2006-10-01 - 17:00
Sezer, TBMM'nin 22. Dönem 5. Yasama Yılı'nın açılışında yaptığı konuşmaya, ''Bu yüce çatı altında bir kez daha bulunmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek istiyorum'' diyerek başladı.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yapılan tüm düzenlemelerin; yargının, yasama ve yürütmeye üstünlüğü değil, iktidar gücünün sınırlandırılması, hukuka uygunluğun sağlanması için yapıldığını ifade ederek, ''Çünkü, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş çağdaş
toplumlarda son söz yargıya verilmiştir'' dedi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, sunuş konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i Genel Kurul Salonu'na davet etti.
Cumhurbaşkanı Sezer'i salona girişinde tüm milletvekilleri ayağa kalkarak alkışladı. Daha sonra İstiklal Marşı okundu.
Sezer, TBMM'nin 22. Dönem 5. Yasama Yılı'nın açılışında yaptığı konuşmaya, ''Bu yüce çatı altında bir kez daha bulunmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek istiyorum'' diyerek başladı.
Cumhurbaşkanı Sezer, laik ve demokratik rejimin temel kurumu olan TBMM'nin, açıldığı günden bu yana tarihsel sorumluluk üstlendiğini, varlığı ve
çalışmalarıyla ulusa güven verdiğini belirtti.
Meclis'in, Yüce Atatürk'ün öncülüğünde Kurtuluş Savaşı'nı yürüttüğünü, Cumhuriyet'i kurduğunu, devrimlerin altyapısını oluşturduğunu, Cumhuriyetin değiştirilemez nitelikleriyle sonsuza kadar yaşatılması, demokrasinin güçlendirilmesi, rejimin özünden sapma olmaksızın kurum ve kurallarıyla işlemesi, yurttaşların hak ve özgürlüklerine kavuşarak onurlu bir yaşam sürmesi yönünde önemli hizmetlerde bulunduğunu ifade eden Sezer, şunları kaydetti:
''Türkiye, ölümsüz Önderimiz Atatürk'ün, O'nun izinden ilerleyen kurumlarımızın ve yurttaşlarımızın çaba ve katkılarıyla, çağdaş dünyanın saygın,
güvenilir bir üyesi olma yolunda önemli aşama kaydetmiştir.
Sahip olduklarımızın değerini bilerek, gücümüze inanarak, kendimize güvenerek, sorunlar karşısında yılmayarak, demokrasimize sahip çıkarak, bölünmez bütünlüğümüzü koruyarak, toplumsal barışı sürekli kılarak aydınlık yarınlara emin adımlarla ilerleyeceğiz. Bu konuda kurumlarımıza, yönetileni ve yöneteniyle tüm yurttaşlarımıza görev ve sorumluluklar düşmektedir.Ulus egemenliğinin temsilcisi Yüce Meclisimizin bu sürece de çalışmalarıyla büyük katkıda bulunacağına yürekten inanıyoruz.''
Cumhurbaşkanı Sezer, bu yıl, bağımsızlık savaşının önderi, ulusun kurtarıcısı, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, büyük komutan, eşsiz devlet adamı ve devrimci Yüce Atatürk'ün doğumunun 125. yılını kutladıklarını söyledi.
Türk Ulusu, doğumunun 125. yılında Yüce Atası'nı sevgiyle, özlemle, gönül borcuyla anarken, aynı zamanda tarihe ve insanlığa malolmuş, eylemleri ve söylemleriyle dünyada saygınlık kazanmış örnek bir lideri yetiştirmenin övüncünü ve coşkusunu yaşadığını belirten Sezer, ''Yüce Atatürk, insanlığa malolan yapıtlarıyla her gün aramızda bulunmakta, yüksek ülküleri ve ilkeleriyle yol gösterici olmakta, düşüncelerde ve yüreklerde yaşamaktadır'' dedi.
Sezer, devletlerin siyasal rejimlerini düzenleyen anayasaların üstün konumlarının, özenle korunmalarını zorunlu kıldığını dile getirerek, bu nedenle
anayasaların bağlayıcılığı, uygulanmasının sağlanması, izlenmesi, denetlenmesi ve değiştirilmesinin özel kurallara bağlandığını bildirdi.
Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğuna işaret eden Sezer, hukuk devleti niteliğinin ayırt edici özelliğinin,
hukukun üstünlüğünün kabul edilmiş olması olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, ''Hukukun üstünlüğü de Anayasa'nın ve yasaların eksiksiz uygulanmasını, iktidar gücünün yargı ile dengelenmesini, yasama ve yürütme organları ile yönetimin eylem ve işlemlerinin yargısal denetime bağlı tutulmasını gerektirmektedir'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle konuştu:
''Anayasa'da parlamenter sistem kabul edilmiş, bu sistemin gereği yasama, yürütme ve yargı erklerine yer verilmiş ve erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Anayasa'nın başlangıç bölümüne göre, erkler ayrılığı, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasıyla sınırlı uygar bir iş bölümü ve işbirliğidir.
Anayasa'da benimsenen sisteme göre, kuşkusuz hiçbir organ diğerine üstün değildir. Her organ, Türk Ulusu adına, Anayasa'da belirlenen yetki ve görev alanı içinde ulusal egemenliği kullanmaktadır.
Bunun yanında, yasama ve yürütmenin siyasal birlikteliklerinden doğacak iktidar gücünü dengelemek için Anayasa'da kimi düzenekler öngörülmüştür.Cumhurbaşkanı'na, Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme bağlamında, Anayasa ile verilen yasama, yürütme ve yargıya ilişkin yetki ve görevler bu kapsamdadır.''
Sezer, Anayasa'da iktidar gücünü dengelemek için yasama, yürütme ve yönetimin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulduğunu; yargıya, gücü elinde bulunduran erklere karşı bir denge ögesi olma işlevi yüklendiğini söyledi.
Yasalar, TBMM İçtüzüğü, yasama dokunulmazlığının kaldırılması ya da milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin yasama işlemleri ile yürütme işlemi olan
yasa gücünde kararnamelerin, Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı tutulduğunu ifade eden Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Diğer yürütme ve yönetim eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluk denetimi de idari yargının görev alanına girmektedir.
Tüm bu düzenlemeler, yargının, yasama ve yürütmeye üstünlüğü değil, hukukun üstünlüğü bağlamında iktidar gücünün sınırlandırılması, başka bir deyişle hukuka uygunluğun sağlanması anlamındadır. Çünkü, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş çağdaş toplumlarda son söz yargıya verilmiştir.Anayasa'da, yasama ve yürütme organları ile yönetimin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, bu organlar ve yönetimin, mahkeme kararlarını hiçbir biçimde değiştiremeyecekleri, bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri; Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, kısaca herkesi bağlayacağı belirtilmiştir.''
Cumhurbaşkanı Sezer, güçler ayrılığı ilkesi benimsenen parlamenter demokrasilerde, bu ilkenin doğal sonucu olarak yargı erkinin, yasama ve özellikle gerçek gücü elinde bulunduran yürütmeye karşı korunduğunu ve bağımsız kılındığını kaydetti.Yargı bağımsızlığının gerçekleştirilebilmesi için, mahkemelerin ve yargıçların bağımsız ve güvenceli olması gerektiğini ifade eden Sezer, Anayasa'da yargı erkinin yürütmenin etki ve karışmasından uzak tutulabilmesi için kimi düzenlemelere yer verildiğini söyledi.
Sezer, yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgeleyecek yöntemlerden uzak durulmasının, hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu vurguladı.
Yargıç ve savcıların tüm özlük ve disiplin işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) oluşumunda, bir siyasal parti mensubu olan bakanın ve müsteşarının yer almasının yargı bağımsızlığını ve hukuk devleti ilkesini zedelediğini belirten Cumhurbaşkanı Sezer, yargının kişiselleştirilmesi ve siyasallaştırılmasının önlenebilmesi için, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan bu durumun ivedi olarak düzeltilmesi gerektiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yasama ve yürütme organlarının yargının siyasallaştırılmasından özenle kaçınmaları gerektiğini belirterek, yargının siyasallaştırılmasından devlet organları ve bireylerin zarar göreceğini bildirdi.
Sezer, ''Yurttaşın hak arama özgürlüğünün ve hukuksal güvenliğinin her türlü siyasal karışmadan, ideolojik ve dogmatik düşüncelerden arınmış, yansız ve bağımsız yargı organı tarafından korunduğu bilindiği sürece, hukuk devletinin varlığı duyumsanabilir'' dedi.
Yargılama sürecinde siyasal karar organlarının etkin kılınması, yargı kararlarının hukukun gerekleri yerine siyasal kanaat ve düşüncelere
dayandırılması, bu yönde yorumlanarak uygulanması ya da uygulanmamasının yargının siyasallaştırılması anlamına geldiğini kaydeden Sezer, bunun da kişilerin hukuksal güvenliğinin ortadan kaldırılmasına, kamusal düzenin bozulmasına, hukukun ve devlet erkinin yok olmasına yol açacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Sezer, şunları kaydetti:
''Hukuk devletinin varlığının toplum yaşamının her alanında yurttaşlarca duyumsanması, devlete güvenin varlık nedeni olduğuna göre, tüm organların bu alanda ödevleri, yükümlülükleri ve sorumlulukları vardır.
Öte yandan, anayasal sistemin işlerliğini sağlayacak organları oluşturan, onları somutlaştıran görevlilerden kimileri halkın, kimileri TBMM'nin ya da
Anayasa'da öngörülen diğer kurumların seçmesiyle, kimileri de atamayla göreve gelmektedirler.
Anayasa'ya göre, üç erki temsil eden organ ya da kurumlar arasında üstünlük sıralaması yapılamayacağına göre, göreve getirilme yöntemlerine bakılarak organ ya da kurumları somutlaştıran görevliler arasında da ayrım yapılamaz.
Yine, anayasal sisteme göre, rejim yönünden denge ögesi olan kurumların kararlarının, salt o kurumu oluşturan görevlilerin getiriliş yöntemine
dayanılarak eleştirilmesi ve etkisizleştirilmesi doğru değildir.
Unutulmaması gereken şey, Devletin ve rejimin sürdürülebilmesi için, seçilmişler kadar atanmışların da görevi, sorumluluğu ve vazgeçilmez önemi
olduğudur.''
Sezer, ''Temsilde adalet, siyasal partilerin Meclis'te, seçimlerde aldıkları oy oranında temsilci bulundurmasını gerektirmektedir; alınan oyla orantılı
temsilci sayısıyla yaşama geçirilebilmektedir'' dedi.
Yönetimde istikrarın ise oyların siyasal partiler arasında aşırı bölünerek TBMM'deki yansımasının yaratacağı istikrarsızlığın önlenmesini anlattığını ifade eden Sezer, şöyle konuştu:
''Bu ilkenin yaşama geçirilmesi, oyların temsilci sayısına dönüşmesinde, 'baraj' olarak adlandırılan oransal sınırlar konulmasını zorunlu kılmaktadır.
Birbirinin karşıtı gibi görünen bu iki ilkenin, seçme ve seçilme hakkının özünü zedelemeyecek ve devlet yönetimini aksatmayacak biçimde, birbirini
dengeleyerek yasaya yansıtılması anayasal zorunluluktur. Bu duyarlı denge, aynı zamanda demokratik hukuk devleti niteliğinin gereğidir.
Yönetimde istikrar ilkesi, salt çoğunluğu sağlayacak seçim sistemini değil, istikrarlı yönetimi olanaklı kılacak adaletli bir temsil sistemini
gerektirmektedir.Bundan amaç, seçmenin siyasal dağılımının parlamentoya olabildiğince uygun ve adil biçimde yansımasıdır. Adalet, aynı zamanda yönetimde istikrarın da temel koşuludur. Yalnızca ya da ağırlıklı olarak istikrarı gözetmenin, istikrarsızlık kaynağı olacağı açıktır.Kuşkusuz, temsilde adaletin sağlanması için, seçmenin siyasal dağılımının tümüyle parlamentoda temsil edilmesi, başka bir deyişle siyasal partilerin tümünün Meclis'te temsilci bulundurması da savunulamaz. Bu sistemin de yönetimde istikrar ilkesine zarar vereceği ortadadır.
Ne var ki, oy kullanan seçmenin siyasal görüşünün büyük oranlarda parlamentoda temsil edilemediği seçim sistemini de temsilde adalet ilkesiyle
bağdaştırmak olanaksızdır.''Cumhurbaşkanı Sezer, yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada laiklik tartışmalarına değindi. Birçok kez üzerinde durduğu bazı konuları, ülke rejimi ve geleceği yönünden çok önemsediği için bir kez de Meclisin çatısı altında vurgulamak istediğini söyleyen Sezer, son yıllarda, bilinçli olarak gündemden düşürülmeyen laiklik ve laikliğin tanımı tartışmaları üzerinde durmakta yarar gördüğünü kaydetti.Sezer, demokrasi, özgürlük, kamu yararı, kamu düzeni, laiklik gibi bazı kavramların, Anayasa'da kavramsal tanımının yapılmamış olabileceğine işaret etti.Anayasaların, kurallarıyla bu kavramların işlevlerini ve anlamlarını ortaya koyarak çerçevesini çizip, işlevsel tanımını yaptığını belirten Sezer, Türkiye'de de Anayasa'da laikliğin işlevsel tanımının yapıldığına dikkati çekti.''Bu nedenle, Anayasa'da, laikliğin tanımını aramak yerine, nasıl bir laikliğin öngörüldüğüne bakmak gerekir'' diyen Sezer, Anayasa Mahkemesi kararlarının konuya katkısının gözden uzak tutulamayacağını vurguladı.
Sezer, laiklik ilkesini yaşam biçimi olarak benimseyen çağdaş ülkeler incelendiğinde, tümünün bu ilkeyi kendi toplumsal gerçeklerine göre biçimlendirdiklerinin görüleceğini ifade etti. Sezer, ''Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, laiklik, ülkelerin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, toplumsal koşullara ve her dinin gerektirdiği isteklere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir'' diye konuştu.
Bu farklılığa bağlı olarak her ülkenin laiklik anlayışının, o ülkenin anayasasına yansıdığını belirten Sezer, Türkiye için özellik taşıyan laikliğin de Anayasa'da benimsenen ve korunan içerikte bir ilke olduğuna işaret etti.
Sezer, laiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullardan ve her dinin özelliklerinden esinlenmesinin, bu koşullar ile özellikler arasındaki uyum ya da uyumsuzlukların laiklik anlayışına yansıyarak değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarmasının doğal olduğunu söyledi.
Dini ve din anlayışı tümüyle farklı ülkelerde laiklik uygulamasının, aynı anlam ve düzeyde olmasının beklenemeyeceğini belirten Sezer, ''Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunun gelenekleri, toplumsal yapısı, sosyal gerçekleri ve koşulları karşısında laikliği, kendine en uygun içeriği ile benimsemiştir'' dedi.Devlet rejiminin ve toplumsal yaşamın laikleştirilmesinin, belirli bir tarihsel süreç içinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Sezer,şöyle konuştu:
''Laiklik ilkesinin günümüzdeki anlam ve önemini kavrayabilmek için Kurtuluş Savaşı sürerken ve Türkiye Cumhuriyeti kurulurken gerçekleştirilen olayları ve olguları iyi irdelemek gerekir.Gerçekten, daha Kurtuluş Savaşı'na başlangıç hazırlıkları sırasında, Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar içinde 'ulusal egemenliğin üstün kılınacağı'na yer verilmiş; Kurtuluş Savaşı sürerken kabul edilen 1921 ve savaştan hemen sonra kabul edilen 1924 anayasalarının 1. ve 3. maddelerine 'Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur' kuralı konulmuştur. Bunlar laiklik yolunda atılan ilk adımlardır. Çünkü, laikliğin özü ve temeli egemenliğin kaynağında yatmaktadır. Egemenlik ulusa ilişkin ise o rejimin dayandığı sistem laik sistemdir.''
Cumhurbaşkanı Sezer, laiklik ilkesine, Türkiye Cumhuriyeti yönünden tarihsel süreçte kazandığı anlamıyla 1961 ve 1982 anayasalarında da yer verildiğini anımsattı.
Sezer, 1961 ve 1982 anayasalarının laiklikle ilgili kuralları birlikte incelendiğinde, laikliğe bir ilke olarak yer verilmesinin çok ötesinde, onun işlevinin de tanımlanarak kapsamının belirlendiğinin görüleceğini söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden olan laikliğin, anayasal içeriğiyle güvence altına alındığını dile getiren Sezer, Anayasa'nın 176. maddesine göre, başlangıç bölümünün Anayasa metnine dahil olduğunu söyledi. Sezer, Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri içeren başlangıç bölümünün, maddelerin amacını ve yönünü belirten bir kaynak olduğunu, madde gerekçesinde de başlangıç bölümünün Anayasa'nın diğer kuralları ile eşdeğer olduğunun vurgulandığını anımsattı.
Anayasa'nın başlangıç bölümünde, laiklik ilkesi gereği kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağının belirtildiğine dikkati çeken Sezer, böylece, Cumhuriyet'in niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerin temeli olan laikliğin, Anayasa'ya yön veren ilkeler arasındaki yerini aldığını ve anayasal tanımını bulduğunu vurguladı
Bu tanıma göre laikliğin, dinin, sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını önleyen temel ilke olduğunu ifade eden Sezer, şunları kaydetti:
'Bu işlevine uygun olarak Anayasa'nın 24. maddesinde de devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı, dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal değerlerin, siyasal ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılamayacağı, açık biçimde kurala bağlanmıştır.
Bunun yanında, Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyet'in gereklerine uygun olarak yasayla sınırlandırılabileceği; 14. maddesinde de Anayasa'da yer verilen hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i zedeleyecek biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyet'i korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir.''
Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin; coğrafi ve siyasal yönden tekil devlet yapısını ve tam bağımsızlık ilkesini, yönetsel yönden laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal yönden de çağdaş bir Türkiye'yi hedeflediğini kaydetti.
Atatürk devriminin amacının, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu
çağdaşlaştırmak olduğunu dile getiren Sezer, bu amacın, Anayasa'nın 174.maddesinde, ''çağdaş uygarlık düzeyini aşmak'' biçiminde anlatımını bulduğunu söyledi.
Devrimin temelinin, amacına bağlı olarak laiklik ilkesi olduğunu vurgulayan Sezer, ''Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır'' dedi. Sezer, Anayasa'da benimsenen laiklik ilkesinin, belirtilen amaç bağlamında değerlendirilmesi ve yorumlanmasının zorunlu olduğunu vurguladı.
Sezer, ''Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 148 ve 153. maddeleri uyarınca, Anayasa'ya uygunluk denetimi görevi nedeniyle, anayasal kural, kavram ve ilkeleri resmen yorumlamaya yetkili tek organ olduğuna ve kararları herkesi bağladığına göre, anayasal kuralların Yüksek Mahkeme kararlarıyla birlikte değerlendirilmesi, bu kararlarla kazandırılan içerikle uygulanması zorunludur'' diye konuştu.
Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında, laikliğin hukuksal, sosyal, siyasal tanımları ve ulusal değeri geniş biçimde ele alınıp, özenle korunması gereken bir ilke olduğunun vurgulandığını belirten Sezer, bu kararlara göre, laiklik ilkesi gereği; dinin, devlet işlerinde egemen olamayacağını, dinin, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki yerinde, sınırsız özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alındığını anlattı.
Sezer, dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemeyeceğini; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabileceğini; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesinin yasaklanabileceğini, devlete, kamu düzeninin koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler üzerinde denetim yetkisi tanındığını söyledi.
Sezer, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'dan kaynaklanan yorum yetkisiyle kararlarında yer verdiği bu gerekçelerin, laikliğin, Anayasal çerçevede işlevini ortaya koyarak tanımını yaptığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'nın başlangıç bölümünde, Anayasa'nın, Türk yurdu ve Türk ulusunun sonsuza uzanan varlığını ve Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü belirlediğinin vurgulandığını anımsattı.Başlangıcın, devlet yönetimine ilişkin tüm anayasal kurallar yönünden çok kapsamlı, aynı zamanda çok özlü bir anlatım içerdiğini belirten Sezer, böylece, Anayasa'da tek devlet, tek ülke, tek ulus ülküsünün kabul edildiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'ya göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün ve tekil devlet yapısına sahip olduğunu söyledi. Sezer, kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulusun söz konusu olduğunu, bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemeyeceğini bildirdi.
Ulusun adının, Atatürk'ün, ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir'' sözünde belirtildiğini kaydeden Sezer, ''O ulus ki büyük bir özveriyle yurdunu yabancı işgalcilerden kurtarmış, tasada ortaklık yapmış, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş, tüm devrimleri birlikte gerçekleştirmiş, Cumhuriyet'in kazanımlarından birlikte yararlanmış, sevinci ve övüncü birlikte yaşamıştır'' diye konuştu.Sezer, çağdaş devletlerde de yurttaşlık hukuksal bağı yanında bir de ulus kimliğinin bulunduğunu, bu kimliğin, ortak çıkarların, ortak coşkuların, ortak duyguların ve ortak bir dilin toplamı olduğunu vurguladı.
toplumlarda son söz yargıya verilmiştir'' dedi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, sunuş konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i Genel Kurul Salonu'na davet etti.
Cumhurbaşkanı Sezer'i salona girişinde tüm milletvekilleri ayağa kalkarak alkışladı. Daha sonra İstiklal Marşı okundu.
Sezer, TBMM'nin 22. Dönem 5. Yasama Yılı'nın açılışında yaptığı konuşmaya, ''Bu yüce çatı altında bir kez daha bulunmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek istiyorum'' diyerek başladı.
Cumhurbaşkanı Sezer, laik ve demokratik rejimin temel kurumu olan TBMM'nin, açıldığı günden bu yana tarihsel sorumluluk üstlendiğini, varlığı ve
çalışmalarıyla ulusa güven verdiğini belirtti.
Meclis'in, Yüce Atatürk'ün öncülüğünde Kurtuluş Savaşı'nı yürüttüğünü, Cumhuriyet'i kurduğunu, devrimlerin altyapısını oluşturduğunu, Cumhuriyetin değiştirilemez nitelikleriyle sonsuza kadar yaşatılması, demokrasinin güçlendirilmesi, rejimin özünden sapma olmaksızın kurum ve kurallarıyla işlemesi, yurttaşların hak ve özgürlüklerine kavuşarak onurlu bir yaşam sürmesi yönünde önemli hizmetlerde bulunduğunu ifade eden Sezer, şunları kaydetti:
''Türkiye, ölümsüz Önderimiz Atatürk'ün, O'nun izinden ilerleyen kurumlarımızın ve yurttaşlarımızın çaba ve katkılarıyla, çağdaş dünyanın saygın,
güvenilir bir üyesi olma yolunda önemli aşama kaydetmiştir.
Sahip olduklarımızın değerini bilerek, gücümüze inanarak, kendimize güvenerek, sorunlar karşısında yılmayarak, demokrasimize sahip çıkarak, bölünmez bütünlüğümüzü koruyarak, toplumsal barışı sürekli kılarak aydınlık yarınlara emin adımlarla ilerleyeceğiz. Bu konuda kurumlarımıza, yönetileni ve yöneteniyle tüm yurttaşlarımıza görev ve sorumluluklar düşmektedir.Ulus egemenliğinin temsilcisi Yüce Meclisimizin bu sürece de çalışmalarıyla büyük katkıda bulunacağına yürekten inanıyoruz.''
Cumhurbaşkanı Sezer, bu yıl, bağımsızlık savaşının önderi, ulusun kurtarıcısı, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, büyük komutan, eşsiz devlet adamı ve devrimci Yüce Atatürk'ün doğumunun 125. yılını kutladıklarını söyledi.
Türk Ulusu, doğumunun 125. yılında Yüce Atası'nı sevgiyle, özlemle, gönül borcuyla anarken, aynı zamanda tarihe ve insanlığa malolmuş, eylemleri ve söylemleriyle dünyada saygınlık kazanmış örnek bir lideri yetiştirmenin övüncünü ve coşkusunu yaşadığını belirten Sezer, ''Yüce Atatürk, insanlığa malolan yapıtlarıyla her gün aramızda bulunmakta, yüksek ülküleri ve ilkeleriyle yol gösterici olmakta, düşüncelerde ve yüreklerde yaşamaktadır'' dedi.
Sezer, devletlerin siyasal rejimlerini düzenleyen anayasaların üstün konumlarının, özenle korunmalarını zorunlu kıldığını dile getirerek, bu nedenle
anayasaların bağlayıcılığı, uygulanmasının sağlanması, izlenmesi, denetlenmesi ve değiştirilmesinin özel kurallara bağlandığını bildirdi.
Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğuna işaret eden Sezer, hukuk devleti niteliğinin ayırt edici özelliğinin,
hukukun üstünlüğünün kabul edilmiş olması olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, ''Hukukun üstünlüğü de Anayasa'nın ve yasaların eksiksiz uygulanmasını, iktidar gücünün yargı ile dengelenmesini, yasama ve yürütme organları ile yönetimin eylem ve işlemlerinin yargısal denetime bağlı tutulmasını gerektirmektedir'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle konuştu:
''Anayasa'da parlamenter sistem kabul edilmiş, bu sistemin gereği yasama, yürütme ve yargı erklerine yer verilmiş ve erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Anayasa'nın başlangıç bölümüne göre, erkler ayrılığı, devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasıyla sınırlı uygar bir iş bölümü ve işbirliğidir.
Anayasa'da benimsenen sisteme göre, kuşkusuz hiçbir organ diğerine üstün değildir. Her organ, Türk Ulusu adına, Anayasa'da belirlenen yetki ve görev alanı içinde ulusal egemenliği kullanmaktadır.
Bunun yanında, yasama ve yürütmenin siyasal birlikteliklerinden doğacak iktidar gücünü dengelemek için Anayasa'da kimi düzenekler öngörülmüştür.Cumhurbaşkanı'na, Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme bağlamında, Anayasa ile verilen yasama, yürütme ve yargıya ilişkin yetki ve görevler bu kapsamdadır.''
Sezer, Anayasa'da iktidar gücünü dengelemek için yasama, yürütme ve yönetimin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulduğunu; yargıya, gücü elinde bulunduran erklere karşı bir denge ögesi olma işlevi yüklendiğini söyledi.
Yasalar, TBMM İçtüzüğü, yasama dokunulmazlığının kaldırılması ya da milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin yasama işlemleri ile yürütme işlemi olan
yasa gücünde kararnamelerin, Anayasa Mahkemesi'nin denetimine bağlı tutulduğunu ifade eden Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Diğer yürütme ve yönetim eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluk denetimi de idari yargının görev alanına girmektedir.
Tüm bu düzenlemeler, yargının, yasama ve yürütmeye üstünlüğü değil, hukukun üstünlüğü bağlamında iktidar gücünün sınırlandırılması, başka bir deyişle hukuka uygunluğun sağlanması anlamındadır. Çünkü, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş çağdaş toplumlarda son söz yargıya verilmiştir.Anayasa'da, yasama ve yürütme organları ile yönetimin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, bu organlar ve yönetimin, mahkeme kararlarını hiçbir biçimde değiştiremeyecekleri, bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri; Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, yönetim makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, kısaca herkesi bağlayacağı belirtilmiştir.''
Cumhurbaşkanı Sezer, güçler ayrılığı ilkesi benimsenen parlamenter demokrasilerde, bu ilkenin doğal sonucu olarak yargı erkinin, yasama ve özellikle gerçek gücü elinde bulunduran yürütmeye karşı korunduğunu ve bağımsız kılındığını kaydetti.Yargı bağımsızlığının gerçekleştirilebilmesi için, mahkemelerin ve yargıçların bağımsız ve güvenceli olması gerektiğini ifade eden Sezer, Anayasa'da yargı erkinin yürütmenin etki ve karışmasından uzak tutulabilmesi için kimi düzenlemelere yer verildiğini söyledi.
Sezer, yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları konularında yargı bağımsızlığını gölgeleyecek yöntemlerden uzak durulmasının, hukuk devleti ilkesinin gereği olduğunu vurguladı.
Yargıç ve savcıların tüm özlük ve disiplin işleri, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçimi gibi önemli yetkilerle donatılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) oluşumunda, bir siyasal parti mensubu olan bakanın ve müsteşarının yer almasının yargı bağımsızlığını ve hukuk devleti ilkesini zedelediğini belirten Cumhurbaşkanı Sezer, yargının kişiselleştirilmesi ve siyasallaştırılmasının önlenebilmesi için, yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan bu durumun ivedi olarak düzeltilmesi gerektiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yasama ve yürütme organlarının yargının siyasallaştırılmasından özenle kaçınmaları gerektiğini belirterek, yargının siyasallaştırılmasından devlet organları ve bireylerin zarar göreceğini bildirdi.
Sezer, ''Yurttaşın hak arama özgürlüğünün ve hukuksal güvenliğinin her türlü siyasal karışmadan, ideolojik ve dogmatik düşüncelerden arınmış, yansız ve bağımsız yargı organı tarafından korunduğu bilindiği sürece, hukuk devletinin varlığı duyumsanabilir'' dedi.
Yargılama sürecinde siyasal karar organlarının etkin kılınması, yargı kararlarının hukukun gerekleri yerine siyasal kanaat ve düşüncelere
dayandırılması, bu yönde yorumlanarak uygulanması ya da uygulanmamasının yargının siyasallaştırılması anlamına geldiğini kaydeden Sezer, bunun da kişilerin hukuksal güvenliğinin ortadan kaldırılmasına, kamusal düzenin bozulmasına, hukukun ve devlet erkinin yok olmasına yol açacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Sezer, şunları kaydetti:
''Hukuk devletinin varlığının toplum yaşamının her alanında yurttaşlarca duyumsanması, devlete güvenin varlık nedeni olduğuna göre, tüm organların bu alanda ödevleri, yükümlülükleri ve sorumlulukları vardır.
Öte yandan, anayasal sistemin işlerliğini sağlayacak organları oluşturan, onları somutlaştıran görevlilerden kimileri halkın, kimileri TBMM'nin ya da
Anayasa'da öngörülen diğer kurumların seçmesiyle, kimileri de atamayla göreve gelmektedirler.
Anayasa'ya göre, üç erki temsil eden organ ya da kurumlar arasında üstünlük sıralaması yapılamayacağına göre, göreve getirilme yöntemlerine bakılarak organ ya da kurumları somutlaştıran görevliler arasında da ayrım yapılamaz.
Yine, anayasal sisteme göre, rejim yönünden denge ögesi olan kurumların kararlarının, salt o kurumu oluşturan görevlilerin getiriliş yöntemine
dayanılarak eleştirilmesi ve etkisizleştirilmesi doğru değildir.
Unutulmaması gereken şey, Devletin ve rejimin sürdürülebilmesi için, seçilmişler kadar atanmışların da görevi, sorumluluğu ve vazgeçilmez önemi
olduğudur.''
Sezer, ''Temsilde adalet, siyasal partilerin Meclis'te, seçimlerde aldıkları oy oranında temsilci bulundurmasını gerektirmektedir; alınan oyla orantılı
temsilci sayısıyla yaşama geçirilebilmektedir'' dedi.
Yönetimde istikrarın ise oyların siyasal partiler arasında aşırı bölünerek TBMM'deki yansımasının yaratacağı istikrarsızlığın önlenmesini anlattığını ifade eden Sezer, şöyle konuştu:
''Bu ilkenin yaşama geçirilmesi, oyların temsilci sayısına dönüşmesinde, 'baraj' olarak adlandırılan oransal sınırlar konulmasını zorunlu kılmaktadır.
Birbirinin karşıtı gibi görünen bu iki ilkenin, seçme ve seçilme hakkının özünü zedelemeyecek ve devlet yönetimini aksatmayacak biçimde, birbirini
dengeleyerek yasaya yansıtılması anayasal zorunluluktur. Bu duyarlı denge, aynı zamanda demokratik hukuk devleti niteliğinin gereğidir.
Yönetimde istikrar ilkesi, salt çoğunluğu sağlayacak seçim sistemini değil, istikrarlı yönetimi olanaklı kılacak adaletli bir temsil sistemini
gerektirmektedir.Bundan amaç, seçmenin siyasal dağılımının parlamentoya olabildiğince uygun ve adil biçimde yansımasıdır. Adalet, aynı zamanda yönetimde istikrarın da temel koşuludur. Yalnızca ya da ağırlıklı olarak istikrarı gözetmenin, istikrarsızlık kaynağı olacağı açıktır.Kuşkusuz, temsilde adaletin sağlanması için, seçmenin siyasal dağılımının tümüyle parlamentoda temsil edilmesi, başka bir deyişle siyasal partilerin tümünün Meclis'te temsilci bulundurması da savunulamaz. Bu sistemin de yönetimde istikrar ilkesine zarar vereceği ortadadır.
Ne var ki, oy kullanan seçmenin siyasal görüşünün büyük oranlarda parlamentoda temsil edilemediği seçim sistemini de temsilde adalet ilkesiyle
bağdaştırmak olanaksızdır.''Cumhurbaşkanı Sezer, yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada laiklik tartışmalarına değindi. Birçok kez üzerinde durduğu bazı konuları, ülke rejimi ve geleceği yönünden çok önemsediği için bir kez de Meclisin çatısı altında vurgulamak istediğini söyleyen Sezer, son yıllarda, bilinçli olarak gündemden düşürülmeyen laiklik ve laikliğin tanımı tartışmaları üzerinde durmakta yarar gördüğünü kaydetti.Sezer, demokrasi, özgürlük, kamu yararı, kamu düzeni, laiklik gibi bazı kavramların, Anayasa'da kavramsal tanımının yapılmamış olabileceğine işaret etti.Anayasaların, kurallarıyla bu kavramların işlevlerini ve anlamlarını ortaya koyarak çerçevesini çizip, işlevsel tanımını yaptığını belirten Sezer, Türkiye'de de Anayasa'da laikliğin işlevsel tanımının yapıldığına dikkati çekti.''Bu nedenle, Anayasa'da, laikliğin tanımını aramak yerine, nasıl bir laikliğin öngörüldüğüne bakmak gerekir'' diyen Sezer, Anayasa Mahkemesi kararlarının konuya katkısının gözden uzak tutulamayacağını vurguladı.
Sezer, laiklik ilkesini yaşam biçimi olarak benimseyen çağdaş ülkeler incelendiğinde, tümünün bu ilkeyi kendi toplumsal gerçeklerine göre biçimlendirdiklerinin görüleceğini ifade etti. Sezer, ''Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, laiklik, ülkelerin içinde bulunduğu tarihsel, siyasal, toplumsal koşullara ve her dinin gerektirdiği isteklere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir'' diye konuştu.
Bu farklılığa bağlı olarak her ülkenin laiklik anlayışının, o ülkenin anayasasına yansıdığını belirten Sezer, Türkiye için özellik taşıyan laikliğin de Anayasa'da benimsenen ve korunan içerikte bir ilke olduğuna işaret etti.
Sezer, laiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullardan ve her dinin özelliklerinden esinlenmesinin, bu koşullar ile özellikler arasındaki uyum ya da uyumsuzlukların laiklik anlayışına yansıyarak değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarmasının doğal olduğunu söyledi.
Dini ve din anlayışı tümüyle farklı ülkelerde laiklik uygulamasının, aynı anlam ve düzeyde olmasının beklenemeyeceğini belirten Sezer, ''Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunun gelenekleri, toplumsal yapısı, sosyal gerçekleri ve koşulları karşısında laikliği, kendine en uygun içeriği ile benimsemiştir'' dedi.Devlet rejiminin ve toplumsal yaşamın laikleştirilmesinin, belirli bir tarihsel süreç içinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Sezer,şöyle konuştu:
''Laiklik ilkesinin günümüzdeki anlam ve önemini kavrayabilmek için Kurtuluş Savaşı sürerken ve Türkiye Cumhuriyeti kurulurken gerçekleştirilen olayları ve olguları iyi irdelemek gerekir.Gerçekten, daha Kurtuluş Savaşı'na başlangıç hazırlıkları sırasında, Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar içinde 'ulusal egemenliğin üstün kılınacağı'na yer verilmiş; Kurtuluş Savaşı sürerken kabul edilen 1921 ve savaştan hemen sonra kabul edilen 1924 anayasalarının 1. ve 3. maddelerine 'Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur' kuralı konulmuştur. Bunlar laiklik yolunda atılan ilk adımlardır. Çünkü, laikliğin özü ve temeli egemenliğin kaynağında yatmaktadır. Egemenlik ulusa ilişkin ise o rejimin dayandığı sistem laik sistemdir.''
Cumhurbaşkanı Sezer, laiklik ilkesine, Türkiye Cumhuriyeti yönünden tarihsel süreçte kazandığı anlamıyla 1961 ve 1982 anayasalarında da yer verildiğini anımsattı.
Sezer, 1961 ve 1982 anayasalarının laiklikle ilgili kuralları birlikte incelendiğinde, laikliğe bir ilke olarak yer verilmesinin çok ötesinde, onun işlevinin de tanımlanarak kapsamının belirlendiğinin görüleceğini söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerinden olan laikliğin, anayasal içeriğiyle güvence altına alındığını dile getiren Sezer, Anayasa'nın 176. maddesine göre, başlangıç bölümünün Anayasa metnine dahil olduğunu söyledi. Sezer, Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri içeren başlangıç bölümünün, maddelerin amacını ve yönünü belirten bir kaynak olduğunu, madde gerekçesinde de başlangıç bölümünün Anayasa'nın diğer kuralları ile eşdeğer olduğunun vurgulandığını anımsattı.
Anayasa'nın başlangıç bölümünde, laiklik ilkesi gereği kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağının belirtildiğine dikkati çeken Sezer, böylece, Cumhuriyet'in niteliklerinin en önemlisi ve diğer niteliklerin temeli olan laikliğin, Anayasa'ya yön veren ilkeler arasındaki yerini aldığını ve anayasal tanımını bulduğunu vurguladı
Bu tanıma göre laikliğin, dinin, sosyal, siyasal ve hukuksal bir güç ve düzenleyici olmasını önleyen temel ilke olduğunu ifade eden Sezer, şunları kaydetti:
'Bu işlevine uygun olarak Anayasa'nın 24. maddesinde de devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı, dinin ya da din duygularının yahut dince kutsal değerlerin, siyasal ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla kötüye kullanılamayacağı, açık biçimde kurala bağlanmıştır.
Bunun yanında, Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyet'in gereklerine uygun olarak yasayla sınırlandırılabileceği; 14. maddesinde de Anayasa'da yer verilen hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyet'i ortadan kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik Cumhuriyet'i zedeleyecek biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyet'i korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir.''
Sezer, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin; coğrafi ve siyasal yönden tekil devlet yapısını ve tam bağımsızlık ilkesini, yönetsel yönden laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini, ekonomik, sosyal, kültürel ve sanatsal yönden de çağdaş bir Türkiye'yi hedeflediğini kaydetti.
Atatürk devriminin amacının, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu
çağdaşlaştırmak olduğunu dile getiren Sezer, bu amacın, Anayasa'nın 174.maddesinde, ''çağdaş uygarlık düzeyini aşmak'' biçiminde anlatımını bulduğunu söyledi.
Devrimin temelinin, amacına bağlı olarak laiklik ilkesi olduğunu vurgulayan Sezer, ''Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan tüm değerlerin temel taşıdır'' dedi. Sezer, Anayasa'da benimsenen laiklik ilkesinin, belirtilen amaç bağlamında değerlendirilmesi ve yorumlanmasının zorunlu olduğunu vurguladı.
Sezer, ''Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 148 ve 153. maddeleri uyarınca, Anayasa'ya uygunluk denetimi görevi nedeniyle, anayasal kural, kavram ve ilkeleri resmen yorumlamaya yetkili tek organ olduğuna ve kararları herkesi bağladığına göre, anayasal kuralların Yüksek Mahkeme kararlarıyla birlikte değerlendirilmesi, bu kararlarla kazandırılan içerikle uygulanması zorunludur'' diye konuştu.
Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında, laikliğin hukuksal, sosyal, siyasal tanımları ve ulusal değeri geniş biçimde ele alınıp, özenle korunması gereken bir ilke olduğunun vurgulandığını belirten Sezer, bu kararlara göre, laiklik ilkesi gereği; dinin, devlet işlerinde egemen olamayacağını, dinin, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki yerinde, sınırsız özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alındığını anlattı.
Sezer, dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemeyeceğini; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabileceğini; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesinin yasaklanabileceğini, devlete, kamu düzeninin koruyucusu sıfatıyla, dinsel hak ve özgürlükler üzerinde denetim yetkisi tanındığını söyledi.
Sezer, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'dan kaynaklanan yorum yetkisiyle kararlarında yer verdiği bu gerekçelerin, laikliğin, Anayasal çerçevede işlevini ortaya koyarak tanımını yaptığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'nın başlangıç bölümünde, Anayasa'nın, Türk yurdu ve Türk ulusunun sonsuza uzanan varlığını ve Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü belirlediğinin vurgulandığını anımsattı.Başlangıcın, devlet yönetimine ilişkin tüm anayasal kurallar yönünden çok kapsamlı, aynı zamanda çok özlü bir anlatım içerdiğini belirten Sezer, böylece, Anayasa'da tek devlet, tek ülke, tek ulus ülküsünün kabul edildiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'ya göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün ve tekil devlet yapısına sahip olduğunu söyledi. Sezer, kurucu öge olarak, tek devlet, tek ülke ve tek ulusun söz konusu olduğunu, bu ögelerden ve tek dil, tek bayrak ülküsünden vazgeçilemeyeceğini bildirdi.
Ulusun adının, Atatürk'ün, ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir'' sözünde belirtildiğini kaydeden Sezer, ''O ulus ki büyük bir özveriyle yurdunu yabancı işgalcilerden kurtarmış, tasada ortaklık yapmış, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş, tüm devrimleri birlikte gerçekleştirmiş, Cumhuriyet'in kazanımlarından birlikte yararlanmış, sevinci ve övüncü birlikte yaşamıştır'' diye konuştu.Sezer, çağdaş devletlerde de yurttaşlık hukuksal bağı yanında bir de ulus kimliğinin bulunduğunu, bu kimliğin, ortak çıkarların, ortak coşkuların, ortak duyguların ve ortak bir dilin toplamı olduğunu vurguladı.
