2007-04-23 - 16:26
CHP GENEL BAŞKANI BAYKAL: ''TÜRK MİLLETİ ANLAYIŞINI BİR YANA BIRAKIR, ALT-ÜST KİMLİK LABİRENTLERİNE SÜRÜKLENİRSEK, TOPLUMSAL BARIŞIMIZIN TAHRİP OLMASINA SEBEP OLURUZ''
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türk milleti anlayışını bir yana bırakıp, alt-üst kimlik labirentlerine sürüklenilmesi halinde, toplumsal barışın tahrip olabileceği uyarısında bulunarak, ''Din, inanç, mezhep anlayışlarımızı ön plana çıkarırsak, tarikat, cemaat bağlılıklarımızı temel alırsak, birlik ve bütünlüğümüze, barış ve kardeşliğimize, 23 Nisan ruhuna ihanet etmiş oluruz'' dedi.
TBMM'nin açılışının 87. yıldönümü dolayısıyla özel gündemle toplanan Genel
Kurulda yaptığı konuşmada Baykal, 23 Nisan 1920'de yaşananın bir başlangıç
olduğunu söyledi.
Baykal, bunun, tebalıktan yurttaşlığa, cemaatten topluma, teokratik
zihniyetten laik anlayışa, dogmatizmden özgür düşünceye, zorbalıktan hukuka, din
sömürücülüğünden dine saygı anlayışına geçişi sağlama mücadelesinin başlangıcı
olduğunu belirtti. Baykal, ''23 Nisan 1920 başlangıcını, amacına ulaştırmanın ne
kadar güç olacağı, 87 yıllık deneyimimizle de ortaya çıkmıştır'' diye konuştu.
Cumhuriyetin, bu güçlükleri yenme mücadelesinin adı olduğunu ifade eden
Baykal, 23 Nisan'ın temelinin, milli irade olduğunu, milli iradenin, bütün
yurttaşların eşitliğini gerektirdiğini belirtti. Deniz Baykal, kadının erkekle,
zenginin yoksulla, diplomalının diplomasızla, sivilin askerle, doğulunun
batılıyla, köylünün kentliyle eşit olacağını ancak o zaman devletin, bir ırk,
kan, kafatası, din, mezhep, tarikat, aşiret devleti olmayacağını belirtti.

-''SİYASETİN REFERANSI...''-

Din ve siyaset ayırımının, demokrasinin temeli olduğuna işaret eden Baykal,
din ve siyasetin kurallarının farklı olduğunu kaydetti.
Baykal, dinde iman ve teslimiyetin esas olduğunu, demokratik siyasette ikna
olma ve sorgulamanın bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
''Dinde gerçek tektir ve değişmez, demokratik siyasette gerçek çoktur ve
değişir. Dinde muhalefete yer yoktur, demokratik siyaset muhalefetsiz olmaz.
Demokrasinin olanaklarını kullanarak dini siyasete açmaya kalkışanlar olabilir
ama din ve siyaset ayırımı esas almayan hiçbir rejim demokratik kalamaz. Batı
yüzlerce yıl kardeş kanı akıtarak bu gerçeği öğrenmiştir. Biz 23 Nisan'da
yöneldiğimiz rejim içinde, kimsenin burnunu kanatmadan bu gerçeği yaşıyoruz.
Laiklik anlayışı, devletin bütün inançlara, din, mezheplere saygı
göstermesini, eşit davranması gerektirir. Bu doğrudur ama laiklik anlayışı aynı
zamanda hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu, eğitimini ve
yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de gerektirir. Siyasetin referansı,
demokrasi olmaktan çıkar, inanç ve din olursa, bunun sonucu önce oluk oluk kardeş
kanı, sonra da koyu ve karanlık bir otoriter rejimdir.''

-''MEYDANI BOŞ BIRAKMAMAYI...''-

CHP lideri Baykal, Türkiye'de İslamiyet, laiklik ve demokrasi arasında eşsiz
bir uyum olduğunu dile getirerek, bunu, ''Türkiye'nin altın üçgeni, altın
sentezi, iç barış ve kalkınmanın altın anahtarı'' olarak nitelendirdi.
Baykal, ''Bunu gözümüz gibi koruyup sürdürmeyi, bozmak isteyenlere meydanı
boş bırakmamayı en öncelikli görev bilmeliyiz'' dedi.
23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışıyla birlikte bir milli devletin kuruluşunun
temelinin atıldığını anımsatan Baykal, yeni milli devletin o gün, henüz ne
anayasası ne de sınırlarının belli olduğunu söyledi. Baykal, şöyle konuştu:
''Türk milleti saltanatı ve hilafeti dışlayarak, kendi bağımsız devletini
kurmaktadır. Devleti kuranlar, kendi etnik kimliklerini, ırk, soy, sop, din,
mezhep, inanç, tarikat, cemaat bağlılıklarını aşarak, Türk milleti anlayışı
etrafında kardeşçe el ele vermişlerdir. Devletimizin temelinde bu anlayış vardır.
Ülke olarak barış ve istikrarımızın güvencesi, bu anlayıştır. O nedenledir ki
Türk milleti anlayışını bir yana bırakır, etnik kimlik ayrıştırmasına kendimizi
kaptırırsak, alt-üst kimlik labirentlerine sürüklenirsek, toplumsal barışımızın,
dirlik ve düzenimizin tahrip olmasına sebep oluruz. Aynı şekilde, din, inanç,
mezhep anlayışlarımızı ön plana çıkarırsak, tarikat, cemaat bağlılıklarımızı
temel alırsak, devletin gücünü, yetkilerini, parasını, olanaklarını o doğrultuda
kullanırsak, kurumları ve devleti, kadrolaşmanın hedefi haline getirirsek, birlik
ve bütünlüğümüze, barış ve kardeşliğimize, 23 Nisan ruhuna ihanet etmiş oluruz.''

-''AYMAZLIKTIR''-

Bu yanlışlıkların bazen, insan hakları, demokrasi, inanç özgürlüğü adına da
yapılabileceğini belirten Baykal, bunun gerçeği değiştirmeyeceğini kaydetti.
23 Nisan'ın, milli egemenlik anlayışını kazandırdığına dikkati çeken Baykal,
egemenliğin milli olmasının, hem etnik hem de dini olmaması anlamına geldiğini
belirtti.
Devletin daha sonraki gelişmelerinin de bu temelde yükseldiğine işaret eden
Baykal, ''Cumhuriyet bu temelde gerçekleştirilmiştir. Demokrasiye, Cumhuriyet ile
de pekiştirilen bu temeller üzerinden ulaşılabilmiştir'' diye konuştu.
Baykal, demokrasimizin sağladığı olanakları, Cumhuriyet ve devletin, milli
ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmanın, tam bir aymazlık olduğunu
söyledi.
Demokrasinin, 5 yılda bir sandık başına gidip, seçilenlerin istediğini
yapmasına seyirci kalmak, bir usul ve yöntemden ibaret olmadığını belirten
Baykal, demokrasinin; ilkeleri, esası ve değerlerinin de bulunduğunu vurguladı.

-''4 KEZ AF ÇIKARILMASI''-

''Eğer adı her türlü yolsuzluğa karışmış bir bakan, kendi hakkında 4 defa af
yasasını bu Meclisten çıkarabilmişse bunun ne demokrasinin, ne milli egemenlik
anlayışının gereği sayılması mümkün değildir'' diyen CHP Genel Başkanı Baykal,
böyle bir uygulamanın, ne bunu yapanlara ne de Meclise şeref kazandırdığını
söyledi.
Başbakan, bakan ve milletvekilleriyle ilgili olarak yolsuzluk dosyalarının 5
yıldan beri TBMM'de beklediğini ifade eden Baykal, bunların bir tanesinin bile
ele alınmaması, bir kişinin bile dokunulmazlığının kaldırılmamasının, demokrasi,
milli irade ve hukuka saygınlığın gereği saymanın çok güç olduğunu kaydetti.

-DEMOKRASİ MAKYAJI...-

Deniz Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sayıştay üyelerinin seçimi görevini, TBMM'nin, bütün uyarılara rağmen 15
aydır savsaklaması ne demokrasi ne hukuka, Anayasa'ya saygı anlayışıyla
bağdaştırılamaz.
Bir ülkede basın, yayın, medya özgürlüğünün bulunması, o ülkenin demokratik
bir rejime sahip olduğunu kanıtlamaya yetmez. Ama bu özgürlüklerin bulunmaması, o
ülkedeki rejimin demokratik olmadığını kanıtlamaya yeter. Son zamanlarda medyaya
yönelik bir baskı ve yıldırma politikasının acımazsızca uygulandığını biliyoruz.
Dün bir genel yayın yönetmeninin açıklamasından öğrendik ki Başbakanın Basın
Sözcüsü, Türkiye'nin ikinci büyük gazetesinin hangi manşetle çıkacağına, hangi
yazarlarının yazı yazacağına karar verebiliyor. Bu utanç verici bir tablodur. Bir
demokrasi skandalıdır. Demokrasi makyajı ile gizlenmek istenen çehre bir kez daha
ortaya çıkmıştır. Demokrasi, işinize geldiği sürece kullanıp, sonra bir kenara
atabileceğiniz bir araç değildir.''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, cumhurbaşkanı
seçiminin, ''AK Parti mutfağının değil, aile mutfağının işi haline dönüştüğünü''
savunarak, ''Bu bir seçim değil, tebligattır. Bu yöntemle, 72 milyonluk
Türkiye'ye saygın ve onurlu bir cumhurbaşkanı değil, bir aileye kapıkulu
seçilir'' dedi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle
toplanan TBMM Genel Kurulunda, Baykal'ın, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin
değerlendirmeleri tepkilere neden oldu.
Baykal, ''Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i, Anayasaya, hukukun
üstünlüğüne, laik demokratik Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine, bunlara en çok
ihtiyaç hissettiğimiz bir dönemde sahip çıkan, ilkeli ve kararlı tutumuyla,
alçakgönüllü, ahlaklı, uyumlu kişiliğiyle, milletimiz ve tarih, takdirle
anacaktır'' dedi.
Cumhurbaşkanı aday gösterme süresinin son iki gününe girildiğini anımsatan
Baykal, ''ortada hiçbir ciddi adayın olmadığını'' ifade etti.
72 milyon Türkiye'nin, kimin aday olacağı konusunda tam bir karanlık içinde
olduğunu savunan Baykal, toplumun, muhalefetin, iktidar partilerinin,
milletvekillerinin, TBMM'nin bilmediğini belirtti.
Baykal, ''İktidar milletvekilleri, bakanlar, kimi seçecekleri konusunda
talimat bekliyorlar. Talimat verecek olan, cumhurbaşkanı adayının millet
tarafından bilinip, değerlendirilmesini istemiyor'' dedi.
Milletten, milletvekillerinden, TBMM'den kaçırılan bir cumhurbaşkanlığı
seçimi olduğunu savunan Baykal, bunun, Anayasaya, demokrasiye, millete ve
cumhurbaşkanlığına saygı anlayışıyla hiçbir ilişkisi olmadığını söyledi.

-SIRA KAPAKLARINA VURARAK TEPKİ GÖSTERDİLER-

Cumhurbaşkanı seçiminin, ''AK Parti mutfağının değil, aile mutfağının işi
haline dönüştüğünü'' ileri süren Baykal, şöyle devam etti:
''AKP milletvekillerinden bile kaçırılan bir cumhurbaşkanı seçimi. Bu bir
seçim değil, tebligattır. Tek parti dikta rejimlerinde böyle bir uygulama
olmamıştır. Böyle bir tablo, ne 23 Nisan ruhuna ne Meclisimizin onuruna ne de
millet meclisi iradesinin üstünlüğü anlayışına yakıştırılamaz. Bu yöntemle, 72
milyonluk Türkiye'ye saygın ve onurlu bir cumhurbaşkanı değil, bir aileye
kapıkulu seçilir. ''
Baykal'ın bu sözlerine, AK Parti milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak
tepki gösterdiler.

-ARINÇ UYARDI-

Bunun üzerine TBMM Başkanı Bülent Arınç, araya girerek, ''Sayın genel
başkanlar, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı üzerinde konuşmalar yapıyor,
yapacaklar. Konuşmalarımızda özellikle milletimizi kucaklayan, gelecek hedeflere
götüren konuşmalar yapılır. İç politikaya yönelik konuşmalar yapılır mı yapılmaz
mı bilmem. Ama kürsü hakkı, söz hakkı mukaddestir. Konuşmanıza saygı duyuyorum.
Ancak son kullandığınız cümleler, milletvekillerimizi tahrik edecek, belirli
kişilere yönelik aşağılayıcı ifadeledir'' diye uyardı.

-''YASADIŞI EĞİTİM KURUMLARINA KOL KANAT GEREN''-

Arınç'ın sözlerinden sonra konuşmasını sürdüren Baykal, böyle bir seçimin,
hem TBMM'nin şeref ve onuruna yakışmayacağını, hem de cumhurbaşkanlığı makamının
önemini ve değerini büyük ölçüde kaybettireceğini söyledi.
Son dönemde toplumsal barış ve hoşgörü ortamının hızla zedelenmekte olduğuna
tanık olduklarını ifade eden Baykal, şöyle konuştu:
''Anayasamızın temel ilkelerine dayanan ve ulusal kimliğimizi esas alan bir
kültür ve eğitim politikasını sahiplenip uygulamamız gerekirken, tam tersi
anlayışlara, meydan boş bırakılmıştır. Gerilim ve çatışma unsurları, eğitim ve
kültür yaşamımızda ve devlet kurumlarında yer yer etkin olmaya başlamıştır.
Saldırıların içinde yer alan gençleri kimler eğitmektedir, hangi yurtlarda
yetiştirilmektedir? Güvenlik kurumlarının bunlarla ilişkisi nedir? Bu gençler,
hangi fikir, inanç ve kültür ikliminin ürünüdürler? Anayasamızın, laiklik başta
olmak üzere temel değerlerini içine sindiremeyen bir yönetim anlayışının,
toplumumuzu da devlet kurumlarımızı da bir çatışma ortamına sürüklemesi
kaçınılmazdır. Yasadışı eğitim kurumlarına kol kanat geren bir yasal düzenlemenin
daha geçen yıl yapıldığını kimse unutmamalıdır.''

-MİLLİYETÇİLİK-

Baykal, Türkiye Cumhuriyeti'ni, hiçbir etnik projenin, ırk ayırımcılığının
tehdit etmesine izin vermeyeceklerini vurguladı.
Milliyetçilik anlayışlarının, bir ırk, kan ve kafatası milliyetçiliği
olmadığını ifade eden Baykal, ''Bir siyasal bilinç, bir siyasal dayanışma
milliyetçiliğidir. Bu topraklarda el ele vererek, tam bir eşitlik içinde,
kardeşçe yaşamayı içine sindiren insanlar olarak bir millet oluşturuyoruz. 150
yıllık acılarla dolu bir tarihin içinde şekillenmiş bir ulusal kimliği, hiçbir
etnik hevesin, hiçbir ırkçı yönelişin dağıtmasına izin veremeyiz'' diye konuştu.
Türkiye'nin çevresinde yaşanan etnik dağılmanın nelere yol açtığını
gördüklerini belirten Baykal, milliyetçilik anlayışlarının, herhangi bir
husumetten, düşmanlıktan beslenen bir milliyetçilik olmadığını söyledi.
Hiçbir başka millete, ırka ya da etnik kimliğe karşı bir duruşlarının
olmadığını kaydeden Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bizim milliyetçiliğimiz, kimseye karşı değil, kendimiz için bir
milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz, şiddete, teröre yönelen bir
milliyetçilik değildir ama şiddete, teröre boyun eğecek bir milliyetçilik de
değildir. Aşiretlere, kavimlere, etnik kimliklere, mezheplere, ırk ayrımlarına
dayanan, dağınık, parçalanmış bir toplumsal yapıdan, ulusal düzeyde bir bütünlük
çıkarmaya yönelen, bütünleştirici, yükseltici, çağdaş bir milliyetçiliktir;
ayrılıktan bütünlüğe, yerellikten ulusallığa yöneliktir.
Herkesin etnik kimliği, kendi özel dünyasının bir parçasıdır, ona hep
beraber saygı duyarız ama kimsenin, etnik kimliğini devlete bir damga gibi
vurmasına, devleti belli etnik kimliklerin lehine ya da aleyhine kullanmasına göz
yumamayız. Etnik kimliğimiz ne olursa olsun, eşitlik ve kardeşlik içinde hep
beraber yaşayacağız.
Ülkemize hep birlikte sahip çıkacağız, bayrağımıza hep birlikte saygı
duyacağız. Ayrı bayrak arayışlarına girenler, onları insan hakları, demokrasi
adına kanatları altına alanlar sanmasınlar ki Türkiye buna göz yumar. Herkes
aklına çok iyi yerleştirsin; Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü parçalama gücü, ne
içeride ne de dışarıda kimsede yoktur. Çünkü biz, ulusal bütünlüğümüzü kimsenin
lütfuyla sağlamadık. Türkiye'yi bize kimse atıfet (iyilik) diye vermedi.
Türkiye'yi tarihin içinden, büyük acılar çekerek, fedakarlıklar yaparak alnımızın
teriyle, canımızın, tenimizin katkısıyla hep birlikte çekip çıkardık.''