2009-04-23 - 15:40
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulunda bir konuşma yaptı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle
toplanan TBMM Genel Kurulunda bir konuşma yaptı.
TBMM'nin açılışının 89. yılını kutladıklarını anımsatan Baykal,
parlamentonun arkasında bıraktığı bu 89 yılın, dünya tarihinde en büyük
değişimlerin, dönüşümlerin gerçekleştiği bir dönem olduğunu kaydetti. Baykal, 2.
Dünya Savaşı'nın yaşandığını, devletlerin battığını, kurulduğunu, dünyanın siyasi
dengelerinin alt üst olduğunu, büyük ideolojik çatışmaların, soğuk savaş
dönemlerinin, isyanların, ihtilallerin, darbelerin, bölgesel savaşların, 1929
ekonomik bunalımının, bilimsel ve teknolojik devrimlerin, totaliter rejim
uygulamalarının hep bu dönemde gerçekleştiğini anlattı.
Dünyanın siyasi ve ekonomik haritasının değiştiğini, rejimlerin, siyasi
kurumların ve ülkelerin alt üst olduğunu anımsatan Baykal, TBMM'nin böyle bir
dönemde ve üstelik bir kargaşa coğrafyasında 89 yıldan beri bir temel istikrar
unsuru olarak varlığını sürdürdüğünü vurguladı.
Baykal, bu dönem içinde 1960'da 1,5 yıl, 1980'de 3 yıl TBMM'nin askıya
alınmasının, bunu gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini
aldığını belirtti.
-''DEVLETİ, CUMHURİYETİ, ORDU'YU TBMM KURDU''-
TBMM'nin dünyanın en eski ve en köklü 10 parlamentosundan birisi olduğuna
dikkati çeken Baykal, ''TBMM'yi sadece Türkiye'de değil, dünyada da en itibarlı,
en güvenilir bir barış, istikrar ve meşruiyet kurumu olarak yaşatmak en büyük
görevimizdir. TBMM'nin, milletimizin şerefini ve onurunu temsil ettiğini hiç bir
zaman unutmamalıyız, unutulmasına da izin vermemeliyiz'' dedi.
CHP Lideri Baykal, TBMM'nin, bir askeri zaferin eseri değil; tam tersine
askeri zaferin, TBMM'nin eseri olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
''Bu niteliğiyle de TBMM belki dünyanın tek gazi parlamentosudur.
TBMM'den önce ne bir devlet ne bir Cumhuriyet ne de bir ordu vardı. Devleti de
Cumhuriyeti de orduyu da TBMM kurmuştur. TBMM, işgal kuvvetlerinin anavatandaki
varlığına son veren askeri harekatı, Gazi Mustafa Kemal'in şahsında yokluklar ve
zorluklar içinde başarı ile yönetmiş ve zaferle sonuçlandırmıştır. Savaşı kazanan
TBMM, Lozan Anlaşması'nı da gerçekleştirerek barışı, istikrarı ve uluslararası
düzeyde tanınmayı da güvence altına almıştır. Böylece milletimizin Anadolu'daki
siyasi varlığına son vermeyi amaçlayan Sevr komplosu yırtılıp atılmıştır. Lozan
Anlaşması, içeriden, dışarıdan sistemli tüm yıpratma çabalarına rağmen ulusal
devletimizin temel dayanağı olmaya devam ediyor.''
-''KÖKLÜ ATILIMLAR YAPILIRKEN AB YOKTU''-
Baykal, TBMM'nin daha sonra siyaset, hukuk, eğitim, kültür ve ekonomi
alanlarında çok köklü değişimler gerçekleştirdiğini, saltanatı ve hilafeti
kaldırdığını, Cumhuriyeti ilan ettiğini, Medeni Kanunu, Ceza Kanunu, usul
hukukunu, Ticaret Kanununu çağın en ileri ölçülerine göre düzenlediğini
anlattı.
''Dinin ve devlet işlerinin ayrılmasını temel alan, dinin istismarını ve
devlet işlerinin dine dayandırılmasını reddeden, bütün dinlere saygı gösteren ve
eşit değer veren laiklik ilkesini, bu TBMM anayasamıza yerleştirmiştir'' diyen
Baykal, şöyle devam etti:
''Kadınların seçme ve seçilme hakkı bir çok Avrupa ülkesinden önce gene
bu Meclis tarafından tanınmıştır. Basına özgürlük, yargıçlara güvence,
üniversitelere özerklik, çalışanlara, işçilere sendika, toplu sözleşme ve grev
hakkı TBMM tarafından verilmiştir. Türkiye'yi tek partili sistemden çok partili
yaşama, valileri parti temsilcisi olmaktan çıkarıp devletin valisi konumuna bu
Meclis geçirmiştir. Üstelik bütün bu köklü atılımlar yapılırken ortada ne AB
vardır ne de herhangi bir ülkenin siyasi komiserleri.
TBMM, ülkemizi bir demokrasi ve hukuk altyapısına kavuşturmaya çalışırken
Almanya'da Nazi yönetimi, İtalya'da faşizm, İspanya'da Franco ve Portekiz'de
Salazar yönetimi altında, otoriter, totaliter ideolojiler egemendi. Avrupa'dan
kaçan Musevi üniversite hocaları, aydınlar, sanatçılar, Türkiye'nin köy
enstitüleri ile halk evleri ile çocuklarını eğitmek, insanlarını aydınlatmak için
yokluklar ortasında verdiği büyük mücadeleye saygı duyuyorlar, fedakarca destek
veriyorlardı.''
-''TBMM'NİN ŞEREF DEFTERİ''-
Baykal, bütün bu atılımların, reformların TBMM'nin, Türkiye'yi ileriye
götürme, modernleşme mücadelesinin şeref sayfaları olduğunu dile getirerek, ''Bu
çerçevede iki önemli konuyu daha belirtmezsek TBMM'nin şeref defterinin eksik
kalacağını düşünürüm'' dedi.
Bunlardan birinin, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı olduğunu vurgulayan Baykal,
TBMM'nin, Kıbrıs'taki Türk toplumunun varlığını, haklarını güvence altına almak
için, kimseden icazet arayışına girmeksizin, uluslararası hukuka uygun olarak
Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda tarihi bir müdahale kararı aldığını,
başarıyla uyguladığını kaydetti. Baykal, bu konunun, TBMM tarihinin en şerefli
sayfalarından birisini oluşturduğunu belirtti.
TBMM'nin bir diğer tarihi kararının ise 1 Mart 2003'deki Hükümet
tezkeresinin reddedilmesi kararı olduğunu ifade eden Baykal, sözlerine şöyle
devam etti:
''Bu karar, Türkiye'yi Irak'a yönelik bir askeri harekatın karargahı ve
cephesi olmaktan, topraklarını bir yabancı ülke silahlı kuvvetlerinin işgali
altına sokma tehlikesinden kurtarmıştır. Türkiye'yi yüz binlerce Müslümanın
ölümünden sorumlu bir ülke olmaktan kurtarmıştır. Bugün ABD'nin de geldiği bu
noktada, TBMM'nin, Hükümete rağmen nasıl bir ileri görüşlülükle Türkiye'nin ve
bölgenin barışına, istikrarına ve uzun dönemli çıkarlarına uygun davrandığı çok
daha iyi anlaşılmaktadır. TBMM'nin 1 Mart 2003'de Irak savaşı konusunda aldığı
Hükümet tezkeresini reddetme kararı, şüphesiz TBMM şeref defterinin seçkin bir
sayfasını oluşturmaktadır.''
Baykal, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel
gündemle toplanan TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, örnek ve
model olarak bütün dünyada ilgiyle izlenen modernleşme tarihinin temelinde iki
temel siyasal ilke bulunduğunu söyledi. CHP Genel Başkanı Baykal, şunları
söyledi:
''Birincisi, ırk, kan, kafatası ölçülerini reddeden ve etnik kimlikleri,
yerel, yöresel bağımlılıkları aşan bir ulusal kimlik anlayışı. Etnik ve
sosyolojik kimliği inkar etmeden ama onun tutsağı da olmadan daha yüksek bir
ulusal kimliğe geçiş. Etnik kimlik, herkesin kendi şerefidir ama etnik kimliğimiz
ne olursa olsun, hepimiz Türk milLetinin eşit birer parçasıyız. Bizim modernleşme
deneyimimizin temelinde böyle bir uluslaşma anlayışı vardır.
İkinci temel ilke, din, siyaset ve laiklik anlayışı ile ilgilidir.
Müslüman bir toplumda en geniş din ve ibadet özgürlüğü ile laik bir devlet
düzeninin birlikte sürdürülebilmesi pek çok kişinin gözünde Türkiye'yi örnek bir
ülke haline getirmektedir. Aslında İslamiyet ile laikliğin beraberliği
Türkiye'nin modernleşme başarısının temel dayanağıdır.
Etnik kimliğimiz ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin birer parçası
olarak eşitlik ve kardeşlik içinde beraber yaşayacağız. Dini inancımız,
mezhebimiz ne olursa olsun, hepimiz laik Türkiye Cumhuriyeti'nin birer parçası
olarak eşitlik ve kardeşlik içinde yine beraber yaşayacağız. Bunu başarabilirsek,
Türkiye istikrar içinde, demokrasi içinde ilerler. Böyle bir parlak geleceği
etnik ayrımcılık ve terör tehdidinin gölgelemesine izin vermemeliyiz.
Aynı şekilde din temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi,
hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle bir sürece gözyumulması,
seyirci kalınması tarihi bir gaflet olacaktır. Demokrasimizin sağladığı
olanakları, Cumhuriyet'in ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak
için kullanmak eğer bir ihanet projesi değilse, tam bir aymazlıktır. Milli irade
bir bütündür. İktidar da muhalefet de milli iradenin bir parçasıdır. Türk
halkının milli iradesini de Kuzey Kıbrıs halkının milli iradesini de aynı saygı
ile karşılayamıyorsanız, milli irade konusunda samimi değilsiniz demektir.''
-''...SABAHA KARŞI EVLERİ BASILIP NEYLE SUÇLANDIKLARINI BİLMEDEN...''-
Milli irade ya da milli egemenliğin, tek başına demokrasi demek
olmadığını ifade eden Baykal, şöyle devam etti:
''Milli egemenliğin, demokrasiye dönüşebilmesi için gerçekten bağımsız,
güçlü bir yargıya ve hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç vardır. İnsan hak ve
özgürlüklerinin kağıt üstünde kalmamasına, güçlü ve etkin bir basın ve medya
denetimine gereklilik vardır. Yoksa milli egemenlik ve milli irade anlayışı
kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliği de bir parti
çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğu da bir liderin keyfi hegemonyasına
dönüşebilir. Duvarlarda 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözlerinin
yazılı olması, gerçekte bir lider hegemonyasının yaşanmakta olduğu gerçeğini
maskelemeye yetmez.
Böyle bir durumda da memleketin dürüst, namuslu insanları, vatansever
aydınları, sabaha karşı evleri basılıp, neyle suçlandıklarını bile bilmeden
aylarca tutuklanabilirler. Herkesin telefonları, bilgisayarları izlenebilir.
İnsanlar dizi film senaryoları gibi ucu açık iddianamelerle gizli tanık
ifadeleriyle işkence altında sağlanan suçlamalarla sahte haham ifşaatlarıyla
emniyette ya da savcılıkta sanıklarla pazarlık yapılarak oluşturulan delillerle
yargılanabilirler. Muhalefet eden gazete ve televizyonları susturmak için
ekonomik ve mali baskı ve yıldırma yöntemleri acımasızca uygulanabilir.''
-''GERÇEK DEMOKRASİLERDE YARGIDAN KAÇAN BAŞBAKAN, BAKAN...''-
Baykal, iktidarların seçimden çıkmış olmasının, demokrasiyi güvence
altına almaya yetmeyeceğini savunarak, şöyle konuştu:
''Demokrasilerde iktidarlar denetlenebilir olmalıdır. Denetimi hem
siyaset hem yargı yapacaktır. Yargıyı ve basın, medya kuruluşları gibi siyasal
denetim kurumlarını, devlet gücünü kullanarak etkisiz kılmak, yargıyı
siyasallaştırmak, yargıda kadrolaşmak, medyayı sindirmek demokratik meşruiyete
değil, lider hegemonyasına hizmet eder. Gerçek demokrasilerde yargıdan kaçan,
dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlara, bakanlara,
milletvekillerine yer yoktur. Yine kendi suçları için af çıkaran bakanlara,
milletvekillerine demokrasilerde yer yoktur. İktidar olanakları ile kendi
yakınlarına ihale ayarlamak demokrasilerde yoktur. İktidar olanakları ile devlet
bankalarını kullanarak yakınlarına yandaş medya satın almak demokrasilerde
yoktur. Devletin en önemli yönetim birimlerini tarikat, cemaat örgütlenmelerine
teslim etmek demokrasilerde yoktur. Polisi, emniyet güçlerini kendi siyasi
amaçları için bir yıldırma ve intikam mangası gibi kullanmaya demokrasilerde yer
yoktur. Devletin mali yetkilerini şirketlere karşı bir tehdit ve şantaj silahı
gibi kullanmaya demokrasilerde yer yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 89 yıl önce 'milli irade' ve 'milli
egemenlik' kavramlarıyla çıktığı yolculuğunu, gerçek bir demokrasi hedefine
ulaştırabilmek için öyle anlaşılıyor ki siyaseti etkin bir hukuk ve kamuoyu
denetimine sokacak düzenlemelere ihtiyaç vardır. Hukuku siyasetin emrine
girmekten çıkarıp, siyaseti denetleyebilecek bir noktaya taşımak işin özüdür.
Gerçek demokrasi, siyaset hukuku kullanırsa değil, hukuk siyaseti denetlerse
sağlanır. 23 Nisan'ı sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin geçmiş başarılarını
saygıyla hatırlayarak değil, aynı zamanda geleceğe yönelik görevlerimizi,
sorumluluklarımızı umutla sahiplenerek selamlıyorum.''
-ÖNCE ALKIŞ, SONRA PROTESTO-
Baykal'ın, ''1960 ve 1980'de TBMM'nin askıya alınmış olması, bunu
gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini almıştır'' ve ''Etnik
kimliğimiz, ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin eşit birer parçasıyız''
sözleri, bazı AK Parti'li milletvekillerinden de alkış aldı.
Bazı AK Parti milletvekilleri, Baykal'ın, ''...aydınların, sabaha karşı
evlerinin basılarak neyle suçlandıklarını bilmeden aylarca tutuklanabilecekleri,
herkesin telefon ve bilgisayarlarının izlenebileceği...'' yönündeki sözlerini ise
protesto ederek, salondan ayrıldı.
Konuşmasını, süreyi 5 dakika aşarak tamamlayan Baykal'ı, TBMM Başkanı
Köksal Toptan, süresini aştığı konusunda uyardı.
toplanan TBMM Genel Kurulunda bir konuşma yaptı.
TBMM'nin açılışının 89. yılını kutladıklarını anımsatan Baykal,
parlamentonun arkasında bıraktığı bu 89 yılın, dünya tarihinde en büyük
değişimlerin, dönüşümlerin gerçekleştiği bir dönem olduğunu kaydetti. Baykal, 2.
Dünya Savaşı'nın yaşandığını, devletlerin battığını, kurulduğunu, dünyanın siyasi
dengelerinin alt üst olduğunu, büyük ideolojik çatışmaların, soğuk savaş
dönemlerinin, isyanların, ihtilallerin, darbelerin, bölgesel savaşların, 1929
ekonomik bunalımının, bilimsel ve teknolojik devrimlerin, totaliter rejim
uygulamalarının hep bu dönemde gerçekleştiğini anlattı.
Dünyanın siyasi ve ekonomik haritasının değiştiğini, rejimlerin, siyasi
kurumların ve ülkelerin alt üst olduğunu anımsatan Baykal, TBMM'nin böyle bir
dönemde ve üstelik bir kargaşa coğrafyasında 89 yıldan beri bir temel istikrar
unsuru olarak varlığını sürdürdüğünü vurguladı.
Baykal, bu dönem içinde 1960'da 1,5 yıl, 1980'de 3 yıl TBMM'nin askıya
alınmasının, bunu gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini
aldığını belirtti.
-''DEVLETİ, CUMHURİYETİ, ORDU'YU TBMM KURDU''-
TBMM'nin dünyanın en eski ve en köklü 10 parlamentosundan birisi olduğuna
dikkati çeken Baykal, ''TBMM'yi sadece Türkiye'de değil, dünyada da en itibarlı,
en güvenilir bir barış, istikrar ve meşruiyet kurumu olarak yaşatmak en büyük
görevimizdir. TBMM'nin, milletimizin şerefini ve onurunu temsil ettiğini hiç bir
zaman unutmamalıyız, unutulmasına da izin vermemeliyiz'' dedi.
CHP Lideri Baykal, TBMM'nin, bir askeri zaferin eseri değil; tam tersine
askeri zaferin, TBMM'nin eseri olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
''Bu niteliğiyle de TBMM belki dünyanın tek gazi parlamentosudur.
TBMM'den önce ne bir devlet ne bir Cumhuriyet ne de bir ordu vardı. Devleti de
Cumhuriyeti de orduyu da TBMM kurmuştur. TBMM, işgal kuvvetlerinin anavatandaki
varlığına son veren askeri harekatı, Gazi Mustafa Kemal'in şahsında yokluklar ve
zorluklar içinde başarı ile yönetmiş ve zaferle sonuçlandırmıştır. Savaşı kazanan
TBMM, Lozan Anlaşması'nı da gerçekleştirerek barışı, istikrarı ve uluslararası
düzeyde tanınmayı da güvence altına almıştır. Böylece milletimizin Anadolu'daki
siyasi varlığına son vermeyi amaçlayan Sevr komplosu yırtılıp atılmıştır. Lozan
Anlaşması, içeriden, dışarıdan sistemli tüm yıpratma çabalarına rağmen ulusal
devletimizin temel dayanağı olmaya devam ediyor.''
-''KÖKLÜ ATILIMLAR YAPILIRKEN AB YOKTU''-
Baykal, TBMM'nin daha sonra siyaset, hukuk, eğitim, kültür ve ekonomi
alanlarında çok köklü değişimler gerçekleştirdiğini, saltanatı ve hilafeti
kaldırdığını, Cumhuriyeti ilan ettiğini, Medeni Kanunu, Ceza Kanunu, usul
hukukunu, Ticaret Kanununu çağın en ileri ölçülerine göre düzenlediğini
anlattı.
''Dinin ve devlet işlerinin ayrılmasını temel alan, dinin istismarını ve
devlet işlerinin dine dayandırılmasını reddeden, bütün dinlere saygı gösteren ve
eşit değer veren laiklik ilkesini, bu TBMM anayasamıza yerleştirmiştir'' diyen
Baykal, şöyle devam etti:
''Kadınların seçme ve seçilme hakkı bir çok Avrupa ülkesinden önce gene
bu Meclis tarafından tanınmıştır. Basına özgürlük, yargıçlara güvence,
üniversitelere özerklik, çalışanlara, işçilere sendika, toplu sözleşme ve grev
hakkı TBMM tarafından verilmiştir. Türkiye'yi tek partili sistemden çok partili
yaşama, valileri parti temsilcisi olmaktan çıkarıp devletin valisi konumuna bu
Meclis geçirmiştir. Üstelik bütün bu köklü atılımlar yapılırken ortada ne AB
vardır ne de herhangi bir ülkenin siyasi komiserleri.
TBMM, ülkemizi bir demokrasi ve hukuk altyapısına kavuşturmaya çalışırken
Almanya'da Nazi yönetimi, İtalya'da faşizm, İspanya'da Franco ve Portekiz'de
Salazar yönetimi altında, otoriter, totaliter ideolojiler egemendi. Avrupa'dan
kaçan Musevi üniversite hocaları, aydınlar, sanatçılar, Türkiye'nin köy
enstitüleri ile halk evleri ile çocuklarını eğitmek, insanlarını aydınlatmak için
yokluklar ortasında verdiği büyük mücadeleye saygı duyuyorlar, fedakarca destek
veriyorlardı.''
-''TBMM'NİN ŞEREF DEFTERİ''-
Baykal, bütün bu atılımların, reformların TBMM'nin, Türkiye'yi ileriye
götürme, modernleşme mücadelesinin şeref sayfaları olduğunu dile getirerek, ''Bu
çerçevede iki önemli konuyu daha belirtmezsek TBMM'nin şeref defterinin eksik
kalacağını düşünürüm'' dedi.
Bunlardan birinin, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı olduğunu vurgulayan Baykal,
TBMM'nin, Kıbrıs'taki Türk toplumunun varlığını, haklarını güvence altına almak
için, kimseden icazet arayışına girmeksizin, uluslararası hukuka uygun olarak
Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda tarihi bir müdahale kararı aldığını,
başarıyla uyguladığını kaydetti. Baykal, bu konunun, TBMM tarihinin en şerefli
sayfalarından birisini oluşturduğunu belirtti.
TBMM'nin bir diğer tarihi kararının ise 1 Mart 2003'deki Hükümet
tezkeresinin reddedilmesi kararı olduğunu ifade eden Baykal, sözlerine şöyle
devam etti:
''Bu karar, Türkiye'yi Irak'a yönelik bir askeri harekatın karargahı ve
cephesi olmaktan, topraklarını bir yabancı ülke silahlı kuvvetlerinin işgali
altına sokma tehlikesinden kurtarmıştır. Türkiye'yi yüz binlerce Müslümanın
ölümünden sorumlu bir ülke olmaktan kurtarmıştır. Bugün ABD'nin de geldiği bu
noktada, TBMM'nin, Hükümete rağmen nasıl bir ileri görüşlülükle Türkiye'nin ve
bölgenin barışına, istikrarına ve uzun dönemli çıkarlarına uygun davrandığı çok
daha iyi anlaşılmaktadır. TBMM'nin 1 Mart 2003'de Irak savaşı konusunda aldığı
Hükümet tezkeresini reddetme kararı, şüphesiz TBMM şeref defterinin seçkin bir
sayfasını oluşturmaktadır.''
Baykal, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel
gündemle toplanan TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, örnek ve
model olarak bütün dünyada ilgiyle izlenen modernleşme tarihinin temelinde iki
temel siyasal ilke bulunduğunu söyledi. CHP Genel Başkanı Baykal, şunları
söyledi:
''Birincisi, ırk, kan, kafatası ölçülerini reddeden ve etnik kimlikleri,
yerel, yöresel bağımlılıkları aşan bir ulusal kimlik anlayışı. Etnik ve
sosyolojik kimliği inkar etmeden ama onun tutsağı da olmadan daha yüksek bir
ulusal kimliğe geçiş. Etnik kimlik, herkesin kendi şerefidir ama etnik kimliğimiz
ne olursa olsun, hepimiz Türk milLetinin eşit birer parçasıyız. Bizim modernleşme
deneyimimizin temelinde böyle bir uluslaşma anlayışı vardır.
İkinci temel ilke, din, siyaset ve laiklik anlayışı ile ilgilidir.
Müslüman bir toplumda en geniş din ve ibadet özgürlüğü ile laik bir devlet
düzeninin birlikte sürdürülebilmesi pek çok kişinin gözünde Türkiye'yi örnek bir
ülke haline getirmektedir. Aslında İslamiyet ile laikliğin beraberliği
Türkiye'nin modernleşme başarısının temel dayanağıdır.
Etnik kimliğimiz ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin birer parçası
olarak eşitlik ve kardeşlik içinde beraber yaşayacağız. Dini inancımız,
mezhebimiz ne olursa olsun, hepimiz laik Türkiye Cumhuriyeti'nin birer parçası
olarak eşitlik ve kardeşlik içinde yine beraber yaşayacağız. Bunu başarabilirsek,
Türkiye istikrar içinde, demokrasi içinde ilerler. Böyle bir parlak geleceği
etnik ayrımcılık ve terör tehdidinin gölgelemesine izin vermemeliyiz.
Aynı şekilde din temelinde ayrışmaların, cemaatleşmelerin, eğitimi,
hukuku, yargıyı, emniyeti yönlendirmeye başlaması, böyle bir sürece gözyumulması,
seyirci kalınması tarihi bir gaflet olacaktır. Demokrasimizin sağladığı
olanakları, Cumhuriyet'in ve devletin milli ve laik kimliğini ortadan kaldırmak
için kullanmak eğer bir ihanet projesi değilse, tam bir aymazlıktır. Milli irade
bir bütündür. İktidar da muhalefet de milli iradenin bir parçasıdır. Türk
halkının milli iradesini de Kuzey Kıbrıs halkının milli iradesini de aynı saygı
ile karşılayamıyorsanız, milli irade konusunda samimi değilsiniz demektir.''
-''...SABAHA KARŞI EVLERİ BASILIP NEYLE SUÇLANDIKLARINI BİLMEDEN...''-
Milli irade ya da milli egemenliğin, tek başına demokrasi demek
olmadığını ifade eden Baykal, şöyle devam etti:
''Milli egemenliğin, demokrasiye dönüşebilmesi için gerçekten bağımsız,
güçlü bir yargıya ve hukukun üstünlüğü anlayışına ihtiyaç vardır. İnsan hak ve
özgürlüklerinin kağıt üstünde kalmamasına, güçlü ve etkin bir basın ve medya
denetimine gereklilik vardır. Yoksa milli egemenlik ve milli irade anlayışı
kolayca bir parlamento egemenliğine, parlamento egemenliği de bir parti
çoğunluğunun diktasına, parti çoğunluğu da bir liderin keyfi hegemonyasına
dönüşebilir. Duvarlarda 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözlerinin
yazılı olması, gerçekte bir lider hegemonyasının yaşanmakta olduğu gerçeğini
maskelemeye yetmez.
Böyle bir durumda da memleketin dürüst, namuslu insanları, vatansever
aydınları, sabaha karşı evleri basılıp, neyle suçlandıklarını bile bilmeden
aylarca tutuklanabilirler. Herkesin telefonları, bilgisayarları izlenebilir.
İnsanlar dizi film senaryoları gibi ucu açık iddianamelerle gizli tanık
ifadeleriyle işkence altında sağlanan suçlamalarla sahte haham ifşaatlarıyla
emniyette ya da savcılıkta sanıklarla pazarlık yapılarak oluşturulan delillerle
yargılanabilirler. Muhalefet eden gazete ve televizyonları susturmak için
ekonomik ve mali baskı ve yıldırma yöntemleri acımasızca uygulanabilir.''
-''GERÇEK DEMOKRASİLERDE YARGIDAN KAÇAN BAŞBAKAN, BAKAN...''-
Baykal, iktidarların seçimden çıkmış olmasının, demokrasiyi güvence
altına almaya yetmeyeceğini savunarak, şöyle konuştu:
''Demokrasilerde iktidarlar denetlenebilir olmalıdır. Denetimi hem
siyaset hem yargı yapacaktır. Yargıyı ve basın, medya kuruluşları gibi siyasal
denetim kurumlarını, devlet gücünü kullanarak etkisiz kılmak, yargıyı
siyasallaştırmak, yargıda kadrolaşmak, medyayı sindirmek demokratik meşruiyete
değil, lider hegemonyasına hizmet eder. Gerçek demokrasilerde yargıdan kaçan,
dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlara, bakanlara,
milletvekillerine yer yoktur. Yine kendi suçları için af çıkaran bakanlara,
milletvekillerine demokrasilerde yer yoktur. İktidar olanakları ile kendi
yakınlarına ihale ayarlamak demokrasilerde yoktur. İktidar olanakları ile devlet
bankalarını kullanarak yakınlarına yandaş medya satın almak demokrasilerde
yoktur. Devletin en önemli yönetim birimlerini tarikat, cemaat örgütlenmelerine
teslim etmek demokrasilerde yoktur. Polisi, emniyet güçlerini kendi siyasi
amaçları için bir yıldırma ve intikam mangası gibi kullanmaya demokrasilerde yer
yoktur. Devletin mali yetkilerini şirketlere karşı bir tehdit ve şantaj silahı
gibi kullanmaya demokrasilerde yer yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 89 yıl önce 'milli irade' ve 'milli
egemenlik' kavramlarıyla çıktığı yolculuğunu, gerçek bir demokrasi hedefine
ulaştırabilmek için öyle anlaşılıyor ki siyaseti etkin bir hukuk ve kamuoyu
denetimine sokacak düzenlemelere ihtiyaç vardır. Hukuku siyasetin emrine
girmekten çıkarıp, siyaseti denetleyebilecek bir noktaya taşımak işin özüdür.
Gerçek demokrasi, siyaset hukuku kullanırsa değil, hukuk siyaseti denetlerse
sağlanır. 23 Nisan'ı sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin geçmiş başarılarını
saygıyla hatırlayarak değil, aynı zamanda geleceğe yönelik görevlerimizi,
sorumluluklarımızı umutla sahiplenerek selamlıyorum.''
-ÖNCE ALKIŞ, SONRA PROTESTO-
Baykal'ın, ''1960 ve 1980'de TBMM'nin askıya alınmış olması, bunu
gerçekleştirenlerin en büyük utancı olarak tarihteki yerini almıştır'' ve ''Etnik
kimliğimiz, ne olursa olsun, hepimiz Türk milletinin eşit birer parçasıyız''
sözleri, bazı AK Parti'li milletvekillerinden de alkış aldı.
Bazı AK Parti milletvekilleri, Baykal'ın, ''...aydınların, sabaha karşı
evlerinin basılarak neyle suçlandıklarını bilmeden aylarca tutuklanabilecekleri,
herkesin telefon ve bilgisayarlarının izlenebileceği...'' yönündeki sözlerini ise
protesto ederek, salondan ayrıldı.
Konuşmasını, süreyi 5 dakika aşarak tamamlayan Baykal'ı, TBMM Başkanı
Köksal Toptan, süresini aştığı konusunda uyardı.
