2006-03-28 - 15:30
Grup toplantısındaki konuşmasında Merkez Bankası Başkanlığı atamasını eleştiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "Bu, Başbakan eliyle yaratılmış, bile bile oluşturulmuş bir krizdir" dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Merkez Bankası Başkanlığı'na atama konusunun ''skandal'' olduğunu öne sürerek, bunun, Başbakan eliyle yaratılmış, bile bile oluşturulmuş bir kriz olduğunu söyledi. Baykal, ''Buna kriz demek bile güç, ama kendi etti kendi buldu. Sadece kendi bulsa mesele yok, Türkiye buldu. Şimdi bu kriz doğrudan doğruya, made in by Tayyip Erdoğan...'' dedi.
Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Baykal, Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak atamayla ilgili görüşlerini dile getirdi.
Türkiye'de siyasetin hareketlendiğini, siyasi tartışmaların birden bire ısındığı bir ortama girildiğini anlatan Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da üslubunun değişmeye başladığını, kızgınlığını ve gerginliğini kamuoyuna yansıttığını kaydetti.
Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak atama konusunda yaşananları eleştiren Baykal, Türkiye'nin zor ekonomik süreci aşmaya çalışırken önemli bir ekonomik yönetim birimine atama konusunda sorun yaratıldığını söyledi. Merkez Bankası Başkanlığı'nın ölüm ya da istifa sonucu boşalmadığını, yasa gereği 5 yıllık görev sonucunda boşalacağının önceden bilindiğini ifade eden Baykal, sorunsuz halledilmesi gereken bir konunun sorun haline getirildiğini vurguladı.
Yapılanı anlamaya çalıştıklarını belirten Deniz Baykal, ''Süreyya Serdengeçti'nin uygulamalarıyla ilgili bir sıkıntı mı vardı Hükümet'te? Hayır. Peki bir politika değişikliği mi söz konusu? Hayır. O politikaların sürdürüleceğini Hükümetin kendisi söylüyor. Peki o zaman derdin ne?'' diye konuştu.
Merkez Bankası Başkanlığı'na atanacak kişiyle ilgili kararnamenin Bakanlar Kurulu üyelerinden bile gizlenerek hazırlandığını ileri süren Baykal, yapılanın yasaya uygun olduğunu kimsenin iddia edemeyeceğini savundu. Faizsiz bankacılık yapan Albaraka Türk Genel Müdürü'nün Merkez Bankası'nın başına atanmak istendiğini vurgulayan Baykal, ''Neyse ki Cumhurbaşkanı, bu oyunu derhal bozdu'' dedi.
''TÜRKİYE, BÖYLE YÖNETİLİR Mİ?''
CHP lideri Baykal, atama konusunda Başbakan Erdoğan'ı eleştirerek şöyle konuştu:
''Kimi aldatıyorsun? Bakanlar Kurulu'nu, kamuoyunu aldatıyorsun, herkesten saklıyorsun. Ne için? Ekonomik bunalım dönemi yaşanırken, Türkiye'nin en önemli yönetim noktasına yapılacak atama için bu kadar ikircikli, bu kadar tedirgin, bu kadar suçluluk duygusu içinde, bu kadar saklayarak, gizleyerek, emrivakiler oluşturarak, tuzaklar kurarak, bu işi götürmeye çalışıyorsun. Bunun bir anlamı var mı Allah aşkına? Türkiye, böyle yönetilir mi? Cumhurbaşkanı'na kararname gönderiliyor. Kamuoyu, önce kim olduğunu anlamaya çalışıyor, birisi diye düşünürken Cumhurbaşkanlığı açıklamasıyla öğreniyoruz ki o değilmiş. O arada Başbakan, 'bal gibi atarım' diye meydan okuyan konuşmalar yapıyor. Ne oldu? O, bal gibi atama, Cumhurbaşkanlığı'ndan döndü. Ne oldu, 'bunlar ne yapmaya çalışıyor?' diye sadece Türkiye değil, dünya da çalkalanmaya başladı. Le Monde'da yazı çıktı; 'Bunlar, finans sektörünü dinselleştirmek çabasında' diyor. Finansal Times, çok ciddi eleştiriler ifade ediyor. Uluslararası ekonomi kuruluşları, 'Türkiye çok ciddi güven kaybı tehlikesiyle karşı karşıya' diye açıklama yapıyor. Bütün bunların öngörülmesi imkansız mıydı? Böyle bir entrikacı yaklaşımın bu sonucu doğurması, Türkiye'ye bu kadar zarar vermesi öngörülemez miydi? Peki öngörüldüğü halde, bu riskin göze alınmayı gerektiren hangi esas, hangi düşünce, anlayış vardır? Bu kiminle paylaşılmıştır? Bu Bakanlar Kurulu, kamuoyuyla paylaşıldı mı? Hayır.''
''SKANDAL OLMUŞTUR''
Merkez Bankası Başkanlığı'na atama işinin ''skandal'' olduğunu ileri süren Baykal, ''Çok yanlış olmuştur, Türkiye'ye çok ciddi zarar vermiştir. Bu zararı yaşadık, önümüzdeki dönemde de yaşamaya devam edeceğiz'' dedi.
Baykal, ''durduk yerde bir kriz çıkarıldığını'' belirterek, şunları kaydetti:
''Kriz demekte tereddüt ediyorum. Çünkü kriz öngörülemeyen dinamitlerin sonucunda ortaya çıkan bir bunalımdır. Dış dinamitler vardır, içeride görülmesi mümkün olmayan dinamitler vardır, onun sonucunda bunalım çıkar. Bu, insan eliyle, Başbakan eliyle yaratılmış, bile bile oluşturulmuş bir krizdir. Buna kriz demek bile güç, ama kendi etti kendi buldu. Sadece kendi bulsa mesele yok, Türkiye buldu.
Türkiye'ye sıkıntı getirdi. Şimdi bu kriz doğrudan doğruya, Made in... Tayyip Erdoğan, Made by Tayyip Erdoğan. Tayyip Erdoğan'ın doğrudan imzasını attığı bu krizi değerlendirirken, bize bir süre önce 'kriz müteahhidi' demiş olduğunu anımsamamak mümkün değil. Biz, 'Türkiye'yi krizlere sürüklüyorsun' diye uyarılar yaptığımız zaman, bize 'kriz müteahhitliği yapıyorsun' diyordu. Ben ne diyeceğim; sen de kriz fabrikatörlüğü yapıyorsun.''
''YÜZÜNE GÖZÜNE BULAŞTIRIYORSUN''
Yapılanın yanlış olduğunu, sağduyunun bu konuda sıkıntı yaşamaması gerektiğini söylediğini belirten Baykal, Erdoğan'ın, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğini yaparak tekrar Süreyya Serdengeçti'yi Merkez Bankası Başkanı olarak önermesi gerektiğini bildirdi.
CHP Genel Başkanı Baykal, ''Serdengeçti'yi önerirken de öyle gizli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, önceden adını yazmadan imza toplayarak değil, açıkça önermelidir'' dedi.
Böyle bir atamanın Türkiye'yi rahatlatacağını ve sıkıntıları ortadan kaldıracağını savunan Baykal, şöyle devam etti:
''Ya politikasını değiştireceğini ilan etsin, yeni politikasına uygun kadrosunu ilan etsin. Böyle bir değişiklik yapmıyorsa, o politikayı götüren Süreyya Serdengeçti'yi tavsiye ediyorum, önersin. Ben bu tavsiyeyi yapınca çok kızıyor, 'sana ne, sen kim oluyorsun, bana akıl verme' diyor. Canım akıl vermeyeyim ama yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. Doğru düzgün yapsan mesele yok. İşler iyi gitse, niye akıl verelim. Ama şimdi buna ihtiyaç var. Bunu önerme ihtiyacını hissediyorum. Bir an önce bu kontrol altına alınsın. Türkiye, ciddi güven kaybı sürecinden derhal çekilip çıkarılsın. Bu, Başbakan'ın nasıl gerçeklerden kopuk, kendi bireysel anlayışına göre dayatmacı bir anlayışla, usulü, paylaşmayı, şeffaflığı bir tarafa bırakarak neler olduğunu bilemediğimiz kişisel tercihlerini, anlayışını dayatma konusundaki uygulamasının bir son örneğidir.''
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Şemdinli olaylarına ilişkin Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianameye değindi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, iddianamede suçlanan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile yaptığı görüşmenin ardından, ''daha önce söylemesi gereken'', ''Paşamızın bu işle alakası yoktur'' sözünü sarf ettiğini ifade eden Baykal, iddianamenin siyasi niteliği ağır basan, hukuki niteliği olmayan bir iddianame olduğunu söyledi.
Baykal, savcının, 100 sayfalık iddianamenin 4'te 1'ini Orgeneral Büyükanıt'a ayırarak, tek taraflı olarak hazırladığını belirtti. Bu durumu üzüntü verici olarak nitelendiren Baykal, savcının deneyimsiz olduğu konusunda ciddi tereddütler ortaya çıktığını kaydetti.
''SAVCIYI DESTEKLEYEN ÇABALAR''
''Böyle bir iddianame nasıl oluyor da ortaya çıkıyor? Buna destek veren süreçler, kadrolar, ilişkiler nedir? İddianamede yer alan beyanların TBMM'de yapılmasını sağlamak için AKP'li milletvekillerinin sergilediği çaba dikkati çekmiştir'' diyen Baykal, Şemdinli olaylarına ilişkin kurulan TBMM Komisyonu'ndan savcıya ifade gitmesinin de dikkat çekici olduğunu ifade etti. Baykal, ''Ankara'da bu savcıyı destekleyen çabalar görülmüştür'' dedi.
Komisyona bilgi veren Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un, Hükümet tarafından nedeni belirtilmeden derhal görevden alındığını belirten Baykal, olayın Van'dan Ankara'ya sıçradığını söyledi. Baykal, ''Hükümet, Van'daki olayın Ankara'da uzantıları olduğunu kabul etmiştir'' diye konuştu.
Deniz Baykal, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, olayı incelemek için Van'a müfettiş gönderdiğini, ancak müfettişlerin incelemesini tamamlamasının ardından 10 gün geçmesine rağmen hala müfettişlerin araştırmasına ilişkin bir açıklama yapılmadığını kaydetti. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Araştırmada, 'Belki savcı doğru yapmıştır' denilmiştir. O zaman bunu ifade edin ve ödüllendirin. Ya da 'Ortada bir yanlış vardır' denilmiştir. Bunu da açıkça ilan ve biz de anlayalım. Ama açıklanmıyor. Adalet, siyasi mülahazaların elinde oyuncak yapılmaya başlanmıştır. Adalet, tehlikeli bir biçimde çürütülüyor. Bu, çok vahim sonuçlar doğuracak bir süreçtir.''
''PARTİZANLIK, KADROLAŞMA, KUŞATMA''
Deniz Baykal, demokrasilerde, iktidara gelenlerin önce ''çocukluk hastalıklarından biri'' olan partizanlık yaptığını ileri sürerek, partizanlığın bir süre sonra masum bir demokrasi sorunu, daha sonra da kadrolaşma haline geldiğini savundu. Baykal, AK Parti'nin 2002'den bu yana başta eğitim, sağlık ve yargı olmak üzere her alanda bunun örneklerini verdiğini iddia etti.
''Şimdi artık kurumlar, kadrolaşmanın ötesinde kuşatmaya tabi tutulmuştur'' diyen Baykal, şöyle konuştu:
''Ülkemize güç veren, kendi kurallarıyla işlemesi gereken toplumumuzun rengini, çoğulculuğunu, katılımcılığını sağlayacak olan anayasal düzenimizin gereği olarak oluşturulmuş bütün yapılar, teker teker önce partizanlık, sonra kadrolaşma ve kuşatmayla belli bir zihniyetin egemenliği altına çekilmek isteniyor. Bunu yapanlar kim? Son seçimde oyların yüzde 34'ünü almış olanlar. Geri kalan yüzde 64'e ne olacak? Onların hakkı yok mu? Sen kendine göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Merkez Bankası, üniversite yapacaksın... Yapamayacaksın. Bütün yapılmak istenenleri, iş dünyasına, basına, tatlı su liberallerine, demokratlarına anlatmaya çalışıyoruz. Bu gidiş iyi gidiş değildir, lütfen uyanın, kendinize gelin. Fırsatını bulsa, silahlı güvenlik güçlerini de silahlı kuvvetleri de halledecek. Böyle bir şey olabilir mi?''
''CUMHURBAŞKANI DEĞİŞİRSE NE OLACAK?''
Baykal'ın, ''Bunlar, Çankaya'da Anayasa'nın özünü çok iyi kavramış değerli bir cumhurbaşkanı varken yaşanıyor. O değişirse ne olacak Türkiye?'' sözleri üzerine bir partili, ''Siz varsınız genel başkanım'' diye bağırdı.
Başbakan Erdoğan'ın hep ''değiştim'' dediğini anımsatan Baykal, ''Türkiye'nin kaderini, Başbakan'ın kişisel değişim, dönüşüm temposuna teslim mi edeceğiz?'' dedi.
''ALİ DİBO'' YOLSUZLUĞU
Konuşmasında yolsuzluklar konusuna da değinen Baykal, Hatay'daki ''Ali Dibo'' olayıyla, devlet ihalelerinin AK Partililere verildiğinin ortaya çıktığını öne sürdü. İhalelerin, AK Parti döneminde ''ayakbağı, bürokratik engel'' olarak görüldüğünü savunan Baykal, ''İhaleler hep AKP'lilere veriliyor. Peki AKP'li olmayanın suçu ne?'' dedi.
CHP Lideri Baykal, Başbakan Erdoğan'ın da Hatay'daki olayı kabul etmek zorunda kaldığını belirterek, ''Böylece temel anlayışlarını da öğrenmiş olduk'' dedi.
CUMHURİYETİN KAZANIMLARI...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidarın bilinçli olarak, ''Cumhuriyetin kazanımlarına, birikimlerine karşı topyekun saldırı yürüttüğünü'' savunarak, ''Başbakan, CHP ile fazla uğraşmasın. Bunun, kendisine de partisine de yararı olmaz'' dedi.
İktidarın, Cumhuriyetin kazanımlarına, birikimlerine karşı topyekun bir saldırıyı, bilinçli olarak yürüttüğünü savunan Baykal, ''İmkan bulduğu ölçüde, diş geçirebildiği, boşluk yakaladığı yerde geliyor, engellerle karşılaşınca geriliyor, bir süre bekliyor. İşimiz, gücümüz yok da Cumhuriyet kazanımlarını korumak için bütün enerjimizi, gayretimizi mi harcayacağız'' diye konuştu.
Baykal, Cumhuriyeti ileri götürmenin ve halkla bütünleştirmenin önemine işaret ederken, ancak bunların Cumhuriyetin özü ve temel değerlerini içine sindirerek yapılması gerektiğini söyledi.
Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlarının ''belli olduğunu'' ifade eden Baykal, ''Senin yöneticilerin, 'biz cemaatçiyiz, şeriatçıyız' diyor. Türkiye'de yaşayan herkes, Cumhuriyetin kazanımlarını korumak istiyor. Bunları tekrar kaybetme riski ile siyaset yapacağız. Bunlar yanlış işler, bunları bırakın, Türkiye'yi yormayın'' diye seslendi.
''MASONİK İLİŞKİLERİ''
Baykal, şöyle devam etti:
''Demokrasinin, herkese eşit hak tanıyan, katılımcı ve şeffaf temel değerlerini bir kenara bırakmışlar, bir masonik örgütlenme anlayışı içinde, kendi localarını etkin kılabilmek için, devletin yetki ve olanaklarını kullanma hakkını kendilerinde görmeye başlamışlardır. Kapalı bir gruptur bunlar... İç yüzüne girdiğinizde bu locayı bulursunuz. Kendi masonik ilişkileri, onlardır dünyası... Türkiye'nin sırtından, onu geliştirme, güçlendirme anlayışı... Bunlar, tehlikeli ve demokrasiye terstir.''
Baykal, ''Ali Dibo''nun, sadece para ve ihale paylaşmada görülmediğini; iktidar döneminde, devletin bütün yetki ve olanaklarının, ''Ali Dibo'' mantığıyla yönetildiğini savundu.
''BABAYİĞİT YOK MU?''
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili Teftiş Kurulu raporu bulunduğunu ifade eden Baykal, savcılığın bir dosya hazırlamaması halinde, raporun 6 Nisan'da zaman aşımından düşeceğini söyledi. İddiaların, zaman aşımına tabi tutulmasının, hukuk saygısıyla bağdaşmayacağını ifade eden Baykal, ''Başbakan, bu yollarla geçmişte engelleri aşmış, şimdi bakanları bu yollarda'' dedi.
Baykal, ''Zaman aşımı, bir hukuk yöntemi haline mi geldi? Fezleke düzenleyip, Meclis'e gönderdiğinde zaman aşımı düşecek. Bunu yapacak
babayiğit yok mu? Savcıların, rektörlere, Kara Kuvvetleri Komutanı'na gücü yetecek, hakkında yolsuzluk dosyası hazırlanan bir bakan hakkında
fezleke yapmaya savcıların gücü yetmeyecek, böyle bir şey olabilir mi?'' diye sordu.
''ACIMASIZ, NEFRETLE DOLU''
CHP Genel Başkanı Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Cumhuriyete yönelik ikircikli tavrını'', CHP'ye yönelik suçlamalarla dile getirdiğini öne sürdü.
Erdoğan'ın, ''80 yıllık Cumhuriyetin yükünü, borçlarını ödediklerini, bunun içinde CHP'nin de bulunduğunu'' söylediğini belirten Baykal, CHP'nin, Cumhuriyet döneminin önemli bir bölümünün sorumluluğunu üstlendiğini ve bu sorumlulukla iftihar ettiklerini kaydetti.
Türkiye'nin, çağdaş vatandaşlık bilincinde, demokratik bir ortamda dünyanın saygısını kazanmasının altında, CHP, Kuvayı Milliye ve Müdafa-i Hukuk'un gayreti olduğunu kaydeden Baykal, Başbakan'ın, ''durup durup, kendi ülkesinin tarihine karşı bu kadar acımasız, nefretle dolu ve tepkisel yaklaşım içine girmesini'' anlamanın mümkün olmadığını söyledi.
Baykal, CHP iktidarı teslim ettiğinde, ülkenin tek kuruş iç ve dış borcu bulunmadığını, Merkez Bankası kasasında 146 bin ton altın rezervi olduğunu ifade etti.
Başbakan'ın, CHP ile fazla uğraşmamasını isteyen Baykal, bunun kendisine de partisine de yararı olmayacağını söyledi. Baykal, ''Türkiye, İran ve Irak haline dönüşmediyse, bunun altında CHP'nin dikkatinin yattığını'' dile getirdi.
Baykal, AK Parti döneminin, faizden kazanç sağlama, yan gelip yatıp, parayı çalıştırma ve o paradan haksız kazanç sağlama dönemi olduğunu ileri sürdü.
Türkiye'nin AB ile müzakere sürecine de değinen Baykal, Türkiye'den Müzakere Çerçeve Belgesi'nde yer almayan yeni siyasi koşullar istendiğini söyledi.
Hükümetin bu konuda ve mayınlı arazilerin temizliğinde sessiz kaldığını ifade eden Baykal, sessizliğin olduğu yerde, gizlilik ve karışık bir iş olduğunu belirtti.
CHP Grup toplantısını tiyatro sanatçıcı Şebnem Özinal ile yazar Nihat Genç de izledi.
Öte yandan, Hasan Güner adlı vatandaş, konuşmasını yapmadan önce Baykal'ın yanına gelerek, ''İşten çıkarıldım, ekmeğimden oldum'' diye
bağırdı. Bunun üzerine güvenlik güçleri Güner'e müdahale ederek, salondan çıkardılar. Güner'in, Bakırköy Belediyesi'nde çalışırken
işine son verildiği öğrenildi.
Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Baykal, Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak atamayla ilgili görüşlerini dile getirdi.
Türkiye'de siyasetin hareketlendiğini, siyasi tartışmaların birden bire ısındığı bir ortama girildiğini anlatan Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da üslubunun değişmeye başladığını, kızgınlığını ve gerginliğini kamuoyuna yansıttığını kaydetti.
Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak atama konusunda yaşananları eleştiren Baykal, Türkiye'nin zor ekonomik süreci aşmaya çalışırken önemli bir ekonomik yönetim birimine atama konusunda sorun yaratıldığını söyledi. Merkez Bankası Başkanlığı'nın ölüm ya da istifa sonucu boşalmadığını, yasa gereği 5 yıllık görev sonucunda boşalacağının önceden bilindiğini ifade eden Baykal, sorunsuz halledilmesi gereken bir konunun sorun haline getirildiğini vurguladı.
Yapılanı anlamaya çalıştıklarını belirten Deniz Baykal, ''Süreyya Serdengeçti'nin uygulamalarıyla ilgili bir sıkıntı mı vardı Hükümet'te? Hayır. Peki bir politika değişikliği mi söz konusu? Hayır. O politikaların sürdürüleceğini Hükümetin kendisi söylüyor. Peki o zaman derdin ne?'' diye konuştu.
Merkez Bankası Başkanlığı'na atanacak kişiyle ilgili kararnamenin Bakanlar Kurulu üyelerinden bile gizlenerek hazırlandığını ileri süren Baykal, yapılanın yasaya uygun olduğunu kimsenin iddia edemeyeceğini savundu. Faizsiz bankacılık yapan Albaraka Türk Genel Müdürü'nün Merkez Bankası'nın başına atanmak istendiğini vurgulayan Baykal, ''Neyse ki Cumhurbaşkanı, bu oyunu derhal bozdu'' dedi.
''TÜRKİYE, BÖYLE YÖNETİLİR Mİ?''
CHP lideri Baykal, atama konusunda Başbakan Erdoğan'ı eleştirerek şöyle konuştu:
''Kimi aldatıyorsun? Bakanlar Kurulu'nu, kamuoyunu aldatıyorsun, herkesten saklıyorsun. Ne için? Ekonomik bunalım dönemi yaşanırken, Türkiye'nin en önemli yönetim noktasına yapılacak atama için bu kadar ikircikli, bu kadar tedirgin, bu kadar suçluluk duygusu içinde, bu kadar saklayarak, gizleyerek, emrivakiler oluşturarak, tuzaklar kurarak, bu işi götürmeye çalışıyorsun. Bunun bir anlamı var mı Allah aşkına? Türkiye, böyle yönetilir mi? Cumhurbaşkanı'na kararname gönderiliyor. Kamuoyu, önce kim olduğunu anlamaya çalışıyor, birisi diye düşünürken Cumhurbaşkanlığı açıklamasıyla öğreniyoruz ki o değilmiş. O arada Başbakan, 'bal gibi atarım' diye meydan okuyan konuşmalar yapıyor. Ne oldu? O, bal gibi atama, Cumhurbaşkanlığı'ndan döndü. Ne oldu, 'bunlar ne yapmaya çalışıyor?' diye sadece Türkiye değil, dünya da çalkalanmaya başladı. Le Monde'da yazı çıktı; 'Bunlar, finans sektörünü dinselleştirmek çabasında' diyor. Finansal Times, çok ciddi eleştiriler ifade ediyor. Uluslararası ekonomi kuruluşları, 'Türkiye çok ciddi güven kaybı tehlikesiyle karşı karşıya' diye açıklama yapıyor. Bütün bunların öngörülmesi imkansız mıydı? Böyle bir entrikacı yaklaşımın bu sonucu doğurması, Türkiye'ye bu kadar zarar vermesi öngörülemez miydi? Peki öngörüldüğü halde, bu riskin göze alınmayı gerektiren hangi esas, hangi düşünce, anlayış vardır? Bu kiminle paylaşılmıştır? Bu Bakanlar Kurulu, kamuoyuyla paylaşıldı mı? Hayır.''
''SKANDAL OLMUŞTUR''
Merkez Bankası Başkanlığı'na atama işinin ''skandal'' olduğunu ileri süren Baykal, ''Çok yanlış olmuştur, Türkiye'ye çok ciddi zarar vermiştir. Bu zararı yaşadık, önümüzdeki dönemde de yaşamaya devam edeceğiz'' dedi.
Baykal, ''durduk yerde bir kriz çıkarıldığını'' belirterek, şunları kaydetti:
''Kriz demekte tereddüt ediyorum. Çünkü kriz öngörülemeyen dinamitlerin sonucunda ortaya çıkan bir bunalımdır. Dış dinamitler vardır, içeride görülmesi mümkün olmayan dinamitler vardır, onun sonucunda bunalım çıkar. Bu, insan eliyle, Başbakan eliyle yaratılmış, bile bile oluşturulmuş bir krizdir. Buna kriz demek bile güç, ama kendi etti kendi buldu. Sadece kendi bulsa mesele yok, Türkiye buldu.
Türkiye'ye sıkıntı getirdi. Şimdi bu kriz doğrudan doğruya, Made in... Tayyip Erdoğan, Made by Tayyip Erdoğan. Tayyip Erdoğan'ın doğrudan imzasını attığı bu krizi değerlendirirken, bize bir süre önce 'kriz müteahhidi' demiş olduğunu anımsamamak mümkün değil. Biz, 'Türkiye'yi krizlere sürüklüyorsun' diye uyarılar yaptığımız zaman, bize 'kriz müteahhitliği yapıyorsun' diyordu. Ben ne diyeceğim; sen de kriz fabrikatörlüğü yapıyorsun.''
''YÜZÜNE GÖZÜNE BULAŞTIRIYORSUN''
Yapılanın yanlış olduğunu, sağduyunun bu konuda sıkıntı yaşamaması gerektiğini söylediğini belirten Baykal, Erdoğan'ın, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğini yaparak tekrar Süreyya Serdengeçti'yi Merkez Bankası Başkanı olarak önermesi gerektiğini bildirdi.
CHP Genel Başkanı Baykal, ''Serdengeçti'yi önerirken de öyle gizli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle, önceden adını yazmadan imza toplayarak değil, açıkça önermelidir'' dedi.
Böyle bir atamanın Türkiye'yi rahatlatacağını ve sıkıntıları ortadan kaldıracağını savunan Baykal, şöyle devam etti:
''Ya politikasını değiştireceğini ilan etsin, yeni politikasına uygun kadrosunu ilan etsin. Böyle bir değişiklik yapmıyorsa, o politikayı götüren Süreyya Serdengeçti'yi tavsiye ediyorum, önersin. Ben bu tavsiyeyi yapınca çok kızıyor, 'sana ne, sen kim oluyorsun, bana akıl verme' diyor. Canım akıl vermeyeyim ama yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. Doğru düzgün yapsan mesele yok. İşler iyi gitse, niye akıl verelim. Ama şimdi buna ihtiyaç var. Bunu önerme ihtiyacını hissediyorum. Bir an önce bu kontrol altına alınsın. Türkiye, ciddi güven kaybı sürecinden derhal çekilip çıkarılsın. Bu, Başbakan'ın nasıl gerçeklerden kopuk, kendi bireysel anlayışına göre dayatmacı bir anlayışla, usulü, paylaşmayı, şeffaflığı bir tarafa bırakarak neler olduğunu bilemediğimiz kişisel tercihlerini, anlayışını dayatma konusundaki uygulamasının bir son örneğidir.''
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Şemdinli olaylarına ilişkin Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianameye değindi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, iddianamede suçlanan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile yaptığı görüşmenin ardından, ''daha önce söylemesi gereken'', ''Paşamızın bu işle alakası yoktur'' sözünü sarf ettiğini ifade eden Baykal, iddianamenin siyasi niteliği ağır basan, hukuki niteliği olmayan bir iddianame olduğunu söyledi.
Baykal, savcının, 100 sayfalık iddianamenin 4'te 1'ini Orgeneral Büyükanıt'a ayırarak, tek taraflı olarak hazırladığını belirtti. Bu durumu üzüntü verici olarak nitelendiren Baykal, savcının deneyimsiz olduğu konusunda ciddi tereddütler ortaya çıktığını kaydetti.
''SAVCIYI DESTEKLEYEN ÇABALAR''
''Böyle bir iddianame nasıl oluyor da ortaya çıkıyor? Buna destek veren süreçler, kadrolar, ilişkiler nedir? İddianamede yer alan beyanların TBMM'de yapılmasını sağlamak için AKP'li milletvekillerinin sergilediği çaba dikkati çekmiştir'' diyen Baykal, Şemdinli olaylarına ilişkin kurulan TBMM Komisyonu'ndan savcıya ifade gitmesinin de dikkat çekici olduğunu ifade etti. Baykal, ''Ankara'da bu savcıyı destekleyen çabalar görülmüştür'' dedi.
Komisyona bilgi veren Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un, Hükümet tarafından nedeni belirtilmeden derhal görevden alındığını belirten Baykal, olayın Van'dan Ankara'ya sıçradığını söyledi. Baykal, ''Hükümet, Van'daki olayın Ankara'da uzantıları olduğunu kabul etmiştir'' diye konuştu.
Deniz Baykal, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, olayı incelemek için Van'a müfettiş gönderdiğini, ancak müfettişlerin incelemesini tamamlamasının ardından 10 gün geçmesine rağmen hala müfettişlerin araştırmasına ilişkin bir açıklama yapılmadığını kaydetti. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Araştırmada, 'Belki savcı doğru yapmıştır' denilmiştir. O zaman bunu ifade edin ve ödüllendirin. Ya da 'Ortada bir yanlış vardır' denilmiştir. Bunu da açıkça ilan ve biz de anlayalım. Ama açıklanmıyor. Adalet, siyasi mülahazaların elinde oyuncak yapılmaya başlanmıştır. Adalet, tehlikeli bir biçimde çürütülüyor. Bu, çok vahim sonuçlar doğuracak bir süreçtir.''
''PARTİZANLIK, KADROLAŞMA, KUŞATMA''
Deniz Baykal, demokrasilerde, iktidara gelenlerin önce ''çocukluk hastalıklarından biri'' olan partizanlık yaptığını ileri sürerek, partizanlığın bir süre sonra masum bir demokrasi sorunu, daha sonra da kadrolaşma haline geldiğini savundu. Baykal, AK Parti'nin 2002'den bu yana başta eğitim, sağlık ve yargı olmak üzere her alanda bunun örneklerini verdiğini iddia etti.
''Şimdi artık kurumlar, kadrolaşmanın ötesinde kuşatmaya tabi tutulmuştur'' diyen Baykal, şöyle konuştu:
''Ülkemize güç veren, kendi kurallarıyla işlemesi gereken toplumumuzun rengini, çoğulculuğunu, katılımcılığını sağlayacak olan anayasal düzenimizin gereği olarak oluşturulmuş bütün yapılar, teker teker önce partizanlık, sonra kadrolaşma ve kuşatmayla belli bir zihniyetin egemenliği altına çekilmek isteniyor. Bunu yapanlar kim? Son seçimde oyların yüzde 34'ünü almış olanlar. Geri kalan yüzde 64'e ne olacak? Onların hakkı yok mu? Sen kendine göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Merkez Bankası, üniversite yapacaksın... Yapamayacaksın. Bütün yapılmak istenenleri, iş dünyasına, basına, tatlı su liberallerine, demokratlarına anlatmaya çalışıyoruz. Bu gidiş iyi gidiş değildir, lütfen uyanın, kendinize gelin. Fırsatını bulsa, silahlı güvenlik güçlerini de silahlı kuvvetleri de halledecek. Böyle bir şey olabilir mi?''
''CUMHURBAŞKANI DEĞİŞİRSE NE OLACAK?''
Baykal'ın, ''Bunlar, Çankaya'da Anayasa'nın özünü çok iyi kavramış değerli bir cumhurbaşkanı varken yaşanıyor. O değişirse ne olacak Türkiye?'' sözleri üzerine bir partili, ''Siz varsınız genel başkanım'' diye bağırdı.
Başbakan Erdoğan'ın hep ''değiştim'' dediğini anımsatan Baykal, ''Türkiye'nin kaderini, Başbakan'ın kişisel değişim, dönüşüm temposuna teslim mi edeceğiz?'' dedi.
''ALİ DİBO'' YOLSUZLUĞU
Konuşmasında yolsuzluklar konusuna da değinen Baykal, Hatay'daki ''Ali Dibo'' olayıyla, devlet ihalelerinin AK Partililere verildiğinin ortaya çıktığını öne sürdü. İhalelerin, AK Parti döneminde ''ayakbağı, bürokratik engel'' olarak görüldüğünü savunan Baykal, ''İhaleler hep AKP'lilere veriliyor. Peki AKP'li olmayanın suçu ne?'' dedi.
CHP Lideri Baykal, Başbakan Erdoğan'ın da Hatay'daki olayı kabul etmek zorunda kaldığını belirterek, ''Böylece temel anlayışlarını da öğrenmiş olduk'' dedi.
CUMHURİYETİN KAZANIMLARI...
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iktidarın bilinçli olarak, ''Cumhuriyetin kazanımlarına, birikimlerine karşı topyekun saldırı yürüttüğünü'' savunarak, ''Başbakan, CHP ile fazla uğraşmasın. Bunun, kendisine de partisine de yararı olmaz'' dedi.
İktidarın, Cumhuriyetin kazanımlarına, birikimlerine karşı topyekun bir saldırıyı, bilinçli olarak yürüttüğünü savunan Baykal, ''İmkan bulduğu ölçüde, diş geçirebildiği, boşluk yakaladığı yerde geliyor, engellerle karşılaşınca geriliyor, bir süre bekliyor. İşimiz, gücümüz yok da Cumhuriyet kazanımlarını korumak için bütün enerjimizi, gayretimizi mi harcayacağız'' diye konuştu.
Baykal, Cumhuriyeti ileri götürmenin ve halkla bütünleştirmenin önemine işaret ederken, ancak bunların Cumhuriyetin özü ve temel değerlerini içine sindirerek yapılması gerektiğini söyledi.
Başbakanlık ve Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlarının ''belli olduğunu'' ifade eden Baykal, ''Senin yöneticilerin, 'biz cemaatçiyiz, şeriatçıyız' diyor. Türkiye'de yaşayan herkes, Cumhuriyetin kazanımlarını korumak istiyor. Bunları tekrar kaybetme riski ile siyaset yapacağız. Bunlar yanlış işler, bunları bırakın, Türkiye'yi yormayın'' diye seslendi.
''MASONİK İLİŞKİLERİ''
Baykal, şöyle devam etti:
''Demokrasinin, herkese eşit hak tanıyan, katılımcı ve şeffaf temel değerlerini bir kenara bırakmışlar, bir masonik örgütlenme anlayışı içinde, kendi localarını etkin kılabilmek için, devletin yetki ve olanaklarını kullanma hakkını kendilerinde görmeye başlamışlardır. Kapalı bir gruptur bunlar... İç yüzüne girdiğinizde bu locayı bulursunuz. Kendi masonik ilişkileri, onlardır dünyası... Türkiye'nin sırtından, onu geliştirme, güçlendirme anlayışı... Bunlar, tehlikeli ve demokrasiye terstir.''
Baykal, ''Ali Dibo''nun, sadece para ve ihale paylaşmada görülmediğini; iktidar döneminde, devletin bütün yetki ve olanaklarının, ''Ali Dibo'' mantığıyla yönetildiğini savundu.
''BABAYİĞİT YOK MU?''
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili Teftiş Kurulu raporu bulunduğunu ifade eden Baykal, savcılığın bir dosya hazırlamaması halinde, raporun 6 Nisan'da zaman aşımından düşeceğini söyledi. İddiaların, zaman aşımına tabi tutulmasının, hukuk saygısıyla bağdaşmayacağını ifade eden Baykal, ''Başbakan, bu yollarla geçmişte engelleri aşmış, şimdi bakanları bu yollarda'' dedi.
Baykal, ''Zaman aşımı, bir hukuk yöntemi haline mi geldi? Fezleke düzenleyip, Meclis'e gönderdiğinde zaman aşımı düşecek. Bunu yapacak
babayiğit yok mu? Savcıların, rektörlere, Kara Kuvvetleri Komutanı'na gücü yetecek, hakkında yolsuzluk dosyası hazırlanan bir bakan hakkında
fezleke yapmaya savcıların gücü yetmeyecek, böyle bir şey olabilir mi?'' diye sordu.
''ACIMASIZ, NEFRETLE DOLU''
CHP Genel Başkanı Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''Cumhuriyete yönelik ikircikli tavrını'', CHP'ye yönelik suçlamalarla dile getirdiğini öne sürdü.
Erdoğan'ın, ''80 yıllık Cumhuriyetin yükünü, borçlarını ödediklerini, bunun içinde CHP'nin de bulunduğunu'' söylediğini belirten Baykal, CHP'nin, Cumhuriyet döneminin önemli bir bölümünün sorumluluğunu üstlendiğini ve bu sorumlulukla iftihar ettiklerini kaydetti.
Türkiye'nin, çağdaş vatandaşlık bilincinde, demokratik bir ortamda dünyanın saygısını kazanmasının altında, CHP, Kuvayı Milliye ve Müdafa-i Hukuk'un gayreti olduğunu kaydeden Baykal, Başbakan'ın, ''durup durup, kendi ülkesinin tarihine karşı bu kadar acımasız, nefretle dolu ve tepkisel yaklaşım içine girmesini'' anlamanın mümkün olmadığını söyledi.
Baykal, CHP iktidarı teslim ettiğinde, ülkenin tek kuruş iç ve dış borcu bulunmadığını, Merkez Bankası kasasında 146 bin ton altın rezervi olduğunu ifade etti.
Başbakan'ın, CHP ile fazla uğraşmamasını isteyen Baykal, bunun kendisine de partisine de yararı olmayacağını söyledi. Baykal, ''Türkiye, İran ve Irak haline dönüşmediyse, bunun altında CHP'nin dikkatinin yattığını'' dile getirdi.
Baykal, AK Parti döneminin, faizden kazanç sağlama, yan gelip yatıp, parayı çalıştırma ve o paradan haksız kazanç sağlama dönemi olduğunu ileri sürdü.
Türkiye'nin AB ile müzakere sürecine de değinen Baykal, Türkiye'den Müzakere Çerçeve Belgesi'nde yer almayan yeni siyasi koşullar istendiğini söyledi.
Hükümetin bu konuda ve mayınlı arazilerin temizliğinde sessiz kaldığını ifade eden Baykal, sessizliğin olduğu yerde, gizlilik ve karışık bir iş olduğunu belirtti.
CHP Grup toplantısını tiyatro sanatçıcı Şebnem Özinal ile yazar Nihat Genç de izledi.
Öte yandan, Hasan Güner adlı vatandaş, konuşmasını yapmadan önce Baykal'ın yanına gelerek, ''İşten çıkarıldım, ekmeğimden oldum'' diye
bağırdı. Bunun üzerine güvenlik güçleri Güner'e müdahale ederek, salondan çıkardılar. Güner'in, Bakırköy Belediyesi'nde çalışırken
işine son verildiği öğrenildi.
