2008-10-08 - 18:30
TSK'yı, Irak'ın kuzeyinden Türkiye'ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere bu bölgeye göndermek için Hükümete verilen yetki süresinin, 17 Ekim 2008'den itibaren 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresinin görüşmeleri sürüyor.
TSK'yı, Irak'ın kuzeyinden Türkiye'ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere bu bölgeye göndermek için Hükümete verilen yetki süresinin, 17 Ekim 2008'den itibaren 1 yıl daha uzatılmasını öngören tezkere üzerinde ilk sözü CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ aldı.
ELEKDAĞ
CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, geçtiğimiz yıl çıkarılan yetki tezkeresinden bu yana terör eylemlerinin, ardı arkası kesilmeden devam ettiğini ifade ederek, Aktütün olayının, düşündürücü olduğunu, ''inceden inceye'' araştırılması gerektiğini söyledi.
Elekdağ, önemli stratejik konumu nedeniyle sürekli saldırıya uğrayan bir Karakolun, savunulabilir, askeri koruyabilen bir yapı haline getirilmesi gerektiğini belirterek, ''Bu neden yapılmamıştır? Karakolun yerinin değiştirilmesi planlanmışsa, bu neden zamanında gerçekleştirilmedi? Karakol bu ileri teknoloji çağında neden saldırıları önceden ihbar eden elektronik alarm sistemleriyle donatılmadı?'' diye sordu. Elekdağ, bu eksiklikleri inşaat
zorluklarına ve mali olanaklara bağlamanın, ''geçerli mazeret olmadığını'' vurgulayarak, kamuoyunun, bu konularda Hükümetten ve yetkililerden tatmin edici açıklama beklediğini söyledi.
Esas sorunun, Hükümetin terörle mücadelede gösterdiği zafiyetten ileri geldiğini iddia eden Elekdağ, Hükümetin, caydırıcı strateji uygulama yeteneğinin bulunmadığını öne sürdü. Elekdağ, caydırıcı bir strateji uygulamanın ilk şartının, tehdidin saptanması olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Barzani'nin kontrol ettiği topraklarda barınan PKK örgütünün dağ kadrosu, bu coğrafyayı Türkiye'ye karşı bir eylem üssü haline getirmiştir. Barzani, PKK'yı, hayal ettiği bağımsız Kürt devletinin ilanında ve Kerkük konusunda Türkiye'ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmak istiyor. Bu nedenle terör örgütüne yaşam alanı, eğitim, lojistik destek ve kendini yenileme imkanı sağlıyor. Barzani'nin, Türkiye'nin düşmanı olduğunun ve terörün baş destekçiliğini yaptığının tartışılır bir yönü yoktur.
Türkiye, eğer PKK'nın Kuzey Irak'taki mevcudiyetine son vermek istiyorsa, Barzani'nin, PKK'yı koruma ve destekleme hususundaki iradesini ve azmini kırması lazımdır. Hükümet, Kuzey Irak konusunda caydırıcı bir politika uygulayacaksa, önce 'PKK'ya yataklık yapan ve destek veren Barzani, Türkiye'nin düşmanıdır' diyebilmelidir. Ama, Hükümet bu gerçeği açıklamaktan korkarsa ve Türkiye'nin terör örgütünün Kuzey Irak'ta barınmasını engelleyecek askeri adımları atmaktan çekindiği izlenimini yaratırsa, o zaman Barzani de sergilenen bu acz ve teslimiyetten yararlanır. Bugüne kadar olduğu gibi, Türkiye ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynamasını sürdürür. Milletimiz de teröre kurbanlar vermeye devam eder.''
Elekdağ, TSK'nın, Kuzey Irak'taki PKK hedeflerini ''BBG evi'' gibi görme imkanının kesinlikle olmadığını ifade ederek, ''TSK, ABD neyi göstermek isterse sadece onu görür, neyi vurdurtmak isterse onu vuruyor. ABD'nin de gösterip vurdurttuğu, terör ağacının gövdesi ve kökleri değil, sadece dalları'' dedi. Hava operasyonlarıyla terörün kökünün kazınamayacağını dile getiren Elekdağ, TSK'nın, bir operasyon yapabilmesi için mutlaka ''ABD'nin oluru ve onayının'' gerektiğini iddia etti. Elekdağ, Hükümetin, ''Güneydoğu sorunu ile PKK sorununa bulunacak çözümlerin, Washington'un Ortadoğu stratejisi çerçevesinde şekillendirilmesi sürecini'' kabul ettiğini öne sürerek, bu durumun, Türkiye'nin üniter yapısı ve ulusal birliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti.
Hükümet'in terörle mücadeledeki bir diğer zafiyetinin de ''terörle mücadele'' kavramını, ''teröristle mücadele'' olarak anlamasından kaynaklandığını ileri süren Elekdağ, sözlerini şöyle tamamladı: ''Teröristle mücadele bir ağacın dallarını budamaya benzer. Dalları kesersiniz, ama onlar sonra daha gür bir şekilde çıkar. Esas amacın, yani terörle mücadelenin, ağacı kökleriyle birlikte yok etmeyi hedeflemesi zorunludur. Terörle mücadele için topyekun bir mücadele anlayışına sahip olmak gerekir. Bu tür bir mücadele, terörün, ekonomik, sosyal, psikolojik ve siyasal boyutlarını kapsadığı takdirde başarıya ulaşır. Hükümet, 6 yıldır terörle mücadelede bu tür kapsamlı bir yaklaşım ortaya koyamamıştır. Ülkemizin bugün terörle mücadelede ulusal bir stratejiye sahip olamamasının önde gelen bir nedeni budur. Bu zafiyet bir an önce telafi edilmelidir.
Terörle mücadelede karşılaştığımız belki de en büyük sorun, terörü hep birlikte tarif edemememizden, onu birlikte kınayamamızdan, hatta bu çatı altında yer alan bazı kişilerin terörle demokrasi arasında ayırımı yapamayarak, terörü bir hak olarak göstermeye ve meşrulaştırmaya çalışmalarından ileri geliyor. Burada bulunan herkes, bu kürsüden vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumaya namus ve şerefi üzerine and içti. Ben şimdi bu andı içenleri, yani TBMM üyelerini namus ve şeref sözlerini yerine getirmeye ve ortak bir deklarasyonla PKK canilerinin Aktütün saldırısını kınamaya davet ediyorum.''
DTP GRUP BAŞKANVEKİLİ KURTULAN
DTP Grubu adına söz alan Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Kurtulan, Türkiye'nin 25 yıldır sorunu ortadan kaldırmak için askeri operasyonları sürdürdüğünü, ancak gelinen noktada sorunun ortadan kaldırılamadığını söyledi.
Kurtulan, 1984'ten beri 4 Cumhurbaşkanı, 9 Başbakan 7 Genelkurmay Başkanı değiştiğini, bunların hepsinin ''sorunu çözeceğiz'' demesine rağmen sorunun çözülemediğini ifade ederek, ''Sonucu olmayan sınır ötesi operasyonlara yeniden 'evet' denmesi çözüm yolunu kapatmaktadır'' dedi.
Toplumsal sorunların demokratik çözümünü TBMM'de tartışarak, Misak-ı Milli esaslarına bağlı, anayasal demokratik ve çoğulcu anlayışla çözülmesinin doğru bir yöntem olacağını söyleyen Kurtulan, topluma kabul ettirilen 1982 Anayasasının, demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldıracak bir anlayışla hazırlandığını ileri sürdü.
''KÜRTLERE YAŞAM HAKKI...''
1982 Anayasasının ''Kürt gerçekliğinin inkarı olduğunu'' iddia eden Kurtulan, Anayasanın egemen ideolojisine dokunmadan, siyasal, toplumsal, kültürel çoğulculuk temeline dayanan demokratik yapılanmaya veya demokratik ulusculuğa geçilemeyeceğini iddia etti.
Kürt sorununa 24 yıldır çözüm bulunamadığını, sorununun sınır ötesi operasyonlarla çözülemeyeceğini savunan Kurtulan şöyle devam etti: ''Kürt sorunu içimizdeki bir sorundur; bir haklar sorunudur. Demokratik sistemlerde meclisler bu sorunları çözmek için vardır. Görmezlikten gelmek, topluma çare olarak militarizmi sunmak meclislerin işlevsizliğinin sonucudur. Türkiye'de yapılması gereken tezkere çıkarmak değil, ulus devletin demokratikleştirilmesi için sistemli bir çalışma başlatmaktır. Yeni bir anayasa ile katı merkeziyetçi devlet yapısı yerine, demokratik özerklik gibi idari ve siyasi bir reformla Kürt sorununu çatışmasız çözmek mümkündür.
Birlikte mücadele edilerek kazanılan ülkemizde Kürtlerin de var olduğu gerçekliği kabul edilerek, ortak vatanda, ortak bayrak etrafında özgür yurttaşlar olarak Kürtlere yaşam hakkı tanınmalıdır. Demokratik Cumhuriyete geçişi, süreç içerisinde üniter devlet yapısını ortadan kaldıracak bir tehdit olarak nitelendirmenin haklı görülür yanı yoktur. Aksine birlikteliği güçlendirir, çatışmaları önler. Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayabilir, bu ülkenin evlatlarını toprağa vermekten kurtarabiliriz.''
''Ülkemizde yaşanan savaşın sorumlusu eril sistemdir'' diyen Kurtulan, Meclisteki 50'ye yakın kadın milletvekillerine çatışmasız bir ortam sağlamaya çalışması gerektiğini söyledi.
Kurtulan, ''Lider sultasına dayalı siyasetin arkasından sürüklenmeden demokrasi ve barış için çaba sarf etmeliyiz. Biraz sonra ki oylamada yaşam seçeneğine oy vererek, erkeğin savaşına onay vermemeliyiz. Savaş tercihimiz olmamalıdır'' dedi.
Fatma Kurtulan, konuşmasını şöyle tamamladı: ''Partimizi hedef olarak gösteren liderlere, 'aklınızı başınıza toplayın' diyenlere diyoruz ki, aklımız başımızda olarak, askeri ve ekonomik önlemlerle sorunun yok olacağını tahayyül etmenin hayal kırıklığı yaşatacağını belirtmeyi
bir sorumluluk olarak görüyoruz. Ülkemizi çağdaş dünya ile buluşturacak, demokrasinin yolunu açacak, bizi güçlendirecek ve gencecik insanlarımızın hayatlarını kurtaracak tek yol
demokratik birliktelik projeleridir. Biz bunu için tezkereye hayır diyoruz. Sizlerin de ülkemizi kan bataklığına çevirecek olan bu yöntemi onaylamayacağınızı umut ediyorum.''
TBMM Genel Kurulunda, tezkerenin görüşmelerine devam ediliyor.
MHP'Lİ BÖLÜKBAŞI: "AYAKLARI TOPAL BİR STRATEJİ?"
MHP grubu adına konuşan, Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, TBMM Genel Kurulunda görüşülen, Hükümete, Irak'ın kuzeyine sınır ötesi operasyon için yetki veren Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Bölükbaşı, 1. Tezkereyi güçlü bir şekilde destekleyen MHP'nin, bu tezkereyi de desteklediğini söyledi.
Terörle mücadelenin partiler üstü anlayışla ele alınması ve siyasi hesapların üstünde tutulması gereken milli bir sorun olduğunu belirten Bölükbaşı, Türkiye'nin, çok ciddi dış desteğe sahip terör tehdidiyle, iki cephede mücadele etmek durumunda kaldığını kaydetti.
Bölükbaşı, bu mücadelenin siyasi kararlılık ve dirayet gerektiren, milli imkanların topyekün seferber edilmesini zorunlu kılan zor ve meşakkatli bir süreç olduğunu dile getirerek, bunun için öncelikle etkili bir caydırıcılık politikasının benimsenmesinin hayati önem taşıdığını ifade etti. Bölükbaşı, bu strateji kapsamında, terör unsurlarını koruyan ve faaliyetlerine göz yuman dış desteklerin kesilmesi için, bu mihraklara karşı da etkili tedbirler alınması ve yaptırımlar uygulanmasının mutlak bir zorunluluk olduğuna işaret etti. MHP'li Bölükbaşı, PKK'nın Irak'ın kuzeyinden gerçek anlamda tasfiyesi için ulaşılması şart olan hedefleri şöyle sıraladı:
''Terör örgütünün Irak'taki yapılanmasında 134 olarak belirlenen yönetim kadrolarının enterne edilerek Türkiye'ye iadesi. Örgütün dağıtılması ve Türk vatandaşı olan teröristlerin silahlarıyla birlikte Türkiye'ye getirilerek adalet önüne çıkartılması. Türk uyruklu olmayan PKK militanlarının silahsızlandırılması, bunlardan Irak'ta kalacak olanlara Türkiye için yeniden bir tehdit teşkil edecek faaliyetlerde bulunmalarının önlenmesi. PKK'nın bölgedeki bütün alt yapısının imha edilmesi ve PKK kontrolündeki Mahmur Kampının kapatılarak buradaki Türk vatandaşlarının Türkiye'ye dönmelerinin sağlanması''
''İLK TEZKERE NİHAİ AMACA ULAŞMADA YETERLİ OLMADI''
MHP'li Deniz Bölükbaşı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 16 Aralık 2007'de başlayan askeri harekatının, ''Terör örgütüne ağır darbeler vurmasına ve çok önemli kayıplar verdirmesine rağmen, nihai amaca ulaşmada tek başına yeterli olduğunun söylenemeyeceğini'' bildirdi.
Bölükbaşı, ''Terör örgütüne dış desteğin kesilmesi sağlanmadan, bu amaçla ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulanmadan ve terör örgütüne karşı geniş çaplı bir askeri harekat için gerekli siyasi ortam yaratılmadan, PKK'nın sınırlı askeri müdahalelerle çökertilmesi esasen beklenemeyecektir'' diye konuştu. İlk tezkerenin amacına ulaşamamasının temel nedenlerini sıralayan Bölükbaşı, Barzani ve peşmergelerin PKK'ya fiziki, lojistik ve finansman desteğiyle siyasi himaye sağladığını kaydetti. Deniz Bölükbaşı, PKK'ya Avrupa kaynaklı para akışının Erbil üzerinden yürütüldüğünü, yaralı teröristlerin tedavilerinin Barzani kontrolündeki bölge hastanelerinde yapıldığını ve bu militanların tedavi sonrası terör kamplarına gönderildiğini söyledi. Terör örgütü için önemli olan Mahmur kampının hala kapatılamadığını söyleyen Bölükbaşı, ''Bu gerçekler karşısında kimse kimseyi aldatmaya
çalışmamalıdır. Irak'ın kuzeyinde otorite boşluğu olduğu söylemlerinin, Barzani'nin PKK'ya desteğine ilişkin bu fiili durumu izah etmeye ve gerçekleri gölgelemeye yetmeyeceğini herkes kabul etmelidir'' dedi. Deniz Bölükbaşı, Barzani'nin PKK'nın siyasi hamiliğini de üstlendiğini
söyledi.
''Bütün gerçekler ortadayken AKP hükümeti, tehdidin tüm unsurlarını kapsamayan ve caydırıcılığın tüm icaplarını karşılamayan, siyasi ve ekonomik ayakları topal bir strateji benimsemiştir'' diyen Bölükbaşı, ''siyasi ve ekonomik caydırıcılığın asgari icaplarını yerine getirmeyen Hükümetin, bunun yerine diplomatik temas ve girişimlerle sonuç almayı beklemek, göstermelik tedbirlere bel bağlamak ve içi boş niyet beyanlarına itibar etmek gibi vahim bir hataya düştüğünü'' öne sürdü.
MHP'li Bölükbaşı, ABD'nin, Kuzey Irak'tan kaynaklanan PKK terör tehdidi karşısında 5 yıl boyunca sessiz kaldığını, son dönemde Türkiye ile istihbarat paylaşımı konusunda sınırlı bir işbirliğine girdiğini iddia etti. Bölükbaşı, şunları kaydetti: ''ABD'nin bu yaklaşımı, Irak'ta saplandığı bataklıkta Barzani'yi stratejik müttefik olarak gördüğünü, Irak'ın geleceği açısından bir çıban başı olan peşmergelerin istikrarını, Türkiye'nin güvenliğinden daha önemli saydığını
göstermiştir.
Arkasında Meclis'in güçlü iradesi olan terörle mücadelenin ABD Başkanının iznine tabi kılınması ve 'PKK ortak düşmanımızdır' söylemiyle tatmin olunarak bunun için atılacak adımların ABD'nin öncelikleri ve takdiriyle sınırlandırılması, Türk milletini incitmiş, PKK'nın Kuzey Irak'tan tasfiyesi sürecinde de büyük bir zafiyete yol açmıştır.
Terörle mücadele için yapılması gerekenleri sıralayan Bölükbaşı, Barzani'nin PKK'ya desteğinin kesilmesinin, bu mücadelenin sonuca ulaşmasında birinci öncelikli konu olduğunu söyledi.
''DİPLOMATİK TEMAS VE GİRİŞİMLERLE SONUÇ ALINAMAZ''
Bu konuda diplomatik temas ve girişimlerle sonuç alınamayacağının ortada olduğunu ifade eden Bölükbaşı, şöyle konuştu: ''Alınacak önlemlerin Barzani güçlerinin PKK'ya desteğinin sona ermesinde yeterli olmaması halinde, Barzani ve peşmergeleri askeri müdahale hedefi olacağı konusunda kesin bir dille uyarılmalıdır. Barzani'ye Türkiye'ye husumetinin çok ağır bir maliyeti olacağı gösterilmeli, buna rağmen bundan vazgeçmezse, bu bedel fiilen ödettirilmelidir.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine meşruiyet kazandıracak hareketlerden özenle kaçınılmalı, Barzani ile hiçbir şekilde resmi diyalog sürecine girilmemelidir. Bugün gelinen noktada, PKK'nın bu bölgeden geriye dönüşü olmayacak şekilde sökülüp atılması için terör yuvalarına yönelik kapsamlı bir temizlik ve imha harekatı yapılması kaçınılmaz görülmektedir.''
Deniz Bölükbaşı, yapılacak bir kara harekatından sonra, askerlerin Kuzey Irak'ta geçici bir süre için konuşlandırılması ve bir güvenlik bölgesi oluşturulması gerektiğini kaydetti.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK'yı tasfiye edecek güce, yeteneğe, morale ve donanıma sahip olduğuna işaret eden Bölükbaşı, ''Bunlar yapılmadığı takdirde, Meclis'in verdiği yetkinin anlamı, etkisi ve sonuçları Türk Milleti tarafından haklı olarak sorgulanacak ve terörle mücadele konusunda devlete olan güven duygusu korkarız ki sarsılacaktır'' dedi.
ONUR ÖYMEN:
TBMM Genel Kurulunda, sınır ötesi operasyona ilişkin Başbakanlık Tezkeresi üzerinde kişisel söz alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, terör örgütü PKK'nın yıllardan beri, yabancı ülkelerin ve bölgedeki güçlerin desteğinden yoğun bir biçimde yararlandığını ifade eden Öymen, ''Nereden sağlıyorlar bu desteği, silahları nereden buluyorlar, parayı nereden buluyorlar? Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlerin desteği olmasa PKK bunları sağlayabilir miydi?'' diye sordu.
Öymen, dünyada Irak'ın kuzeyindeki duruma benzer bir bölgenin bulunmadığını, dünyanın neresinde bir terör örgütü varsa, mutlaka orada terörle
mücadele eden bir güvenlik gücünün bulunduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: ''Irak'ın kuzeyinde PKK ile mücadele etmekle görevli güvenlik gücü hangisidir? Irak devleti mi? PKK'ya karşı bir tek operasyon yaptığını duydunuz mu? Irak'taki bütün terör örgütleriyle mücadele ediyorlar, PKK hariç... Acaba neden? Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlerin güçleri mi yetmiyor? 10 yıl önce bunlar PKK ile silahlı mücadele ediyorlardı. Ne değişti? O zaman bir Ankara süreci vardı. Sonra Ankara süreci Washington'a taşındı. Washington Anlaşması yapıldı. Biliyor musunuz bu anlaşmanın içeriğini? Fikriniz var mı? Hükümet biliyorsa çıksın burada açıklasın. O anlaşmadan sonra PKK ile mücadele durduruldu.''
CHP'li Öymen, ABD'nin Türkiye'ye verdiği istihbarat desteğine ve PKK'yı
terör listesine sokmasına teşekkür ettiklerini de belirterek, ''Ama ABD'nin
PKK'ya karşı fiilen mücadele yaptığını duydunuz mu?'' diye sordu.
Hükümetin hem Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimlere, hem Irak'ın merkezi
hükümetine, hem de ABD'ye sorumluluklarını hatırlatması gerektiğini ifade eden
Öymen, ''Sadece çiçek atarak, sadece dostluk sözleri söyleyerek, bu meseleyi
halledemezsiniz. Tavır koyacaksınız'' diye konuştu.
Öymen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ''Irak'ın kuzeyinde otorite boşluğu
olduğu'' yönünde sözlerinin bulunduğunu dile getirerek, bu bölgede otorite
eksikliği değil, fazlalığının bulunduğunu söyledi.
-''DESTEĞİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRİN''-
Irak'ta otorite boşluğunun değil, siyasi iradenin bulunmadığını anlatan
Öymen, tezkereyi bir şartla desteklediklerini bildirdi.
''Bu desteğin gereğini yerine getireceksiniz'' diyen Öymen, şunları
kaydetti:
''Yetkinizi daha etkili biçimde kullanacaksınız. TSK'nın PKK'yı Irak'ın
kuzeyinden tamamen tasfiye edecek gücü yok mudur, birikimi, tecrübesi, silahı,
teçhizatı yok mudur? Hepsi vardır. Eksik olan siyasi iradedir. Irak'ın kuzeyinden
PKK'yı tamamen tasfiye etmek için talimat verdiniz de TSK mı yerine getirmedi?
Bu konuları Mecliste defalarca konuştuk. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Biz Kürt
kökenli vatandaşları teröristlerle bir saymıyoruz. Türk ve Kürt kökenli
vatandaşlar arasındaki her türlü çatışmayı reddediyoruz. Hiç kimsenin şu veya bu
bahaneyle PKK'nın arkasında durmasına veya arka çıkmasına müsaade etmeyeceğiz.
Teröre arka çıkan, bunun sorumluluğunu paylaşır.''
Kan üzerinden siyaset yapmayın sözlerini de eleştiren Öymen, bu memlekete
sevgilerinin her türlü iç politikanın üzerinde olduğunu ve CHP'lilerin her şeyden
önce ulusal çıkarları düşündüğünü bildirdi.
Öymen, ''Terörle mücadelede artık geri adım atacak durumumuz kalmamıştır,
elbirliği ile hareket edeceğiz ve bu konunun mutlaka sonunu getireceğiz.
Hükümetin, PKK'nın Irak'ın kuzeyinden tasfiye edilmesine yönelik atacağı bütün
adımları herkesten önce biz alkışlayacağız. Çünkü bu bir memleket meselesidir''
diye konuştu.
TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeler sürüyor.
