2007-04-11 - 12:10
AK Parti Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün başkanlığında toplanan TBMM Küresel Isınma Komisyonu, TOBB ve İstanbul Sanayi Odası yetkililerini dinledi.
TOBB Sanayi Daire Başkanı Mustafa Lale,
Türkiye'nin, mevcut haliyle Kyoto Protokolü'nü imzalaması durumunda karbondioksit
emisyonlarını 1990 yılı seviyesinin altına düşürmek zorunda kalacağını; bu
durumun da sanayinin büyümesini durduracağını söyledi.
AK Parti Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün başkanlığında toplanan TBMM
Küresel Isınma Komisyonu, TOBB ve İstanbul Sanayi Odası yetkililerini dinledi.
''Küresel Isınma ve TOBB'' konulu sunum yapan Lale, küresel ısınmanın en
önemli nedeninin enerji olduğunu; Türkiye'de kişi başına enerji üretiminin 2005
yılı itibariyle 1.994 kilovat saate ulaştığını kaydetti.
Lale, öngörülen yatırımların yapılması durumunda bu rakamın, 2020 yılında
5.692 kilovat saate yükseleceğini ifade ederek, 2003 yılında elektrik üretiminin
dünya ortalamasının 2.249, OECD ülkelerinde ortalamanın ise 8.044 olduğunu
söyledi.
Kişi başına havaya salınan karbondioksit miktarının 2003 yılında Türkiye'de
3.2, ABD'de 16, ilk 15 AB ülkesinde 8.5, Almanya'da 12.4, Yunanistan'da ise 12.5
ton olduğuna dikkati çeken Lale, Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olduğunu;
bu nedenle 2020 yılında ek önlemler alınması halinde bile karbondioksit emisyon
miktarının 530 milyon tona ulaşmasının beklendiğini bildirdi.
Lale, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hazırlanan Kyoto
Protokolü'nü, yaklaşık 190 ülkenin imzaladığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Ülkemize bu protokolde OECD ülkeleriyle aynı kategoride yer verilmiştir.
Yani Türkiye, eğer mevcut haliyle protokolü imzalarsa karbondioksit emisyonu
seviyesini 1990 yılı seviyesinin altına düşürmek zorunda kalacaktır. AB, 2012
yılında toplam olarak yüzde 5'lik bir indirim taahhüt etmiştir. Eğer ABD Kyoto
Protokolü'nü imzalarsa Türkiye'de imzalamak ve gereklerini yerine getirmek
durumunda kalacaktır. Türkiye'nin mevcut haliyle bu protokole taraf olması,
imkansız gibi görünmektedir. Eğer imzalanırsa Türk sanayisinin büyümesi
duracak.''
-''ÖZEL STATÜ İLE TARAF OLUNMALI''-
Mustafa Lale, Türkiye'nin mevcut haliyle bu protokolü imzalamaması
gerektiğini savunarak, mutlaka taraf olunacaksa da özel bir statüyle girilmesi
gerektiğini söyledi.
Komisyona önerilerde de bulunan Lale, karbondioksit üretmeyen enerji
kaynaklarının değerlendirilmesini, bu kapsamda Türkiye'nin mutlaka nükleer enerji
santralleri açması gerektiğini vurguladı.
Lale, dünyada 440 nükleer santral bulunduğunu ifade ederek, ''Bu
santrallerin yüzde 25'i ABD'de. Bu alanda ciddi anlamda elektrik üretimi
yapılıyor. Türkiye, nükleer enerji üretimini gündemine almalı ve birden fazla
reaktörü devreye sokmalı'' diye konuştu.
Sera gazı emisyonları bakımından çöplüklerin önemine de dikkati çeken Lale,
Türkiye'deki çöp sahalarının düzenli hale getirilmesi ve bu alanların enerji
kaynağı olarak kullanımının sağlanması gerektiğini bildirdi.
Lale, elektrikte yüzde 15-16 seviyesinde olan kayıp kaçak oranının, yüzde
7-8 olan AB ortalamasına düşürülmesi gerektiğini ifade ederek, ulaşımdan
kaynaklanan sera gazı emisyonları için de araçlara yönelik denetimlerin
artırılmasını ve cezai müeyyidelerin uygulanmasını istedi.
-''KENDİMİZİ KYOTO BASKISINDAN KURTARALIM''-
İSO Çevre İhtisas Kurulu Başkanvekili Caner Zanbak, çevre kirliliği
denilince akla ilk gelen sektörlerin başında sanayinin bulunduğunu ancak, sera
gazı salınımlarından ana unsurun elektrik üretimi olduğunu söyledi.
Türkiye'deki tüm sanayinin kapatılması durumunda emisyon salınımında yüzde
25'lik azalma sağlanacağını ifade eden Zanbak, sanayiden kaynaklanan gazların
emisyonunun azaltılması halinde bile küresel ısınmaya önemli katkı
sağlanmayacağını ifade etti.
Zanbak, ABD, AB ülkeleri, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin sera gazı
salınımlarının Türkiye'nin çok üzerinde olduğunu vurgulayarak, ''Türkiye, Kyoto
Protokolü'nü imzalasa bile bu sorun çözülmeyecek. Kendimizi bu baskıdan
kurtarmalıyız'' dedi.
AB'nin, Kyoto Protokolü'ne göre sera gazı salınımında yüzde 5'lik indirim
yapacağını açıkladığını, ancak bu oranın yüzde 2.9 düzeyinde kaldığını ifade eden
Zanbak, ''Bu protokol, diplomatik oyundur. Rakamları yüzde 5 indirdik diyorlar
ama AB rakam oyunu yapıyor'' diye konuştu.
-MİLLETVEKİLLERİ SUNUMU TEK TARAFLI BULDU-
Komisyon üyesi milletvekilleri, TOBB ve İSO'nun yaptığı sunumları tek
taraflı buldu.
CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, Türkiye'nin Kyoto Protokolü'nü
imzalaması durumunda sanayinin büyümesinin duracağı yönündeki görüşe
katılmadığını, bu protokole Türkiye'nin sorumluluk almadan taraf olabileceğini
söyledi.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ise sanayinin tepe örgütü olan
TOBB'un, çevre konusundaki yaklaşımını eleştirerek, bu anlayışla alt birimlerdeki
sanayicilerin bilinçlenmesinin zor olduğunu söyledi. Şahin, sanayicilerin çevre
konusunda bilinçlendirilerek, salınımı az olan çevreci kimyasallara yönelmesi
gerektiğini vurguladı.
CHP Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun, sanayileşmenin çevreye verdiği
etkileri anlatırken, Trakya bölgesini örnek verdi. Saygun, ''Bu bölgede 1350
fabrika var. Biz bunları, sanayinin gelişmesi ve istihdam açısından destekledik.
Ama çevreye duyarlı olmayan sanayi tesisleri ve aşırı su kullanımı nedeniyle 12
yıllık yeraltı suyu rezervimiz kaldı. Yarın sanayiciler bölgeden çekip gidecek,
ama biz çorak topraklarla baş başa kalacağız. Çevreyle ilgili kararlar alınırken,
yarınlar düşünülmeli'' diye konuştu.
PROF. KADIOĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay
Bilimleri Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu,
önümüzdeki süreçte Türkiye'de küresel ısınmaya bağlı olarak kuraklık, ani sel,
yıldırım ve deniz suyu seviyesinde artış beklediklerini bildirdi.
TBMM Küresel Isınma Komisyonunda, ''Küresel İklim Değişimi ve Doğal
Afetler'' konulu sunum yapan Prof. Dr. Kadıoğlu, daha önce dünyada 150 bin yılda
ortalama sıcaklığın 1.5 derece arttığını, sanayi devrimiyle birlikte bu periyotun
150 yıla indiğini söyledi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, sanayileşmeye bağlı olarak dünyada en fazla sera gazı
salınımının kuzey ülkelerinden yapıldığını, ancak bundan en fazla güney
ülkelerinin etkilendiğini vurgulayarak, bu durumun dünya barışını tehdit ettiğini
anlattı.
Küresel ısınmaya bağlı olarak Ege ve Akdeniz bölgesinde yağışların
azalacağını, Karadeniz bölgesinde ise artacağını dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu,
klasik anlamdaki Akdeniz ikliminin tanımının değiştiğini, artık azalan kış
yağışlarıyla birlikte bölgede kuraklığa bağlı olarak çölleşmenin görüleceğini
bildirdi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, küresel ısınmayla birlikte doğal afetlerde periyodik bir
artış görüldüğünü ifade ederek, ''Türkiye'de 3 büyük afette artış bekliyoruz.
Bunlar, sürekli ve şiddeti kuraklık, ani sel ve yıldırım, deniz su seviyesindeki
yükseliştir'' diye konuştu.
Kuraklığın depremden daha büyük bir afet olduğunu, tüm dünyada afetler
arasında kuraklığın ilk sırada yer aldığına dikkati çeken Prof. Dr. Kadıoğlu,
''Ne hikmetse Türkiye'de kuraklık afet sayılmıyor. Afetlerle ilgili kanunlarda
kuraklığın adı bile geçmiyor. Bu konuda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç var'' dedi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, meteorolojik afetlere bağlı olarak sigorta şirketlerinin
zor durumda olduğunu, bu konuda zararların azaltılması için yeni arayışların
bulunduğunu belirterek, Avrupa'daki sigorta şirketlerinin Türkiye'deki Zorunlu
Deprem Sigortası'nı (DASK) incelediklerini söyledi.
-''TURİSTİK TESİSLER ETKİLENECEK''-
Küresel ısınmaya bağlı olarak deniz su seviyelerindeki yükselmelere de
dikkati çeken Kadıoğlu, bundan en çok sahil şeridindeki turistik tesislerin
etkileneceğini bildirdi.
Turizmcilerin Akdeniz'deki tesislerini taşımak için daha yüksek yerlerden
yer almaya başladığını ifade eden Prof. Dr. Kadıoğlu, ''Türkiye'deki deniz, kum
ve güneş turizmi bazı aylarda yapılamayacak. Turistik hareketler daha çok bahar
aylarına kayacak'' diye konuştu.
-METEOROLOJİNİN TAHMİNLERİNE ELEŞTİRİ-
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün tahmin sonuçlarını da eleştiren Prof.
Dr. Kadıoğlu, şunları kaydetti:
''Meteorolojinin birçok istasyonu şehir içinde kaldı. Bunlardan alınan
veriler sağlıklı değil. Orta vadeli tahminler için İngiltere'ye yılda 580 bin
sterlin aidat ödüyoruz. Ege'de denizciler tahmin için Yunan radyosunu dinliyor.
Meteorolojideki devlet tekeli kaldırılmalı. Hava tahminini değişik kuruluşlar da
yapabilmeli. Kim iyi tahmin yapıyorsa zaten halk ona itibar edecektir. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ile hava tahmini için bir çalışma başlattık. İhaleye
çıkıldı, ama bunun önü Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kesildi. Ben
bunları söylediğim için hakkımda davalar açılıyor.''
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, bu konuda siyasi iktidarları da eleştirerek,
Türkiye'de Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün hiçbir zaman meteorologların
eline bırakılmadığını savundu.
''Dünyada tek meteoroloji meslek lisesi Türkiye'de. Bu iş bir zanaat işi
değil'' diyen Prof. Dr. Kadıoğlu, hava bilimlerinin ciddi bir iş olduğunu, ABD'de
mastır, doktora ve uzmanlık yapan kişilerin bu alanda çalıştırıldığına dikkati
çekti.
-KADIOĞLU'NUN 10 ÖNERİSİ-
Komisyona önerilerde de bulunan Prof. Dr. Kadıoğlu, bu konuda yapılması
gerekeni şöyle sıraladı:
''Bilgilen, ağaç dik, enerjiyi tasarruf et, elektrik aletlerini düğmesinden
kapat, alışverişini olduğun yerden yap, daha az ve kısa mesafelere seyahat et,
güneş enerjisi kullan, yemek pişirmeyi öğren ve evde ye, az tüket yeniden kullan
ve geri döndür, duyarlılığını geliştir.''
Türkiye'nin, mevcut haliyle Kyoto Protokolü'nü imzalaması durumunda karbondioksit
emisyonlarını 1990 yılı seviyesinin altına düşürmek zorunda kalacağını; bu
durumun da sanayinin büyümesini durduracağını söyledi.
AK Parti Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün başkanlığında toplanan TBMM
Küresel Isınma Komisyonu, TOBB ve İstanbul Sanayi Odası yetkililerini dinledi.
''Küresel Isınma ve TOBB'' konulu sunum yapan Lale, küresel ısınmanın en
önemli nedeninin enerji olduğunu; Türkiye'de kişi başına enerji üretiminin 2005
yılı itibariyle 1.994 kilovat saate ulaştığını kaydetti.
Lale, öngörülen yatırımların yapılması durumunda bu rakamın, 2020 yılında
5.692 kilovat saate yükseleceğini ifade ederek, 2003 yılında elektrik üretiminin
dünya ortalamasının 2.249, OECD ülkelerinde ortalamanın ise 8.044 olduğunu
söyledi.
Kişi başına havaya salınan karbondioksit miktarının 2003 yılında Türkiye'de
3.2, ABD'de 16, ilk 15 AB ülkesinde 8.5, Almanya'da 12.4, Yunanistan'da ise 12.5
ton olduğuna dikkati çeken Lale, Türkiye'nin gelişmekte olan bir ülke olduğunu;
bu nedenle 2020 yılında ek önlemler alınması halinde bile karbondioksit emisyon
miktarının 530 milyon tona ulaşmasının beklendiğini bildirdi.
Lale, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hazırlanan Kyoto
Protokolü'nü, yaklaşık 190 ülkenin imzaladığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Ülkemize bu protokolde OECD ülkeleriyle aynı kategoride yer verilmiştir.
Yani Türkiye, eğer mevcut haliyle protokolü imzalarsa karbondioksit emisyonu
seviyesini 1990 yılı seviyesinin altına düşürmek zorunda kalacaktır. AB, 2012
yılında toplam olarak yüzde 5'lik bir indirim taahhüt etmiştir. Eğer ABD Kyoto
Protokolü'nü imzalarsa Türkiye'de imzalamak ve gereklerini yerine getirmek
durumunda kalacaktır. Türkiye'nin mevcut haliyle bu protokole taraf olması,
imkansız gibi görünmektedir. Eğer imzalanırsa Türk sanayisinin büyümesi
duracak.''
-''ÖZEL STATÜ İLE TARAF OLUNMALI''-
Mustafa Lale, Türkiye'nin mevcut haliyle bu protokolü imzalamaması
gerektiğini savunarak, mutlaka taraf olunacaksa da özel bir statüyle girilmesi
gerektiğini söyledi.
Komisyona önerilerde de bulunan Lale, karbondioksit üretmeyen enerji
kaynaklarının değerlendirilmesini, bu kapsamda Türkiye'nin mutlaka nükleer enerji
santralleri açması gerektiğini vurguladı.
Lale, dünyada 440 nükleer santral bulunduğunu ifade ederek, ''Bu
santrallerin yüzde 25'i ABD'de. Bu alanda ciddi anlamda elektrik üretimi
yapılıyor. Türkiye, nükleer enerji üretimini gündemine almalı ve birden fazla
reaktörü devreye sokmalı'' diye konuştu.
Sera gazı emisyonları bakımından çöplüklerin önemine de dikkati çeken Lale,
Türkiye'deki çöp sahalarının düzenli hale getirilmesi ve bu alanların enerji
kaynağı olarak kullanımının sağlanması gerektiğini bildirdi.
Lale, elektrikte yüzde 15-16 seviyesinde olan kayıp kaçak oranının, yüzde
7-8 olan AB ortalamasına düşürülmesi gerektiğini ifade ederek, ulaşımdan
kaynaklanan sera gazı emisyonları için de araçlara yönelik denetimlerin
artırılmasını ve cezai müeyyidelerin uygulanmasını istedi.
-''KENDİMİZİ KYOTO BASKISINDAN KURTARALIM''-
İSO Çevre İhtisas Kurulu Başkanvekili Caner Zanbak, çevre kirliliği
denilince akla ilk gelen sektörlerin başında sanayinin bulunduğunu ancak, sera
gazı salınımlarından ana unsurun elektrik üretimi olduğunu söyledi.
Türkiye'deki tüm sanayinin kapatılması durumunda emisyon salınımında yüzde
25'lik azalma sağlanacağını ifade eden Zanbak, sanayiden kaynaklanan gazların
emisyonunun azaltılması halinde bile küresel ısınmaya önemli katkı
sağlanmayacağını ifade etti.
Zanbak, ABD, AB ülkeleri, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin sera gazı
salınımlarının Türkiye'nin çok üzerinde olduğunu vurgulayarak, ''Türkiye, Kyoto
Protokolü'nü imzalasa bile bu sorun çözülmeyecek. Kendimizi bu baskıdan
kurtarmalıyız'' dedi.
AB'nin, Kyoto Protokolü'ne göre sera gazı salınımında yüzde 5'lik indirim
yapacağını açıkladığını, ancak bu oranın yüzde 2.9 düzeyinde kaldığını ifade eden
Zanbak, ''Bu protokol, diplomatik oyundur. Rakamları yüzde 5 indirdik diyorlar
ama AB rakam oyunu yapıyor'' diye konuştu.
-MİLLETVEKİLLERİ SUNUMU TEK TARAFLI BULDU-
Komisyon üyesi milletvekilleri, TOBB ve İSO'nun yaptığı sunumları tek
taraflı buldu.
CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, Türkiye'nin Kyoto Protokolü'nü
imzalaması durumunda sanayinin büyümesinin duracağı yönündeki görüşe
katılmadığını, bu protokole Türkiye'nin sorumluluk almadan taraf olabileceğini
söyledi.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ise sanayinin tepe örgütü olan
TOBB'un, çevre konusundaki yaklaşımını eleştirerek, bu anlayışla alt birimlerdeki
sanayicilerin bilinçlenmesinin zor olduğunu söyledi. Şahin, sanayicilerin çevre
konusunda bilinçlendirilerek, salınımı az olan çevreci kimyasallara yönelmesi
gerektiğini vurguladı.
CHP Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun, sanayileşmenin çevreye verdiği
etkileri anlatırken, Trakya bölgesini örnek verdi. Saygun, ''Bu bölgede 1350
fabrika var. Biz bunları, sanayinin gelişmesi ve istihdam açısından destekledik.
Ama çevreye duyarlı olmayan sanayi tesisleri ve aşırı su kullanımı nedeniyle 12
yıllık yeraltı suyu rezervimiz kaldı. Yarın sanayiciler bölgeden çekip gidecek,
ama biz çorak topraklarla baş başa kalacağız. Çevreyle ilgili kararlar alınırken,
yarınlar düşünülmeli'' diye konuştu.
PROF. KADIOĞLU
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay
Bilimleri Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu,
önümüzdeki süreçte Türkiye'de küresel ısınmaya bağlı olarak kuraklık, ani sel,
yıldırım ve deniz suyu seviyesinde artış beklediklerini bildirdi.
TBMM Küresel Isınma Komisyonunda, ''Küresel İklim Değişimi ve Doğal
Afetler'' konulu sunum yapan Prof. Dr. Kadıoğlu, daha önce dünyada 150 bin yılda
ortalama sıcaklığın 1.5 derece arttığını, sanayi devrimiyle birlikte bu periyotun
150 yıla indiğini söyledi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, sanayileşmeye bağlı olarak dünyada en fazla sera gazı
salınımının kuzey ülkelerinden yapıldığını, ancak bundan en fazla güney
ülkelerinin etkilendiğini vurgulayarak, bu durumun dünya barışını tehdit ettiğini
anlattı.
Küresel ısınmaya bağlı olarak Ege ve Akdeniz bölgesinde yağışların
azalacağını, Karadeniz bölgesinde ise artacağını dile getiren Prof. Dr. Kadıoğlu,
klasik anlamdaki Akdeniz ikliminin tanımının değiştiğini, artık azalan kış
yağışlarıyla birlikte bölgede kuraklığa bağlı olarak çölleşmenin görüleceğini
bildirdi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, küresel ısınmayla birlikte doğal afetlerde periyodik bir
artış görüldüğünü ifade ederek, ''Türkiye'de 3 büyük afette artış bekliyoruz.
Bunlar, sürekli ve şiddeti kuraklık, ani sel ve yıldırım, deniz su seviyesindeki
yükseliştir'' diye konuştu.
Kuraklığın depremden daha büyük bir afet olduğunu, tüm dünyada afetler
arasında kuraklığın ilk sırada yer aldığına dikkati çeken Prof. Dr. Kadıoğlu,
''Ne hikmetse Türkiye'de kuraklık afet sayılmıyor. Afetlerle ilgili kanunlarda
kuraklığın adı bile geçmiyor. Bu konuda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç var'' dedi.
Prof. Dr. Kadıoğlu, meteorolojik afetlere bağlı olarak sigorta şirketlerinin
zor durumda olduğunu, bu konuda zararların azaltılması için yeni arayışların
bulunduğunu belirterek, Avrupa'daki sigorta şirketlerinin Türkiye'deki Zorunlu
Deprem Sigortası'nı (DASK) incelediklerini söyledi.
-''TURİSTİK TESİSLER ETKİLENECEK''-
Küresel ısınmaya bağlı olarak deniz su seviyelerindeki yükselmelere de
dikkati çeken Kadıoğlu, bundan en çok sahil şeridindeki turistik tesislerin
etkileneceğini bildirdi.
Turizmcilerin Akdeniz'deki tesislerini taşımak için daha yüksek yerlerden
yer almaya başladığını ifade eden Prof. Dr. Kadıoğlu, ''Türkiye'deki deniz, kum
ve güneş turizmi bazı aylarda yapılamayacak. Turistik hareketler daha çok bahar
aylarına kayacak'' diye konuştu.
-METEOROLOJİNİN TAHMİNLERİNE ELEŞTİRİ-
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün tahmin sonuçlarını da eleştiren Prof.
Dr. Kadıoğlu, şunları kaydetti:
''Meteorolojinin birçok istasyonu şehir içinde kaldı. Bunlardan alınan
veriler sağlıklı değil. Orta vadeli tahminler için İngiltere'ye yılda 580 bin
sterlin aidat ödüyoruz. Ege'de denizciler tahmin için Yunan radyosunu dinliyor.
Meteorolojideki devlet tekeli kaldırılmalı. Hava tahminini değişik kuruluşlar da
yapabilmeli. Kim iyi tahmin yapıyorsa zaten halk ona itibar edecektir. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ile hava tahmini için bir çalışma başlattık. İhaleye
çıkıldı, ama bunun önü Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kesildi. Ben
bunları söylediğim için hakkımda davalar açılıyor.''
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, bu konuda siyasi iktidarları da eleştirerek,
Türkiye'de Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün hiçbir zaman meteorologların
eline bırakılmadığını savundu.
''Dünyada tek meteoroloji meslek lisesi Türkiye'de. Bu iş bir zanaat işi
değil'' diyen Prof. Dr. Kadıoğlu, hava bilimlerinin ciddi bir iş olduğunu, ABD'de
mastır, doktora ve uzmanlık yapan kişilerin bu alanda çalıştırıldığına dikkati
çekti.
-KADIOĞLU'NUN 10 ÖNERİSİ-
Komisyona önerilerde de bulunan Prof. Dr. Kadıoğlu, bu konuda yapılması
gerekeni şöyle sıraladı:
''Bilgilen, ağaç dik, enerjiyi tasarruf et, elektrik aletlerini düğmesinden
kapat, alışverişini olduğun yerden yap, daha az ve kısa mesafelere seyahat et,
güneş enerjisi kullan, yemek pişirmeyi öğren ve evde ye, az tüket yeniden kullan
ve geri döndür, duyarlılığını geliştir.''
