2005-05-31 - 14:49
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Türkiye'nin önünde değerlendirilmesi gereken çok önemli konular bulunduğunu belirterek başladı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, militan bir kadrolaşma anlayışının hükümetin temel politikası olduğunu ifade ederek, ''Hükümet giderek 70 milyonun hükümeti olmaktan çıkmakta hatta kendisine oy veren bütün insanların hükümeti olmaktan çıkmakta, dar bir çekirdeğin çıkarları için iktidar olanaklarını, devlet yetkilerini kullanan bir anlayışın tutsağı haline dönüşmektedir'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Türkiye'nin önünde değerlendirilmesi gereken çok önemli konular bulunduğunu belirterek başladı.
CHP Kadın Kolları'nın dokunulmazlıkların kaldırılması istemini içeren kampanyalarına ilişkin görüşlerini dile getiren Baykal, ''CHP'li kadınlar AKP'li erkeklere meydan okumuşlardır, iktidara meydan okumuşlardır'' dedi. CHP'li kadınların iktidara ''Kaçma, affın ve dokunulmazlık maddesinin arkasına saklanma, hesap ver'' dediklerini kaydeden Baykal, dokunulmazlık konusunu izlemeye devam edeceklerini söyledi. Baykal, dokunulmazlığın, siyasetin omurgasında yeraldığını belirterek, bu konunun çözülmesi gerektiğini söyledi. İktidarın bu konuda verdiği sözler bulunduğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim öncesi bizzat söz verdiğini ifade eden Baykal, ''Ama hiçbir şey yapmadılar. Dokunulmazlık dosyaları onları korkutmaya, yıldırmaya devam etmektedir. Kadınlarımızı kutluyoruz, bu kampanyayı destekliyoruz. Halkımıza buna destek vermeleri çağrısında bulunuyorum'' diye konuştu.
''KADROLAŞMA RÜZGARLARI''
Ülkede birçok sorun yaşanırken hükümetin kadrolaşma ile meşgul olduğunu savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hükümetin derdi kadrolaşma, kendi adamlarını oraya buraya yerleştirmek, oraya buraya kök salmak. Acı bir manzara... Militan bir kadrolaşma anlayışı bu hükümetin temel politikası olmuştur. Bu hükümet giderek 70 milyonun hükümeti olmaktan çıkmakta hatta kendisine oy veren bütün insanların hükümeti olmaktan çıkmakta, dar bir çekirdeğin çıkarları için iktidar olanaklarını, devlet yetkilerini kullanan bir anlayışın tutsağı haline dönüşmektedir. Toplumdan, milletten, halktan, ülkenin genel yararlarından soyutlanmakta, dar kadroların hizmetine, emrine sürüklenmektedir."
''HÜKÜMET KUŞKU HEDEFİ''
Yeni polislerin de aynı seçme yöntemiyle işe alınacağını savunan Baykal, iktidarın bu konularda ''Kuşku hedefi'' haline dönüştüğünü, bütün kurumların politize edilmek istendiğini ifade etti.
Merkezi otoritenin yetkileri yerel yönetimlere aktarılırken de önemli gelişmeler yaşanacağını kaydeden Baykal, bu sürecin tasfiye ile sonuçlanacağını iddia etti. Baykal, bu sürecin müthiş bir kadrolaşma ile biteceğini ifade ettiği konuşmasında, ''Bunun yaratacağı kadrolaşma rüzgarları Türkiye'yi bütün coğrafyalarında allak bullak edecek'' diye konuştu.
''ÇİFTÇİ ARKASINDAN HANÇERLENDİ''
Konuşmasında tarım üreticilerinin sorunlarına değinen Baykal, hükümetin buğday fiyatları ile ilgili yeni politikasının üreticiyi daha da perişan ettiğini, çiftçiyi kendi kaderine terk ettiğini kaydetti. Fiyatların Adana'da 280-320 bin lira, Eskişehir 310-330 bin lira, Konya'da ise 300-320 bin lira arasında oluştuğunu bildiren Baykal, bu manzaranın buğday üreticisinin geçen yıl yaşadığı ''Piyasa afeti''ni bu yıl daha da ağır yaşayacağını gösterdiğini kaydetti.
Hükümetin politikasının çiftçiyi can evinden vurduğunu ifade eden Baykal, ''Hükümet açıklamalarıyla borsada fiyatların daha da aşağıya çekilmesine neden olmuştur. Çiftçi ihanete uğramıştır, arkasından hançerlenmiştir'' dedi.
FRANSA'DAKİ REFERANDUM
Baykal, partisinin grup toplantısında, Fransa'da yapılan AB Anayasası oylamasının, sonuçları açısından Avrupa ve Türkiye'yi önemli ölçüde etkilediğini söyledi.
Fransa'nın, AB'nin 6 kurucu üyesinden biri olduğunu ve AB Anayasası'nın Fransızlar tarafından çok net biçimde reddedildiğini hatırlatan Baykal, şöyle devam etti:
''AB açısından kaçınılmaz düzenlemeler içeren bu Anayasa için referandum hakkını sadece Fransa ve Hollanda kullandı ve Fransa buna 'hayır' dedi. Bu oylama, bizde de işine geldi mi her konuyu referanduma götürelim diyenlerin kulağına küpe olmalıdır.
Fransa, öncelikli olarak kendi ekonomi ve siyasetindeki olumsuzlukları, sonrasında da Türkiye'nin üyeliğinin getireceği olumsuzlukları göz önüne alarak bu sonuca varmıştır. Türkiye, bu referanduma çok şık ve uygun olmayan biçimde taşınmıştır ve siyaseten istismar konusu yapılmıştır. Fransa, insan hakları ve özgürlükler açısından ciddi bir sınav verememiştir.
Korkarım, bu sonuçtan sonra yeni Fransa hükümeti ile oluşacak yeni Alman hükümeti, paralel bir AB politikası izleyecektir. Bu gelişmelerin getireceği yeni siyasi dinamiklerin ne gibi siyasi kararlar alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. AB'nin yoluna nasıl devam edeceğini, Türkiye'ye bakış açısının yeni süreçte nasıl olacağını hep birlikte göreceğiz.
Asıl önemli olan bizim bu süreçteki kararlılığımızdır. Biz bu süreçte hakkımızı ve hukukumuzu korumaya büyük özen göstererek bu konumumuzu dikkatle sürdürmeliyiz. Özel statü gibi seçenekleri dikkate almadan, tam üyelik ısrar ve talebimizi sürdürmeliyiz.''
KIBRIS, EGE VE LOZAN...
Deniz Baykal, Türkiye ile AB arasında 3 Ekim'de üyelik müzakerelerinin başlayacağını, Fransa'daki oylamanın hukuki ve teknik açıdan buna engel bir yanı bulunmadığını belirterek, ''Bunu bilmeliyiz ve bunu kararlılıkla korumalıyız'' dedi.
Avrupa'nın yeni yaklaşımları karşısında Türkiye'nin en doğru tavrı koyması gerektiğine dikkati çeken Baykal, kazanılmış statülerin elden bırakılmamasını istedi.
AB'nin bu süreçte diğer hiçbir aday ülkeden istenmeyen şeyleri Türkiye'den isteyebileceğini, bunların başında Kıbrıs, Ege ve Lozan gibi konuların geleceğini belirten Baykal, ''İşte bu noktada çok dikkatli olmalıyız. Çünkü atılan yanlış adımların telafisi olmadığı gibi, bu süreçte AB'ye girişin de garantisi yoktur. 3 Ekim'de Ankara Anlaşması'nı imzalamış ve AB dışına itilmiş bir ülke durumuyla karşı karşıya kalabiliriz'' diye konuştu.
KANUNA AYKIRI EĞİTİM KURUMLARI
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, TCK'nın kanuna aykırı eğitim kurumlarının kapatılmasını, cezalandırılmasını öngören 263. maddesinin AK Parti tarafından, ''Birden bire, kimseyle konuşmadan, paylaşmadan, olup bittiyle adeta kapkaç, vurkaç yaparak
değiştirildiğini'' belirterek, bu konudaki tartışmalara değindi.
''Kanunsuz'' olduğu belirtilen eğitim kurumlarına verilecek cezanın fiilen hiçbir önem taşımayacak bir noktaya çekildiğini kaydeden Baykal, AK Parti'nin ''Ne yapacağını bilemez ya da istediğini tam yapamaz, yaptığını içine sindiremez bir halde ikircikli bir iktidar tablosu sergilediğini ve bunun Türkiye için son derece sakıncalı olduğunu'' söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''İktidar bir an önce ya anayasayla barışacak, içine sindirecektir ya da anayasayı içine sindirmiyorsa gereğini yapacaktır. Anayasayı içine sindiremeyen, gereğini yapamayan bir iktidar tablosu, Türkiye'nin bugünkü tıkanıklığının altında yatan ana nedendir.
Başbakan birden bire bu konuyu bir din tartışmasına çekmek istedi. Ortada bir kanunsuz eğitim kurumu tartışması var, din tartışması yok. Başbakan dedi ki, 'muhalefet lideri Mescidi Aksa'da namaz kılıyor sonra geliyor burada din öğretecek kurumlara karşı çıkıyor'... Türkiye'de din öğretecek kurumlar bellidir. Türkiye'de imam hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, Diyanet'e bağlı 400 küsur kuran kursu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözetimi altında yaz aylarında açılan kuran kursları, dini öğretmeye yönelik her türlü yayın, 160 bin cami vardır. Türkiye'de vatandaşlarımız için her türlü ibadet olanağı vardır. Burada Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı çıkıyor, 'kanunsuz eğitim kurumlarının kapatılmamasını İslamiyetin savunulması' diye bize takdim ediyor.
''HİZBULLAH NASIL ORTAYA ÇIKTI?''-
İktidarın güç kaybetmeye başladığını ve etrafındaki güç odaklarının baskılarına, telkinlerine karşı direnemez hale geldiğini savunan Baykal, şöyle devam etti:
''Siz devletin denetiminden niye kaçmak istiyorsunuz? Kuran öğrenmek yasak değil, dini anlatmak yasak değil. Niçin kanunsuz eğitim kurumu kuruyorsunuz? Ülkenin kimbilir hangi köşesinde, kimbilir kimin elinde, kimin kime ne öğrettiği bilmediğimiz bir eğitim tablosunun Türkiye'de işbaşındaki hükümet tarafından, Başbakan tarafından himaye edilmesi kadar vahim bir manzara düşünülebilir mi?
Sen oralarda ne anlatılıyor biliyor musun? Mustafa Kemal'in nerelerde 'deccal' ilan edildiğini biliyor musun? Yoksa bunun böyle yapılmasında mı yarar görüyorsun? Oralarda nelerin yapıldığını biliyormusun? Hizbullah nasıl ortaya çıktı biliyor musun? Kimler, o çocukları, kendi dindaşını, Müslüman kardeşini domuz bağıyla bağlayıp bodrum katlarında öldürmeyi içine sindirebilecek kadar bağnaz bir hale getirdiler biliyor musun?''
''BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRDÜK''-
Baykal, iktidarın çevresindeki organize güç odaklarının taleplerine direnemez hale gelmeye ve toplumun büyük bir bölümünü dışlar bir tavır sergilemeye başladığını, bunun tehlikeli bir tablo olduğunu söyledi.
Deniz Baykal, ''Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde sahte gündem maddelerini Türkiye'nin önüne getirmeye devam edecekler. Biz bu filmi daha önce görmüştük. Daha önce de aynen böyle olmuştu. Nereden başladığı, nereye geldiği ortadadır. Biz bu tablo karşısında tuzaklara düşmeden Türkiye'nin yararlarını daima gözönünde tutarak, gereken kararlılık ve tepkiyi sergileyerek görevimizi yapmaya devam edeceğiz'' dedi.
BAŞBAKANIN SEVİYESİ
Başbakan Erdoğan'ın ''muhalefet seviyesiz'' dediğini belirten Baykal, ''Başbakan, ne zaman nerede ne konuşacağını bilemediğini çok sık ortaya koymaya başladı. Bir konu konuşulurken konunun esasına yönelik söyleyeceği birşey olmayınca suçlamaya başlıyor, yakışıksız şeyler yapıyor'' diye konuştu.
Baykal, ''Başbakan muhalefete 'seviyesiz' diyor. Bir defa bu söz Sayın Başbakanın seviyesi hakkında çok önemli bir ipucudur'' dedi.
''Başbakanın terminolojisini benimsememeye, onun sözleri karşısında CHP kültürünün, ahlakının gereklerine ihanet eder istikamete sürüklenmemeye çalıştığını'' belirten Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Başbakan seviyeden bahsediyor. Bir iktidar için seviye nedir? Bir iktidar için seviye Maliye Bakanı'na her 15 günde bir af kanunu çıkarmak durumunda kalmamaktır. 'Dokunulmazlıkları kaldıracağım' deyip de iki buçuk yıl o söze sırtını dönen bir iktidarın seviyeden söz etmeye hakkı yoktur. 17 Aralık Zirvesi dönüşünde Ankara'da Kızılay Meydanında öğlen vakti havai fişek atarak AB bayramı ilan ederek gülünç hale düşen bir Başbakanın seviyeden bahsetmeye hakkı yoktur.''
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Türkiye'nin önünde değerlendirilmesi gereken çok önemli konular bulunduğunu belirterek başladı.
CHP Kadın Kolları'nın dokunulmazlıkların kaldırılması istemini içeren kampanyalarına ilişkin görüşlerini dile getiren Baykal, ''CHP'li kadınlar AKP'li erkeklere meydan okumuşlardır, iktidara meydan okumuşlardır'' dedi. CHP'li kadınların iktidara ''Kaçma, affın ve dokunulmazlık maddesinin arkasına saklanma, hesap ver'' dediklerini kaydeden Baykal, dokunulmazlık konusunu izlemeye devam edeceklerini söyledi. Baykal, dokunulmazlığın, siyasetin omurgasında yeraldığını belirterek, bu konunun çözülmesi gerektiğini söyledi. İktidarın bu konuda verdiği sözler bulunduğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim öncesi bizzat söz verdiğini ifade eden Baykal, ''Ama hiçbir şey yapmadılar. Dokunulmazlık dosyaları onları korkutmaya, yıldırmaya devam etmektedir. Kadınlarımızı kutluyoruz, bu kampanyayı destekliyoruz. Halkımıza buna destek vermeleri çağrısında bulunuyorum'' diye konuştu.
''KADROLAŞMA RÜZGARLARI''
Ülkede birçok sorun yaşanırken hükümetin kadrolaşma ile meşgul olduğunu savunan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hükümetin derdi kadrolaşma, kendi adamlarını oraya buraya yerleştirmek, oraya buraya kök salmak. Acı bir manzara... Militan bir kadrolaşma anlayışı bu hükümetin temel politikası olmuştur. Bu hükümet giderek 70 milyonun hükümeti olmaktan çıkmakta hatta kendisine oy veren bütün insanların hükümeti olmaktan çıkmakta, dar bir çekirdeğin çıkarları için iktidar olanaklarını, devlet yetkilerini kullanan bir anlayışın tutsağı haline dönüşmektedir. Toplumdan, milletten, halktan, ülkenin genel yararlarından soyutlanmakta, dar kadroların hizmetine, emrine sürüklenmektedir."
''HÜKÜMET KUŞKU HEDEFİ''
Yeni polislerin de aynı seçme yöntemiyle işe alınacağını savunan Baykal, iktidarın bu konularda ''Kuşku hedefi'' haline dönüştüğünü, bütün kurumların politize edilmek istendiğini ifade etti.
Merkezi otoritenin yetkileri yerel yönetimlere aktarılırken de önemli gelişmeler yaşanacağını kaydeden Baykal, bu sürecin tasfiye ile sonuçlanacağını iddia etti. Baykal, bu sürecin müthiş bir kadrolaşma ile biteceğini ifade ettiği konuşmasında, ''Bunun yaratacağı kadrolaşma rüzgarları Türkiye'yi bütün coğrafyalarında allak bullak edecek'' diye konuştu.
''ÇİFTÇİ ARKASINDAN HANÇERLENDİ''
Konuşmasında tarım üreticilerinin sorunlarına değinen Baykal, hükümetin buğday fiyatları ile ilgili yeni politikasının üreticiyi daha da perişan ettiğini, çiftçiyi kendi kaderine terk ettiğini kaydetti. Fiyatların Adana'da 280-320 bin lira, Eskişehir 310-330 bin lira, Konya'da ise 300-320 bin lira arasında oluştuğunu bildiren Baykal, bu manzaranın buğday üreticisinin geçen yıl yaşadığı ''Piyasa afeti''ni bu yıl daha da ağır yaşayacağını gösterdiğini kaydetti.
Hükümetin politikasının çiftçiyi can evinden vurduğunu ifade eden Baykal, ''Hükümet açıklamalarıyla borsada fiyatların daha da aşağıya çekilmesine neden olmuştur. Çiftçi ihanete uğramıştır, arkasından hançerlenmiştir'' dedi.
FRANSA'DAKİ REFERANDUM
Baykal, partisinin grup toplantısında, Fransa'da yapılan AB Anayasası oylamasının, sonuçları açısından Avrupa ve Türkiye'yi önemli ölçüde etkilediğini söyledi.
Fransa'nın, AB'nin 6 kurucu üyesinden biri olduğunu ve AB Anayasası'nın Fransızlar tarafından çok net biçimde reddedildiğini hatırlatan Baykal, şöyle devam etti:
''AB açısından kaçınılmaz düzenlemeler içeren bu Anayasa için referandum hakkını sadece Fransa ve Hollanda kullandı ve Fransa buna 'hayır' dedi. Bu oylama, bizde de işine geldi mi her konuyu referanduma götürelim diyenlerin kulağına küpe olmalıdır.
Fransa, öncelikli olarak kendi ekonomi ve siyasetindeki olumsuzlukları, sonrasında da Türkiye'nin üyeliğinin getireceği olumsuzlukları göz önüne alarak bu sonuca varmıştır. Türkiye, bu referanduma çok şık ve uygun olmayan biçimde taşınmıştır ve siyaseten istismar konusu yapılmıştır. Fransa, insan hakları ve özgürlükler açısından ciddi bir sınav verememiştir.
Korkarım, bu sonuçtan sonra yeni Fransa hükümeti ile oluşacak yeni Alman hükümeti, paralel bir AB politikası izleyecektir. Bu gelişmelerin getireceği yeni siyasi dinamiklerin ne gibi siyasi kararlar alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. AB'nin yoluna nasıl devam edeceğini, Türkiye'ye bakış açısının yeni süreçte nasıl olacağını hep birlikte göreceğiz.
Asıl önemli olan bizim bu süreçteki kararlılığımızdır. Biz bu süreçte hakkımızı ve hukukumuzu korumaya büyük özen göstererek bu konumumuzu dikkatle sürdürmeliyiz. Özel statü gibi seçenekleri dikkate almadan, tam üyelik ısrar ve talebimizi sürdürmeliyiz.''
KIBRIS, EGE VE LOZAN...
Deniz Baykal, Türkiye ile AB arasında 3 Ekim'de üyelik müzakerelerinin başlayacağını, Fransa'daki oylamanın hukuki ve teknik açıdan buna engel bir yanı bulunmadığını belirterek, ''Bunu bilmeliyiz ve bunu kararlılıkla korumalıyız'' dedi.
Avrupa'nın yeni yaklaşımları karşısında Türkiye'nin en doğru tavrı koyması gerektiğine dikkati çeken Baykal, kazanılmış statülerin elden bırakılmamasını istedi.
AB'nin bu süreçte diğer hiçbir aday ülkeden istenmeyen şeyleri Türkiye'den isteyebileceğini, bunların başında Kıbrıs, Ege ve Lozan gibi konuların geleceğini belirten Baykal, ''İşte bu noktada çok dikkatli olmalıyız. Çünkü atılan yanlış adımların telafisi olmadığı gibi, bu süreçte AB'ye girişin de garantisi yoktur. 3 Ekim'de Ankara Anlaşması'nı imzalamış ve AB dışına itilmiş bir ülke durumuyla karşı karşıya kalabiliriz'' diye konuştu.
KANUNA AYKIRI EĞİTİM KURUMLARI
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, TCK'nın kanuna aykırı eğitim kurumlarının kapatılmasını, cezalandırılmasını öngören 263. maddesinin AK Parti tarafından, ''Birden bire, kimseyle konuşmadan, paylaşmadan, olup bittiyle adeta kapkaç, vurkaç yaparak
değiştirildiğini'' belirterek, bu konudaki tartışmalara değindi.
''Kanunsuz'' olduğu belirtilen eğitim kurumlarına verilecek cezanın fiilen hiçbir önem taşımayacak bir noktaya çekildiğini kaydeden Baykal, AK Parti'nin ''Ne yapacağını bilemez ya da istediğini tam yapamaz, yaptığını içine sindiremez bir halde ikircikli bir iktidar tablosu sergilediğini ve bunun Türkiye için son derece sakıncalı olduğunu'' söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''İktidar bir an önce ya anayasayla barışacak, içine sindirecektir ya da anayasayı içine sindirmiyorsa gereğini yapacaktır. Anayasayı içine sindiremeyen, gereğini yapamayan bir iktidar tablosu, Türkiye'nin bugünkü tıkanıklığının altında yatan ana nedendir.
Başbakan birden bire bu konuyu bir din tartışmasına çekmek istedi. Ortada bir kanunsuz eğitim kurumu tartışması var, din tartışması yok. Başbakan dedi ki, 'muhalefet lideri Mescidi Aksa'da namaz kılıyor sonra geliyor burada din öğretecek kurumlara karşı çıkıyor'... Türkiye'de din öğretecek kurumlar bellidir. Türkiye'de imam hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, Diyanet'e bağlı 400 küsur kuran kursu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözetimi altında yaz aylarında açılan kuran kursları, dini öğretmeye yönelik her türlü yayın, 160 bin cami vardır. Türkiye'de vatandaşlarımız için her türlü ibadet olanağı vardır. Burada Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı çıkıyor, 'kanunsuz eğitim kurumlarının kapatılmamasını İslamiyetin savunulması' diye bize takdim ediyor.
''HİZBULLAH NASIL ORTAYA ÇIKTI?''-
İktidarın güç kaybetmeye başladığını ve etrafındaki güç odaklarının baskılarına, telkinlerine karşı direnemez hale geldiğini savunan Baykal, şöyle devam etti:
''Siz devletin denetiminden niye kaçmak istiyorsunuz? Kuran öğrenmek yasak değil, dini anlatmak yasak değil. Niçin kanunsuz eğitim kurumu kuruyorsunuz? Ülkenin kimbilir hangi köşesinde, kimbilir kimin elinde, kimin kime ne öğrettiği bilmediğimiz bir eğitim tablosunun Türkiye'de işbaşındaki hükümet tarafından, Başbakan tarafından himaye edilmesi kadar vahim bir manzara düşünülebilir mi?
Sen oralarda ne anlatılıyor biliyor musun? Mustafa Kemal'in nerelerde 'deccal' ilan edildiğini biliyor musun? Yoksa bunun böyle yapılmasında mı yarar görüyorsun? Oralarda nelerin yapıldığını biliyormusun? Hizbullah nasıl ortaya çıktı biliyor musun? Kimler, o çocukları, kendi dindaşını, Müslüman kardeşini domuz bağıyla bağlayıp bodrum katlarında öldürmeyi içine sindirebilecek kadar bağnaz bir hale getirdiler biliyor musun?''
''BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRDÜK''-
Baykal, iktidarın çevresindeki organize güç odaklarının taleplerine direnemez hale gelmeye ve toplumun büyük bir bölümünü dışlar bir tavır sergilemeye başladığını, bunun tehlikeli bir tablo olduğunu söyledi.
Deniz Baykal, ''Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde sahte gündem maddelerini Türkiye'nin önüne getirmeye devam edecekler. Biz bu filmi daha önce görmüştük. Daha önce de aynen böyle olmuştu. Nereden başladığı, nereye geldiği ortadadır. Biz bu tablo karşısında tuzaklara düşmeden Türkiye'nin yararlarını daima gözönünde tutarak, gereken kararlılık ve tepkiyi sergileyerek görevimizi yapmaya devam edeceğiz'' dedi.
BAŞBAKANIN SEVİYESİ
Başbakan Erdoğan'ın ''muhalefet seviyesiz'' dediğini belirten Baykal, ''Başbakan, ne zaman nerede ne konuşacağını bilemediğini çok sık ortaya koymaya başladı. Bir konu konuşulurken konunun esasına yönelik söyleyeceği birşey olmayınca suçlamaya başlıyor, yakışıksız şeyler yapıyor'' diye konuştu.
Baykal, ''Başbakan muhalefete 'seviyesiz' diyor. Bir defa bu söz Sayın Başbakanın seviyesi hakkında çok önemli bir ipucudur'' dedi.
''Başbakanın terminolojisini benimsememeye, onun sözleri karşısında CHP kültürünün, ahlakının gereklerine ihanet eder istikamete sürüklenmemeye çalıştığını'' belirten Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Başbakan seviyeden bahsediyor. Bir iktidar için seviye nedir? Bir iktidar için seviye Maliye Bakanı'na her 15 günde bir af kanunu çıkarmak durumunda kalmamaktır. 'Dokunulmazlıkları kaldıracağım' deyip de iki buçuk yıl o söze sırtını dönen bir iktidarın seviyeden söz etmeye hakkı yoktur. 17 Aralık Zirvesi dönüşünde Ankara'da Kızılay Meydanında öğlen vakti havai fişek atarak AB bayramı ilan ederek gülünç hale düşen bir Başbakanın seviyeden bahsetmeye hakkı yoktur.''
