GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 6/10/2020 tarihli ve 1263 sayılı Kararı'yla uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 31/10/2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1696) münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:8
Tarih:19.10.2021

HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubum adına, Cumhurbaşkanlığının Mali ve Orta Afrika'ya asker gönderme tezkeresini konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet yok tabii ki, iktidardan da çok kimse yok. Böyle, biraz boşluğa konuşacağız her zaman yaptığımız gibi. Zaten Meclis, maalesef, çoğu zaman boşluğa konuştuğumuz, istişare yapamadığımız, diyalog kuramadığımız bir zemin. Bakalım, sonucunda da aslan Mehmetçikler Afrika'ya gidecek. Bir bakalım, ne olacak? İçler acısı bir durum açıkçası, bunu böyle ifade etmek istiyorum.

Şu karşıda duran kameralar var; hiçbir zaman kameraya konuşamadım, herhâlde bu defa kameraya konuşacağız yani. Çünkü bu kürsü, çoğu zaman, istişarenin yapıldığı değil, kameralara konuşulan bir kürsü olmuş durumda. Bu anlamda, ben genel bir hayal kırıklığını ifade ederek başlamak istedim.

Şimdi, tezkerenin sonlarına doğru gerekçelerden bir tanesi yani asker gönderme gerekçelerinden bir tanesi şöyle neşredilmiş; tezkereden küçük bir alıntı okuyorum: "Afrika'da bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasının bölgede ve genel olarak Afrika Kıtası'nda izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal bir uzantısını oluşturacağını değerlendirmiş..." diyor. Şimdi, burada iki konu var. Birincisi, kıymetli arkadaşlar, Birleşmiş Milletlerin misyonu çerçevesinde Türkiye bir sorumluluk alıyor üzerine, "Oraya asker göndereceğim." diyor. Bu, BM misyonu çerçevesinde ama bu tezkerenin meşrulaştırılma biçimi sadece BM istiyor diye değil, "Bizim Afrika'da faal bir dış politikamız var, bu faal dış politikamızın doğal bir uzantısı olarak da biz bunu istiyoruz." diyor. Ben şimdi, bugün size o "faal dış politika"dan kasıt nedir, bugün biraz bunu anlatmak istiyorum.

Şimdi, kıymetli arkadaşlar, malum, biliyorsunuz, Türkiye dış politikada, dünyada, genel olarak, özellikle Avrupa'dan tecrit edilmiş durumda. Cumhurbaşkanının çok fazla görüşebildiği Batılı lider neredeyse yok. Merkel de bu, mülteciler hatırına gidip geliyor her fırsatta. Randevu alabilmek için çok fazla lobi yapılıyor ama Batılı liderlerden randevu bulamayan Cumhurbaşkanı her fırsatta Afrikalı bir liderle görüşüyor. Geçen hafta Angola'daydı. Tabii ki onlarla da görüşmek lazım ama şu son birkaç yılda Afrika'yla artan ya da arttırılmaya çalışılan ilişkiler ile Avrupa Birliğiyle yıkımın eşiğine gelmiş ilişkiler arasında da ilginç bir zamansal paralellik söz konusu. Bundan kastım şu: Avrupa Birliğiyle ilişkilerde Avrupa Konseyiyle ilişkilerde binbir türlü krizin içerisinde boğuşurken Türkiye, daha yoğunlukla Orta Doğu, Kuzey Afrika hatta şimdi Orta Afrika'ya doğru birtakım askerî, diplomatik girişimlerle "Belki buralardan bir şey koparırım." gibi bir mantık izliyor.

Tabii, dünyada, diplomaside, genel olarak, Türkiye'nin şu an demokrasi adına söyleyebileceği çok fazla bir şey yok, değil mi arkadaşlar? Demokrasi karnesi en fazla eleştirilen bir ülke. Ekonomik durum içler acısı; G20'nin dışına düşmüş durumda, şu an 21'inci sırada, 20'nci sırada da değil. Hukuki anlamda zaten çok ciddi sıkıntılar yaşıyor ve Türkiye, bir dönem sahip olduğu -o model ülke olma itibarıyla sahip olduğu- ideolojik misyonu da şu an tamamen yitirmiş durumda. Kimse artık, Türkiye'yi bir model olarak görmüyor. On yıl önce görüyordu gerçekten; Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da Türkiye birçok kesime esin kaynağı olan bir model gibi görünüyordu.

Şimdi demokrasi, ekonomi, hukuk, ideoloji gibi alanlarda, kültürel hegemonya gibi alanlarda tam bir çöküş yaşayan AKP Hükûmeti, hem Birleşmiş Milletler hem NATO bağlamında, Türkiye'nin sahip olduğu askerî güç üzerinden zemin yakalamaya çalışıyor. Bakın, son örneklerinden bir tanesini vereyim size, sonra bu Afrika meselesinin içerisine biraz daha detaylı gireceğiz. Biliyorsunuz, yakın zamanda Amerika'nın apar topar bir şekilde Afganistan'dan çıkma durumu söz konusu olmuştu. Amerika Afganistan'dan çıkmaya çalışırken, Batı genel anlamda çıkmaya çalışırken fırsat bu fırsat deyip "Acaba Afganistan'da biz bir rol kapabilir miyiz, Batı'nın ihtiyaçlarına denk gelecek şekilde biz orada bir taşeronluk işi kapabilir miyiz?" diye dünya kadar mesai yürütüldü. Tabii, Taliban herkesin düşündüğünden daha hızlı ilerlediği için bu plan da patladı ellerinde. Çok yakın bir zamanda Taliban heyeti Türkiye'ye geldi. Türkiye bir taraftan -tabii, Hükûmet- kültürel yakınlığını -bundan kastım, dinî anlamda ortak, hani, ikimiz de Müslüman'ız- diğer taraftan Batı'yla NATO üzerinden kurduğu güvenlik iş birliğini yan yana getirip Batı için "Afganistan'ı sizin için dizayn edebilirim, askerî anlamda da biraz güç sunabilirim." gibi zemin yakalamaya çalışıyor.

Şimdi çok benzer bir durum söz konusu kıymetli arkadaşlar. Mesela, bu son zamanlarda Türkiye Afrika'ya abanmış durumda, asker göndermeye çalışıyor ama örneğin, Fransızlar Sahel Bölgesi'nde -yani bu Mali, Nijer, o bölgede- olan askerlerini bir yıl içerisinde yarıya indirmeyi düşünürken, orada oluşan bu boşluğu doldurmak için, bir bakıyoruz ki Türkiye, ha bire, orada burada birtakım askerî maceralar içerisine giriyor.

Kıymetli arkadaşlar, yirmi yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde Afrika'yla ilişkiler gerçekten birçok anlamda arttırıldı. Bakın, size birtakım rakamlar vereceğim, iyi bir şeyler de diyeceğim. Onlar yapmışlar.

Onu da dinlemiyorlar, çok önemli değil; sonra herkes oy kullanacak...

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldiği zaman Afrika Kıtası'nda toplam 12 tane büyükelçiliği varmış, 2021 yılında elçilik sayısı tam 43'e yükselmiş. Ne ediyor? On dokuz yılda 31 tane elçilik açmışlar, gerçekten muazzam bir artış. Afrika'da ekonomik iş birliği konseyleri var yani Türkiye'nin ekonomik iş birliği konseyleri; AK PARTİ iktidara geldiği zaman 6 taneymiş, şu an 46 tane ekonomik iş birliği konseyi var Afrika'da. Türk Hava Yolları 2002 yılında Afrika'da sadece 4 kente uçuş yapıyormuş, direkt uçuş; şu an 60 kente Türk Hava Yollarının Türkiye'den uçuşları söz konusu.

Tabii, Türkiye bütün bunları yaparken, o dönem, hatırlayın, Fetullah Gülen cemaatiyle altın çağlarını yaşıyorlardı; Afrika'da birçok Gülen okulu açılmıştı yine hükûmetin de desteğiyle -biliyorsunuz o hikâyeleri- ticareti yine Gülen cemaatinin ilişkileri çerçevesinde... Dünya kadar ilişki açığa çıkarmışlardı o dönemde.

Türkiye, ilk oralara, Afrika'ya yoğunlaştığı zaman, insani yardımı önemli bir siyasal araç olarak da kullandı. Öyle, kimse kimseye insani yardımı çok fazla yapmıyor kıymetli arkadaşlar, bunun insani diplomasiyle alakası yok, insani yardım üzerinden... Ha, bu arada insani yardımın içerisine bazen askerî gereçleri bile sokuyorlar, onları da "insani yardım" diye yutturuyorlar.

Sadece bunlar değil, mesela, bizim burada izlerken hani mide krampları geçirdiğimiz o çok kötü, dandik TRT filmleri var ya; Afrika'da onların çok büyük alıcısı var işin doğrusu. Onları da satıyorlar yani kültürel anlamda da bir pazar söz konusu.

Hasılıkelam, 43 tane büyükelçilik, 46 tane iş konseyi açmışlar, o kadar yatırım yapmışlar, topu topu yıllık 20 milyar dolarlık bir ticaret hacmi; mevcut durum bu, 2018-2019 yılında.

Şimdi, arkadaşlar, bu elçilikler çok yapılıyor ya, ben böyle parantez içinde size başka bir hikâye de anlatayım, bir anekdot. İlginçti, geçen gün Strazburg'a gittik, Strazburg'da bu Parlamenter Asamblenin toplantılarına. Bir elçilik binası yapmışlar ki; Konsey kadar elçilik binası yapmışlar, gerçekten, dünyanın parasını koymuşlar. Bina, inşaat yapma konusunda üzerlerine yok. Şimdi, ben tabii, merak ediyorum, diyorum: Ya, niye? Strazburg'a bu kadar büyük bir Türk elçiliği yapmanın ne anlamı var? Yani, hani yapacağın iş belli, ona geliyorum.

Şimdi, dediler ki: "İtibar meselesi bu." En nihayetinde değil mi, itibar? Sayın vekilim, itibar için o kadar büyük bina yapmayın, AİHM kararlarını uygulayın, itibarı alırsınız zaten siz. (HDP sıralarından alkışlar) Orası insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü... Orası inşaatçı yeri değil. Eğer, gerçekten, dünyada itibar elde etmek istiyorsanız uluslararası hukuku tanırsınız, Büyük Dairenin Demirtaş hakkında verdiği kararı uygularsınız, dünya da der ki: "Türkiye uluslararası hukuka uymaktadır. Türkiye bu itibarı hak ediyordur."

Bakın, dün 10 büyükelçi... Az önce Mahir Bey de kınadı onları. Mahir Bey, açıkçası büyükelçiler Türkiye'nin iç işlerine karışmıyorlar. Siz çok yanlış anlamışsınız, yok öyle bir şey. O elçiler diyorlar ki: "Türkiye, üzerindeki sorumluluk gereği uluslararası hukuka uysun." Bunu çarpıtmanın bir anlamı yok, büyükelçiler doğru demiş. Mahkemeye demiyor, bu Hükûmete diyor ki: "O mahkemeler üzerindeki baskıyı durdurun, uluslararası hukuk var."

Şimdi, ben size soruyorum: Eğer sizin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi derdiniz yoksa Avrupa Konseyi sizi kovmadan siz oradan çıkın. Çünkü o Konseyde olmanın tek bir gerekçesi olur, gerekçe şudur: "Ben, Türkiye'de yaşayan halkımın demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda daha iyi şartlara sahip olmasını istiyorum." derseniz o Konseyin size faydası olur yoksa her Konsey oturumu işte bu şekilde şamaroğlanına çevirir. Dolayısıyla -çok girmeyecektim bu büyükelçilik meselesine- mesele orada 10, 15, 20, 30 Washington'daki gibi, işte, ne bileyim, New York'taki gibi 40 katlı bina dikmek değil; çok basit şeyler bunlar. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğüne uyacaksınız. İtibarın yolu budur, itibarın yolu inşaat değildir.

Kıymetli arkadaşlar, Türkiye -az önce söyledim- son yirmi yılda Afrika'yla gerçekten çok boyutlu çok ilişki geliştirmiş. Kötü de değil, bakın ha, onu olumsuzlamıyorum. Ticari anlamda, ekonomik anlamda, kültürel anlamda bir sürü ilişki var fakat son dört beş yıldır, yirmi yıldır açığa çıkardığı Afrika'daki ilişki ağını... Az önce dedim ya, 43 tane büyükelçilik yapmış, 60 yere Türk Hava Yolları sefer yapıyor, 46 tane "..."(x) yani ekonomik iş birliği konseyi yapmış, herkes çalışıyor fakat son dört beş yılda, her alanda olduğu gibi, Türkiye, Afrika'daki politikasını da militarize ediyor. Bu şekilde konuyu bağlamaya çalışacağım.

Bundan kastım şu, birkaç örnek vereyim size. Libya'daki askerî durumu biliyoruz, gerçi Sudan'da Beşir iktidardan düştükten sonra büyük bir hayal kırıklığıydı Hükûmet için ama bir yıl sonra, 2019 yılında bu, Libya'yla yapılan anlaşmalarla tekrar Kuzey Afrika'da bir askerî pozisyon yakaladı. Herkes biliyor ki Türkiye Libya'da kalıcı -geçici değil- askerî üsler istiyor hem deniz hem hava üsleri, bunun zeminini oluşturmaya çalışıyor. Bakın, Somali'de askerî üs kuruldu, Türkiye'nin en büyük askerî üssü Somali'de, büyük bir askerî üs var orada. Nijer'le yakın zamanda içeriğini bilmediğimiz bir askerî iş birliği anlaşması yapıldı. Biz Dışişleri Komisyonundayız, neredeyse bütün Afrika ülkeleriyle askerî iş birliği anlaşmaları, askerî ticaret anlaşmaları yapılıyor. Bunun dışında, Mali'de darbe oldu: Ya, on yıl "Sisi darbeci, darbeci." dediniz, Mali'de darbe olunca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ilk kutlayan insan oldu. Darbe yaptılar, bildiğiniz darbe. Sudan'ı hatırlıyorsunuz, Sevakin Adası'nı vermişlerdi, Türkiye belki üs müs yapar, bir şeyler yapar diye; Beşir gittikten sonra o iş biraz sarpa sardı ama kıymetli arkadaşlar, Hükûmet çok sistemli bir şekilde Afrika'yla olan, bir kıtayla olan ilişkilerini sürekli militarize ediyor.

Bakın, Cumhurbaşkanı Afrika'da gittiği her ülkede iki şeyi konuşuyor. Bir: Askerî iş birliği yapalım. İki: Askerî ticaret yapalım. Damat üretiyor, biz onları da satarız gibi düşünüyor herhâlde. Libya'da o "drone"ları gösterdikten sonra da biz bunlara satarız.

Şimdi, bakın, hoşa gidebilir, o "drone"ları göndereceğiz, paralar gelecek ama mesele o kadar basit değil. Bakın, az önce hatipler konuştular. Afrika'nın gerçekten son dört yüz yıldır çok korkunç bir tarihi oldu, özellikle son iki yüz yıldır; bütün sömürgecilik az önce konuşuldu, tartışıldı. Bakın, Türkiye Afrika'da, Kuzey Afrika'da, Orta Afrika'da askerî girişimlerini artırdığı oranda ne oluyor? Sadece Türkiye askerî anlamda girişim yapmıyor, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan, Fransa; bütün bu ülkeler Türkiye'yle o alanda bir rekabetin içerisine giriyorlar, askerî rekabetin içerisine. Olan neye oluyor? Bu coğrafyada yaşayan insanlar için bu ülkeler, yerli olmayan güçlerin askerî savaşlarının, askerî çekişmelerinin zemini oluyor. Bir örnek vereyim size: Türkiye Mısır'la sorun yaşıyor değil mi? Mısır'la sorun yaşıyor. Bir bakıyoruz, Somali'den sonra Türkiye Etiyopya'yla ilişkileri artırmaya çalışıyor. Mesele sadece orada çok fazla Müslüman olduğu için değil, hayır...

SALİH CORA (Trabzon) - Niye rahatsız oluyorsunuz?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Dinle, anlatayım sana. Zihnini açacağım senin ya. Bir dinle, anlatayım sana.

SALİH CORA (Trabzon) - Hadi bakalım anlat.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Öğreteceğim sana.

SERAP YAŞAR (İstanbul) - Onun adı "savunma sanayisi" yalnız.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, bakın, Etiyopya ile Sudan ve Mısır arasında hâliyle Nil meselesi var, su meselesi var ve gerçekten Etiyopya'yı da zorluyorlar bu konuda yani üstte olan ülkeler, tamam. Fakat Rönesans Barajı'nın yapımı var, biliyorsunuz, aralarındaki ciddi mesele fakat şu haritaya gidin, bir bakın -şimdi, Türkiye Kuzey Afrika'da sıkıntılar yaşıyor ya, özellikle Mısır'la, Libya vesaire bu tür alanlarda- haritaya bakın, tabii, bilenler, coğrafya bilgisi olanlar; Eritre'den Etiyopya'dan tutun, bütün o "Sahel" dediğimiz bölgeden Moritanya ve Senegal'e kadar olan bütün hatta yani Kuzey Afrika'nın bir altındaki hatta komple Türkiye askerî olarak oralarda müdahaleye çalışıyor. Az önce anlatıyorlardı, "İnsani yardım yapıyoruz, insanidir bizim dış politikamız." filan değil.

SALİH CORA (Trabzon) - Barış ve huzuru tesis ediyor.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Arkadaşlar, mesele şudur: Afrika oradaki güçlerin, Batılı güçlerin yüz elli yıllık çıkarlarının çatışması sonucu bu duruma gelmiş; şu anda bizim gördüğümüz, Afrika'dan Batı değişik vesilelerle yavaş yavaş çekilirken ortaya çıkan boşluğu da doldurmaya çalışan, askerî gücüyle doldurmaya çalışan bir Türkiye söz konusu. Bizim kaygımız şudur: Bu askerî girişimler Afrika coğrafyasındaki siyasi çelişkileri daha da derinleştirip militarize edecektir. Bakın, bir örnek vereyim, bağlayayım...

SALİH CORA (Trabzon) - Siz öyle hayal görüyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Boş verin Vekilim.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kürtçede öyle bir laf var diyorum ki: "..."(x) Öyle diyorlar değil mi?

Şimdi, bakın, Suriye savaşını Türkiye çıkarmadı. Türkiye çıkarmadı Suriye savaşını. Orta Doğu baştan sona yeniden dizayn ediliyor. Kocaman bir dalga geldi Mısır, Tunus vesaire. Suriye'de savaş çıktı, maalesef çıktı. Bizim temel olarak Hükûmete eleştirimiz "Suriye savaşını niye çıkardınız?" değil, Suriye savaşının daha fazla militarize olmasına vesile oldunuz diye eleştiriyoruz. Yani Suriye savaşı ne oldu? Çıktı. Bakın, Suriye'den Esad gidecekti, yok namazlar kılınacaktı. Ne oldu şu an? On yıl sonra Türkiye'nin elinde 4 milyon mülteci kaldı, bir 4 milyon da İdlib'de bekliyor. Başka ne var? Ne olduğunu bilmediğimiz her türlü çete yapıya verilmiş destek var, uluslararası karne berbat. İktidar değişsin görün o dosyalar nasıl çatır çutur iniyormuş aşağıya. Başka ne var? Türkiye'nin bütün Orta Doğu'daki dış politika enerjisini tüketmiş bir Suriye söz konusu. Tamam mı?

İlişkileri militarize ederseniz bunun kazananı Türkiye olmaz. Sizi kandırmışlar. "Sahada olmazsak biz masada da olmayacağız." diyorlar ya, sizi kandırmışlar ha. Hollanda sahada var mı? Bütün masalarda var. İsviçre sahada var mı askerî anlamda? Her yerde var. İsrail Orta Doğu'nun hangi ülkesinde at koşturuyor? Bakın, Suriye masası kurulmuş, Amerika'yla, Rusya'yla İsrail ne güzel pışı pışı konuşuyorlar. On yıldır Türkiye Rusya'yla Amerika arasındaki çelişkileri kullanarak yol almaya çalıştı, al makas da bitti, bundan sonra bakalım, Türkiye oradan uygun bir şekilde çıkabilmenin yolunu bulacak mı. Neyse, mevzular derin, siz de biraz insicamımı dağıttınız, ben de biraz dağıldım.

Ben şöyle toparlamaya çalışayım: Kıymetli arkadaşlar, hem Afganistan'dan hem Afrika'dan, Batı buralardan askerî anlamda çekilmenin yollarını ararken Türkiye şu ana kadar Afrika'da kurduğu ilişkilerle meseleleri daha fazla militarize etmeden, silahları satmak için yarışa girmeden çok daha farklı bir politika izleyebilir, bunun zemini söz konusudur. Bizim Hükûmete temel olarak eleştirimiz budur. Yakın zamanda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım. Bir dakikam daha var mı?

BAŞKAN - Vardır efendim, buyurunuz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Çok teşekkür ederim Başkanım, naziksiniz.

Yakın zamanda, şimdi, başka tezkereler de gelecek, onlar hakkında muhtemelen gelecek hafta konuşacağız, bilahare de konuşacağız.

Kıymetli arkadaşlar, iktidara çok bir şey demiyoruz, sürekli diyoruz iktidara, hani yorulduk biz de ama "Muhalefetim." diyen arkadaşlara özellikle söylüyoruz: Bakın, son beş altı yıldır Türkiye'nin bölgede, dünyada ve Türkiye içerisindeki militarist bütün politikalarının sonucunu şu an koca bir yıkım olarak çekiyoruz, yaşıyoruz, ekonomik olarak da çökmüşüz. Dolayısıyla, muhalefete söyleyeceğimiz şu: Lütfen, bu agresif, militarist politikalara karşı barışçıl dış politikayı hâkim kılmak için daha fazla tefekkür edelim, daha fazla risk alalım çünkü savaşın, silahın hiç kimseye faydası yok. Buraya olmadığı gibi Afrika halklarına da olmayacaktır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)