2005-03-22 - 12:10
BAŞBAKAN VEKİLİ GÜL:''VATAN İÇİN OMUZ OMUZA ŞEHİT OLANLARIN ÇOCUKLARININ ARASINDAN NE YAZIK Kİ BUGÜNLERDE BUNUN FARKINDA OLMAYANLARIN ÇIKTIĞINI GÖRÜYORUZ''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışında olması nedeniyle AK Parti Grubu'nda Başbakan Vekili Gül konuştu.
Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, memleketin değişik yerlerinden yüz binlerce insanın vatan ve değerler uğruna şehit olduğunu belirterek, ''Ne yazık ki bugünlerde o gün omuz omuza şehit olanların çocuklarının arasından bunun farkında olmayanların çıktığını görüyoruz'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yurtdışında olması nedeniyle AK Parti Grubu'nda Başbakan Vekili Gül konuştu.

Gül, Çanakkale Zaferi'nin 90. yıldönümünü dolayısıyla geçen hafta gerçekleştirilen anma törenlerine işaret ederken, 2003'te çıkarılan yönetmelikle 18 Mart'ın Şehitler Günü olarak belirlendiğini ve bu kapsamda bütün şehitlerin törenlerle anıldığını söyledi.

''Çanakkale deyince hepimizin içinden bir sızı geçer'' diyen Başbakan Vekili Gül, 90 yıl önce memleketin en yetişmiş 250 bin dolayındaki evladının şehit verildiğini vurguladı. Çanakkale'de verilen şehitler için duyulan hissiyatı milli Şair Mehmet Akif Ersoy'un, Çanakkale şehitleri için yazdığı şiirde ifade ettiğini kaydeden Gül, vatan için verilen canları, vatanın kendiliğinden değil,bu şehitler sayesinde yurt olduğunu çocuklara, gelecek nesillere
anlatmanın herkesin görevi olduğunu vurguladı. Gül, düşmanlık veya kin aşılamak için değil, tam tersi vatan sevgisini çocuklara aşılamak için her yıl Şehitler Günü'nün tekrarlanacağını belirtti.

''KİN VE NEFRET AŞILAMAK İÇİN DEĞİL''
Hükümet'in Çanakkale ve şehitlere verdiği önem doğrultusunda, Gelibolu Yarımadası'nı düzenlemek için 2003 yılında bir komite oluşturduğunu anımsatan Başbakan Vekili Gül, çalışmalar kapsamında 28 tane gerçek şehitlik alanının tespit edildiğini, 120 kilometre asfalt yol yapıldığını, bilgi merkezleri oluşturulduğunu anlattı. Düzenleme çalışmaları için 20 trilyon lira harcandığını ve harcamaların devam edeceğini de bildiren Gül, Çanakkale Savaşı'nı en iyi şekilde canlandıracak simülasyon merkezini kurma çalışmalarının da en kısa sürede bitirileceğini ifade ederken, ''Bütün bunlar vatan sevgisini aşılamak, içinde bulunduğumuz vatanın değerini çocuklarımıza anlatmak içindir. Yoksa kin ve nefret aşılamak için değil'' diye konuştu.

Başbakan Vekili Gül, Avrupa'nın değişik ülkelerinde, Bakü'den Balkanlar'a, Bağdat'tan Suriye, Tel Aviv ve Filistin'e kadar birçok yerde Türk şehitlikleri bulunduğuna işaret ettiği ve alkışlar arasında sürdürdüğü konuşmasında şunları söyledi:

''Buralarda isimleri görürsünüz; Ahmetler, Mehmetler, Hasanlar... Bir şey daha görürsünüz, doğum yerlerini... Kimi Erzurum'dandır, kimi İzmir'dendir, kimi Diyarbakır'dandır, kimi Kudüs'tendir, kimi Saraybosna'dandır. Omuz omuza, değerlerimiz için vatanımız için şehit olanlar... O zamanlar bütün bu vatan, millet sevgisi ay yıldızlı bayrakla sembolize edilmiş... Ne yazık ki bugünlerde o gün omuz omuza şehit olanların çocuklarının arasından bunun farkında olmayanların çıktığını görüyoruz. O gün atalarımız ay yıldızlı bayrak için şehit olurken bugün bazı bedbahtlar, bazı zavallılar bu bayrağı yere düşürüyorlar ne yazık ki....''

ERMENİ İDDİALARINA ALET OLAN ÜLKELERE ÇAĞRI
Gül, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili yaşanan gelişmelere de değindi.

Türk ve Ermeni halklarının bin yıl boyunca birlikte yaşadıklarını hatırlatan Gül, iki halkın bu süre içerisinde birbirlerinin kültürüne ve güvenliğine katkıda bulunduklarını söyledi.

Ermenilerin Osmanlı devleti döneminde üst düzeyde görev yaptıklarını kaydeden Gül, şunları ifade etti:

''Ermeni kilisesi Osmanlı döneminde kurulmuş, dili ve dini korunmuş ve geliştirilmiştir. Bu gerçekler, başta Ermeni vatandaşlarımız olmak üzere meseleye dürüst ve objektif bakan insanların, bir çok tarihçi ve araştırmacıların gözünden kaçmamıştır. Ama buna rağmen ne yazık ki bütün bu gerçeklere rağmen Türkiye'ye karşı bir düşmanlık yapıldığını çok iyi görüyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde başta Türkler olmak üzere Osmanlı toplumunu oluşturan unsurların yaşadığı acı ve tehlikeler ise tarihin bir başka gerçeğidir. O yıllarda bu topraklar üzerinde herkes büyük sıkıntılar çekmiştir. Balkanlardan yüzyıllardır yurt ettiğimiz, şahitler verdiğimiz, çift çift kubbeler serptiğimiz, camiler yaptığımız, gerdanlık gibi köprüler yaptığımız bütün topraklardan çekilirken yaşadığımız acılar... Bunlar acı değil miydi? Onun için bugün konuşurken (şurada yaşayan insandan daha fazla insan Türkiye'de var), (şurada yaşayan kişiden daha çoğunu Türkiye'de bulursunuz) derken bir gerçeği bir acıyı ifade etmiyor muyuz?''

Bütün bunların tarihi gerçekler olduğuna işaret eden Gül, herkesin ailesinde, dedelerinin, ninelerinin maruz kaldığı göç, esaret, sürgün, katliam, şahadet, salgın hastalık ve açlık hikayelerinin anlatıldığını söyledi.

DİASPORA
Gül, binlerce Osmanlı tebaasının çektiği acıların belgeleri ve kanıtlarının mevcut olduğunu ifade ederek, sözde soykırım iddialarını ortaya atanların 90 yıl önce birbirine alet olan, birbirini kışkırtan emperyalist çevreler ile şovenist Ermeni milliyetçileri olduğunu kaydetti. Bunların geçmişte yaşananlardan ders almadıklarını ve benzer kışkırtmaları tekrarlama peşinde olduklarını üzülerek gördüklerini belirten Gül, şöyle devam etti:

''ABD ve Avrupa'da yaşayan Ermeni diasporasının hepsinin keyfi yerinde. Azınlıktalar. Azınlıkta oldukları için azınlık şuuru ve güçlerini korumak için onların eline bir alet gerekiyordu. İstismar edecekleri bir konu gerekiyordu. Ayrıca suçlular. Çünkü, Ermenistan'a gidip oraya yardım etmiyorlar. Bulundukları yerde konforlu bir şekilde hayat sürüyorlar. Bir taraftan suçluluğu gidermek, bir taraftan oradaki varlıklarını daha da geliştirmek ve azınlık güçlerini en iyi şekilde kullanmak için bu konuyu istismar ediyorlar.

Ama ne yazık ki bazı parlamentolar çok yanlış kararlar aldılar. Bu yanlış kararların nasıl alındığını biliyoruz. Bu yanlış kararlar, bütün milletvekillerinin toplanıp, tartışmasıyla alınmadı. Bir nevi baskın usulü, meclislerinde çok az milletvekilinin bulunduğu ve organize şekilde alınan kararlar. Bütün bunlara tepkimizi en iyi şekilde gösterdik ve göstermeye devam edeceğiz.''

SOYKIRIM
Soykırımın, bir insanlık suçu olduğunu kaydeden Gül, bunun kolay kolay dile alınabilecek bir suç olmadığına dikkati çekti. Soykırımın, herkesin, her önüne gelene atfedebileceği basit bir suç olmadığını ifade eden Gül, 1948 yılında BM'de Türkiye'nin de taraf olduğu bir sözleşme ile soykırımın tanımlandığını hatırlattı.

Soykırımla ilgili ceza ve hükümlerin TCK'nın da bir parçası haline geldiğini anlatan Gül, ''bir eylemin soykırım sayılması için bir ulusal, etnik, ırksal veya dini grubun tamamen veya kısmen ortadan kaldırmak kastıyla bu grubun üyelerini öldürmek, fiziki zarar vermek veya bunlara yol açmak gerekmektedir'' dedi.

Gül, bu tanıma göre soykırımın, bir insanını sadece Ermeni olduğu için başkaca hiçbir gerekçe aranmaksızın öldürülmesi anlamına geldiğini ifade ederek, ''Peki böyle bir şey bizim tarihimizde olmuş mudur? Olduysa Ermeni kiliseleri ne geziyor? Ermeni vatandaşlarımız ne geziyor? Olduysa, Ermenilerin Osmanlı'da en üst düzey görevlere gelmesi nasıl mümkün oluyor?'' diye konuştu.

İddiaların hepsini ''safsata ve iftira'' olarak nitelendiren Gül, şöyle konuştu:

''Bunlara alet olan parlamentolara, bunlara alet olan ülkelere bir çağrımız vardı: Madem ki böyle suçlamalar yapabiliyorsunuz, o zaman tabii ki bunun hesabını vereceksiniz, bunu da ispatlayacaksınız.

Biz, herkesi davet ettik, bütün arşivlerimizi de açtık. Bütün bilim adamlarına çağrıda bulunduk. Ermeni bilim adamlarını da çağırdık. Fransızları, Amerikalıları, İngilizleri de çağırdık. Gelin, biz arşivlerimizi nasıl sonuna kadar açıyorsak aynı şekilde Leningrad'daki arşivlerle, İngiltere'deki, Paris'teki arşivlerle Ermenistan'daki arşivler açılsın.

O bakımdan başımız daima diktir. Eğer bu memlekette bir acı, trajedi yaşanmışsa hep beraber yaşanmıştır. Hepimizin burada dedeleri vardır. Hepimiz bunları kulaktan kulağa duymuşuzdur ve tabii ki hepimiz ailesinde olmuştur bu üzüntüler.

O bakımdan bunları istismar edenler buna devam edeceklerdir. Ama bunlara alet olanların muhakkak kendilerine gelmeleri gerekir. Hesaplarını iyi görmeleri gerekir. Bir suçlama yapılırken, suçlamanın sonucunun neye gideceğinin hesabını da iyi yapmaları gerekir.''

Gül, bundan sonra TBMM ve Hükümetin bu konularda çok daha aktif faaliyetler içinde olacağını söyledi.

''HÜKÜMETİMİZİN AB KARARLILIĞI AYNEN DEVAM EDİYOR''
Gül, son günlerde bazı medya organlarında ''Hükümet AB hedefinden ayrılıyor mu? Acaba Hükümet AB heyecanını kaybetti mi?'' gibi soruların yer aldığını hatırlatarak, işin içinde olan bir insan olarak bu başlıklar karşısında hayretler içinde kaldığını söyledi.

Bir bakıma bu yöndeki haberlerin ''sevindirici'' olduğunu ifade eden Gül, ''Çünkü, AB'ye sahip çıkma açısından bazı yazar arkadaşların bu şekilde bir heyecana gelmeleri bir bakıma sevindirici. Sahip çıkmaları açısından, kraldan çok kralcı olmalarına ben büyük bir memnuniyetle bakıyorum'' diye konuştu.

Hükümet'in AB konusundaki kararlılığının aynen devam ettiğini, AB süreci ile ne kazanıldığının farkında olduğunu anlatan Gül, şunları söyledi:

''AB sürecinin birinci amacı şudur: Kendi halkımızı, milletimizi AB standartlarında bir hayat seviyesine ulaştırmaktır. AB ülkelerindeki hayat seviyesine kendi halkımızı ulaştırmak hepimizin hedefi değil midir? Eğitimde, sağlıkta, çevrede, ulaşımda herhangi bir AB ülkesinde olduğu gibi olmasını istemiyor muyuz ülkemizin? Ülkemizin kalkınmışlık seviyesinin tüm bölgelerinde aynı olması hepimizin arzusu değil mi? Hayat standartlarımızı o noktaya getirmek hepimizin arzusu değil mi? AB, bu yüzden bizim için önemlidir. Sadece siyasi kriterler anlamında, sadece demokratik hak ve özgürlükler anlamında AB seviyesine çıkmak olarak görmeyin. Şüphesiz ki bu şart. Bunu zaten yapıyoruz.

Bunu zayıflatmamız mümkün değil. İsviçre gibi Norveç gibi AB'ye üye olmayan ülkeler var. O ülkeler AB ülkelerinden daha zengin ülkeler. Biz öyle değiliz ki.

Hükümet olarak, bu konu birinci önceliğimiz olarak devam etmektedir.''

FAİZLER
Gül, 17 Aralık'tan bu yana AB sürecinin kazancını da gördüklerini anlatarak, ''17 Aralık'tan sonra hükümetin bir pişmanlığı, milletimize karşı bir mahcubiyeti sözkonusu değildir'' dedi. 17 Aralık sürecinden sonra halkın büyük bir kazancı olduğunu bildiren Gül, ''17 Aralık'tan bir gün önce Türkiye yüzde 23 faizle borçlanıyordu. Bugün geldiğimiz nokta ise yüzde 16'' diye konuştu.

Bir puanlık faizin Türkiye'ye yıllık 2.5 milyar dolar tasarruf sağladığını kaydeden Gül, Hükümet'in bu süreci hafife almasının söz konusu olamayacağını bildirdi.

AB ile ilgili son temasları hakkında da bilgi veren Gül, bu konuda bir zayıflama ve geriye gitmenin sözkonusu olmadığını söyledi.

Gül, Başbakan Erdoğan'ın 12 kez Brüksel'e gittiğini, 5 kez AB zirvesine katıldığını ve bütün AB başkentlerini gezdiğini hatırlatarak, ''Bütün AB başkentlerini tek tek gezen tek başbakan. Daha önce hangi başbakan gitmiş?'' diye konuştu.

Kendisinin 16 kez Brüksel'e gittiğini ve 13 kez de Avrupa'nın diğer şehirlerindeki toplantıya katıldığını anlatan Gül, şöyle devam etti:

''Ne oldu, hayrola? Afrika'da iki ülkeyi ziyaret etti diye Türkiye istikametini şaşırmış oluyor... Hayretler içinde kalmak gerekir bu sözler karşısında. Avrupa'dan hiçbir lider Afrika ülkelerine gitmiyor mu? Veya Afrika'ya gidince Afrika AB'nin karşısına mı çıkarılmış? Ne olmuş?

O kişilere bakarsanız, Türkiye'nin komşuları ile yaptığı ilişkiler de çok tehlikeli. Çok tehlikeli... Ama ben size bir misal vereyim. 2002 yılında Türkiye'nin komşularına yaptığı ihracat 4 milyar dolar. 2004 yılı sonunda bu rakam 10 milyar dolara çıkmıştır. Yani yüzde 140 artış göstermiştir. Ne yapsaydık yani? (Biz kendi sınırlarımız içinde kalalım. Birisi önden gitsin biz de ondan sonra gidelim mi) dememiz gerekirdi? (ABD Başkanı, Fransa Başkanı ziyaret etsin ondan sonra biz ziyaret edelim mi) diyecektik? Böyle bir yanlış anlayış nasıl oluşur bilmemiz mümkün değil.

Önümüzde hafta Başbakanımız Mağrip ülkelerine gidecek yine aynı şeyi göreceksiniz. Hiç kimse hatırlatmayacak, (Hafta içi Brüksel'den geldi, şimdi oraya gidiyor) demeyecekler. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Bildiğimiz yolda kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.''

Son günlerde medyadan dile getirilen ''Türkiye neredeyse bitmiş tükenmiş'' şeklindeki yorumlar karşısında hayrete düştüğünü ifade eden Gül, ''Türkiye 35 sene enflasyonla yaşadı. Şimdi Türkiye'nin sorunları, öncelikleri değişti'' dedi.

İnsanların üç sene önce en büyük sorun olarak enflasyonu dile getirdiklerini anlatan Gül, enflasyonun bugün yüzde 8 seviyesine çekildiğini söyledi.

İşsizlikle ilgili eleştirilere de değinen Gül, ''tabii ki işsizlik var. Acaba AK Parti iktidara gelmeseydi işsizlik ne olurdu? Hangi noktalarda olurdu?'' diye sordu.

Türkiye'nin borç miktarının arttığı yolunda da eleştireler yapıldığını ifade eden Gül, Türkiye'nin borcuna karşılık gelirinin de arttığını kaydetti. Hükümeti devralmadan önce borcun GSMH'ye oranının yüzde 90 olduğunu, Hükümetleri döneminde bu oranın yüzde 63'e düştüğünü belirten Gül, ''halkın gözünü hiç kimse boyamaya kalkmasın. Halk kendi hayatına bakıyor ve ona göre karar veriyor. Eskiden olduğu gibi çalışmadan, alın teri dökmeden kazanma dönemleri bitti. Faizlerden yüzde 70 kazanma dönemi bitti. Halk bunu çok iyi biliyor. İstedikleri kadar konuşsunlar, istedikleri kadar uğraşsınlar. Hükümetimiz kendinden emindir'' diye konuştu.

Esnafın kepenk kapattığı, kasalarını attığı ve insanların Türk parası taşımaktan utandıkları günlerin hatırlanmasını isteyen Gül, yollarına bildikleri istikamette devam edeceklerini söyledi.