GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:12
Tarih:27.10.2021

HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kamu kurumlarının insan haklarına, hukuka ve hakkaniyete uygunluklarını incelemek, araştırmak ve kurumlara tavsiyede bulunmak amacıyla kurulan Kamu Denetçiliği Kurumuna 2020 yılında toplam 90.209 adet başvuru yapılmış. Önceki yıllarda yapılan başvurulara göre 2020 yılında gözle görülür bir artış var. Her ne kadar raporda, artış, hak arama kültürünün ve alışkanlığının yaygınlaşmasıyla ilişkilendirilmişse de aslında kamu kurumlarında birçok sorunun giderek kronik bir hâle geldiğini de ortaya çıkarmaktadır. Biz parti olarak Kamu Denetçiliği Kurumunun misyonunu önemsediğimizi belirterek katılımcı, şeffaf, tarafsız ve düzenleyici bir tutum almasının bütün yurttaşlar ve kurumlar için önemli olduğunu defaatle dile getirdik. Anayasa'nın esnetilebilir, delinebilir bir forma kavuşturulduğu bu dönemde, Kurumun üzerine düşeni yapmasının toplumsal açıdan büyük değişimler sağlayacağı, daha demokratik ve eşit bir toplum tahayyülüne ulaşmanın mümkün olabileceği umudunu diri tutmak isteriz. Ancak, Sayın Başdenetçi de buradayken şu durumu paylaşayım: Kendi yaptığım başvuru... Milletvekili arkadaşlarımızın siyasi rehine olarak cezaevlerinde tutulan arkadaşlarımızla görüşme taleplerimiz hiçbir surette Adalet Bakanlığı tarafından cevaplanmıyordu. Buna istinaden Kuruma başvuru yaptım, her ne hikmetse Adalet Bakanlığı Kuruma dahi cevap vermedi. Yani böyle bir durumla, böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Tabii, yine bununla rapordaki bazı konulardan da açıkça görüleceği üzere maalesef ki Kurum, olaylara yanlı ve tek taraflı yaklaşımıyla denetimin temel unsuru olan şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerini yok saymış ve iktidara paralel bir tutum takınmış olduğunu da göstermektedir. Mevcut raporda Yunanistan askerlerinin mültecilere uyguladığı ölüme varan şiddet ve insanlık dışı muamelelerin tek taraflı olarak işlenmesi, iktidarın mülteciler üzerinde siyasi bir koz ve şantaj aracı olarak kullanılması ve bu olayların gelişmesindeki sorumluluğunun rapora yansıtılmaması Kurumun saygınlığına ve tarafsızlığına gölge düşürmektedir.

Yine, Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin Azerbaycan sivil yerleşim yerlerine yaptığı saldırılar ve yaşanan hak ihlalleri rapora işlenirken Afrin'de, Gire Spi'de, Serekaniye'de iktidarın desteklediği çeteler eliyle Kürt halkına karşı yapılan etnik temizlik, insan kaçırma, fidye, işkence, tecavüz ve ölüm vakalarının hiçbir surette rapora yansıtılmamış olması Kurumun iktidarın güdümünde şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerini yok saydığını bize göstermektedir.

Yine, raporda çocuk haklarına ilişkin bir bölüm tabii dikkat çekiciydi ve önemli bir husus; çocukların da hak arama konusunda bilinçlendirilmesi kesinlikle önemli ve desteklediğimiz bir husus. Tabii, çok çocukça, çok masumane talepler, şikâyetler, başvurular da olmuş; bu da çok güzel ancak rapordaki bu durum bize hissettirdiği başka bir durumu da ortaya çıkarıyor.

Rapordaki dikkat çekici diğer bir husus da dediğimiz gibi Kürt kentlerinden yapılan başvuru sayılarının az olması yani başvuru sayılarının az olduğu rapora da işlenmiş. Zaten eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sanayide hep en son sıralarda olan illerimiz, bu sefer de coğrafi olarak Ombudsmanlıkta en az başvuru yapan yerler arasında yerini almış durumda. Bölgesel eşitsizlik ve bölgesel farklılıklar sadece eğitim, ekonomi ve sanayi alanlarında olmuyor.

2009 yılından beri Kürt kentlerinde 20'si çocuk olmak üzere 40 kişi zırhlı araç kazalarıyla hayatlarını kaybetti. Rapora da işlenen, yapılan başvurular tabii ki kıymetsiz değil ancak Kürt meselesindeki çözümsüzlük ve beraberinde gelen çatışma ve savaş hâli, bölgede onlarca tonluk zırhlı araçların, savaş makinelerinin yaşam alanlarında süratle gezmeleri sebebiyle çocuklarımız ve insanlarımız ya hayatlarını kaybetmekte ya da sakat kalmakta. Sadece bu örnek bile yaşam hakkı ihlal edilen, elinden alınan çocuklarımızın diğer tali konulara ayıracak zamanlarının çok da olmadığını göstermektedir diye düşünüyorum çünkü bizim oralarda çocuklar yataklarında uyurken hayatlarını kaybedebiliyor. Nasıl mı? Muhammed ve Furkan kardeşler, birçoğunuz bilir, 2017 yılında 16 tonluk zırhlı polis aracının evlerinin duvarını kırarak, duvarını yıkarak yataklarında uyurken onları ezmesi sonucu hayatlarını kaybetti ve yine, geçen ay yani eylül ayında, İdil ilçemizde Miraç Miroğlu, evlerinin önünde bisikletle gezerken maalesef ki yine polis zırhlı aracının çarpması sonrasında hayatını kaybetti, geriye onlarca parçaya ayrılmış ve ezilmiş bisikleti kaldı. Ezcümle, kusura bakmayın, çoğu zaman Kurumunuza başvuracak kadar yaşayamıyor çocuklarımız. Kürt meselesindeki çözümsüzlük, buna bağlı hukuksuzluk ve şiddet ortamı, anlattığımız olayların cezasızlıkla sonuçlanması ve benzeri tüm hukuk dışı uygulamalar aynı zamanda bütün kurumları işlevsiz hâle getirmeye, hukuka ve insan haklarına aykırı bir şekilde hareket etmeye sevk ediyor ve bu sorunlara sebep oluyor.

Yine, rapora yansıdığı üzere Kuruma cezaevlerinden de birçok başvuru yapılmış durumda. Türkiye'de hapishaneler kapalı mekânlar olması nedeniyle hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı ve başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere her türlü insanlık dışı, onur kırıcı muamelelerin yapıldığı işkence mekânları hâline gelmiştir. Tutuklu ve hükümlüler âdeta cezaevi idaresinin keyfî uygulamaları ve işkence rejimleriyle baş başa kalmış durumdadır. Cezaevlerinde hükümlülerin tahliyeleri keyfî bir şekilde engellenmekte, özellikle, hasta mahpuslar âdeta ölüme terk edilmekte. Tabii, 14 Nisan 2020'de bu durumu bile fırsata dönüştüren iktidar, pandemi sebebiyle İnfaz Yasası'nda bir değişiklik yaptı ancak burada da bir öç alma hissi olduğunu, isteği olduğunu o dönemde de söyledik. Sırf siyasi görüşünden kaynaklı olarak cezaevinde olan binlerce mahpus, içlerinde yüzlerce ağır hasta mahpus olmasına rağmen kapsam dışı tutularak tahliye edilmemişti ve bugün maalesef ki yine bu insanlık dışı, hukuk dışı muamelelere maruz kalmaya devam etmekte.

Bu düşmanca ayrım yetmezmiş gibi, aynı düzenlemeyle, tahliye edilmesi gereken politik mahpusların keyfî olarak, yer yer absürt gerekçelerle tahliyesini engelleyecek bir uygulama başladı. Bazı engelleme gerekçeleri: Okuduğu kitap sayısı. Mesela, hasta tutuklu Menderes Leyla'nın on yıl önce aldığı bir disiplin cezasıyla tahliyesi altı yıl ertelendi. Yani bu düşmanlık hukuku, bu düşmanlık politikası değil de nedir? 1 Ocak 2021'den itibaren uygulanmaya başlanan düzenlemeye göre hükümlüler, iyi hâl tespitinde altı ayda bir idare ve gözlem kurulunca değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Yapılan bu değerlendirme sonucunda ancak iyi hâlli olduğuna karar verilen hükümlüler açık ceza infaz kurumuna nakil ve denetimli serbestlik ya da koşullu salıverilme hakkından yararlanabilecektir. Gözlem kurulları âdeta mahkeme olarak kendini görmekte ve bu şekilde hareket etmekte; bu, açıkça mahkemelerin yetki gasbıdır, bu gasp kabul edilemez. Hatırlarsanız, bir yandan pandemi sebebiyle serbest bırakılan binlerce adli mahpus, diğer tarafta da aynı düzenlemeyle tahliyesi engellenen binlerce politik mahpus gerçeğine şahit olmuştuk. Tabii, tüm bunların ortaya çıkardığı bir sonuç olarak rapora yansıyan durumlar da söz konusu. Rapora da yansıdığı şekilde, cezaevinde nakil dilekçeleri "Cezaevinde yer yok." ya da pandemi bahanesiyle reddedilmekte fakat sürgünler ise hız kesmeden devam etmektedir. Bir durumu da buradan paylaşmak istiyorum: Daha iki saat önce Adalet Bakan Yardımcısını aradığımda özel kalemi "cezaevlerinde açık görüş yasağı" diye bir durumun söz konusu olmadığını söylüyor ancak her ne hikmetse tüm cezaevlerinde söz konusu yasak pandemi sebebiyle, iddiasıyla uygulanmaya devam ediyor.

Tabii, dedik ya, iktidar ceza içinde ceza uygulamakta, keyfî davranmakta ve yine, mahpus ailelerini de cezalandırmakta hiçbir fırsatı kaçırmamakta. Her gün tarafımıza onlarca şikâyet ya mahpusların gönderdiği mektuplar yoluyla ya da aileler vasıtasıyla ulaşıyor. Silivri 5 No.lu Cezaevinde koğuşlar "tatbikat" adı altında basılıyor, halay çektikleri iddiasıyla mahpuslar hakkında soruşturma açılıyor. Kırıkkale'de, Afyon'da, Kayseri Bünyan Cezaevinde işkence ve işkenceye varan uygulamalar ve saldırılar yaşanıyor. Yine, Şırnak T Tipi Cezaevinde ayakta sayım dayatması ve keyfî bir şekilde koğuş değiştirme dayatması sonrası siyasi mahpuslara onlarca kişilik gardiyanlar tarafından saldırı düzenlendiğine ilişkin onlarca aile tarafımızla iletişime geçmiş durumda. Mahpuslar, aileleri, İHD ve Şırnak Barosu Cezaevi Komisyonu da bu iddialar sebebiyle cezaevinde saldırıya uğrayan mahpuslarla görüşmüş ve bu saldırıları doğrulamış durumdadırlar. Mahpuslardan burnu kırılan, iç kanama geçiren ve vücudunda çeşitli yaralanmalar bulunanlar Şırnak Devlet Hastanesine kaldırılmış ancak diğer yaralananların hastaneye gitme talebi dahi reddedilmiş, hatta revir de dahil olmak üzere tedavilerine izin verilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu iddiaları görüşmek istediğimiz cezaevi yönetimi âdeta kendini saklamakta veya gizlenmektedir. Takdir edersiniz ki İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun üyeleri olarak -aslında cezaevleriyle sürekli bu tarz durumlarla karşı karşıya kaldığımız için- Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürünün ve yine Adalet Bakan Yardımcısının güya talimatı olmasına rağmen bazen bize cevap vermiyorlar ancak buradan gerek Şırnak gerekse de diğer cezaevlerinde yönetimde yer alan kişilere seslenmek istiyorum: Her kim ki yasalara göre hareket etmez, anayasal çerçevede kalmaz, hukuk yerine bir zümrenin veya partinin yanında yer alır ise suç işlemiş olur ve bugün olmasa da er geç hukuk önünde hesap verecektir. Bu sebeple herkesi hukuka uymaya, işkenceye varan keyfî ve düşmanca uygulamalardan vazgeçmeye çağırıyorum. Son olarak, bir kamu kuruluşu olduğunu unutmadan siyasi iktidarın politikalarına paralel tutum almaktan vazgeçmeye çağırıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)