2009-10-01 - 15:59
23. dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla Meclis Genel Kuruluna hitap eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Dünyada eşi benzeri olmayan bir Meclisin çatısı altında bulunmanın onurunu yaşıyoruz. Başka ülkelerde, Meclisler, genellikle bir savaş sonunda kurulmuşken, Meclisimiz Milli Mücadele'ye komuta etmiş ve milletimizin yeniden ayağa kalkışının önderi olmuştur'' dedi.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in konuşmasının ardından kürsüye gelen
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 23. dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla Meclis Genel
Kuruluna hitap etti.
Sözlerine, ''TBMM'nin 23. dönem, dördüncü yasama yılının başlaması
vesilesiyle biraraya gelmiş bulunuyoruz. Yüce Milletimizin varoluş iradesini
yüksek düzeyde temsil etme ayrıcalığına ve onuruna sahip sizleri selamlıyorum''
diyerek başlayan Gül, Yüce Meclisin, kurtuluş ve kuruluş dönemlerinin kuşkusuz en
önemli kurumu olduğunu kaydetti.
Gül, ''Dünyada eşi benzeri olmayan bir Meclisin çatısı altında bulunmanın
onurunu yaşıyoruz. Başka ülkelerde, Meclisler, genellikle bir savaş sonunda
kurulmuşken, Meclisimiz Milli Mücadele'ye komuta etmiş ve milletimizin yeniden
ayağa kalkışının önderi olmuştur'' dedi.
-''MODERN DEMOKRASİLERİN CİDDİ SINAVI...''-
Milli Mücadele'ye rehberlik eden Yüce Meclisin, tüm olumsuz şartlara
göğüs gererek, ulusal egemenliğin ve bağımsızlığın sembolü haline geldiğini dile
getiren Gül, bu nedenle dünyanın tek ''gazi'' Meclisi olduğunu ifade etti. Gül,
sözlerini şöyle sürdürdü:
''En büyük kazanımımız olan Cumhuriyet'in ilanını sağlayan da, onu
takiben gerçekleştirilen reformları yapan da bu Meclis'tir.
Meclisimiz muasır medeniyetin üstüne çıkma hedefinin de en büyük
taşıyıcısı olmuştur ve olmaya devam edecektir. Cumhuriyetimizin kurucu
felsefesini ve geleceğe yürüme iradesini temsil eden demokrasi de Meclisimizde
vücut bulmaktadır.
Hiç unutmamamız gereken gerçek şudur: Muasır medeniyetin siyasi yüzü,
Cumhuriyetimizin sağlam temelleri üzerinde yükselen ve ayrılmaz bir parçası olan
demokrasidir. En güçlü vurgusunu bu çatı altında bulan demokrasi,
Cumhuriyetimizin değişmez ve değiştirilemez niteliği haline gelmiştir.
Demokrasi, erdemini halktan alır. Sadece demokrasilerde, halk, serbest
seçimler yoluyla işbaşına getirdiği temsilciler eliyle yönetilmektedir.
Çağdaş demokrasiler, demokratik ve laik değerler şemsiyesi altında,
politikaları belirleme ve uygulama yetkisinin sandıktan önde çıkana ait olduğu
yönetim biçimleridir. Demokrasilerde, hükümetler çoğunluğun iradesiyle kurulur
ama hükümetlerin yönetim yetkisi sınırsız değildir. Hükümetler, hukukun
üstünlüğüne bağlı kalarak hareket ederler; sayıca çok ya da az olmalarına
bakılmaksızın tüm toplumsal kesimlerin ve tek tek bireylerin hakları da teminat
altındadır. Çağdaş demokrasiler, Anayasal demokrasilerdir; Anayasalar da toplumun
çoğulcu yapısını ve temel hak ve hürriyetleri koruyacak biçimde düzenlenirler.
İnsanlığın siyasi bilincinin bugün geldiği aşamada demokrasileri rakipsiz
kılan, toplumsal ve siyasi farklılıkların bir arada yaşamasına en uygun vasatı
sunma imkanıdır.
Ancak, birlik fikrini koruyarak farklılıkları yönetme, modern
demokrasilerin aynı zamanda en ciddi sınavıdır. Demokratik rejimler, birbirinden
farklı düşünen ve yaşayan bireyleri kucaklayan, çoğunluktan farklı düşünenlerin
de hak ve özgürlüklerini teminat altına alan bir siyasi, kültürel ve hukuki düzen
sunabildiği takdirde başarılı sayılmaktadır.
Milletin birliğini ve millet içindeki çeşitlilikleri aynı derecede
kollamak, birlik ile çeşitliliği birbirinin alternatifi değil, destekleyicisi
olarak konumlandırmak ve korumak modern demokrasilerin omurgasıdır.
Demokratik devlet, millet olmanın esası olan 'birlik' fikrini ve düzenini
güçlü bir biçimde geleceğe taşırken, sosyal ve kültürel farklılıkları ortadan
kaldıran değil, onları zenginlik olarak kabul edip geliştirilmesine imkan
sağlayan devlettir. Demokratik devlet, farklı olanı tek bir kalıp içerisinde
eritmez ve ötekileştirmez; her bir bireyi var olan değerleriyle birlikte koruması
altına alır.''
-''FARKLILIKLARA SAYGIYLA YAKLAŞAN BİRLİK İDEALİ''-
Çağdaş devletin ''toplumsal ve siyasal çeşitliliği korumak için dünya
görüşleri ve siyasi ideolojiler karşısında aynı mesafede durmayı başarabilen
devlet'' olduğunu belirten Gül, ''Nihayet demokratik devlet, herkesin serbestçe
kendi doğrularını oluşturabileceği ve başkalarına zarar vermeden huzur ve refah
içerisinde yaşayabileceği bir siyasi düzeni kurabilen devlettir'' dedi.
Gül, ''Ülkemize, milletimize, devletimize tarihi tecrübemizin ışığında
'biz'den bir gözle bakarsak varolan farklılıklarımızın birer zenginlik;
'yabancılaşmış' bir gözle bakarsak tehdit olduğunu düşünürüz'' diye konuştu. Gül,
şunları kaydetti:
''Yüzlerce yıllık bir tarihin ve devlet geleneğinin varisi olan bizler,
farklılıklarımızın birlikte yaşadığımız uzun asırlar içerisinde birbirimize
sağladığımız katkılar ve milli birliğimizi pekiştiren unsurlar olduğunu
düşünmeliyiz.
Farklılıklarından korkan bir devlet Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef
gösterdiği çağdaşlığı yakalayamaz.
En zor savaş ve yıkım şartları içerisinden, dipdiri bir şekilde vücuda
gelen Cumhuriyetimiz, bu toprakları kendilerine vatan bilen farklı renklerin
kendi çatısı altında ayrılmaz bir biçimde kaynaşmasıyla kurulmuştur. Bu
toprakları kendine vatan kılan farklı renklerin kaynaşmasıyla millet dediğimiz
renk vücuda gelmiş ve tarihe damgasını vurmuştur. Dünya milletleri içinde
müstesna bir yere sahip olan milletimiz 'farklılıklara saygıyla yaklaşan birlik
ideali'nin tecessüm etmiş halidir.
Bugün, bu temel kabullerde yapılacak bir yanlışlık, farklılıklarıyla
büyüyen bir Türkiye yerine, enerjisini heba eden bir Türkiye tablosu ortaya
çıkarır.
Cumhuriyetimizi var eden değerler milletimizin değerleridir. Milletimizin
nitelikleri, devletimizin de temel nitelikleridir. Milletimiz Cumhuriyetimize,
Cumhuriyetimiz de milletimize artık tartışılmayacak şekilde ram olmuştur.
Kuşkusuz bugünün dünyasında 'çeşitlilik içinde birliğin nasıl
sağlanabileceği' en temel tartışma konularındandır. Bu tartışmaları sağlıklı bir
biçimde yürüten milletler geleceğe damga vuracaklar; tartışmaları bastıran
toplumlar ise kendi içlerine kapanarak tarihin gerisine düşeceklerdir.''
-''MİLLETİMİZİN MAYASINA GÜVENİM TAM''-
Müthiş bir dinamizme sahip toplumun önünde yürütülen tartışmaların, dile
getirilen önerilerin, ifade edilen kaygıların, eleştirileri ve sorunlara çözüm
arayışlarını dikkatle izlediğini söyleyen Gül, uzlaşma kültürünü ortadan kaldıran
ve aşırılıkları kışkırtan sonuçlar doğurmadığı sürece bunları ''demokratik
çoğulcu zihniyetin gelişmesi bakımından çok değerli bulduğunu'' kaydetti.
Son dönemde, siyaset ve toplum hayatının tartışma konularının başında
''devlet ve kültürel farklılıklar ilişkisi'' geldiğini belirten Cumhurbaşkanı
Gül, bugün, devlet ve kültürel farklılıkları, çağın ruhuna uygun bir biçimde
düzenleme arayışlarında, özellikle yöntem düzeyinde, saydam ve katılımcı bir
tutum sergilenmesi gerektiğini ifade etti.
''Unutmayalım ki, büyük devletler, temel niteliklerinden taviz vermeden
çağa ayak uydurma yeteneği olan devletlerdir. Büyük milletler, devlet ve kültürel
farklılıklar ilişkisini tarihin çeşitli dönemlerinde tazeleyerek ve güncelleyerek
yollarına devam etme yeteneği gösterenlerdir'' diyen Gül, şöyle devam etti:
''Bugün, devletimizin temel nitelikleri ve üniter yapısı korunarak,
devlet ve çeşitlilik arzeden etnik, dini, kültürel gruplar arasındaki ilişkilerin
çağın ruhuna uygun bir biçimde geliştirilmesi amacına dönük bir tartışma
sürecinden geçiyoruz. Bu süreç, millet olma bilincimizin güçlenmesine hizmet
edecektir. Milletimizden gelen demokratik taleplerin doyurucu bir biçimde
karşılanması devletin varoluş sebebidir. Anadolu'nun tüm tarihi mirasını korumak
devletin Anayasal görevidir. Siyasi açıdan da birliğimizi ve dirliğimizi
güçlendirecek bir yenilenmedir.
Demokrasinin geliştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla
bağlı olma duygusunu ve milletimize aidiyet bilincini güçlendirmenin tek
yoludur.
Milletimizin mayasına olan sonsuz güvenim, bana, bu tartışmalar yoluyla
daha güçlü bir devlete ve daha çağdaş bir demokrasiye sahip olma yolunda büyük
umutlar veriyor.
Unutmayalım, farklılıkları ayrılık vesilesi görmenin de, birlik ve
beraberlikten herkesin birbirinin aynı olduğu bir toplum yapısını anlamanın da bu
çağda yeri yoktur.
Doğal bir durum olan, etnik, dini ve kültürel farklılıkları, uç ayrılıkçı
fikirlerin zemini haline getirenler çağın gerisinde duruyorlar demektir.
Birlik ve beraberlikten herkesin tek tip bir kalıp içinde erimesini
anlayanlar da, çağın ruhuna aykırı davranıyorlar demektir.''
-BİRLİK VE DİRLİK FARKLI NEHİRLERLE BESLENİR-
''Türkiye'de bugün tartışılan sorunların büyük bir bölümü, demokrasinin
yetersiz uygulanmasından kaynaklanmış sorunlardır. O halde çözüm, demokrasimizin
standartlarını yükseltmektir'' diyen Gül, şunları kaydetti:
''Cumhuriyetimizin ilelebet payidar olmasının yolu da demokrasiyi
güçlendirmekten geçmektedir.
Siyasi bilincin ve demokrasinin yetkin olduğu bir toplumda, 'çeşitlilik
içinde birlik' ilkesi, o ülkenin kuvvet kaynağı olur. Birliğimiz ve dirliğimiz
farklı nehirlerle beslenen ve güçlenen bir okyanus haline gelir.
Kendi vatandaşlarını tek bir kalıp içinde erimeye zorlayan ülkelerin, en
başta kendi birlik ve dirliklerine zarar verdikleri gibi, dünya sahnesinde de
ciddiye alınmadıklarını görüyoruz.
Etnisite ya da din adına kamplaşarak birlik fikrinden uzaklaşan toplumlar
da büyük acılarla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Bunu görmek için fazla uzaklara
da bakmaya gerek yoktur. Sınırlarımızın hemen ötesinde yaşananlar herkes için
ibret vesilesi olmalıdır.
Türkiye, çağdaş bir ülke olarak farklılıklara saygı temelinde kendi
sorunlarını kendisi çözebilecek sağlam bir siyasi kültüre ve engin bir devlet
tecrübesine sahiptir.''
***Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 23. dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla Meclis Genel Kurulunda yaptıkları konuşmanın tamamı haberimizin **İLGİLİ DOKÜMANLAR** bölümünde yer almaktadır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 23. dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla Meclis Genel
Kuruluna hitap etti.
Sözlerine, ''TBMM'nin 23. dönem, dördüncü yasama yılının başlaması
vesilesiyle biraraya gelmiş bulunuyoruz. Yüce Milletimizin varoluş iradesini
yüksek düzeyde temsil etme ayrıcalığına ve onuruna sahip sizleri selamlıyorum''
diyerek başlayan Gül, Yüce Meclisin, kurtuluş ve kuruluş dönemlerinin kuşkusuz en
önemli kurumu olduğunu kaydetti.
Gül, ''Dünyada eşi benzeri olmayan bir Meclisin çatısı altında bulunmanın
onurunu yaşıyoruz. Başka ülkelerde, Meclisler, genellikle bir savaş sonunda
kurulmuşken, Meclisimiz Milli Mücadele'ye komuta etmiş ve milletimizin yeniden
ayağa kalkışının önderi olmuştur'' dedi.
-''MODERN DEMOKRASİLERİN CİDDİ SINAVI...''-
Milli Mücadele'ye rehberlik eden Yüce Meclisin, tüm olumsuz şartlara
göğüs gererek, ulusal egemenliğin ve bağımsızlığın sembolü haline geldiğini dile
getiren Gül, bu nedenle dünyanın tek ''gazi'' Meclisi olduğunu ifade etti. Gül,
sözlerini şöyle sürdürdü:
''En büyük kazanımımız olan Cumhuriyet'in ilanını sağlayan da, onu
takiben gerçekleştirilen reformları yapan da bu Meclis'tir.
Meclisimiz muasır medeniyetin üstüne çıkma hedefinin de en büyük
taşıyıcısı olmuştur ve olmaya devam edecektir. Cumhuriyetimizin kurucu
felsefesini ve geleceğe yürüme iradesini temsil eden demokrasi de Meclisimizde
vücut bulmaktadır.
Hiç unutmamamız gereken gerçek şudur: Muasır medeniyetin siyasi yüzü,
Cumhuriyetimizin sağlam temelleri üzerinde yükselen ve ayrılmaz bir parçası olan
demokrasidir. En güçlü vurgusunu bu çatı altında bulan demokrasi,
Cumhuriyetimizin değişmez ve değiştirilemez niteliği haline gelmiştir.
Demokrasi, erdemini halktan alır. Sadece demokrasilerde, halk, serbest
seçimler yoluyla işbaşına getirdiği temsilciler eliyle yönetilmektedir.
Çağdaş demokrasiler, demokratik ve laik değerler şemsiyesi altında,
politikaları belirleme ve uygulama yetkisinin sandıktan önde çıkana ait olduğu
yönetim biçimleridir. Demokrasilerde, hükümetler çoğunluğun iradesiyle kurulur
ama hükümetlerin yönetim yetkisi sınırsız değildir. Hükümetler, hukukun
üstünlüğüne bağlı kalarak hareket ederler; sayıca çok ya da az olmalarına
bakılmaksızın tüm toplumsal kesimlerin ve tek tek bireylerin hakları da teminat
altındadır. Çağdaş demokrasiler, Anayasal demokrasilerdir; Anayasalar da toplumun
çoğulcu yapısını ve temel hak ve hürriyetleri koruyacak biçimde düzenlenirler.
İnsanlığın siyasi bilincinin bugün geldiği aşamada demokrasileri rakipsiz
kılan, toplumsal ve siyasi farklılıkların bir arada yaşamasına en uygun vasatı
sunma imkanıdır.
Ancak, birlik fikrini koruyarak farklılıkları yönetme, modern
demokrasilerin aynı zamanda en ciddi sınavıdır. Demokratik rejimler, birbirinden
farklı düşünen ve yaşayan bireyleri kucaklayan, çoğunluktan farklı düşünenlerin
de hak ve özgürlüklerini teminat altına alan bir siyasi, kültürel ve hukuki düzen
sunabildiği takdirde başarılı sayılmaktadır.
Milletin birliğini ve millet içindeki çeşitlilikleri aynı derecede
kollamak, birlik ile çeşitliliği birbirinin alternatifi değil, destekleyicisi
olarak konumlandırmak ve korumak modern demokrasilerin omurgasıdır.
Demokratik devlet, millet olmanın esası olan 'birlik' fikrini ve düzenini
güçlü bir biçimde geleceğe taşırken, sosyal ve kültürel farklılıkları ortadan
kaldıran değil, onları zenginlik olarak kabul edip geliştirilmesine imkan
sağlayan devlettir. Demokratik devlet, farklı olanı tek bir kalıp içerisinde
eritmez ve ötekileştirmez; her bir bireyi var olan değerleriyle birlikte koruması
altına alır.''
-''FARKLILIKLARA SAYGIYLA YAKLAŞAN BİRLİK İDEALİ''-
Çağdaş devletin ''toplumsal ve siyasal çeşitliliği korumak için dünya
görüşleri ve siyasi ideolojiler karşısında aynı mesafede durmayı başarabilen
devlet'' olduğunu belirten Gül, ''Nihayet demokratik devlet, herkesin serbestçe
kendi doğrularını oluşturabileceği ve başkalarına zarar vermeden huzur ve refah
içerisinde yaşayabileceği bir siyasi düzeni kurabilen devlettir'' dedi.
Gül, ''Ülkemize, milletimize, devletimize tarihi tecrübemizin ışığında
'biz'den bir gözle bakarsak varolan farklılıklarımızın birer zenginlik;
'yabancılaşmış' bir gözle bakarsak tehdit olduğunu düşünürüz'' diye konuştu. Gül,
şunları kaydetti:
''Yüzlerce yıllık bir tarihin ve devlet geleneğinin varisi olan bizler,
farklılıklarımızın birlikte yaşadığımız uzun asırlar içerisinde birbirimize
sağladığımız katkılar ve milli birliğimizi pekiştiren unsurlar olduğunu
düşünmeliyiz.
Farklılıklarından korkan bir devlet Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef
gösterdiği çağdaşlığı yakalayamaz.
En zor savaş ve yıkım şartları içerisinden, dipdiri bir şekilde vücuda
gelen Cumhuriyetimiz, bu toprakları kendilerine vatan bilen farklı renklerin
kendi çatısı altında ayrılmaz bir biçimde kaynaşmasıyla kurulmuştur. Bu
toprakları kendine vatan kılan farklı renklerin kaynaşmasıyla millet dediğimiz
renk vücuda gelmiş ve tarihe damgasını vurmuştur. Dünya milletleri içinde
müstesna bir yere sahip olan milletimiz 'farklılıklara saygıyla yaklaşan birlik
ideali'nin tecessüm etmiş halidir.
Bugün, bu temel kabullerde yapılacak bir yanlışlık, farklılıklarıyla
büyüyen bir Türkiye yerine, enerjisini heba eden bir Türkiye tablosu ortaya
çıkarır.
Cumhuriyetimizi var eden değerler milletimizin değerleridir. Milletimizin
nitelikleri, devletimizin de temel nitelikleridir. Milletimiz Cumhuriyetimize,
Cumhuriyetimiz de milletimize artık tartışılmayacak şekilde ram olmuştur.
Kuşkusuz bugünün dünyasında 'çeşitlilik içinde birliğin nasıl
sağlanabileceği' en temel tartışma konularındandır. Bu tartışmaları sağlıklı bir
biçimde yürüten milletler geleceğe damga vuracaklar; tartışmaları bastıran
toplumlar ise kendi içlerine kapanarak tarihin gerisine düşeceklerdir.''
-''MİLLETİMİZİN MAYASINA GÜVENİM TAM''-
Müthiş bir dinamizme sahip toplumun önünde yürütülen tartışmaların, dile
getirilen önerilerin, ifade edilen kaygıların, eleştirileri ve sorunlara çözüm
arayışlarını dikkatle izlediğini söyleyen Gül, uzlaşma kültürünü ortadan kaldıran
ve aşırılıkları kışkırtan sonuçlar doğurmadığı sürece bunları ''demokratik
çoğulcu zihniyetin gelişmesi bakımından çok değerli bulduğunu'' kaydetti.
Son dönemde, siyaset ve toplum hayatının tartışma konularının başında
''devlet ve kültürel farklılıklar ilişkisi'' geldiğini belirten Cumhurbaşkanı
Gül, bugün, devlet ve kültürel farklılıkları, çağın ruhuna uygun bir biçimde
düzenleme arayışlarında, özellikle yöntem düzeyinde, saydam ve katılımcı bir
tutum sergilenmesi gerektiğini ifade etti.
''Unutmayalım ki, büyük devletler, temel niteliklerinden taviz vermeden
çağa ayak uydurma yeteneği olan devletlerdir. Büyük milletler, devlet ve kültürel
farklılıklar ilişkisini tarihin çeşitli dönemlerinde tazeleyerek ve güncelleyerek
yollarına devam etme yeteneği gösterenlerdir'' diyen Gül, şöyle devam etti:
''Bugün, devletimizin temel nitelikleri ve üniter yapısı korunarak,
devlet ve çeşitlilik arzeden etnik, dini, kültürel gruplar arasındaki ilişkilerin
çağın ruhuna uygun bir biçimde geliştirilmesi amacına dönük bir tartışma
sürecinden geçiyoruz. Bu süreç, millet olma bilincimizin güçlenmesine hizmet
edecektir. Milletimizden gelen demokratik taleplerin doyurucu bir biçimde
karşılanması devletin varoluş sebebidir. Anadolu'nun tüm tarihi mirasını korumak
devletin Anayasal görevidir. Siyasi açıdan da birliğimizi ve dirliğimizi
güçlendirecek bir yenilenmedir.
Demokrasinin geliştirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla
bağlı olma duygusunu ve milletimize aidiyet bilincini güçlendirmenin tek
yoludur.
Milletimizin mayasına olan sonsuz güvenim, bana, bu tartışmalar yoluyla
daha güçlü bir devlete ve daha çağdaş bir demokrasiye sahip olma yolunda büyük
umutlar veriyor.
Unutmayalım, farklılıkları ayrılık vesilesi görmenin de, birlik ve
beraberlikten herkesin birbirinin aynı olduğu bir toplum yapısını anlamanın da bu
çağda yeri yoktur.
Doğal bir durum olan, etnik, dini ve kültürel farklılıkları, uç ayrılıkçı
fikirlerin zemini haline getirenler çağın gerisinde duruyorlar demektir.
Birlik ve beraberlikten herkesin tek tip bir kalıp içinde erimesini
anlayanlar da, çağın ruhuna aykırı davranıyorlar demektir.''
-BİRLİK VE DİRLİK FARKLI NEHİRLERLE BESLENİR-
''Türkiye'de bugün tartışılan sorunların büyük bir bölümü, demokrasinin
yetersiz uygulanmasından kaynaklanmış sorunlardır. O halde çözüm, demokrasimizin
standartlarını yükseltmektir'' diyen Gül, şunları kaydetti:
''Cumhuriyetimizin ilelebet payidar olmasının yolu da demokrasiyi
güçlendirmekten geçmektedir.
Siyasi bilincin ve demokrasinin yetkin olduğu bir toplumda, 'çeşitlilik
içinde birlik' ilkesi, o ülkenin kuvvet kaynağı olur. Birliğimiz ve dirliğimiz
farklı nehirlerle beslenen ve güçlenen bir okyanus haline gelir.
Kendi vatandaşlarını tek bir kalıp içinde erimeye zorlayan ülkelerin, en
başta kendi birlik ve dirliklerine zarar verdikleri gibi, dünya sahnesinde de
ciddiye alınmadıklarını görüyoruz.
Etnisite ya da din adına kamplaşarak birlik fikrinden uzaklaşan toplumlar
da büyük acılarla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Bunu görmek için fazla uzaklara
da bakmaya gerek yoktur. Sınırlarımızın hemen ötesinde yaşananlar herkes için
ibret vesilesi olmalıdır.
Türkiye, çağdaş bir ülke olarak farklılıklara saygı temelinde kendi
sorunlarını kendisi çözebilecek sağlam bir siyasi kültüre ve engin bir devlet
tecrübesine sahiptir.''
***Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 23. dönem 4. yasama yılının açılışı dolayısıyla Meclis Genel Kurulunda yaptıkları konuşmanın tamamı haberimizin **İLGİLİ DOKÜMANLAR** bölümünde yer almaktadır.
