2005-04-19 - 13:00
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti Grup toplantılarının, ülkenin meseleleri üzerinde yoğunlaştıkları en önemli siyasi platform olduğunu söyledi
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülkeyi temsil etmede asla zaafa düşmeyeceklerini bildirerek, ''Çözüm ve çare, her zaman millet iradesinin sağlam temsilidir'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti Grup toplantılarının, ülkenin meseleleri üzerinde yoğunlaştıkları en önemli siyasi platform olduğunu söyledi.
Burada meseleleri ele alış tarzlarıyla siyaset üsluplarıyla ülke meselelerine çözüm üretmeye, kendilerine yöneltilen soruları birlikte cevaplamaya çalıştıklarını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Kuşkusuz Türkiye, meseleleri birkaç başlık altında toplanamayacak olan bir ülkedir. Ama hemen şunu ifade edelim ki, bizim çoğu meselemiz birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Sebep sonuç ilişkisini takip ederseniz, çoğu kez bir tek meseleyi çözmekle onun doğurduğu sayısız düğümü de çözmüş olursunuz.
Mesele dediğimiz, sorun dediğimiz alanlar ekonomiden dış siyasete,sosyal alanlardan yönetim sorunlarına kadar birbirinden farklı gibi görünse de çözüm ve çare, her zaman millet iradesinin sağlam temsilidir. Millet iradesinin temsili her zaman, ama her zaman milletle birlikte olmaya bağlıdır.
AK Parti, milletin düşünce üslubunun, taleplerinin, ihtiyaçlarının temsilcisi olarak her zaman milletle birliktelikten güç alacaktır.
Bizim varlığımızı temellendirdiğimiz yer, milletimizin birliğidir. Milletimiz, nasıl muhkem bir duruş sergiliyorsa ona hizmet için seferber olan partimiz ve iktidarımız da bütün meseleler karşısında aynı vakur ve muhkem duruşunu sürdürecektir.
Allah'ın izniyle, ülkemizi temsil etmede asla zaafa düşmedik, bundan sonra da düşmeyeceğiz. Yola çıktığımız ilk gün halkımızla nasıl açık bir dille konuştuysak, yarın da aynı şekilde açık bir dille konuşacağız.
Elbette siyasetin, toplumun, dünya ile birlikte yürümenin tabiatı gereği, hayat hiçbir zaman düz bir çizgi üzerinde seyretmiyor. Biraz önce, ülkenizin temel bir sorununu çözdüğünüzün müjdesini almışken, az sonra sizi anlık tereddüde sevk edecek bir gelişmeyi duyabilirsiniz.''
Erdoğan, bütün meselenin olayların bütün içindeki yerini doğru tespit etmek ve bakışların bütünlükten ayrılmaması olduğunu ifade ederek, ''Bütünlük dediğim, ülkenin, milletin, devletin bütünlüğüdür. Eğer durduğunuz zemine, halka yeterince güveniyor, arkanızda halkın gücünü hissediyorsanız önünüze gelen zorluklar kolaylıkla aşılacaktır'' diye konuştu.
''Yeter ki, millet olarak özgüven duygumuzu sarsacak bütün davranışları bertaraf edelim'' görüşünü belirten Erdoğan, ''yeter ki hepimiz, aklı selime kulak verelim, karşılıklı güven duygusunu derinleştirelim. Yeter ki, ürettiğimiz siyasetin sonuçları vatandaşımızın taleplerine, ülkemizin ihtiyaçlarına cevap olsun'' dedi.
Erdoğan, istikrar ve güven duygusunun oturmasıyla içte ve dışta ezberi bozulan bazı çevreler olabileceği uyarısında bulunarak, şöyle devam etti:
''Onlar, eski ezberlerini hatırlama telaşıyla acaba zaaf alanları doğar da bize de rol çıkar mı derdinde olabilirler. Onlara bir şey söylemek istiyorum; sizin ezberinizi milletimiz bozdu. Bunu böyle bilin.
Artık denenmiş, demode numaralarla kendinize yer açamazsınız. Artık, bu ülkenin aklı selimi, yani milletimizin ortak iradesi, ülkeyi zaafa uğratacak adımlara fırsat vermeyecektir. Türkiye'de herkes kazanımlarının şuurundadır. AK Parti de ülkesine neler kazandırdığını iyi biliyor.
Türkiye bugün bütün enerjisiyle gelecek hedeflerini kovalamak durumunda olan, bütün dikkatini bu noktaya yöneltmesi gereken bir ülkedir. Bu ülkede yıllar yılı tartışılan bazı konu başlıklarını yeniden gündem maddesi haline getirmeye çalışanlara kaptıracak tek bir dakikamız yok.
Önümüze bakacağız, hedeflerimizi kovalayacağız, bu milletin derdine nasıl deva buluruz, bunun hesabını yapacağız. Şunu bilesiniz ki, bu ülkenin dikkatini dağıtmak, hızını kesmek ve gözünü gelecek hedeflerinden çevirmek isteyenler her zaman olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Biz bu ülkeyi yönetme görevini üstümüze almışsak, bu türden bilinçli-bilinçsiz manüplasyon girişimleriyle mücadele etmeyi ve bu ülkenin zihin açıklığını, görüş mesafesini korumak mecburiyetindeyiz.
Neden? Çünkü bu ülkenin boşa harcadığı yılların kayıplarını ortadan kaldıracak bir hızla gelişme yolunda mesafe alması gerekiyor.''
Demokrasi çerçevesinde söylenen her ciddi sözü, her uyarıyı can kulağıyla dinleyecek ve değerlendireceklerini bildiren Erdoğan, ''Onları mevut ortak aklımızın değişmez unsuru olarak kabul edeceğiz.
Ancak, bizi bu seslere sağırlaştıran kuru gürültülere pabuç bırakmamayı da bileceğiz'' diye konuştu.
Erdoğan, hedeflerinin belli olduğunu, ekonominin kazanımlarını geliştireceklerini, demokrasiyi en olgun seviyeye taşıyacaklarını anlatarak, ''İnsanımıza adil ve müreffeh bir hayat temin edeceğiz. Gülmeyen yüzleri güldürmek, kaybolan umutları geri getirmek için çalışacağız'' dedi.
Siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye'yi dünyanın en itibarlı, en güçlü, en aktif ülkelerinden biri haline getireceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çocuklarımıza çağın gerisinde kalmayan bir eğitim, vatandaşlarımıza insanca sağlık hizmeti, sokaklarımıza da asayiş getireceğiz. Bugüne kadar yaptığımız gibi, bu ülkenin insanlarına yakışan, sorumlu ve etkin bir yönetim anlayışı ile üstümüze düşen görevleri yerine getireceğiz.
Türkiye'yi dünyanın birinci ligine taşıyacak olan büyük değişimi yorulmadan, yılgınlığa kapılmadan, aksamaya uğratmadan tamamlayacağız.''
Türkiye'nin, önünde AB konusunda ''açık bir takvim'' olduğunu kaydeden Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP'yi eleştirdi. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Tabii, muhalefet partisinin genel başkanı bunu maalesef çok çok farklı bir zeminlere kaydırmanın gayreti içinde. Bizim AB konusundaki yaklaşımlarımızı, mal bulmuş mağribi gibi buna saldırarak, buna sarılarak, buralardan farklı yorumlar çıkarmanın gayreti içine giriyor. Boşuna bu gayretlerin içine girmesin. Biz ne yaptığımızı, nasıl adım atmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Bunun dersini onlardan alacak halimiz yok. Bunu da açıkça söylemek zorundayız.
Biz, AB müktesebatı içinde yapılması gerekenler ne ise bunu başından beri söyledik; 'iktidarı ile muhalefeti ile yapıyoruz' dedik. Hiçbir zaman kendilerine bu konuda verdikleri destek sebebiyle iltifatımız bir kenara koymadık. Ve bununla ilgili şükranlarımızı kendilerine ifade ettik. Çünkü bu bizim ulusal bir meselemizdi. Buna böyle bakarak yola çıktık.
Aynı düşünceleri, duyguları paylaştığımızı kendileri de bizler de ifade ettik. Şimdi ise bakıyorsunuz; zaman zaman olumsuz yaklaşımlar içinde adeta bu attığımız adımlardan sanki ihrab (kaçmaya mecbur kılma) ediyormuşuz gibi bir ifade ile bir suçlama içine girmek... Kendileri de yaptıklarından pişmanlarmış gibi bir edanın içine girmek... Bunlar yanlış şeyler.''
Başbakan Erdoğan, mevcut takvimi bütün hassasiyetle izlediklerini belirterek, gerek siyasiler, gerek teknokrat ve gerekse bürokratlar olarak gerekli adımları atmaya devam ettiklerini söyledi.
''Önümüzde açık bir takvim var. 3 Ekim tarihinde başlayacak müzakere sürecine en iyi şekilde hazırlanmamız gerekiyor. Bu da devam ediyor'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin bu konuda baştan beri samimi, iyi niyetli ve istekli biçimde üzerine düşeni yaptığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti.
''Olmayan problemleri, varmış gibi göstermek, bunun gayreti içine girmek, ülkemizi de milletimize de zarar veriyor. Bunların içine girmemek gerekir. Yapılacak bir şey varsa, bunu tribünlere oynayarak değil, bunu hep birlikte görüşerek yapmamız gerekir.
'Bu bizim meselemiz' diyorsak, 'hep ülkemizin çıkarıdır' diyorsak,beraberce yapmak gerekir. Bugüne kadar bu tür şeyleri, tribünlere taşımak isteyenler o tribünlerden gerekli dersi almıştır.
Artık bu noktada, ülkemizin ortak menfaatleri bizim her şeyimiz olmalıdır. Bunu düşünmeliyiz.
Şunu unutmayalım ki karşımızda tek sesli, tek merkezli, yekpare bir AB olmadığı için zaman zaman AB üyesi bazı ülkelerden, kendi kamuoylarını etkilemeye yönelik olumsuz sesler duyuluyor. Bu sesler bizim metanetimizi, soğukkanlılığımızı dikkatimizi asla dağıtamaz. Biz ne istediğimiz biliyoruz. Türkiye'nin yüzü aktır.
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki bizim bu ülkede 2.5 yıldır sürdürme gayreti içinde olduğumuz değişim, milletimizin ortak iradesinin bir tezahürüdür. Bu büyük değişim iradesi, bir toplumun büyük bir olgunlukla gerçekleştirdiği özeleştiri sürecinin neticesindeortaya çıkmıştır ve sadece bunun için bile saygıyı hak etmektedir.
Türkiye'nin dostu olduğunu söyleyen herkesin bu noktayı iyi düşünmesi ve beyanlarını bu saygı çerçevesinde titizlikle seçmesi gerekir.
Zaman zaman yabancı muhataplarımızın Türkiye'nin bu hassasiyetine,bu hissiyatına uygun düşmeyen tavırlarıyla karşılaştığımız oluyor.
Her zaman söyledik; Türkiye'nin AB üyeliği uzun ince bir yoldur, bu yolda zaman zaman güçlüklerle karşılaşabiliriz. Bu sadece bizim için geçerli değil. Bizden önce katılan ülkelerin de bu yolda çok zorlu süreçleri oldu. Bu süreci İngiltere, İspanya yaşadı... Ve görüşmelerimizde zaman zaman nasıl reddedildiklerini, nasıl veto edildiklerini hep kendileri söylüyorlar. Ama sabır isteyen bir yol olduğunu da söylüyorlar. Ama aynı şeyi biz de bu süreçte yaşadık, yaşıyoruz, bundan sonra da yaşayacağız.
''Başbakan Erdoğan, 17 Aralık sürecinde çok iyi bir sınav verdiklerini belirterek, ''Her meselede aktif diplomatik adımlar atarak iyi niyetimizi, samimiyetimizi ortaya koyduğumuz kanaatini taşıyoruz'' dedi.
Bu başarının, ''kendi kişisel hesaplarına kaydettikleri bir başarı olmadığını'' ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''(Ülkemizin başarısıdır) diyerek, iktidarı ile muhalefeti ile herkesi bu başarıya katmamıza rağmen bu rahatsızlık niyedir? Ben bunu anlayamıyorum.
Yaklaşan müzakere sürecini, hem AB'nin hem Türkiye'nin geleceği için bugünden etkilemeye çalışan iyi niyetli herkes, bu sürece olumlu katkılarda bulunmak durumundadır. Unutmayalım ki nihai hedef olarak Türkiye'nin AB üyeliği sadece Türkiye'nin kazançlı çıkacağı bir süreç olmayacaktır. AB'de bu sonuçtan büyük kazanımlar elde edecektir.
İnanıyorum ki yöneteceğimiz müzakere sürecinde birbirimizi çok daha iyi anlayacağız. Medeniyet birikimine neler katabileceğimiz çok daha net olarak kendilerine gösterebileceğiz.''
KIBRIS..
Erdoğan, KKTC'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değindi. Kıbrıs'ta bir seçim daha yapıldığını ve bu seçimden de bir kez daha demokrasinin galip çıktığını belirten Erdoğan, demokrasi içinde hayatiyetini sürdüren, uluslararası camianın çözümden yana beklentilerine pozitif yaklaşan KKTC'nin artık dünya tarafından da görülmesi gerektiğini vurguladı.
''KKTC'ye uygulanan haksız yaptırımların kaldırılmaması, dünyanın en büyük çelişkisidir'' diyen Erdoğan, bunu, katıldıkları tüm uluslararası toplantılarda muhataplarına anlattıklarını, buna karşılık onların savunacak hiçbir şeyleri olmadığını gördüklerini belirtti. Erdoğan, ''Ama bu noktaya kadar hamdolsun siyasette geldik'' dedi.
KKTC'deki seçimler sebebiyle Rauf Denktaş ile olduğu gibi KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile de dayanışma içinde çalışmaya devam edeceklerini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Kıbrıs'ta yeni bir dönem başlamıştır, bu yeni dönemde de en üst düzeyde işbirliğimiz sürecektir. Bu vesileyle KKTC tarihi boyunca çok değerli hizmetler aldığı sayın cumhurbaşkanı Denktaş'ı tabii ki unutmayacaktır. Artık o Kuzey Kıbrıs'ta bir sembol olmuştur. Sayın Denktaş'a milletim ve şahsım adına şükranlarımı sunmayı borç biliyorum. Aynı zamanda KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ada tebriklerimi iletiyor, bu önemli görevinde başarılar diliyorum.''
Erdoğan, cumartesi günü 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 85. yılının kutlanacağını hatırlatarak, bu bayram vesilesiyle TBMM'nin tarihi ve kimliği üzerinde yeniden düşünme imkanı bulacaklarını söyledi.
TBMM'nin, Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin kalbi olduğunu vurgulayanErdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu Meclis, Milli Mücadele'yi yürütmüş, Milli Mücadele'nin en zor günlerinde dahi demokrasiden, demokratik müzakere zemininden asla ayrılmamıştır. Bu Meclis, milletin meclisidir; milli irade bu Meclis'te cisimleşmektedir. TBMM'nin itibarı, milletimizin itibarıdır.
TBMM'nin itibarı, demokrasimizin, Cumhuriyetimizin itibarıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadeleyi başlatırken millet egemenliği fikrini hareket noktası olarak belirlemiştir. Amasya Tamimi'nde, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi kararlarında millet egemenliği fikri bariz bir şekilde ifade edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a çıkışının üzerinden bir yıl bile geçmeden TBMM'yi toplamış, Milli Mücadele'nin her safhasını TBMM'nin öncülüğünde gerçekleştirmiştir.
Millet olmak, millet olmanın şuuruyla hareket etmek, bizim en büyük sermayemizdir. Bu şuurla en zor şartların, en sıkıntılı dönemlerin üstesinden geldik. Millet olma şuuruyla hareket ettiğimiz sürece, bundan sonra da üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur. Bu büyük milletin fertleri olarak her birimiz farklı fikirlere, farklı beğenilere sahip olabiliriz.
Bu manada çoğulculuk, milletin zenginliği, dinamizmidir. Bizi millet yapan asıl unsur, bu vatan üzerinde birlikte yaşama irademizdir. Milletimizin her ferdinin bu iradeye sımsıkı bağlı olduğundan hiç kimse şüphe edemez. Tarihimiz, tecrübemiz, böyle bir şüpheye yer bırakmaz.''
Erdoğan, konuşmasını tamamlarken 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutladı.
Başbakan Erdoğan, AK Parti TBMM Grup toplantısından çıkarken basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Erdoğan, son dönemde Avrupa Birliği ile yaptığı açıklamalarla ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:
''CHP'nin, AB ile ilişkileri kopuyor gibi göstermesi yanlış. Bu bizi sıkıntıya sokar. Zaten biz aynı mücadelenin içindeyiz. Aynı hedefleri savunuyoruz. CHP, AB'yi desteklemiyor mu?
Biz ülkenin menfaati, çıkarı için ne gerekiyorsa yaparız. Ben milliyetçiyim ama etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yapmam. Bu ilkelerimizi daha önce de dile getirmiştik.''
Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti Grup toplantılarının, ülkenin meseleleri üzerinde yoğunlaştıkları en önemli siyasi platform olduğunu söyledi.
Burada meseleleri ele alış tarzlarıyla siyaset üsluplarıyla ülke meselelerine çözüm üretmeye, kendilerine yöneltilen soruları birlikte cevaplamaya çalıştıklarını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Kuşkusuz Türkiye, meseleleri birkaç başlık altında toplanamayacak olan bir ülkedir. Ama hemen şunu ifade edelim ki, bizim çoğu meselemiz birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Sebep sonuç ilişkisini takip ederseniz, çoğu kez bir tek meseleyi çözmekle onun doğurduğu sayısız düğümü de çözmüş olursunuz.
Mesele dediğimiz, sorun dediğimiz alanlar ekonomiden dış siyasete,sosyal alanlardan yönetim sorunlarına kadar birbirinden farklı gibi görünse de çözüm ve çare, her zaman millet iradesinin sağlam temsilidir. Millet iradesinin temsili her zaman, ama her zaman milletle birlikte olmaya bağlıdır.
AK Parti, milletin düşünce üslubunun, taleplerinin, ihtiyaçlarının temsilcisi olarak her zaman milletle birliktelikten güç alacaktır.
Bizim varlığımızı temellendirdiğimiz yer, milletimizin birliğidir. Milletimiz, nasıl muhkem bir duruş sergiliyorsa ona hizmet için seferber olan partimiz ve iktidarımız da bütün meseleler karşısında aynı vakur ve muhkem duruşunu sürdürecektir.
Allah'ın izniyle, ülkemizi temsil etmede asla zaafa düşmedik, bundan sonra da düşmeyeceğiz. Yola çıktığımız ilk gün halkımızla nasıl açık bir dille konuştuysak, yarın da aynı şekilde açık bir dille konuşacağız.
Elbette siyasetin, toplumun, dünya ile birlikte yürümenin tabiatı gereği, hayat hiçbir zaman düz bir çizgi üzerinde seyretmiyor. Biraz önce, ülkenizin temel bir sorununu çözdüğünüzün müjdesini almışken, az sonra sizi anlık tereddüde sevk edecek bir gelişmeyi duyabilirsiniz.''
Erdoğan, bütün meselenin olayların bütün içindeki yerini doğru tespit etmek ve bakışların bütünlükten ayrılmaması olduğunu ifade ederek, ''Bütünlük dediğim, ülkenin, milletin, devletin bütünlüğüdür. Eğer durduğunuz zemine, halka yeterince güveniyor, arkanızda halkın gücünü hissediyorsanız önünüze gelen zorluklar kolaylıkla aşılacaktır'' diye konuştu.
''Yeter ki, millet olarak özgüven duygumuzu sarsacak bütün davranışları bertaraf edelim'' görüşünü belirten Erdoğan, ''yeter ki hepimiz, aklı selime kulak verelim, karşılıklı güven duygusunu derinleştirelim. Yeter ki, ürettiğimiz siyasetin sonuçları vatandaşımızın taleplerine, ülkemizin ihtiyaçlarına cevap olsun'' dedi.
Erdoğan, istikrar ve güven duygusunun oturmasıyla içte ve dışta ezberi bozulan bazı çevreler olabileceği uyarısında bulunarak, şöyle devam etti:
''Onlar, eski ezberlerini hatırlama telaşıyla acaba zaaf alanları doğar da bize de rol çıkar mı derdinde olabilirler. Onlara bir şey söylemek istiyorum; sizin ezberinizi milletimiz bozdu. Bunu böyle bilin.
Artık denenmiş, demode numaralarla kendinize yer açamazsınız. Artık, bu ülkenin aklı selimi, yani milletimizin ortak iradesi, ülkeyi zaafa uğratacak adımlara fırsat vermeyecektir. Türkiye'de herkes kazanımlarının şuurundadır. AK Parti de ülkesine neler kazandırdığını iyi biliyor.
Türkiye bugün bütün enerjisiyle gelecek hedeflerini kovalamak durumunda olan, bütün dikkatini bu noktaya yöneltmesi gereken bir ülkedir. Bu ülkede yıllar yılı tartışılan bazı konu başlıklarını yeniden gündem maddesi haline getirmeye çalışanlara kaptıracak tek bir dakikamız yok.
Önümüze bakacağız, hedeflerimizi kovalayacağız, bu milletin derdine nasıl deva buluruz, bunun hesabını yapacağız. Şunu bilesiniz ki, bu ülkenin dikkatini dağıtmak, hızını kesmek ve gözünü gelecek hedeflerinden çevirmek isteyenler her zaman olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Biz bu ülkeyi yönetme görevini üstümüze almışsak, bu türden bilinçli-bilinçsiz manüplasyon girişimleriyle mücadele etmeyi ve bu ülkenin zihin açıklığını, görüş mesafesini korumak mecburiyetindeyiz.
Neden? Çünkü bu ülkenin boşa harcadığı yılların kayıplarını ortadan kaldıracak bir hızla gelişme yolunda mesafe alması gerekiyor.''
Demokrasi çerçevesinde söylenen her ciddi sözü, her uyarıyı can kulağıyla dinleyecek ve değerlendireceklerini bildiren Erdoğan, ''Onları mevut ortak aklımızın değişmez unsuru olarak kabul edeceğiz.
Ancak, bizi bu seslere sağırlaştıran kuru gürültülere pabuç bırakmamayı da bileceğiz'' diye konuştu.
Erdoğan, hedeflerinin belli olduğunu, ekonominin kazanımlarını geliştireceklerini, demokrasiyi en olgun seviyeye taşıyacaklarını anlatarak, ''İnsanımıza adil ve müreffeh bir hayat temin edeceğiz. Gülmeyen yüzleri güldürmek, kaybolan umutları geri getirmek için çalışacağız'' dedi.
Siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye'yi dünyanın en itibarlı, en güçlü, en aktif ülkelerinden biri haline getireceklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çocuklarımıza çağın gerisinde kalmayan bir eğitim, vatandaşlarımıza insanca sağlık hizmeti, sokaklarımıza da asayiş getireceğiz. Bugüne kadar yaptığımız gibi, bu ülkenin insanlarına yakışan, sorumlu ve etkin bir yönetim anlayışı ile üstümüze düşen görevleri yerine getireceğiz.
Türkiye'yi dünyanın birinci ligine taşıyacak olan büyük değişimi yorulmadan, yılgınlığa kapılmadan, aksamaya uğratmadan tamamlayacağız.''
Türkiye'nin, önünde AB konusunda ''açık bir takvim'' olduğunu kaydeden Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP'yi eleştirdi. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Tabii, muhalefet partisinin genel başkanı bunu maalesef çok çok farklı bir zeminlere kaydırmanın gayreti içinde. Bizim AB konusundaki yaklaşımlarımızı, mal bulmuş mağribi gibi buna saldırarak, buna sarılarak, buralardan farklı yorumlar çıkarmanın gayreti içine giriyor. Boşuna bu gayretlerin içine girmesin. Biz ne yaptığımızı, nasıl adım atmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Bunun dersini onlardan alacak halimiz yok. Bunu da açıkça söylemek zorundayız.
Biz, AB müktesebatı içinde yapılması gerekenler ne ise bunu başından beri söyledik; 'iktidarı ile muhalefeti ile yapıyoruz' dedik. Hiçbir zaman kendilerine bu konuda verdikleri destek sebebiyle iltifatımız bir kenara koymadık. Ve bununla ilgili şükranlarımızı kendilerine ifade ettik. Çünkü bu bizim ulusal bir meselemizdi. Buna böyle bakarak yola çıktık.
Aynı düşünceleri, duyguları paylaştığımızı kendileri de bizler de ifade ettik. Şimdi ise bakıyorsunuz; zaman zaman olumsuz yaklaşımlar içinde adeta bu attığımız adımlardan sanki ihrab (kaçmaya mecbur kılma) ediyormuşuz gibi bir ifade ile bir suçlama içine girmek... Kendileri de yaptıklarından pişmanlarmış gibi bir edanın içine girmek... Bunlar yanlış şeyler.''
Başbakan Erdoğan, mevcut takvimi bütün hassasiyetle izlediklerini belirterek, gerek siyasiler, gerek teknokrat ve gerekse bürokratlar olarak gerekli adımları atmaya devam ettiklerini söyledi.
''Önümüzde açık bir takvim var. 3 Ekim tarihinde başlayacak müzakere sürecine en iyi şekilde hazırlanmamız gerekiyor. Bu da devam ediyor'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin bu konuda baştan beri samimi, iyi niyetli ve istekli biçimde üzerine düşeni yaptığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti.
''Olmayan problemleri, varmış gibi göstermek, bunun gayreti içine girmek, ülkemizi de milletimize de zarar veriyor. Bunların içine girmemek gerekir. Yapılacak bir şey varsa, bunu tribünlere oynayarak değil, bunu hep birlikte görüşerek yapmamız gerekir.
'Bu bizim meselemiz' diyorsak, 'hep ülkemizin çıkarıdır' diyorsak,beraberce yapmak gerekir. Bugüne kadar bu tür şeyleri, tribünlere taşımak isteyenler o tribünlerden gerekli dersi almıştır.
Artık bu noktada, ülkemizin ortak menfaatleri bizim her şeyimiz olmalıdır. Bunu düşünmeliyiz.
Şunu unutmayalım ki karşımızda tek sesli, tek merkezli, yekpare bir AB olmadığı için zaman zaman AB üyesi bazı ülkelerden, kendi kamuoylarını etkilemeye yönelik olumsuz sesler duyuluyor. Bu sesler bizim metanetimizi, soğukkanlılığımızı dikkatimizi asla dağıtamaz. Biz ne istediğimiz biliyoruz. Türkiye'nin yüzü aktır.
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki bizim bu ülkede 2.5 yıldır sürdürme gayreti içinde olduğumuz değişim, milletimizin ortak iradesinin bir tezahürüdür. Bu büyük değişim iradesi, bir toplumun büyük bir olgunlukla gerçekleştirdiği özeleştiri sürecinin neticesindeortaya çıkmıştır ve sadece bunun için bile saygıyı hak etmektedir.
Türkiye'nin dostu olduğunu söyleyen herkesin bu noktayı iyi düşünmesi ve beyanlarını bu saygı çerçevesinde titizlikle seçmesi gerekir.
Zaman zaman yabancı muhataplarımızın Türkiye'nin bu hassasiyetine,bu hissiyatına uygun düşmeyen tavırlarıyla karşılaştığımız oluyor.
Her zaman söyledik; Türkiye'nin AB üyeliği uzun ince bir yoldur, bu yolda zaman zaman güçlüklerle karşılaşabiliriz. Bu sadece bizim için geçerli değil. Bizden önce katılan ülkelerin de bu yolda çok zorlu süreçleri oldu. Bu süreci İngiltere, İspanya yaşadı... Ve görüşmelerimizde zaman zaman nasıl reddedildiklerini, nasıl veto edildiklerini hep kendileri söylüyorlar. Ama sabır isteyen bir yol olduğunu da söylüyorlar. Ama aynı şeyi biz de bu süreçte yaşadık, yaşıyoruz, bundan sonra da yaşayacağız.
''Başbakan Erdoğan, 17 Aralık sürecinde çok iyi bir sınav verdiklerini belirterek, ''Her meselede aktif diplomatik adımlar atarak iyi niyetimizi, samimiyetimizi ortaya koyduğumuz kanaatini taşıyoruz'' dedi.
Bu başarının, ''kendi kişisel hesaplarına kaydettikleri bir başarı olmadığını'' ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:
''(Ülkemizin başarısıdır) diyerek, iktidarı ile muhalefeti ile herkesi bu başarıya katmamıza rağmen bu rahatsızlık niyedir? Ben bunu anlayamıyorum.
Yaklaşan müzakere sürecini, hem AB'nin hem Türkiye'nin geleceği için bugünden etkilemeye çalışan iyi niyetli herkes, bu sürece olumlu katkılarda bulunmak durumundadır. Unutmayalım ki nihai hedef olarak Türkiye'nin AB üyeliği sadece Türkiye'nin kazançlı çıkacağı bir süreç olmayacaktır. AB'de bu sonuçtan büyük kazanımlar elde edecektir.
İnanıyorum ki yöneteceğimiz müzakere sürecinde birbirimizi çok daha iyi anlayacağız. Medeniyet birikimine neler katabileceğimiz çok daha net olarak kendilerine gösterebileceğiz.''
KIBRIS..
Erdoğan, KKTC'de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değindi. Kıbrıs'ta bir seçim daha yapıldığını ve bu seçimden de bir kez daha demokrasinin galip çıktığını belirten Erdoğan, demokrasi içinde hayatiyetini sürdüren, uluslararası camianın çözümden yana beklentilerine pozitif yaklaşan KKTC'nin artık dünya tarafından da görülmesi gerektiğini vurguladı.
''KKTC'ye uygulanan haksız yaptırımların kaldırılmaması, dünyanın en büyük çelişkisidir'' diyen Erdoğan, bunu, katıldıkları tüm uluslararası toplantılarda muhataplarına anlattıklarını, buna karşılık onların savunacak hiçbir şeyleri olmadığını gördüklerini belirtti. Erdoğan, ''Ama bu noktaya kadar hamdolsun siyasette geldik'' dedi.
KKTC'deki seçimler sebebiyle Rauf Denktaş ile olduğu gibi KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile de dayanışma içinde çalışmaya devam edeceklerini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Kıbrıs'ta yeni bir dönem başlamıştır, bu yeni dönemde de en üst düzeyde işbirliğimiz sürecektir. Bu vesileyle KKTC tarihi boyunca çok değerli hizmetler aldığı sayın cumhurbaşkanı Denktaş'ı tabii ki unutmayacaktır. Artık o Kuzey Kıbrıs'ta bir sembol olmuştur. Sayın Denktaş'a milletim ve şahsım adına şükranlarımı sunmayı borç biliyorum. Aynı zamanda KKTC'nin yeni Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ada tebriklerimi iletiyor, bu önemli görevinde başarılar diliyorum.''
Erdoğan, cumartesi günü 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 85. yılının kutlanacağını hatırlatarak, bu bayram vesilesiyle TBMM'nin tarihi ve kimliği üzerinde yeniden düşünme imkanı bulacaklarını söyledi.
TBMM'nin, Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin kalbi olduğunu vurgulayanErdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu Meclis, Milli Mücadele'yi yürütmüş, Milli Mücadele'nin en zor günlerinde dahi demokrasiden, demokratik müzakere zemininden asla ayrılmamıştır. Bu Meclis, milletin meclisidir; milli irade bu Meclis'te cisimleşmektedir. TBMM'nin itibarı, milletimizin itibarıdır.
TBMM'nin itibarı, demokrasimizin, Cumhuriyetimizin itibarıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadeleyi başlatırken millet egemenliği fikrini hareket noktası olarak belirlemiştir. Amasya Tamimi'nde, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi kararlarında millet egemenliği fikri bariz bir şekilde ifade edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a çıkışının üzerinden bir yıl bile geçmeden TBMM'yi toplamış, Milli Mücadele'nin her safhasını TBMM'nin öncülüğünde gerçekleştirmiştir.
Millet olmak, millet olmanın şuuruyla hareket etmek, bizim en büyük sermayemizdir. Bu şuurla en zor şartların, en sıkıntılı dönemlerin üstesinden geldik. Millet olma şuuruyla hareket ettiğimiz sürece, bundan sonra da üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur. Bu büyük milletin fertleri olarak her birimiz farklı fikirlere, farklı beğenilere sahip olabiliriz.
Bu manada çoğulculuk, milletin zenginliği, dinamizmidir. Bizi millet yapan asıl unsur, bu vatan üzerinde birlikte yaşama irademizdir. Milletimizin her ferdinin bu iradeye sımsıkı bağlı olduğundan hiç kimse şüphe edemez. Tarihimiz, tecrübemiz, böyle bir şüpheye yer bırakmaz.''
Erdoğan, konuşmasını tamamlarken 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutladı.
Başbakan Erdoğan, AK Parti TBMM Grup toplantısından çıkarken basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Erdoğan, son dönemde Avrupa Birliği ile yaptığı açıklamalarla ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:
''CHP'nin, AB ile ilişkileri kopuyor gibi göstermesi yanlış. Bu bizi sıkıntıya sokar. Zaten biz aynı mücadelenin içindeyiz. Aynı hedefleri savunuyoruz. CHP, AB'yi desteklemiyor mu?
Biz ülkenin menfaati, çıkarı için ne gerekiyorsa yaparız. Ben milliyetçiyim ama etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yapmam. Bu ilkelerimizi daha önce de dile getirmiştik.''
