2009-11-13 - 19:00
TBMM GENEL KURULU
"Demokratik açılım'' konusunda, TBMM Genel Kurulunda yapılan genel görüşmede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Atatürk'ün en büyük başarılarından biri, her türlü farklılığı önce TBMM çatısı altında ardından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydasında birleştirmek, millet olma bilincini güçlendirmek olmuştur'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Atatürk'ün en
büyük başarılarından biri, her türlü farklılığı önce TBMM çatısı altında ardından
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydasında birleştirmek, millet olma bilincini
güçlendirmek olmuştur'' dedi.
''Demokratik açılım'' konusunda Mecliste yapılan Genel Görüşme önergesi
üzerinde söz alan Erdoğan, üç gün önce, vefatının 71. yılında minnetle anılan
Gazi Mustafa Kemal'in, TBMM'nin açılışı öncesinde yayınladığı tebliğde, ''O
günden, yani 23 Nisan 1920'den itibaren, askeri ve sivil bütün makamlarla, bütün
milletin, tek mercinin, Büyük Millet Meclisi olacağını'' ifade ettiğini
hatırlattı.
TBMM'nin o günden itibaren, aziz milletin tek merci olduğunu belirten
Erdoğan, ''Bu Meclis, Gazi, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden Meclis'tir. Bu
Meclis, millet iradesinin tezahür ettiği, tecessüm ettiği Meclistir. Bu Meclis,
açıldığı 23 Nisan 1920'de, bu ülkenin bütün renklerini, bütün çiçeklerini, bütün
kokularını, bu ülkenin topyekün sesini, nefesini bünyesinde toplamış, bu ülkeyi
teşkil eden, Cumhuriyeti kuran bütün unsurları çatısı altında birleştirmiş bir
Meclistir'' dedi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''1920'de ilk Meclis'te Ankara Mebusu Mustafa Kemal, Afyonkarahisar'dan
Ömer Lütfi Ergoşa, Ardahan'dan Filibeli Hilmi, Balıkesir'den Abdulgafur Efendi,
Bilecik'ten Mostarlı Boşnak Ahmet Lakşe, Bitlis'ten Derviş Sepunç, Burdur'dan
Mehmet Akif, Çankırı'dan Müştak Torbo, Diyarbakır'dan Abdülhamit Hamdi,
Manisa'dan Çerkes Reşit, Dersim'den Diyab Ağa var.
Kurtuluş Savaşı'na başkumandanlık yapan, Türkiye Cumhuriyeti'ni inşa eden
ruh ve irade, Türkiye'nin tüm unsurlarını işte bu Meclis'te cem etmiştir.
Atatürk'ün en büyük başarılarından biri, her türlü farklılığı önce TBMM
çatısı altında, ardından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydasında
birleştirmek, millet olma bilincini güçlendirmek olmuştur.''
İlk Meclisin açılışında Gazi'nin dile getirdiği, ''Efendiler... Burada
maksut olan ve Meclis-i Alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız
Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden
mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır...'' ifadelerinin her an
hatırda bulundurulması gerektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, ''Bu Meclis, aziz
milletimizin hamurunu çokluk içinde birlik anlayışıyla yoğurmuş, milletimizin
birlik ve bütünlük ruhunu tesis etmiştir'' dedi.

''HER MESELESİNİN ÇÖZÜM YERİ BU MECLİSTİR''

Büyük Millet Meclisi'nin Kayseri'ye taşınması teklifi karşısında söz alan
ve ''Biz buraya Ankara'dan kaçmak için gelmedik. Savaşmaya, dövüşerek ölmeye
geldik'' diyen Dersim Mebusu Diyab Ağa'nın, bu Cumhuriyetin hangi ruh ve ideal
üzerine inşa edildiğinin en somut abidelerinden yalnızca bir tanesi olduğunu
ifade eden Erdoğan, ''89 yıl boyunca da bu Meclis hep milletin Meclisi olarak
kalmıştır ve hep öyle kalacaktır. Türkiye'nin her meselesinin çözüm yeri bu
Meclistir. Türkiye'de her meselenin cesaretle, samimiyetle, açık seçik
konuşulacağı zemin işte bu Meclistir. Bu Meclis, 89 yıl öncesinin gerisine
düşemez. Bu Meclis, 89 yıl önce, renklilik üzerine, özgürlük üzerine, en önemlisi
de demokrasi üzerine inşa ettiği temellerinden ve ilkelerinden taviz veremez''
diye konuştu. Başbakan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Varlık yokluk mücadelesi veren, istiklal mücadelesi veren, bir milleti
küllerinden ayağa kaldıran bu şanlı Meclis, elbette her türlü sorunu ele
alabilecek, her türlü sorunu çözüm yoluna koyabilecek bir tarihi geçmişe, derin
bir tecrübe ve sağduyuya sahiptir.
Türkiye'nin en önemli sorun alanlarıyla ilgili meseleleri de elbette
Meclis'te konuşmak, tartışmak durumundaydık ve bu amaçla genel görüşme
yapılmasını istedik. Bundan daha doğal ne olabilir. Her meselenin özgürce
konuşulduğu, cesaretle konuşulduğu, millet adına konuşulduğu, nezaketle, edeple,
adapla, karşılıklı saygıyla, hoşgörüyle ele alındığı İlk Meclis, bugünkü Meclis
için bir model olmak, bir ilham kaynağı olmak zorundadır.
İktidar kadar muhalefet de demokrasinin olmazsa olmaz unsurudur.
Muhalefetin, iktidarla her konuda bire bir düşünmesini, mutabık olmasını, her
konuda ittifak etmesini asla bekleyemeyiz, bu, demokrasinin de doğasına
aykırıdır.
Ancak, her konuya, sırf iktidarın önerisidir, fikridir, girişimidir
diyerek karşı çıkmak; yapıcı bir öneri, yapıcı bir eleştiri getirmek yerine,
temelden her meselenin karşısında durmak millet istifadesine de değildir,
memleket yararına da değildir. Demokrasinin en temel şartı diyalogtur,
müzakeredir, uzlaşı aramaktır. Her konuda uzlaşmak, her konuda aynı düşünmek
demokrasinin bir gereği değildir, ama her türlü farklılığa rağmen konuşmak,
tartışmak, sorunlara çözüm aramak demokrasinin bir gereğidir. Konunun özüne dönük
görüş beyan etmek, eleştiri getirmek yerine, hükümet kendisini anlatamasın diye
çaba göstermek, farklı polemiklerle konuyu saptırmaya çalışmak bir muhalefet
tarzı olamaz.
Bizler bu Meclis'te yeni değiliz. Uzun yıllardır bu Mecliste olan
milletvekilleri var. Bu Meclis'in kurulduğu günden beri tutanakları var. Bugün,
Türkiye'nin her tarafında bizi izleyen aziz vatandaşlarımız, siyasette tutarlılık
istiyor. İzleyici tribünlerine eli tutularak getirilenler olursa bunlar, bu
Meclisin asaletiyle bağdaşmaz. Milletin Meclisi'ndeki üslup, elbette çocuklara,
elbette gençlere, elbette tüm bir millete örnek teşkil edecek bir üslup olmalı,
sağduyuyu ve aklı selimi yansıtan bir üslup olmalıdır.'

"'KİN GÜTMEMİŞ, İNTİKAM HİSSİ İÇİNDE OLMAMIŞ''

86 yıl önce, birlik, beraberlik ve dayanışma üzerine inşa edilen
Cumhuriyet'in, 86 yıl boyunca gelişerek, güçlenerek, bölgesinde ve dünyada,
tarihine, kültürüne, medeniyetine yaraşan bir ağırlık kazanarak bugünlere
ulaştığını belirten Erdoğan, Cumhuriyet'in, 86 yıl boyunca, dünyadaki değişime
ayak uydurduğu ölçüde, demokrasisini ilerlettiği ölçüde, kendisini yenilediği,
reformları hayata geçirdiği ölçüde ilerlediğini ve kalkındığını dile getirdi.
Trablusgarp Savaşı'nda, Tobruk ve Derne'de savaşan; Balkan Savaşı'nda,
Gelibolu, Bolayır, Dimetoka ve Edirne'yi savunan; Çanakkale Savaşı'nda
Anafartalar Grup Komutanı olarak zafere imza atan ve Kurtuluş Savaşımızın
Başkumandanı olarak bu ülkeyi istiklaline kavuşturan Gazi Mustafa Kemal'in,
Cumhuriyetin ilanının hemen ardından, savaştığı tüm ülkelerle diplomatik
ilişkileri geliştirmenin gayreti içinde olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan,
''Atatürk, kin gütmemiş, intikam hissi içinde olmamış, küsmemiş, husumet
beslememiş, tam tersine, işgalci ülkelere Kurtuluş Savaşı'nda gereken cevabın
verildiği düşüncesiyle yeni bir dönem başlatmıştır'' dedi.
Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal'in, ülkenin etrafına duvarlar örmediğini,
ülkenin ufkunu daraltmadığını, tam tersine, ''Yurtta sulh, cihanda sulh'' diyerek
Türkiye'yi büyütmenin mücadelesine, istikbal mücadelesine yoğunlaştığını söyledi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Soruyorum; Yurtta sulhu tesis edemeyenleri cihanda sulhu tesis edebilir
mi? Bunun başarılması lazım. Bugünün, ulusal ve uluslararası meselelerini, dar
kalıplar üzerine inşa edenler, meselelere hissi yaklaşanlar, ulusal ve
uluslararası problemleri kin, nefret ve intikam duygusuyla mülahaza edenler,
Cumhuriyet'in kuruluş ruhuna ve kurucusuna haksızlık ederler.
Biz, 'Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili'
diyen bir anlayışla değil, 'Yurtta sulh, cihanda sulh' anlayışıyla hareket
ediyoruz. Biz, düşman üretmek değil, dost kazanmak yaklaşımıyla dış politika
belirliyoruz. Bizim barışçı aktif dış politikamızı eleştiren anlayış o gün var
olsaydı, ne Kurtuluş Savaşı son bulurdu, ne Lozan olurdu, ne Cumhuriyet, ayakları
üzerinde doğrulurdu. Emin olun ki bu anlayış, Atatürk'ün diplomatik temaslarına
da 'dünyada sulh' anlayışına da karşı gelir, ayak direrdi. Türkiye Cumhuriyeti,
29 Ekim 1923'te ne kadar büyük düşündüyse, bugün de o kadar büyük düşünmek
durumundadır… Bu devlete ve bu millete Büyük düşünmek yakışır. Bizler,
küçük meselelere takılıp kalamayız. Biz, ülke olarak, millet olarak, devlet
olarak, tarih boyunca her zaman büyük düşündük, büyük adımlar attık, büyük
hedefler belirledik ve büyük ideallerin peşinden koştuk. Bugün de aynı ruh ve
aynı heyecanla büyük düşünmek ve büyük hedeflere doğru kararlı adımlarla
ilerlemek, bizim ve tabii ki bu yüce Meclisin asli vazifesidir.
Bu Yüce Meclis, memleketin meselelerine çözüm üretecek güce sahip bir
Meclistir. Hiçbir ülke, topluluk, grup ya da zümre, milletin bu aziz Meclisine
hiçbir şey dayatamaz. Bu Meclis yıllar yılı hayali tehditlerle meşgul edilmiştir,
şimdi olduğu gibi. İçini bildikleri için değil, gerçekleri bildikleri için değil,
dış güçlerin talimatlarıyla, oralardan verilen emirlerle, Büyük Ortadoğu Projesi
gibi ifadelerle. 'Nedir' diye sorsanız, içeriğinde ne var diye sorsanız
bilmezler. Söyledikleri bir şey de zaten yok. Hiç bir zaman bir belgeye, delile
bağlı olarak da konuşamazlar. Çünkü o kapasiteleri de yok. Böyle bur durumları
var.
Bu ülkenin enerjisi, var olmayan tehditler nedeniyle israf edildi.
Dünya değişirken, dönüşürken, gelişirken, bu ülke sonu gelmeyen
tartışmalarla, çözüm üretilmeyen meselelerle oyalandı, duraklatıldı, geri
bırakıldı. Bugün, o eski anlayışla, o eski siyaset tavrıyla, artık tedavülden
kalkmış siyasi üslupla, Türkiye'ye yeni tehditler, yeni korkular, var olmayan ve
var olmayacak yeni düşmanlar üretmek suretiyle kimsenin sanal tehditler üretmeye
hakkı yoktur.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin tüm
sorun alanlarına el atmak, sıkıntıları hafifletmek, demokrasiyi her alanda hakim
kılmak için ''demokratik açılım'' sürecini başlattıklarını bildirdi.
''Demokratik açılım'' konusunda TBMM'de yapılan genel görüşmede,
eleştirileri hükümet adına yanıtlayan Erdoğan, Hükümet olarak, 7 yıldır bu
ülkenin kronik meselelerini çöze çöze bugünlere geldiklerini söyledi. Erdoğan,
enflasyondan faizlere, dış ticaretten uluslararası yatırımlara, turizm
gelirlerinden ücretlere, bölünmüş yollardan dersliklere, modern teknolojiyle
donatılmış okullardan üniversitelere, yüksek standartlı demokrasiden dış
politikaya kadar her alanda ezberleri bozduklarını, statükoyu değiştirdiklerini
ve Türkiye'ye yeni bir ufuk çizdiklerini bildirdi.
7 yıl boyunca, ekonomiyi, toplumsal yaşamı, dış politikayı sağlam bir
zeminde yüceltmek ve büyütmek için, demokratik hak ve özgürlükleri olabildiğince
genişlettiklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu iktidar döneminde, temel hak ve özgürlüklerin almış olduğu irtifa
hiçbir dönemde olmamıştır. Bugün çağdaşlığın da modernliğin de evrensel
değerlerle buluşmanın da yolu demokrasiden, daha ileri, daha gelişmiş bir
demokratik standarda ulaşmaktan geçiyor. Ülkemizdeki tüm sorun alanlarına el
atmak, sıkıntıları hafifletmek, demokrasiyi her alanda hakim kılmak için
demokratik açılım sürecini başlattık. Yani bu olayı sadece terör sorunu olarak
algılamak veya anlatmak ayrı bir yanlıştır. Sadece Kürt sorunu olarak algılamak
veya anlatmak ayrı bir yanlıştır. Hedef, milli birlik ve kardeşlik projesidir.
Süreç, demokratik açılım sürecidir. Burada tabi ki öncelikli sorun terörle, terör
sorunuyla mücadeledir. Etnik unsurların sorunlarıyla mücadeledir. Bunun içinde
Kürt sorunu da vardır, Arnavut sorunu da vardır, benim Türk vatandaşımın sorunu
da vardır. Abaza, Arnavut, Roman... Hepsinin sorunu vardır, kendilerine göre,
bunları çözmek durumundayız. Bunun yanında azınlıkların da sorunları var, inanç
gruplarının da sorunları var.''
Bu sözlerine karşın, muhalefetin söz atması üzerine Erdoğan, ''Sana
gelmiyor, bana geliyor bunlar. Bu sorunlar bana geliyor, size gelmiyor çünkü
kimse sizi zaten muhatap olarak kabul etmez. Sizin ilafta yeriniz yok'' diye
konuştu.
Erdoğan, daha sonra sözlerine şöyle devam etti:
''İstiyoruz ki her sorun alanı demokratik standartların yükselmesiyle,
temel hak ve özgürlüklerin gelişmesiyle, adalet ve hakkaniyetin her vatandaşı
kuşatmasıyla, ezilen, horlanan, dışlanan herkesin kucaklanmasıyla aza insin... 7
yıl boyunca bu anlayıştan, bu yaklaşımdan, bu kucaklayıcı tavırdan taviz
vermedik. 72 milyon vatandaşımızın her birinin sofrasındaki ekmeğin, özellikle
büyütülmesi gayreti içinde olduk.''
Muhalefet partilerinin konuşmasını laf atarak bölmesi üzerine Erdoğan,
''Sayın Başkan, şahsım ve grubum diğer liderler konuşurken en ufak bir müdahalede
bulunmadılar. Şurada bakıyorum iki muhalif grup sürekli laf atıyor. Ben hem
Hükümet hem de grubumun başkanı sıfatı ile konuşuyorum. Lütfen anlayın ki
anlatabilesiniz. Dinlemesini öğrenin. Dinlemediğiniz sürece de hiçbir şey
anlatamazsınız bu ülkede'' diye konuştu.
Daha sonra konuşmasını sürdüren Erdoğan, çözüm üretmeyen bir siyasetin,
sorunları ele almayan, hafifletmeyen bir demokrasinin, halkın taleplerine
duyarsız kalan bir devlet anlayışının olamayacağını ifade ederek, ''Bu noktadan
hareketle, bizler dedik ki insanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki
devlet yücelsin'' dedi.

+++Konuşmanın tamamı haberimizin "İLGİLİ DOKÜMANLAR" bölümünde yer almaktadır.