2006-03-01 - 13:45
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin, Irak Başbakanı İbrahim Caferi'nin Türkiye ziyaretine ilişkin sözlerine tepki göstererek, ''Dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği pasaport olmasa dünyaya burnunun ucunu gösteremeyecek durumda olanlar, bugün Türkiye'nin itibarıyla oynuyorlar'' dedi.
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu,
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin, Irak Başbakanı İbrahim
Caferi'nin Türkiye ziyaretine ilişkin sözlerine tepki göstererek,
''Dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği pasaport olmasa dünyaya
burnunun ucunu gösteremeyecek durumda olanlar, bugün Türkiye'nin
itibarıyla oynuyorlar'' dedi.
Mumcu, ANAVATAN TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada,
gazetecilerin, toplantıya girerken 1 Mart tezkeresinin reddedilişinin
yıl dönümü dolayısıyla değerlendirme yapması için sorular yönelttiğini
belirtti.
Bu sorulara yanıt vermediğini ifade eden Mumcu, bugün konuşulması
ve üzerinde durulması gereken konunun, Talabani'nin, Irak Başbakanı
Caferi'nin Türkiye ziyaretinden çıkacak sonuçları tanımayacakları
yönünde yaptığı açıklama olduğunu söyledi. ''Düne kadar zalim bir
diktatörün baskısından, kıyımından, şiddetinden zulmünden Türkiye'nin
şefkati sayesinde korunabilen bir halkın temsilcileri, bugün Türkiye
ile yapılacak bir anlaşmayı tanımayacaklarını söylüyorlar'' diyen
Mumcu, ''Bilmiyorum hala 1 Mart tezkeresi üzerine bir şey söylemeye
gerek var mı?'' diye sordu. Mumcu, ''Türkiye, reddettiğini zannettiği
bir sürecin nesnesi olmaktan kurtulamamıştır'' dedi.
Hükümetin dış politika uygulamalarını, ''tam anlamıyla
politikasızlık, vizyonsuzluk, ne yapacağını bilememe, burnunun ucunu
görememe'' olarak değerlendiren Mumcu, Türkiye'nin, dünyaya ne
istediğini söyleyebilen, uluslararası ilişkilerin nesnesi değil öznesi
olması gereken bir ülke konumuna gelmesi gerektiğini ifade etti.
Mumcu, Türkiye'nin, AB sürecinde Kıbrıs konusunda pazarlık yapmaya
mecbur bırakıldığını öne sürerek, bu konuda izlenen politikayı da
eleştirdi.
-''ÜZÜLECEK DURUM''-
Türkiye'nin, bugün tarihin kendisine verdiği rolü oynayabilen bir
ülke olmadığını ileri süren Mumcu, şöyle konuştu:
''Türkiye, bugün ne yazık ki her şeyi 'mış' gibi yapan bir
ülkedir. Dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği pasaport olmasa,
dünyaya burnunun ucunu gösteremeyecek durumda olanlar, bugün
Türkiye'nin itibarıyla oynuyorlar. Türkiye'nin hükümeti, siyaseti, ne
yazık ki buna sessiz kalıyor. Bu, üzülecek bir durumdur. Hiç kimse
unutmasın. Bölgemizde yaşayan ulusların, özellikle Kürtlerin
güvenliği, emniyeti, huzur içinde yaşayabilmeleri, kültürel
kimliklerini koruyabilmeleri, Türkiye'nin himayesi olmadan asla
gerçekleşemez.''
-HAYALETLERLE KORKUTMA-
Mumcu, Türkiye'nin zaman ve zemin kaybettiğini, istikrar adı
altında bir büyüyle uyutulduğunu öne sürerek, ''Ortada iktidar
görüntüsü altında var olan heyet, popülist söylemlerle Türkiye'yi
oyalamaktan başka bir şey yapmıyor'' diye konuştu.
Mumcu, Türkiye'nin, rekabet eden, üreten bir ülke olarak değil,
ithalat yapan bir ülke olarak büyüdüğünü anlattı. ''Gerçekçi olmayan
çıpalı kur sisteminde 5 milyar dolarlık alım yapıldığını, ancak yaprak
kıpırdamadığını'' ifade eden Mumcu, bu sistemin, Türkiye için kötü bir
gelecek hazırladığını savundu.
Enflasyon ve faizlerin düştüğü tekerlemesinin söylendiğini, krizle
insanların korkutulduğunu ifade eden Mumcu, ''Bu, hayaletlerle,
öcülerle ülkeyi korkutup, kendi durumunu mağdur göstermedir'' dedi.
Mumcu, ''sürekli eleştirdiği düzene ilişkin sözleriyle, ülkenin 500 yıllık
geçmişinde edindikleri imtiyazlarını, statüko içindeki ayrıcalıklı
yerlerini terk etmek istemeyenlerin kurduğu düzeni kastettiğini''
söyledi.
Düzenin, siyaseti de iktidarı da milli iradeyi de
değersizleştiren; önemsizleştiren; tuzakları kuran ve işleten düzen
olduğunu ifade eden Mumcu, ''Bu düzen, milletin değişim iradesiyle
iktidara gelen siyasi kadroları rant dağıtma bataklığına çekip, o
bataklıkta kirleten, uyuşturan, masumiyetini elinden alan ve onu da
statükonun bir parçası, bozuk düzenin bekçisi haline getiren düzendir.
Milletin, Köroğlu diye seçtiklerini Bolu Beyi'nin kapısına muhafız
yapan düzendir'' diye konuştu.
Milletin talihsizliğinin, düzen değişmedikçe sona ermeyeceğini
kaydeden Mumcu, şöyle devam etti:
''Bu düzeni, bir vesayet düzeni olmaktan çıkarmanın belli başlı
temel yolları, çözümleri vardır. Bunun için irade gerekir. Bunların en
başında gelen şey, Türkiye'de bürokrasiyi, oligarşik bir güç haline
getiren en önemli mekanizma olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin
değiştirilmesidir.
Bürokrasiyi, iktidarların da üzerinde bir güç haline getiren şey,
imtiyazlılar rejimini ayakta tutan, bir eşik bekçisi haline getiren
şey, Cumhurbaşkanlığı sisteminin bugünkü yanlış uygulanmakta olan
halidir. Bu vesayet sisteminin anahtarı, Cumhurbaşkanlığı
sistemidir.''
-CUMHURUN BAŞI...-
Erkan Mumcu, Türkiye'de Cumhurbaşkanı'nın, halk tarafından
seçilmesi gerektiğini belirterek, ''Cumhurun başkanı, cumhur
tarafından seçilmelidir. Cumhurun başı, cumhurun iradesiyle işbaşında
olmalıdır. Cumhurun başı, cumhura, yani millete hesap vermekle hukuka
hesap vermekle mümkün olmalıdır'' dedi.
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili söylediklerinin,
Cumhurbaşkanlığı'nı yürütenlerin şahsiyetleriyle ilgisi olmadığını
kaydeden Mumcu, ''Cumhurbaşkanlığını yürütenlerin şahsiyetlerini,
kişiliklerini çok aşan bir meseledir'' diye konuştu.
Mumcu, daire başkanları düzeyinden, yüksek yargının başına kadar
bütün kademelerde, parlamento ve hükümet iradesini değersizleştirecek
bir iradenin cumhurbaşkanlığı makamına verilmiş olmasının,
demokrasiyle ve hukukla izah edilemeyeceğini savundu.
''Bu ülkenin yönetiminde milletin değil, başka bir mekanizmanın
sözü geçmektedir'' diyen Mumcu, yönetimde milletin sözünün geçmesi
gerektiğini, yapılanlardan millete hesap verilmesi gerektiğini
kaydetti.
Milletin iradesinin yüzde 60 ile seçilmesinin ''yürütmede
istikrarın anahtarı olacağını'' ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle
tamamladı:
''İşte o zaman TBMM bir yasama organı olarak, bir denetleme organı
olarak, gerçek anlamda milli iradenin tecelligahı haline gelecektir.
12 Eylül'ün mirası bu cumhurbaşkanlığı sistemi, Türkiye'yi geri
bırakmaktadır. Geri bırakmasının arkasında yatan neden, iktidarların
demokratik şekilde teşekkül edilemeyişi, kararların demokratik ve
hukukun üstünlüğü prensibine göre kavranamamış olmasıdır. Kılık
kıyafet tartışmalarıyla oyalanmak yerine, Türkiye'nin gerçek
ihtiyaçlarıyla konuşuyor olan siyasete ihtiyacımız var.''
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin, Irak Başbakanı İbrahim
Caferi'nin Türkiye ziyaretine ilişkin sözlerine tepki göstererek,
''Dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği pasaport olmasa dünyaya
burnunun ucunu gösteremeyecek durumda olanlar, bugün Türkiye'nin
itibarıyla oynuyorlar'' dedi.
Mumcu, ANAVATAN TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada,
gazetecilerin, toplantıya girerken 1 Mart tezkeresinin reddedilişinin
yıl dönümü dolayısıyla değerlendirme yapması için sorular yönelttiğini
belirtti.
Bu sorulara yanıt vermediğini ifade eden Mumcu, bugün konuşulması
ve üzerinde durulması gereken konunun, Talabani'nin, Irak Başbakanı
Caferi'nin Türkiye ziyaretinden çıkacak sonuçları tanımayacakları
yönünde yaptığı açıklama olduğunu söyledi. ''Düne kadar zalim bir
diktatörün baskısından, kıyımından, şiddetinden zulmünden Türkiye'nin
şefkati sayesinde korunabilen bir halkın temsilcileri, bugün Türkiye
ile yapılacak bir anlaşmayı tanımayacaklarını söylüyorlar'' diyen
Mumcu, ''Bilmiyorum hala 1 Mart tezkeresi üzerine bir şey söylemeye
gerek var mı?'' diye sordu. Mumcu, ''Türkiye, reddettiğini zannettiği
bir sürecin nesnesi olmaktan kurtulamamıştır'' dedi.
Hükümetin dış politika uygulamalarını, ''tam anlamıyla
politikasızlık, vizyonsuzluk, ne yapacağını bilememe, burnunun ucunu
görememe'' olarak değerlendiren Mumcu, Türkiye'nin, dünyaya ne
istediğini söyleyebilen, uluslararası ilişkilerin nesnesi değil öznesi
olması gereken bir ülke konumuna gelmesi gerektiğini ifade etti.
Mumcu, Türkiye'nin, AB sürecinde Kıbrıs konusunda pazarlık yapmaya
mecbur bırakıldığını öne sürerek, bu konuda izlenen politikayı da
eleştirdi.
-''ÜZÜLECEK DURUM''-
Türkiye'nin, bugün tarihin kendisine verdiği rolü oynayabilen bir
ülke olmadığını ileri süren Mumcu, şöyle konuştu:
''Türkiye, bugün ne yazık ki her şeyi 'mış' gibi yapan bir
ülkedir. Dün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği pasaport olmasa,
dünyaya burnunun ucunu gösteremeyecek durumda olanlar, bugün
Türkiye'nin itibarıyla oynuyorlar. Türkiye'nin hükümeti, siyaseti, ne
yazık ki buna sessiz kalıyor. Bu, üzülecek bir durumdur. Hiç kimse
unutmasın. Bölgemizde yaşayan ulusların, özellikle Kürtlerin
güvenliği, emniyeti, huzur içinde yaşayabilmeleri, kültürel
kimliklerini koruyabilmeleri, Türkiye'nin himayesi olmadan asla
gerçekleşemez.''
-HAYALETLERLE KORKUTMA-
Mumcu, Türkiye'nin zaman ve zemin kaybettiğini, istikrar adı
altında bir büyüyle uyutulduğunu öne sürerek, ''Ortada iktidar
görüntüsü altında var olan heyet, popülist söylemlerle Türkiye'yi
oyalamaktan başka bir şey yapmıyor'' diye konuştu.
Mumcu, Türkiye'nin, rekabet eden, üreten bir ülke olarak değil,
ithalat yapan bir ülke olarak büyüdüğünü anlattı. ''Gerçekçi olmayan
çıpalı kur sisteminde 5 milyar dolarlık alım yapıldığını, ancak yaprak
kıpırdamadığını'' ifade eden Mumcu, bu sistemin, Türkiye için kötü bir
gelecek hazırladığını savundu.
Enflasyon ve faizlerin düştüğü tekerlemesinin söylendiğini, krizle
insanların korkutulduğunu ifade eden Mumcu, ''Bu, hayaletlerle,
öcülerle ülkeyi korkutup, kendi durumunu mağdur göstermedir'' dedi.
Mumcu, ''sürekli eleştirdiği düzene ilişkin sözleriyle, ülkenin 500 yıllık
geçmişinde edindikleri imtiyazlarını, statüko içindeki ayrıcalıklı
yerlerini terk etmek istemeyenlerin kurduğu düzeni kastettiğini''
söyledi.
Düzenin, siyaseti de iktidarı da milli iradeyi de
değersizleştiren; önemsizleştiren; tuzakları kuran ve işleten düzen
olduğunu ifade eden Mumcu, ''Bu düzen, milletin değişim iradesiyle
iktidara gelen siyasi kadroları rant dağıtma bataklığına çekip, o
bataklıkta kirleten, uyuşturan, masumiyetini elinden alan ve onu da
statükonun bir parçası, bozuk düzenin bekçisi haline getiren düzendir.
Milletin, Köroğlu diye seçtiklerini Bolu Beyi'nin kapısına muhafız
yapan düzendir'' diye konuştu.
Milletin talihsizliğinin, düzen değişmedikçe sona ermeyeceğini
kaydeden Mumcu, şöyle devam etti:
''Bu düzeni, bir vesayet düzeni olmaktan çıkarmanın belli başlı
temel yolları, çözümleri vardır. Bunun için irade gerekir. Bunların en
başında gelen şey, Türkiye'de bürokrasiyi, oligarşik bir güç haline
getiren en önemli mekanizma olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin
değiştirilmesidir.
Bürokrasiyi, iktidarların da üzerinde bir güç haline getiren şey,
imtiyazlılar rejimini ayakta tutan, bir eşik bekçisi haline getiren
şey, Cumhurbaşkanlığı sisteminin bugünkü yanlış uygulanmakta olan
halidir. Bu vesayet sisteminin anahtarı, Cumhurbaşkanlığı
sistemidir.''
-CUMHURUN BAŞI...-
Erkan Mumcu, Türkiye'de Cumhurbaşkanı'nın, halk tarafından
seçilmesi gerektiğini belirterek, ''Cumhurun başkanı, cumhur
tarafından seçilmelidir. Cumhurun başı, cumhurun iradesiyle işbaşında
olmalıdır. Cumhurun başı, cumhura, yani millete hesap vermekle hukuka
hesap vermekle mümkün olmalıdır'' dedi.
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili söylediklerinin,
Cumhurbaşkanlığı'nı yürütenlerin şahsiyetleriyle ilgisi olmadığını
kaydeden Mumcu, ''Cumhurbaşkanlığını yürütenlerin şahsiyetlerini,
kişiliklerini çok aşan bir meseledir'' diye konuştu.
Mumcu, daire başkanları düzeyinden, yüksek yargının başına kadar
bütün kademelerde, parlamento ve hükümet iradesini değersizleştirecek
bir iradenin cumhurbaşkanlığı makamına verilmiş olmasının,
demokrasiyle ve hukukla izah edilemeyeceğini savundu.
''Bu ülkenin yönetiminde milletin değil, başka bir mekanizmanın
sözü geçmektedir'' diyen Mumcu, yönetimde milletin sözünün geçmesi
gerektiğini, yapılanlardan millete hesap verilmesi gerektiğini
kaydetti.
Milletin iradesinin yüzde 60 ile seçilmesinin ''yürütmede
istikrarın anahtarı olacağını'' ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle
tamamladı:
''İşte o zaman TBMM bir yasama organı olarak, bir denetleme organı
olarak, gerçek anlamda milli iradenin tecelligahı haline gelecektir.
12 Eylül'ün mirası bu cumhurbaşkanlığı sistemi, Türkiye'yi geri
bırakmaktadır. Geri bırakmasının arkasında yatan neden, iktidarların
demokratik şekilde teşekkül edilemeyişi, kararların demokratik ve
hukukun üstünlüğü prensibine göre kavranamamış olmasıdır. Kılık
kıyafet tartışmalarıyla oyalanmak yerine, Türkiye'nin gerçek
ihtiyaçlarıyla konuşuyor olan siyasete ihtiyacımız var.''
