| Konu: | Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara mat |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 26.10.2021 |
SALİHE AYDENİZ (Diyarbakır) - Öncelikle, işkence ve ölümevlerine dönüşen cezaevlerinde rehin tutulan siyasi tutsakları ve her türlü baskıya, her türlü saldırıya karşı asla direnişten vazgeçmeyen, mücadeleden vazgeçmeyen halklarımızı saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Evet, bugün burada 84 milyonun içinden üç beş mutlu azınlığın dışında kalan bütün Türkiye toplumunu, halklarını daha çok yoksullaştıracak, kutuplaştıracak, yeni felakete sürüklemeye sebep olacak ve en önemlisi, Kürt'ün fermanı olacak bir tezkere onaya sunuluyor. Her geçen gün daha çok eriyen, çürüyen, kriz ve kaoslarla boğuşan, iç ve dış siyasette gittikçe çaresiz kalan bu iktidar çareyi yine çözümsüzlükte ve savaş siyasetinde bulmak için tezkereye sarılıyor çünkü topluma şiddet ve kaostan başka bir şey vadedemeyen bu iktidar da biliyor ki "Vatan, millet, Sakarya." edebiyatı ve Kürt düşmanlığı Türkiye'deki ilkel milliyetçiliği her zaman hareketlendiriyor. Defalarca bitme noktasına gelmiş olan iktidar, yıllardır her seferinde sınır güvenliği, beka meselesi üzerinden HDP dışındaki diğer muhalefeti istediği çizgide hizalıyordu.
Yıllardır savaşa ve saldırılara zemin hâline gelen Irak-Suriye tezkereleri birçok açıdan sorunların derinleşmesine neden olmuştur. Derinleşen bu sorunların en başında da Kürt sorunu gelmektedir. Yıllardır Kürt sorununa yaklaşımını inkâr, imha ve asimilasyon politikası olarak derinleştiren iktidar, kendi eliyle isteyerek, bilerek Kürt sorununu bölgesel bir soruna dönüştürmüştür. Yıllardır "terörle mücadele" adı altında, beka meselesi aldatmacasıyla, güvenlik gerekçesiyle Kürt halkına düşmanlık yapılıyor ve bu düşmanlık üzerinden doğası, kimliği, kültürü ve varlığı tehdit altında tutuluyor.
"Kürt sorununu bitirdik." diyenlere buradan sormak istiyorum: Kürt sorununu Türkiye'de 20 milyonun konuştuğu dili "bilinmeyen bir dil" olarak tanımlayarak mı çözdünüz? Kürt sorununu cezaevlerinde Kürtçe halay çektikleri için kadınlara disiplin cezası vererek mi çözdünüz? Kürt sorununu "Parklarda Kürtçe ıslık çaldılar." diye gençlere soruşturma açarak mı çözdünüz? Kürt sorununu daha birkaç gün önce Diyarbakır'da gerçekleştirilen ve izinli kadın mitinginde anaların sarı, kırmızı, yeşil renklerdeki eşarplarına tahammülsüz davranarak mı çözdünüz?
Onlarca defa farklı isimler altında askerî harekâtlar düzenlenmiş olmasına rağmen hiçbir harekâttan siyasi bir sonuç alınamamıştır. Defalarca denenmiş ve sonuç alınamamış yöntemlerde ısrar ederek mi bu sorunu çözdünüz? Tecridi, kayyumu, siyasi operasyon politikalarının süreklileştirilmesiyle her an darbe mekaniğini devrede tuttuğu bir süreci yönetim şekline dönüştürerek mi bu sorunu çözdünüz?
Yıllarca savaş ve militarizm yöntemleriyle çözülecek diye 3 trilyon dolardan fazla para harcandı; bu kadar daha harcansa da bu yöntem ekonomik, siyasal, toplumsal ve ekolojik krizin derinleşmesinden başka bir sonuç vermez. Her geçen gün daha çok derinleşen çoklu kriz ve yönetememesinden freni patlamış bir kamyon misali sağa sola çarpa çarpa aşağı doğru giden bu iktidar, dizginlenemez bir çıkmaza girdiğinden sınır güvenliği, beka meselesi bahanesiyle tezkerenin gerekçesini ne kadar süsleyerek, cilalayarak sunarsa sunsun bu tezkere bir çözümsüzlük ve talan siyasetinden başka bir şey değildir.
Tezkere, içeride ve dışarıda Kürt'ün fermanıdır, işgal ve yayılmacı politika yürütmektir. Biz, bu politikayı Afrin'den, Serekaniye'den, Gire Spi'den, yine, Irak federe Kürdistan bölgesinden yürüttüğünüz politikalardan çok iyi biliyoruz ama şunu çok net ifade edelim: 21'inci yüzyılda "yeni Osmanlı projesi" hayallerinden vazgeçin çünkü bu hayallerinize karşı başta Kürt halkı olmak üzere kendini yönetmek isteyen halklar ve uluslararası dengeler izin vermez. Tezkerelerle, işgal ve talan politikasıyla Kürtlerin bulunduğu her coğrafyaya saldırı kabul edilemez.
Mevcut iktidarın, beka ve sınır güvenliğini bahane ederek aslında kendi tükenmişliğini saklamaya ve savaş politikasına sarılarak kendini korumaya çalışmasına tabii ki şaşırmıyoruz çünkü bu iktidarın kaybedeceği çok şey var. Kaybettiklerinde, uyguladıkları onca yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlikler nedeniyle hesap vereceklerini iyi biliyorlar; bu sebepten, sarılacakları tek yol savaş, işgal ve talan politikasıdır. Önemli olan, toplumsal demokrasiden, barıştan söz eden ve sorunu çözme iradesi olduğunu ifade eden tüm muhalefetin bu tezkerenin çıkmaması için açık, kesin ve net tutum alıp almayacağıdır; önemli olan, herkesin savaşın, ekonomik, siyasal, toplumsal krizlerin ve ölümün sebebi olacak olan bu tezkereye cesaretle "hayır" diyebilmesidir; önemli olan, muhalefetin ırkçılığın ve milliyetçiliğin siyaset olmadığını söyleyebilmesidir. AKP-MHP iktidarı gerek iç gerek dış siyasette savaş, şiddet, baskı politikalarında bütünlüklü bir çözümsüzlük siyaseti yürütmektedir; buna karşı mücadele de bütünlük içerisinde olmalıdır. Muhalefetin, iç siyasette ülkenin içinde bulunduğu sorunlara çözüm ararken dış politikada da savaş, şiddet, hegemonya politikalarına destek vermemesi gerekiyor ki bu coğrafyada demokrasiyi, onurlu barışı birlikte inşa edelim.
Bugün burada, 84 milyon adına, tezkereye "hayır" oyu çıkması tüm halklar için tarihî bir sınavdır. Bu sınav karşısında onurlu bir tutum sergileyemeyenler tarih önünde halklara hesap verecektir. Ayrıca, her seferinde bir yıl olarak planlanan tezkerenin bu defa iki yıl olarak planlanması ve bu şekliyle onaylanması demek bu iktidarın muhalefeti ve toplumu savaş politikasıyla kendi bekası için teslim alması anlamına gelmektedir. Tüm bu sebep ve gerekçeler ışığında başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye halkları savaşta, sandıkta ve seçimde, meşru demokratik zemin de olan sokakta ve en önemlisi, toplumsal adalet zemininde elbet hesabını soracaktır.
Savaşa, ölüme, Kürt'ün fermanına, ekonomik krizlerin derinleşmesine ve halkın daha çok yoksullaştırılmasına, yolsuzluklara karşı ülkeyi ve halklarımızı korumanın en açık anlamı bu tezkereye "hayır" demektir diyorum, bütün halklarımızı saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)