, aspirin tedavisiyle sorunların çözülemeyeceğini kaydetti.

-''MALİYE BAKANI'NIN DOSTLARINA BIRAKMAYACAĞIZ''-

Baykal, Türkiye'nin güney sınırındaki mayınlı arazilerin
temizlenmesi için Maliye Bakanlığı'nın ihale yapacağını anımsatarak,
''Hangi Silahlı Kuvvetler yetkilisi, 'bu işi yapamayız' diye bir
açıklamada bulunmuştur?'' diye sordu.
Suriye sınırındaki 508 bin dönümlük arazinin 49 yıllığına mayın
temizleme karşılığı yabancı şirketlere verilmesinin kabul
edilemeyeceğini belirten Baykal, şöyle konuştu:
''İhaleler iptal edilmelidir. Güneydoğu sınırının güvenliğini,
terörün tekrar başkaldırmaya başladığı, her türlü kaçakçılığın yer
alabileceği, bölgenin en sıcak günlere gitmekte olduğu bu ortam ve o
coğrafyada fiili kontrolü, yabancı şirketlere, Ofer şirketlerine
emanet etmeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Maliye Bakanı,
marifetlerine son olarak bunu ekleme çabasında ama bunu da
başaramayacaktır. Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili böyle bir konuda,
meydanı, Maliye Bakanı'nın dostlarına bırakmayacağız.''

-''BAŞARISIZ SİYASETÇİ SENDROMU''-

Deniz Baykal, Başbakan'ın son zamanlarda CHP'yi hedef seçmeye
yöneldiğini öne sürerek, ''CHP ile yatıp, CHP ile kalkıyor. Bir
huzursuzluk, tedirginlik içinde'' dedi.
İşlerin artık herkes tarafından kötüye gittiğinin, işin tadının
kaçtığının görüldüğünü savunan Baykal, yanlışlıkların ortaya çıkmaya
başladığını söyledi. Bunlar görüldükçe Hükümet'in rahatsız olduğunu ve
bu rahatsızlığı, CHP'ye saldırarak kapatma arayışına yöneldiğini öne
süren Baykal, şöyle devam etti:
''Bu bilinen, başarısız siyasetçi sendromudur. Görevini tam yerine
getiremeyen, sorun ve sıkıntılarla kuşatılmaya başlanan siyasetçiler,
genellikle böyle suçlamalar, saldırılar yaparlar. Bunları hiç ciddiye
almıyoruz, bunlarla meşgul değiliz. Başbakan kendisi söylüyor, kendisi
dinliyor. Bu Başbakan'ın, kendi iç dünyasını, ruh dünyasını
etkilemenin dışında hiçbir sonuç vermeyecek olan, boş söylemdir.
Hiçbir önem ve ciddiyeti yoktur.
Başbakan, son zamanlarda 'aç tavuk kendisini darı ambarında
sanırmış' diyor. Takdiri ilahi. Sen tavuğu mavuğu bırak, senin neyine
tavuk? CHP'ye laf atma gereği hissedince 'aç tavuk kendisini darı
ambarında sanırmış...' Tavuk, darı, açgözlülük diyorsun. Kime
yakışıyor bunlar? Tavuk artık AKP'nin amblemi, mısır Unakıtan'ın
damgası haline geldi. Açgözlülük, AKP'nin ilçe yöneticilerinden
bakanlarına kadar bütün yöneticilerin karakteri haline geldi. Böyle
sürçmeler zaman zaman ortaya çıkar. Başbakan'ın çok sevdiği bir söz
bu. Bu işleri sen çok iyi biliyorsun, ne olur ne biter bunlar senin
ihtisas alanı içinde, bizi ilgilendirmiyor.''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal,
Şemdinli olayıyla ilgili iddianamenin sağlam hukuki dayanaklarla
hazırlandığı söylemenin ''insanın aklına ihanet'' olduğunu ifade etti.
Baykal, ''Şemdinli olayının içyüzünün ortaya çıkması konusu ayrıdır,
o olayı bir Kara Kuvvetleri Komutanı'nın önünü kesmek için gerekçe
diye kullanma girişimi ayrıdır'' dedi.
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK
Parti iktidarıyla Türkiye'nin anayasa, hukuk, siyasal sisteminin
dayanak noktası olan belli kurumlara yönelik arayış, değiştirme ve
yeniden tanımlama çabalarının sürdürüldüğünü savundu.
Şemdinli olayları iddianamesi ve bununla ilgili tartışmalara
değinen Baykal, Van Cumhuriyet Başsavcı Vekili'nin, daha önce de
Yüzüncüyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın ile ilgili
iddianameyi hazırladığına dikkati çekti.
Bir süreden beri Ankara'da gazete bürolarında ve internette
''resmi ifadeli bir takım iddiaların, kağıtların dolaşmaya
başladığını, belli bir kişiyle ilgili iddiaların ortaya atıldığını''
kaydeden Baykal, belirlenen hedefe yönelik sistemli bir saldırı
yürütüldüğünü söyledi.
Şemdinli iddianamesinde, gazete bürolarına dağıtılan gerçek dışı
belgelerdeki suçlamaların yer aldığını savunan Baykal, şöyle devam
etti:
''Siyasetin uzak tutulması gereken temel kuruluşlardan bir tanesi
silahlı kuvvetler, diğerleri de adalet ve eğitimdir. Ancak, 'silahlı
kuvvetlerin tercihi yoktur, olmamalıdır' demek, doğru değildir.
Silahlı kuvvetlerin tercihi Türkiye Cumhuriyeti anayasasıdır, laik
demokratik cumhuriyettir. Türkiye'nin bağımsızlığı, ulusal
bütünlüğüdür.''

-''AKLA İHANETTİR''-

Silahlı kuvvetlerin bu temel çerçevenin dışına çıktığına dair bir
izlenim bulunmadığını kaydeden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu konularda dikkatli, duyarlı elbette olacak; olmazsa sorun...
Adalet, gene aynı şekilde. Hukukçularımızın, savcılarımızın
Cumhuriyetin hukukçuları, savcıları olmalarını istiyoruz. Türkiye'nin
laik demokratik cumhuriyetine sahip çıkmalarını istiyoruz.
Silahlı kuvvetler de Atatürk Cumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri,
yargı da Atatürk Cumhuriyeti'nin yargısı olacak. Öyledirler, öyle
idiler. Öyle olacaklar mı olmayacaklar mı, mesele bu...''
Yüzüncüyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aşkın hakkındaki
iddianamenin, yayınlanmadan kamuoyuna açıklandığına dikkati çeken
Baykal, hukuka aykırı şekilde bir suçlama kampanyası
şekillendirildiğini kaydetti.
O olayda toplumun büyük tepki gösterdiğini ve sonunda iddianamenin
hukuki dayanağının bulunmadığının ortaya çıktığını ifade eden Baykal,
aynı Başsavcı Vekili'nin, şimdi Kara Kuvvetleri Komutanı hakkında
''çete kurma'' suçlamasını temel alan bir iddianame hazırladığını
belirtti.
Kimsenin mevki ve makamının, hukukun işlemesine engel olmaması
gerektiğine işaret eden Baykal, ancak bu temel ilkenin bugün başbakan,
bakanlar ve milletvekilleri için işletilmediğini söyledi.
Baykal, Silahlı Kuvvetler'de ise bu temel ilkenin işletildiğini;
eski Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın bir süre önce yargılandığını ve
hukuki bir sürecin ardından karar verildiğini vurguladı.

-''AÇIK BİR TERTİP''-

Sağlam hukuki gerekçeler olması durumunda Kara Kuvvetleri
Komutanı'nın da suçlanabileceğini; toplumun, kim olursa olsun suç
işleyenin arkasında durmayacağını ifade eden Baykal, şunları söyledi:
''Herkesten, işlediği her suçun hesabı sorulmalıdır. Ama bu
iddianamenin sağlam hukuki dayanaklara dayandığını, siyasi kaygıların
tamamen dışında iyi niyetle hazırlanmış bir belge olduğunu düşünmek,
insanın aklına ihanettir. Sağduyuya ters düşmektedir.
Akıl var, mantık var; olayın akışını görüyoruz. Bunun, hukuki bir
süreç olduğunu iddia etmek mümkün mü? Elbette Şemdinli olayının içyüzü
ortaya çıkmalı. Şemdinli olayının içyüzünün ortaya çıkması konusu
ayrıdır, o olayı bir Kara Kuvvetleri Komutanı'nın önünü kesmek için
gerekçe diye kullanma girişimi, bunun için hukuk dışı siyasi bir takım
iddiaları esas alarak bir yargılama süreci başlatma girişimi ayrıdır.
Gerçek ortadadır, ortada çok açık bir tertip vardır. En yanlış, en
sakıncalı siyasi istismar, yargıyı kullanarak yapılan siyasettir.
Yargıyı kullanarak yapılan siyaset kadar tehlikeli bir siyaset
yoktur. Bunu, daha önce rektör konusunda gördük, şimdi komutan
konusunda aynı senaryo tekrar önümüze getirilmektedir. Dün rektör,
bugün komutan, yarın kim bilir kim? Birileri bu süreç karşısında
'sakin olun, itidalli davranın, görmezlikten gelin, içyüzünü ortaya
koyun' diyor. Bu süreçler hep yaşandı. Papaz ne diyor, 'önce
komünistleri, sosyalistleri, sonra liberalleri aldılar, 'bana ne'
dedim. Sonra sıra bana geldiğinde çevremde kimse kalmamıştı' diyor.
Hukuka saygılı, demokrat bir insan olmak demek, böyle olaylar
karşısında cesaretle tavır takınmak demektir. Eğer bu noktada da
Türkiye, 'yeter artık' deme ihtiyacını duymuyorsa yazıklar olsun...''

-''ONLAR OYNAMASIN, BUNLAR DA GÖZ YUMMASIN''-

Son dönemde Türkiye'de, terörün çok tehlikeli bir şekilde
tırmanmaya başladığını belirten Baykal, ''Eğer siyaset, toplum göz
yumar da silahlı kuvvetlere girerse bunun, tasavvur edemeyeceğiniz
ağır sonuçları ortaya çıkar. Tarihimiz bunun tanığıdır'' dedi.
Silahlı kuvvetlerin Türkiye'nin en temel kurumlarından birisi
olduğunu vurgulayan Baykal, ''Silahlı kuvvetler kendisini
yozlaşmadan, çürümeden, bozulmadan korumayı, sakınmayı
başarabilmiştir. Dokunmayın, oynamayın... Hiçbir haklı gerekçesi
olamaz. Onlar oynamasınlar, bunlar da göz yummasınlar, görmezlikten
gelmesinler. Herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Biz üzerimize düşeni
yapıyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''olayı, gazetelerden takip
ettiği'' yönünde açıklama yaptığını belirten Baykal, bunun; ''savunma
ihtiyacının bir ifadesi olduğu'' söyledi.
Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Türkiye kötü yönetiliyor. Üniversiteyle, yargıyla kavgalı,
silahlı kuvvetlerle ilgili tedirginlikler yaratan bir iktidar... Daha
cumhurbaşkanlığı konusu çözülmedi. Cumhurbaşkanlığı konusu planlandığı
şekilde çözüldükten sonra acaba bu süreçler nasıl işler, ne gibi
sorunlar ortaya çıkar; bunun takdirini sağduyulu vatandaşlarımıza
bırakıyoruz. Bu, çok tehlikeli bir gidiştir. Çok tehlikeli bir oyun
oynanıyor. Bu oyunu etkisiz kılmak hepimizin öncelikli görevidir. Bunu
başaracağımıza inanıyorum. Ama gerekli duyarlılık gösterilmez konu
geçiştirilir, görmezlikten gelinirse tarihin pek çok örneğini
sergilediği süreç bir kez daha gözlerimizin önünde Türkiye'de işler.
İşlemeyeceğine inanıyorum, işletmemek zorundayız''

Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın ''CHP'ye kafayı taktığını'' savunarak, bunun
sağlıklı bir yaklaşım olmadığını söyledi.
Erdoğan'ın, CHP'yi Türkiye için bir şey yapmamakla suçladığını
belirten Baykal, ''Başbakan, soğukkanlılığını, ölçüsünü kaybetmiş
halde suçlayarak, karalayarak, iftira atarak durumu idare
edebileceğini zannediyor. Bu mümkün değildir'' dedi. Baykal,
Türkiye'yi çağdaş bir toplum haline getiren süreçlerin, devrimlerin,
CHP'nin eseri olduğunu söyledi.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'la ilgili yeni bir gensoru
verdiklerini ve Başbakan Erdoğan'ın ''Bu, gensorunun
sulandırılmasıdır'' değerlendirmesini yaptığını kaydeden Baykal,
sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sulandırma nedir? Siz bir gensoruda dile getirilen gerçeklerin
doğru olduğunu bile bile, oyunuzu sırf siyasi parti dayanışması,
(parti genel başkanının talimatıdır) diye vicdanınıza göre değil,
siyasi talimata göre yönlendiriyorsanız ve oyunu böyle kullanan biri
Maliye Bakanı'na mektup yazıp açıkça bunu itiraf ediyorsa, 'Sen oyu
aldın ama biz vicdanımızda seni aklamadık' diyorsa, sulandırma o
noktada ortaya çıkmıştır.
Biz şimdi bir fırsat daha vereceğiz. Doğruya, hakka sahip
çıkmaları, vicdanlarının sesini dinleyebilmeleri için bir fırsat daha
vereceğiz. 'Bu fırsatı kullanmayacağız, yine siyasi talimatla
yapacağız' diyorsanız, bu sizin bileceğiniz iş.''
Bakan Unakıtan'ın oğlunun kurduğu şirketle ilgili KDV oranının
yüzde 18'den yüzde 8'e indirildiğini, kızının şirketinin bilgisayar
satışı için devlet dairelerini dolaştığının ortaya çıktığını savunan
Baykal, ''Dünyanın neresinde bir Maliye Bakanı'nın kızının şirketi,
bakanlıkla ilgili bir devlet dairesine gidip 'Şu ürünümden alın'' diye
talepte bulunur? Bu, nüfuz ticareti değil midir?'' diye konuştu.

-''HESAP SORULACAK''-

Maliye Bakanı'nın, ''işi görmemeye, duymamaya getirdiğini, ancak
Türkiye'nin bu vurdumduymazlığa boyun eğmeyeceğini'' ifade eden
Baykal, sözlerini böyle sürdürdü:
''Böyle bir Maliye Bakanı'na sahip olmak, bizi rahatsız ediyor.
Başbakan'ın, bu Maliye Bakanı'nı Türkiye'ye dayatmasını kabul
etmeyeceğiz. Dikkatten kaçmaması gereken nokta; konu, acaba Maliye
Bakanı konusu mu Başbakan konusu mu?
Maliye Bakanı'nın artık bu iddialar karşısında savunulabilir
tarafı kalmamıştır. Peki Başbakan niye sahip çıkıyor? Efendim
inatlaşma, politik dirençmiş... Maliye Bakanı'nın, Başbakan'a rağmen
bu uygulamaları bu şekilde yapmaya devam edebilmesi mümkün değildir.
Ama mümkün oluyor... O zaman bilesiniz ki yapan Maliye Bakanı değil,
Başbakan'dır, Başbakan... Artık Maliye Bakanı'na dönük siyasi hesabın
sorulacağı tek makam kalmıştır, o da Başbakan'dır. Başbakan, Maliye
Bakanı'nın hiç yanlış yapmadığına inanıyor. Hayırlı olsun. Ama o
inanca bizi inandırması, toplumu inandırması mümkün değildir. O
inancın ömrü, Başbakan'ın siyasi ömrüyle sınırlıdır. Başbakan'ın
iktidarı kaybettiği anda hiç kuşku yok ki bunların hesabı, hem
Başbakan'dan hem Maliye Bakanı'ndan sorulacaktır.''