2005-06-22 - 14:12
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin sorunlarını aşmak için gösterdikleri gayretler sonucu, çözümü ağırlaştırılan, zorlaştırılan sorunların ya çözüldüğünü ya da çözüm sürecine girdiğini söyledi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, siyaseti, millet ile devlet arasındaki ilişkilerde bir çatışma aracına dönüştürenleri milletin affetmediğini belirterek, ''Merkez ve çevre, metropol ve taşra ve nihayet millet ve devlet arasında gerilim kurgulayarak siyaset dizayn edenlerin, bu milletin ruh köküyle ilgisi olmadığı görülmüştür'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin sorunlarını aşmak için gösterdikleri gayretler sonucu, çözümü ağırlaştırılan, zorlaştırılan sorunların ya çözüldüğünü ya da çözüm sürecine girdiğini söyledi.
Türkiye'nin, kendi istikametinde, kendi dinamikleriyle, imkanlarıyla toplumsal dokusunu güçlendirerek, siyasal gücünü artırarak, ekonomik büyümesini sürdürerek, demokrasisini tartışmalardan arındırmak zorunda olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ülkemizi halkıyla birlikte büyütme yolunda millet olarak, devlet olarak katettiğimiz yol, daha ileri mesafeler alabilmemizin sağlam bir zemini olmuştur.
Bu anlamda AK Parti iktidarının, AK Parti siyasetinin Türkiye'ye kazandırdığı uzlaşma, diyalog ve mutabakat kültürü inanıyorum ki bundan böyle siyaset kültürümüzün en belirgin karakteri haline gelecektir. Zaten milletimizin bize verdiği istikamet, bu milletin hamuru ve mayası, bu siyaset kültürünün özünü oluşturmaktadır.
Yola çıktığımız gün, siyaseti çatışma alanlarında değil, uzlaşma alanlarında yapacağımızı vaat ettik. Yola çıktığımız günden bu yana da bu çizgide yürüdük. Biz biliyorduk ki siyaseti millet ile devlet arasındaki ilişkilerde bir çatışma aracına dönüştürenleri milletimiz affetmez ve gördük ki affetmedi de...
Keza, siyaseti millet adına, milletin talep ve özlemleri adına değil de kendi namı hesabına yapanları da millet affetmedi.
Merkez ve çevre, metropol ve taşra ve nihayet millet ve devlet arasında gerilim kurgulayarak siyaset dizayn edenlerin bu milletin ruh köküyle ilgisi olmadığı görülmüştür.
Bilelim ve bilsinler ki bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Türkiye'nin sorunlarını, müşterek aklı; toplumsal vicdanı, en üst düzeyde ülke sorumluluğunu harekete geçirmek suretiyle çözme kararlılığındayız.
Bunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar görüyorum. Halının altına süpürülmüş, dondurulmuş, ertelenmiş sorunlar büyüyerek, önyargılarla beslenerek karşınıza çıkıyor.''
ERZURUM
Bugün de toplumun gündeminde, medyanın gündeminde, aydınların gündeminde, siyasetin gündeminde buna benzer sorunlar bulunduğunu anlatan Erdoğan, ''özelleştirme bu sorunlardan biridir, üniversitelerde yaşanan başörtüsü sorunu bu sorunlardan biridir. Bu sorunlar bütün sıcaklığıyla yaşanmaktadır ve toplumun gündemindedir. Bunları görmezlikten gelemeyiz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Erzurum'da ''evladı üniversiteyi bitiren bir annenin kızının en anlamlı, en özel, en duygusal gününde bile hakarete uğramasına kadar vardırılan bir uygulamanın, bu milletin hiçbir sağduyulu insanının kabul edemeyeceği bir davranış olduğunu'' ifade ederek, Türkiye'deki hiçbir ferdin bu olayı tasvip etmediğini söyledi.
ÖZELLEŞTİRME
Türkiye'nin özelleştirme sorunu ile özgürlük sorununun doğrudan birbiriyle alakalı olduğunu anlatan Erdoğan, ''bu iki sorunun ne kadar ilişkili olduğunu iki temel alanda vaveyla koparanlara bakarak da anlaşılabileceğini'' belirtti. Özgürlüğe kuşkuyla bakanların üretime de sermayenin tabana yayılmasına da demokrasiye de kuşkuyla baktıklarını bildiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Halka kuşkuyla bakanlar, açıkça söylemeye cesaret etmeseler de demokrasiyi, hukuku halktan esirgemek gerektiğini söylüyorlar. Açık konuşmadıkları için devleti, devletçilikle karıştırıyorlar. İmtiyazlarının devamını istiyorlar aslında. Bunların bu kurumların içinde ciddi imtiyaz alanları var. Kullandıkları imtiyazlar var. Bu imtiyazı, özelleştirme süreci gerçekleşirse ondan sonra kullanamayacakları için bu vaveylayı koparıyorlar. Olay budur aslında.Buna ne yazık ki muhalefet partisi de düşüyor. Ama muhalefet partisi geçmişte hep bu tezgahın içinde dokundu, işlendi. Veya bu tezgahı sürekli olarak çalıştıranlardı. Hiçbir zaman devletçiliği ellerinden bırakmadılar ki... Hep o devletçi mantıkla geliştiler. Ama dünyanın gündeminde artık devletçilik yok. Artık serbest piyasa ekonomisinde devletçilik diye bir anlayış yok. Ama bu devletçilik anlayışını hala sürdürme gayretindeler. Çünkü, imtiyaz alanlarıyla kendilerine siyasi rant temin etmenin gayreti içindeler. Fakat bilmiyorlar ki bunu böyle yaparak bir siyasi rant elde etmek mümkün değil. Eğer elde edebilmiş olsaydılar yıllardır bunu yaptıkları halde bu millet onları iktidara taşırdı. Taşıdı mı? Hayır taşımadı. Bundan sonra da taşımayacaktır. Niye? Çünkü bunun olumlu neticesi yok da onun için. Komünist rejimler bunun için çöktü. Niye ayakta duramadı? Bunun için duramadı. Şimdi hepsi de süratle dünyaya açıldılar ve yabancı sermayenin bu ülkelerde yer edinmesinin mücadelesini verdiler, veriyorlar, başta Rusya Federasyonu olmak üzere. Şu anda bunun en açık örnek ülkesi durumundadır."
BU ÜLKENİN KİMLİĞİ-
Erdoğan, ''Evet, hepimiz bu ülkenin insanıyız, bu toprağın suyuyla, ekmeğiyle, ruhuyla bugünlere gelmişiz'' diyerek, bu ruha, bu toprağın değerlerine, bu ülkenin kimliğine sahip çıkmaya devam edeceklerini vurguladı.
Türkiye'nin kimliğini asla yere düşürmeyeceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Birileri kendiyle kavgalı, ülkesiyle kavgalı, vatandaşıyla kavgalı bir yoldan, gerilimden, çatışmadan medet umabilir. Ama biz o birileriyle aynı kulvarda olmayacağız.
Son günlerin gündem maddelerinden biri de özelleştirmedir. Özelleştirme, ülkemizde uygulanmakta olan yapısal reform sürecinin en önemli unsurlarından biridir. Türkiye, özelleştirmeyi çeyrek yüzyıl boyunca yeterince konuşmuştur. Özelleşmesini konuşmaya başladığımız bir çok kurumda çalışmaya başlayanlar 25 yılda emekli olmuşlardır."
KREDİ FAİZ ORANLARI
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, kendilerine en çok yöneltilen eleştirilerden birinin de esnafın işlerinin durgun olduğu, kepenklerin kapandığı, esnafın siftah edemeden dükkanından çıktığı yönünde olduğunu hatırlatarak, bazı rakamları açıkladı.
Türkiye'nin geçirdiği yapısal dönüşümün getirdiği bazı faturaların bulunduğunu anlatan Erdoğan, bunun sadece Türkiye'ye özgü olmadığını ifade etti. Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye Halk Bankamızın esnaf ve sanatkara kullandırdığı kredi miktarı, Aralık 2002'de 136 trilyon Türk Lirası. Aralık 2003'te bu miktar tam 685 trilyona çıkmış. Aralık 2004'te ise bakın bu rakama dikkat edin, tam 1 katrilyon 212 trilyon Türk Lirası. Bugün itibariyle, yani Haziran 2005'te ulaştığımız miktar 1 katrilyon 450 trilyon TL. 136 trilyon nerede, 1.5 katrilyon nerede? Yine 2002 yılında kredi kullanan esnaf ve sanatkar sayısı sadece 69 bin. 2003'te bu sayı 145 bine, 2004'te ise tam 209 bine çıkmış. Bugün ise sayı 220 bine ulaşmış durumda.
Bu kadar mı? Hayır. Bağ-Kur'a prim borcu olan esnaf ve sanatkarımız kredi kullanamıyordu. Bakanlar Kurulu kararnamesi ile bunu tümüyle ortadan kaldırdık. Sicil affı getirerek yaklaşık 150 bin esnafımızı yeniden ekonomiye kazandırdık. Şu sayılara da dikkatinizi çekmek istiyorum: 2003 yılında 100 bin, 2004 yılında da 200 bin olmak üzere toplam 300 bin esnafımız işyerini tekrar açtı ya da yeni iş kurdu. Bu yolla 372 bin 500 kişiye de iş sağlanmış oldu.''
ESNAF VE SANATKARA MÜJDE
Erdoğan, kürsüden, esnaf ve sanatkarlarımıza çok önemli bir müjdeyi açıklamak istediğini bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kriz günlerini çok iyi hatırlayacaksınız. Esnafımız dükkanının kapısını sabah açıyor, siftah etmeden akşam kapatıyor. Bir süre sonra dayanamayacak hale geliyor, kepengi tamamen indiriyor. Bırakın yeni yatırım yapmayı, işini büyütmeyi, borçlarını ödemek, haciz memurundan kurtulmak için bankaya kredi almaya gidiyor, yüzde 50 gibi astronomik bir faiz oranıyla karşılaşıyor. O sırada tabii bankanın kaynakları da bir taraflara maşallah peşkeş çekiliyor. Devletin bankalarının görev zararı gibi başlıklarla nasıl zarar ettiğini unutmayın. 2004 sonu itibarıyla bankalarımızın karı 4 milyar dolar. 2 milyar doları özel sektör bankalarının, 2 milyar doları da devlet bankalarının. İlk defa devlet bankaları, dönemimizde kar ediyor.
Bakınız, esnafı bu sıkıştığı, daraldığı, nefes alamadığı cendereden kurtarmak için yoğun bir çabanın içine girdik. Biraz önce aktardığım krediye ilişkin veriler, bu konuda ne kadar yol aldığımızın en somut göstergesi. Ama yeterli mi? Hayır, değil. Aralık 2002'de kredi faizlerinin oranı ne? Yüzde 47. Bu oranı derece derece düşürdük. Aralık 2003'te faiz oranı yüzde 30. Ocak 2005'te, yine bir grup toplantımızda müjdeyi verdik, faiz oranlarını yüzde 18'e düşürdük.
6 ay sonra bugün de yeni bir müjde veriyoruz ve faiz oranlarını, 1 Temmuz 2005 tarihinden geçerli olmak üzere yüzde 16,5'a düşürüyoruz. 2005 yıl sonuna kadar esnaf ve sanatkarlara kullandırılacak kredi hedefimizi de 1 katrilyon 750 trilyon TL olarak belirliyoruz.
Esnafımıza, sanatkarımıza hayırlı olsun.''
ÇİFTÇİLERE DE MÜJDE
Başbakan Erdoğan, çiftçilere yönelik açıklamalarda da bulundu. Erdoğan, çiftçilerin prim alacaklarının en geç 15 Temmuz'a kadar ödeneceğini bildirdi. Erdoğan, pirimlerin yarısının bu ay sonuna kadar, yarısının da en geç 15 Temmuz'a kadar ödeneceğini söyledi.
REFORMLAR
Erdoğan, son günlerde AB'de yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi.
Fransa ve Hollanda'daki referandumlarda AB Anayasasının reddedilmesiyle AB'nin içine düştüğü kriz ortamının, geçen hafta yapılan AB Zirvesinde daha da belirgin hale geldigini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Zirve sonrasında hem liderler hem de AB'nin kurumsal sözcüleri bu krizin ciddiyetine işaret eden beyanatlar verdiler.
Bu durum Türkiye içindeki AB tartışmalarını da yeni bir mecraya sürüklemiş görünüyor. Türkiye'nin AB'ne tam üyeliğine içeride ve dışarıda muhalif olan kesimler, AB'nin yaşadığı krizle birlikte, muhalefet gerekçelerini artırmaya veya yenilerini eklemeye başladılar.
Asıl olarak dile getirdikleri husus, AB'nin geleceğinin belirsizleştiği, bu belirsizlik karşısında Türkiye'nin reform sürecini devam ettirmesinin ve yeni adımlar atmasının doğru olmayacağıdır. Baştan şunu ifade etmeliyim ki bu iddiayı dile getirenler, Türkiye'nin AB'ye uyum sürecini 'taviz verme' olarak algılayan bir zihni yapıya sahiptirler.
Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Türkiye'nin AB'ne uyum sürecinde gerçekleştirdiği reformların hangisi bir tavizdir? Başta ifade özgürlüğü olmak üzere özgürlüklerin genişletilmesi mi, Türkiye'deki hukuki mevzuatın, belli temel kanunların demokratik normlara daha uygun hale getirilmesi mi? Soruyorum, bunların hangisi tavizdir? Buradaki asıl mesele, Türkiye'ye ve dünyaya nasıl baktığımızla ilgilidir.''
''ANKARA SİYASİ KRİTERLERİ...''
Türkiye'nin evrensel demokratik normlara uyum sağlamasını, özgürleşmesini, dünya ile bütünleşmesini arzulayanların bu reformları bir taviz gibi algılamasının mümkün olmadığını kaydeden Erdoğan, ''Bunları taviz gibi algılayanların milletin refahının artması, daha hürriyetçi bir düzende yaşaması ile derin problemler ve çatışmaları var demektir. Hatta bunları taviz gibi algılayanların bu milletle problemleri var demektir'' diye konuştu.
''NEYİN ALTINA İMZA ATILMASI GEREKTİĞİNİ BİLİRİZ''-
Bunların içinde en kıdemlisi olan CHP'dir. Bu konuda duayendir. 42 yıldır bu işin içindesiniz. Zaman zaman bu işin sorumluluğunu aldınız. Zaman zaman bu işi ortada bıraktınız. Şimdi sağolun son süreçte 2.5 yıl içinde gerçekten bizimle beraber gayet güzel hareket ettiniz. Bir güzel ittifak oluşturduk. Ama şimdi bakıyorum, 'yok şunun altına imza atılmasın, yok bunun altına imza atılmasın'... Biz neyin altına imza atılması gerektiğini gayet iyi biliriz. Bunları yaparken de bütün değerlerimizi, istişarelemizi, herşeyimiz yaparak bu adımı atarız. Bu konularda verilen sözler neyse bu sözlerin gereğini de yerine getiririz. Ama bunun dışında kimse bizden bir şey alamaz, birşey isteyemez. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.''
ÖZELLEŞTİRME SÜRECİ
Özelleştirme sürecinde 2003 yılının başından itibaren kararlı ve başarılı bir uygulama sergilendiğini belirten Erdoğan, 25 yıldır gündemi işgal eden bu konunun çözüme kavuşturulması ve gündem dışına çıkarılmasının temel hedefleri olduğunu kaydetti.
2004 yılında gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları tutarının 1.3 milyar doları aştığına işaret eden Erdoğan, 2005 yılında da özelleştirmede önemli mesafelerin alınacağını vurguladı. 2005 yılının ilk 5 aylık döneminde PETKİM hisselerinin yüzde 34.5'nin halka arzı (273 milyon dolar), TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 14.77'sinin borsada satışı (454 milyon dolar) dahil toplam 910 milyon dolar tutarında özelleştirme işleminin sonuçlandığını anlatan Erdoğan, 2004 yılı ve 2005 yılının ilk 5 ayında 2.3 milyar dolar değerinde özelleştirme işleminin tamamlandığını, özelleştirme uygulamalarından elde edilen gelirlerin 1 milyar dolarlık kısmının Hazine'ye aktarıldığını bildirdi.
2004 yılı içerisinde, 2003 yılından önce özelleştirme fonu adına yapılan 800 milyon dolar tutarındaki borçlanmaların tamamının, vadesi henüz gelmemiş olanlar da dahil olmak üzere ödendiğini belirten Erdoğan, 2005 yılının, büyük ve önemli özelleştirme uygulamalarının gündemde olduğu bir yıl olacağını ifade etti.
Türk Telekom hisselerinin yüzde 55'inin özelleştirilmesinde sona yaklaştıklarını, 24 Haziran'da tekliflerin alınacağını, ayrıca TÜPRAŞ'ın yüzde 51, ERDEMİR'in yüzde 46.12 oranındaki hisselerinin özelleştirilmesi ihalelerinin devam ettiğini hatırlatan Erdoğan, ''Telekom'un özelleşmesi, 15 senedir gündemdedir. TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine 1990 yılında karar verilmiş, defalarca özelleştirilmesine teşebbüs edilmiştir. Bu kararı biz vermedik. Ama bu ülkede siyaset yapanlar, neyin kararının ne zaman verildiğini ve niçin ertelendiğini iyi takip edemiyorlar. Çünkü siyaset etmenin çok dışındalar'' dedi.
''ÇAĞIN GERİSİNDE KALAN DÜŞÜNCELER...''
1987 yılında özelleştirilmesine karar verilen, 1990-94 yıllarında da bir kısım hisseleri özelleştirilen ERDEMİR'in kamuda kalan hisselerinin blok olarak satışı için 1994, 1995 ve 1997 yıllarında ihaleye çıkıldığını ancak çeşitli nedenlerle sonuçlanamadığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Geçenlerde bir sivil toplum örgütünün başında olan zat, bir televizyon kanalında açıklama yapıyor. 'Özelleştirmeden yanayım ama ERDEMİR'in özelleştirilmesine karşıyım' diyor. Bir araştırıyorsunuz, geçmişte ERDEMİR'in oraklarından biri olduğu çıkıyor. Burası çok ilginç. Buraya yabancı sermaye girerse ne olur? Şunu temel ilke olarak söyleyeyim; doğrudan yabancı sermayeyi bu ülkeye sokmayı başarmamız lazım. Ülkemizdeki sermaye, bunu alacaksa buyursun alsın. Ama yıllarca bu ülkede bunu alanlar, devlet zengini olarak almanın yoluna gitmişler. Şimdi biz devlet zengini meydana getirmek istemiyoruz. Parayı veren gelsin alsın. Allah aşkına bu fabrikaları buradan alıp gitmesi mümkün mü? Bunları alanlar, dünyada belli pazarları olan firmalardır. Bizim pazar aramak gibi bir sıkıntımız olmayacak bunlarla. Tam aksine hazır pazara ürünlerimizle girmiş olacağız. Burada yine benim Ahmedim, Mehmedim çalışacak. Buradaki kazançtan ülkem vergisini, her şeyini alacak. Ama hedef saptırmak suretiyle, efendim buraya yabancı sermaye nasıl girermiş? Bunlar artık çağın çok gerisinde kaldı. Bırakalım artık bu işleri. Artık ekonomide dünyaya açılamadığınız sürece rekabeti yakalayamazsınız. Teknolojinin gelişimini sağlayamazsınız. Çağın gerisinde kalırsınız.''
CHP'YE: ''TAHRİK EDİYORSUNUZ''
Seydişehir Eti Alüminyum tesislerinin özelleştirilmesinde de alınan mesafenin önemli olduğuna dikkati çeken Erdoğan, olayın farklı yerlere çekilmek istendiğini vurguladı. CHP'nin özelleştirmedeki tavrını da eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Dün sayın Baykal söylüyordu sağ olsun. Zaman zaman temsilcilerini oraya gönderiyor, ondan sonra tahrikten konuşuyor. Maalesef tahrik ediyorsunuz. Biz böyle olmasını istemezdik. Çözüm getirin. Seydişehir tesisleri ilk defa bizim dönemimizde kara geçmişti. Bize kadar o tesisler sürekli zarardaydı. Ben sayın Baykal'a bir şey anlatmak istiyorum. Bu iktidar, bu ülkeye kazandıran iktidardır, zarar ettiren iktidar değildir. Bugün biz geldik kar ettirdik, biz buralarda kalıcı değiliz. Siyasi iktidarlar gelirler, giderler. Ama biz ülkemizde kalıcı temeller atmak istiyoruz. Bu nedenle diyoruz ki devlet ticaretle uğraşmaz. Devlet ufuk gösterir, denetler, düzenler. Biz bunu başarmak zorundayız.''
''HAYIRLI OLAN HANGİSİ?''
Atatürk Havalimanı Terminal işletmesinin 15.5 yıllığına kiralanması işleminin 3 milyar dolarla tamamlandığını belirten Erdoğan, terminal binasını yapan işletmeci firmanın yarışa girdiğini ve başka bir firmayla birlikte kazandığını söyledi. ''Devletin burada en küçük bir yatırım yok'' diyen Erdoğan, dünyada, devletin kendi adına yatırım yapmadan yer gösterip katma değer oluşturan modellerin geliştiğine işaret etti.
Bu dönemin parası olanının para kazandığı bir dönem olmadığını belirten Erdoğan, ''İşletmecilik noktasında kafası çalışanın para kazandığı bir dönem başlamıştır. İlla para olduğunda yatırım yapayım mantığı iflas etmiştir, gericidir. Paranız olmadan yatırımcıyı çekebiliyor musunuz, başarı budur. Şu anda biz bu sürecin içindeyiz. İzmir, Dalaman, Antalya aynı şekilde yapılıyor. Devlete kalsaydı 11 ayda bir yatırım biter miydi? Bu mudur hayırlı olan yoksa 'bu çok stratejik olay, bunu biz yapacağız' mantığı mı?'' dedi.
''SERMAYESİNİ DÜRÜSTLÜKTEN ALAN İKTİDARIZ''-
Özelleştirmelerde kamu yararını ve arz güvenliğini koruyucu, yatırımları, üretimi ve istihdamı artırıcı düzenlemelerin hiç olmadığı kadar özenle ve dikkatle yapıldığını anlatan Erdoğan, ''Seydişehir'de de söz veriyorsak bu böyledir. İşçi çıkarılmayacak diyorsak, çıkarılmayacak. Bu böyle bilinmeli. Sermayesini dürüstlükten alan bir iktidarız. Afaki, abartılı sözlerle değil. Lütfen, Seydişehirli vatandaşlarımızı daha özverili ve duyarlı davranmaya davet ediyorum'' diye konuştu.
''AKARYAKITI MASAYA YATIRACAĞIZ''
Erdoğan, ağırlıklı olarak dışa bağımlı olunan akaryakıt ürünlerinde sıkıntı olduğunu belirterek, konuyu ay sonunda masaya yatıracaklarını bildirdi.
Dünya piyasalarında sürekli olarak zam yapan dönemi dikkatle takip ettiklerini ve bu zamları yansıtmamak için gayret gösterdiklerini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''6 ayda ne kadar zam yapıldı, dünyada varilin fiyatı ne kadar arttı. Bunların mukayesesini yapacağız. 'Nasıl olsa eli mahkum, istediğim gibi zam yaparım' diye buradan rant elde etmeyi bekleyenler, kusura bakmasınlar bu Hükümet'i karşılarında bulacaklar. Bu ayın sonunda bunu da masaya yatıracağız. Enerji Bakanlığı'na gerekli talimatı verdik. Bizden önceki dönemlerde uygulanan metotları geri bırakma hedefiyle iktidara geldik. Böyle stratejik ürünlerde halkı zulmetmeye izin veremeyiz.''
AVRUPA TÜRK DEMOKRATLAR BİRLİĞİ YÖNETİCİLERİ İLE YEMEK...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkanı Fevzi Cebe ve yönetim kurulu üyeleri ile görüştü.
AK Parti TBMM grup toplantısının ardından Meclis'teki makamına geçen Erdoğan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkanı Cebe ve yönetim
kurulu üyeleri ile öğle yemeğinde bir araya geldi.
Yemeğe, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Akif Gülle ve Şaban Dişli de katıldı.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin sorunlarını aşmak için gösterdikleri gayretler sonucu, çözümü ağırlaştırılan, zorlaştırılan sorunların ya çözüldüğünü ya da çözüm sürecine girdiğini söyledi.
Türkiye'nin, kendi istikametinde, kendi dinamikleriyle, imkanlarıyla toplumsal dokusunu güçlendirerek, siyasal gücünü artırarak, ekonomik büyümesini sürdürerek, demokrasisini tartışmalardan arındırmak zorunda olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ülkemizi halkıyla birlikte büyütme yolunda millet olarak, devlet olarak katettiğimiz yol, daha ileri mesafeler alabilmemizin sağlam bir zemini olmuştur.
Bu anlamda AK Parti iktidarının, AK Parti siyasetinin Türkiye'ye kazandırdığı uzlaşma, diyalog ve mutabakat kültürü inanıyorum ki bundan böyle siyaset kültürümüzün en belirgin karakteri haline gelecektir. Zaten milletimizin bize verdiği istikamet, bu milletin hamuru ve mayası, bu siyaset kültürünün özünü oluşturmaktadır.
Yola çıktığımız gün, siyaseti çatışma alanlarında değil, uzlaşma alanlarında yapacağımızı vaat ettik. Yola çıktığımız günden bu yana da bu çizgide yürüdük. Biz biliyorduk ki siyaseti millet ile devlet arasındaki ilişkilerde bir çatışma aracına dönüştürenleri milletimiz affetmez ve gördük ki affetmedi de...
Keza, siyaseti millet adına, milletin talep ve özlemleri adına değil de kendi namı hesabına yapanları da millet affetmedi.
Merkez ve çevre, metropol ve taşra ve nihayet millet ve devlet arasında gerilim kurgulayarak siyaset dizayn edenlerin bu milletin ruh köküyle ilgisi olmadığı görülmüştür.
Bilelim ve bilsinler ki bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Türkiye'nin sorunlarını, müşterek aklı; toplumsal vicdanı, en üst düzeyde ülke sorumluluğunu harekete geçirmek suretiyle çözme kararlılığındayız.
Bunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar görüyorum. Halının altına süpürülmüş, dondurulmuş, ertelenmiş sorunlar büyüyerek, önyargılarla beslenerek karşınıza çıkıyor.''
ERZURUM
Bugün de toplumun gündeminde, medyanın gündeminde, aydınların gündeminde, siyasetin gündeminde buna benzer sorunlar bulunduğunu anlatan Erdoğan, ''özelleştirme bu sorunlardan biridir, üniversitelerde yaşanan başörtüsü sorunu bu sorunlardan biridir. Bu sorunlar bütün sıcaklığıyla yaşanmaktadır ve toplumun gündemindedir. Bunları görmezlikten gelemeyiz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Erzurum'da ''evladı üniversiteyi bitiren bir annenin kızının en anlamlı, en özel, en duygusal gününde bile hakarete uğramasına kadar vardırılan bir uygulamanın, bu milletin hiçbir sağduyulu insanının kabul edemeyeceği bir davranış olduğunu'' ifade ederek, Türkiye'deki hiçbir ferdin bu olayı tasvip etmediğini söyledi.
ÖZELLEŞTİRME
Türkiye'nin özelleştirme sorunu ile özgürlük sorununun doğrudan birbiriyle alakalı olduğunu anlatan Erdoğan, ''bu iki sorunun ne kadar ilişkili olduğunu iki temel alanda vaveyla koparanlara bakarak da anlaşılabileceğini'' belirtti. Özgürlüğe kuşkuyla bakanların üretime de sermayenin tabana yayılmasına da demokrasiye de kuşkuyla baktıklarını bildiren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Halka kuşkuyla bakanlar, açıkça söylemeye cesaret etmeseler de demokrasiyi, hukuku halktan esirgemek gerektiğini söylüyorlar. Açık konuşmadıkları için devleti, devletçilikle karıştırıyorlar. İmtiyazlarının devamını istiyorlar aslında. Bunların bu kurumların içinde ciddi imtiyaz alanları var. Kullandıkları imtiyazlar var. Bu imtiyazı, özelleştirme süreci gerçekleşirse ondan sonra kullanamayacakları için bu vaveylayı koparıyorlar. Olay budur aslında.Buna ne yazık ki muhalefet partisi de düşüyor. Ama muhalefet partisi geçmişte hep bu tezgahın içinde dokundu, işlendi. Veya bu tezgahı sürekli olarak çalıştıranlardı. Hiçbir zaman devletçiliği ellerinden bırakmadılar ki... Hep o devletçi mantıkla geliştiler. Ama dünyanın gündeminde artık devletçilik yok. Artık serbest piyasa ekonomisinde devletçilik diye bir anlayış yok. Ama bu devletçilik anlayışını hala sürdürme gayretindeler. Çünkü, imtiyaz alanlarıyla kendilerine siyasi rant temin etmenin gayreti içindeler. Fakat bilmiyorlar ki bunu böyle yaparak bir siyasi rant elde etmek mümkün değil. Eğer elde edebilmiş olsaydılar yıllardır bunu yaptıkları halde bu millet onları iktidara taşırdı. Taşıdı mı? Hayır taşımadı. Bundan sonra da taşımayacaktır. Niye? Çünkü bunun olumlu neticesi yok da onun için. Komünist rejimler bunun için çöktü. Niye ayakta duramadı? Bunun için duramadı. Şimdi hepsi de süratle dünyaya açıldılar ve yabancı sermayenin bu ülkelerde yer edinmesinin mücadelesini verdiler, veriyorlar, başta Rusya Federasyonu olmak üzere. Şu anda bunun en açık örnek ülkesi durumundadır."
BU ÜLKENİN KİMLİĞİ-
Erdoğan, ''Evet, hepimiz bu ülkenin insanıyız, bu toprağın suyuyla, ekmeğiyle, ruhuyla bugünlere gelmişiz'' diyerek, bu ruha, bu toprağın değerlerine, bu ülkenin kimliğine sahip çıkmaya devam edeceklerini vurguladı.
Türkiye'nin kimliğini asla yere düşürmeyeceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Birileri kendiyle kavgalı, ülkesiyle kavgalı, vatandaşıyla kavgalı bir yoldan, gerilimden, çatışmadan medet umabilir. Ama biz o birileriyle aynı kulvarda olmayacağız.
Son günlerin gündem maddelerinden biri de özelleştirmedir. Özelleştirme, ülkemizde uygulanmakta olan yapısal reform sürecinin en önemli unsurlarından biridir. Türkiye, özelleştirmeyi çeyrek yüzyıl boyunca yeterince konuşmuştur. Özelleşmesini konuşmaya başladığımız bir çok kurumda çalışmaya başlayanlar 25 yılda emekli olmuşlardır."
KREDİ FAİZ ORANLARI
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, kendilerine en çok yöneltilen eleştirilerden birinin de esnafın işlerinin durgun olduğu, kepenklerin kapandığı, esnafın siftah edemeden dükkanından çıktığı yönünde olduğunu hatırlatarak, bazı rakamları açıkladı.
Türkiye'nin geçirdiği yapısal dönüşümün getirdiği bazı faturaların bulunduğunu anlatan Erdoğan, bunun sadece Türkiye'ye özgü olmadığını ifade etti. Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye Halk Bankamızın esnaf ve sanatkara kullandırdığı kredi miktarı, Aralık 2002'de 136 trilyon Türk Lirası. Aralık 2003'te bu miktar tam 685 trilyona çıkmış. Aralık 2004'te ise bakın bu rakama dikkat edin, tam 1 katrilyon 212 trilyon Türk Lirası. Bugün itibariyle, yani Haziran 2005'te ulaştığımız miktar 1 katrilyon 450 trilyon TL. 136 trilyon nerede, 1.5 katrilyon nerede? Yine 2002 yılında kredi kullanan esnaf ve sanatkar sayısı sadece 69 bin. 2003'te bu sayı 145 bine, 2004'te ise tam 209 bine çıkmış. Bugün ise sayı 220 bine ulaşmış durumda.
Bu kadar mı? Hayır. Bağ-Kur'a prim borcu olan esnaf ve sanatkarımız kredi kullanamıyordu. Bakanlar Kurulu kararnamesi ile bunu tümüyle ortadan kaldırdık. Sicil affı getirerek yaklaşık 150 bin esnafımızı yeniden ekonomiye kazandırdık. Şu sayılara da dikkatinizi çekmek istiyorum: 2003 yılında 100 bin, 2004 yılında da 200 bin olmak üzere toplam 300 bin esnafımız işyerini tekrar açtı ya da yeni iş kurdu. Bu yolla 372 bin 500 kişiye de iş sağlanmış oldu.''
ESNAF VE SANATKARA MÜJDE
Erdoğan, kürsüden, esnaf ve sanatkarlarımıza çok önemli bir müjdeyi açıklamak istediğini bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kriz günlerini çok iyi hatırlayacaksınız. Esnafımız dükkanının kapısını sabah açıyor, siftah etmeden akşam kapatıyor. Bir süre sonra dayanamayacak hale geliyor, kepengi tamamen indiriyor. Bırakın yeni yatırım yapmayı, işini büyütmeyi, borçlarını ödemek, haciz memurundan kurtulmak için bankaya kredi almaya gidiyor, yüzde 50 gibi astronomik bir faiz oranıyla karşılaşıyor. O sırada tabii bankanın kaynakları da bir taraflara maşallah peşkeş çekiliyor. Devletin bankalarının görev zararı gibi başlıklarla nasıl zarar ettiğini unutmayın. 2004 sonu itibarıyla bankalarımızın karı 4 milyar dolar. 2 milyar doları özel sektör bankalarının, 2 milyar doları da devlet bankalarının. İlk defa devlet bankaları, dönemimizde kar ediyor.
Bakınız, esnafı bu sıkıştığı, daraldığı, nefes alamadığı cendereden kurtarmak için yoğun bir çabanın içine girdik. Biraz önce aktardığım krediye ilişkin veriler, bu konuda ne kadar yol aldığımızın en somut göstergesi. Ama yeterli mi? Hayır, değil. Aralık 2002'de kredi faizlerinin oranı ne? Yüzde 47. Bu oranı derece derece düşürdük. Aralık 2003'te faiz oranı yüzde 30. Ocak 2005'te, yine bir grup toplantımızda müjdeyi verdik, faiz oranlarını yüzde 18'e düşürdük.
6 ay sonra bugün de yeni bir müjde veriyoruz ve faiz oranlarını, 1 Temmuz 2005 tarihinden geçerli olmak üzere yüzde 16,5'a düşürüyoruz. 2005 yıl sonuna kadar esnaf ve sanatkarlara kullandırılacak kredi hedefimizi de 1 katrilyon 750 trilyon TL olarak belirliyoruz.
Esnafımıza, sanatkarımıza hayırlı olsun.''
ÇİFTÇİLERE DE MÜJDE
Başbakan Erdoğan, çiftçilere yönelik açıklamalarda da bulundu. Erdoğan, çiftçilerin prim alacaklarının en geç 15 Temmuz'a kadar ödeneceğini bildirdi. Erdoğan, pirimlerin yarısının bu ay sonuna kadar, yarısının da en geç 15 Temmuz'a kadar ödeneceğini söyledi.
REFORMLAR
Erdoğan, son günlerde AB'de yaşanan gelişmeleri de değerlendirdi.
Fransa ve Hollanda'daki referandumlarda AB Anayasasının reddedilmesiyle AB'nin içine düştüğü kriz ortamının, geçen hafta yapılan AB Zirvesinde daha da belirgin hale geldigini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Zirve sonrasında hem liderler hem de AB'nin kurumsal sözcüleri bu krizin ciddiyetine işaret eden beyanatlar verdiler.
Bu durum Türkiye içindeki AB tartışmalarını da yeni bir mecraya sürüklemiş görünüyor. Türkiye'nin AB'ne tam üyeliğine içeride ve dışarıda muhalif olan kesimler, AB'nin yaşadığı krizle birlikte, muhalefet gerekçelerini artırmaya veya yenilerini eklemeye başladılar.
Asıl olarak dile getirdikleri husus, AB'nin geleceğinin belirsizleştiği, bu belirsizlik karşısında Türkiye'nin reform sürecini devam ettirmesinin ve yeni adımlar atmasının doğru olmayacağıdır. Baştan şunu ifade etmeliyim ki bu iddiayı dile getirenler, Türkiye'nin AB'ye uyum sürecini 'taviz verme' olarak algılayan bir zihni yapıya sahiptirler.
Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Türkiye'nin AB'ne uyum sürecinde gerçekleştirdiği reformların hangisi bir tavizdir? Başta ifade özgürlüğü olmak üzere özgürlüklerin genişletilmesi mi, Türkiye'deki hukuki mevzuatın, belli temel kanunların demokratik normlara daha uygun hale getirilmesi mi? Soruyorum, bunların hangisi tavizdir? Buradaki asıl mesele, Türkiye'ye ve dünyaya nasıl baktığımızla ilgilidir.''
''ANKARA SİYASİ KRİTERLERİ...''
Türkiye'nin evrensel demokratik normlara uyum sağlamasını, özgürleşmesini, dünya ile bütünleşmesini arzulayanların bu reformları bir taviz gibi algılamasının mümkün olmadığını kaydeden Erdoğan, ''Bunları taviz gibi algılayanların milletin refahının artması, daha hürriyetçi bir düzende yaşaması ile derin problemler ve çatışmaları var demektir. Hatta bunları taviz gibi algılayanların bu milletle problemleri var demektir'' diye konuştu.
''NEYİN ALTINA İMZA ATILMASI GEREKTİĞİNİ BİLİRİZ''-
Bunların içinde en kıdemlisi olan CHP'dir. Bu konuda duayendir. 42 yıldır bu işin içindesiniz. Zaman zaman bu işin sorumluluğunu aldınız. Zaman zaman bu işi ortada bıraktınız. Şimdi sağolun son süreçte 2.5 yıl içinde gerçekten bizimle beraber gayet güzel hareket ettiniz. Bir güzel ittifak oluşturduk. Ama şimdi bakıyorum, 'yok şunun altına imza atılmasın, yok bunun altına imza atılmasın'... Biz neyin altına imza atılması gerektiğini gayet iyi biliriz. Bunları yaparken de bütün değerlerimizi, istişarelemizi, herşeyimiz yaparak bu adımı atarız. Bu konularda verilen sözler neyse bu sözlerin gereğini de yerine getiririz. Ama bunun dışında kimse bizden bir şey alamaz, birşey isteyemez. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.''
ÖZELLEŞTİRME SÜRECİ
Özelleştirme sürecinde 2003 yılının başından itibaren kararlı ve başarılı bir uygulama sergilendiğini belirten Erdoğan, 25 yıldır gündemi işgal eden bu konunun çözüme kavuşturulması ve gündem dışına çıkarılmasının temel hedefleri olduğunu kaydetti.
2004 yılında gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları tutarının 1.3 milyar doları aştığına işaret eden Erdoğan, 2005 yılında da özelleştirmede önemli mesafelerin alınacağını vurguladı. 2005 yılının ilk 5 aylık döneminde PETKİM hisselerinin yüzde 34.5'nin halka arzı (273 milyon dolar), TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 14.77'sinin borsada satışı (454 milyon dolar) dahil toplam 910 milyon dolar tutarında özelleştirme işleminin sonuçlandığını anlatan Erdoğan, 2004 yılı ve 2005 yılının ilk 5 ayında 2.3 milyar dolar değerinde özelleştirme işleminin tamamlandığını, özelleştirme uygulamalarından elde edilen gelirlerin 1 milyar dolarlık kısmının Hazine'ye aktarıldığını bildirdi.
2004 yılı içerisinde, 2003 yılından önce özelleştirme fonu adına yapılan 800 milyon dolar tutarındaki borçlanmaların tamamının, vadesi henüz gelmemiş olanlar da dahil olmak üzere ödendiğini belirten Erdoğan, 2005 yılının, büyük ve önemli özelleştirme uygulamalarının gündemde olduğu bir yıl olacağını ifade etti.
Türk Telekom hisselerinin yüzde 55'inin özelleştirilmesinde sona yaklaştıklarını, 24 Haziran'da tekliflerin alınacağını, ayrıca TÜPRAŞ'ın yüzde 51, ERDEMİR'in yüzde 46.12 oranındaki hisselerinin özelleştirilmesi ihalelerinin devam ettiğini hatırlatan Erdoğan, ''Telekom'un özelleşmesi, 15 senedir gündemdedir. TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine 1990 yılında karar verilmiş, defalarca özelleştirilmesine teşebbüs edilmiştir. Bu kararı biz vermedik. Ama bu ülkede siyaset yapanlar, neyin kararının ne zaman verildiğini ve niçin ertelendiğini iyi takip edemiyorlar. Çünkü siyaset etmenin çok dışındalar'' dedi.
''ÇAĞIN GERİSİNDE KALAN DÜŞÜNCELER...''
1987 yılında özelleştirilmesine karar verilen, 1990-94 yıllarında da bir kısım hisseleri özelleştirilen ERDEMİR'in kamuda kalan hisselerinin blok olarak satışı için 1994, 1995 ve 1997 yıllarında ihaleye çıkıldığını ancak çeşitli nedenlerle sonuçlanamadığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Geçenlerde bir sivil toplum örgütünün başında olan zat, bir televizyon kanalında açıklama yapıyor. 'Özelleştirmeden yanayım ama ERDEMİR'in özelleştirilmesine karşıyım' diyor. Bir araştırıyorsunuz, geçmişte ERDEMİR'in oraklarından biri olduğu çıkıyor. Burası çok ilginç. Buraya yabancı sermaye girerse ne olur? Şunu temel ilke olarak söyleyeyim; doğrudan yabancı sermayeyi bu ülkeye sokmayı başarmamız lazım. Ülkemizdeki sermaye, bunu alacaksa buyursun alsın. Ama yıllarca bu ülkede bunu alanlar, devlet zengini olarak almanın yoluna gitmişler. Şimdi biz devlet zengini meydana getirmek istemiyoruz. Parayı veren gelsin alsın. Allah aşkına bu fabrikaları buradan alıp gitmesi mümkün mü? Bunları alanlar, dünyada belli pazarları olan firmalardır. Bizim pazar aramak gibi bir sıkıntımız olmayacak bunlarla. Tam aksine hazır pazara ürünlerimizle girmiş olacağız. Burada yine benim Ahmedim, Mehmedim çalışacak. Buradaki kazançtan ülkem vergisini, her şeyini alacak. Ama hedef saptırmak suretiyle, efendim buraya yabancı sermaye nasıl girermiş? Bunlar artık çağın çok gerisinde kaldı. Bırakalım artık bu işleri. Artık ekonomide dünyaya açılamadığınız sürece rekabeti yakalayamazsınız. Teknolojinin gelişimini sağlayamazsınız. Çağın gerisinde kalırsınız.''
CHP'YE: ''TAHRİK EDİYORSUNUZ''
Seydişehir Eti Alüminyum tesislerinin özelleştirilmesinde de alınan mesafenin önemli olduğuna dikkati çeken Erdoğan, olayın farklı yerlere çekilmek istendiğini vurguladı. CHP'nin özelleştirmedeki tavrını da eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Dün sayın Baykal söylüyordu sağ olsun. Zaman zaman temsilcilerini oraya gönderiyor, ondan sonra tahrikten konuşuyor. Maalesef tahrik ediyorsunuz. Biz böyle olmasını istemezdik. Çözüm getirin. Seydişehir tesisleri ilk defa bizim dönemimizde kara geçmişti. Bize kadar o tesisler sürekli zarardaydı. Ben sayın Baykal'a bir şey anlatmak istiyorum. Bu iktidar, bu ülkeye kazandıran iktidardır, zarar ettiren iktidar değildir. Bugün biz geldik kar ettirdik, biz buralarda kalıcı değiliz. Siyasi iktidarlar gelirler, giderler. Ama biz ülkemizde kalıcı temeller atmak istiyoruz. Bu nedenle diyoruz ki devlet ticaretle uğraşmaz. Devlet ufuk gösterir, denetler, düzenler. Biz bunu başarmak zorundayız.''
''HAYIRLI OLAN HANGİSİ?''
Atatürk Havalimanı Terminal işletmesinin 15.5 yıllığına kiralanması işleminin 3 milyar dolarla tamamlandığını belirten Erdoğan, terminal binasını yapan işletmeci firmanın yarışa girdiğini ve başka bir firmayla birlikte kazandığını söyledi. ''Devletin burada en küçük bir yatırım yok'' diyen Erdoğan, dünyada, devletin kendi adına yatırım yapmadan yer gösterip katma değer oluşturan modellerin geliştiğine işaret etti.
Bu dönemin parası olanının para kazandığı bir dönem olmadığını belirten Erdoğan, ''İşletmecilik noktasında kafası çalışanın para kazandığı bir dönem başlamıştır. İlla para olduğunda yatırım yapayım mantığı iflas etmiştir, gericidir. Paranız olmadan yatırımcıyı çekebiliyor musunuz, başarı budur. Şu anda biz bu sürecin içindeyiz. İzmir, Dalaman, Antalya aynı şekilde yapılıyor. Devlete kalsaydı 11 ayda bir yatırım biter miydi? Bu mudur hayırlı olan yoksa 'bu çok stratejik olay, bunu biz yapacağız' mantığı mı?'' dedi.
''SERMAYESİNİ DÜRÜSTLÜKTEN ALAN İKTİDARIZ''-
Özelleştirmelerde kamu yararını ve arz güvenliğini koruyucu, yatırımları, üretimi ve istihdamı artırıcı düzenlemelerin hiç olmadığı kadar özenle ve dikkatle yapıldığını anlatan Erdoğan, ''Seydişehir'de de söz veriyorsak bu böyledir. İşçi çıkarılmayacak diyorsak, çıkarılmayacak. Bu böyle bilinmeli. Sermayesini dürüstlükten alan bir iktidarız. Afaki, abartılı sözlerle değil. Lütfen, Seydişehirli vatandaşlarımızı daha özverili ve duyarlı davranmaya davet ediyorum'' diye konuştu.
''AKARYAKITI MASAYA YATIRACAĞIZ''
Erdoğan, ağırlıklı olarak dışa bağımlı olunan akaryakıt ürünlerinde sıkıntı olduğunu belirterek, konuyu ay sonunda masaya yatıracaklarını bildirdi.
Dünya piyasalarında sürekli olarak zam yapan dönemi dikkatle takip ettiklerini ve bu zamları yansıtmamak için gayret gösterdiklerini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''6 ayda ne kadar zam yapıldı, dünyada varilin fiyatı ne kadar arttı. Bunların mukayesesini yapacağız. 'Nasıl olsa eli mahkum, istediğim gibi zam yaparım' diye buradan rant elde etmeyi bekleyenler, kusura bakmasınlar bu Hükümet'i karşılarında bulacaklar. Bu ayın sonunda bunu da masaya yatıracağız. Enerji Bakanlığı'na gerekli talimatı verdik. Bizden önceki dönemlerde uygulanan metotları geri bırakma hedefiyle iktidara geldik. Böyle stratejik ürünlerde halkı zulmetmeye izin veremeyiz.''
AVRUPA TÜRK DEMOKRATLAR BİRLİĞİ YÖNETİCİLERİ İLE YEMEK...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkanı Fevzi Cebe ve yönetim kurulu üyeleri ile görüştü.
AK Parti TBMM grup toplantısının ardından Meclis'teki makamına geçen Erdoğan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkanı Cebe ve yönetim
kurulu üyeleri ile öğle yemeğinde bir araya geldi.
Yemeğe, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Akif Gülle ve Şaban Dişli de katıldı.
