GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:13
Tarih:02.11.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

İYİ Parti olarak bizim siyasetteki referans noktamız yalnız ve ancak aziz milletimizin çıkarlarıdır. Bugüne kadar her zaman yapıcı bir muhalefet anlayışıyla hareket ettik, bundan sonra da öyle davranmaya devam edeceğiz. Milletimizin faydasına olan işleri destekledik, milletimizin zararına olanların ise karşısında durduk. İşte, bu saiklerle ifade etmek gerekirse söz konusu kanun teklifi, ihracatçıya finans desteği sağlamayı amaçlaması ve ihracatı artırmayı hedeflemesi bakımından genel olarak olumludur. İyi niyette bir kanun teklifini Meclise getirmişsiniz ancak bunun ihtiyacı karşılayıp karşılayamadığı hususunda ciddi tereddütler taşıyoruz çünkü ihracatçılara destek amacıyla hazırlanmış teklifin bazı maddeleri maalesef maddi külfetleri yine ihracatçının sırtına yüklemektedir.

Kanun teklifinin 1'inci maddesinde bulunan ihracatçılar için giriş aidatının 4 kat artırılmasını doğru bulmuyoruz çünkü bu artış kanun teklifinin esas amacıyla çelişmektedir.

2'nci maddeyle, Türkiye Tanıtım Grubunun varlıklarının kısmen ya da tamamen İhracatı Geliştirme Anonim Şirketine aktarılması öngörülmektedir. "Kısmen ya da tamamen" ifadesi son derece muğlak bir ifadedir ve keyfîliğe sebep olmaktadır. Bu durumun kanunilik ilkesine aykırı olduğu da apaçık ortadadır. Bu çelişkili ve muğlak ifadenin tekliften çıkarılmasına yönelik önergemiz Komisyonda kabul edilmemiştir. Muhalefet olarak bizim gösterdiğimiz yapıcı yaklaşımı maalesef iktidar partisi gösterememektedir. İktidar partisi nereden duysun bizi ki yani kendi kanun teklifi görüşülürken bile Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sıraları bomboş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - İmza atanlar yok, nerede?

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Olsun, her zaman olduğu gibi biz tarihe konuşmaya devam edeceğiz.

İhracat demek, bir ülkenin uluslararası piyasada rekabet gücünü artırması demektir; yeni iş imkânları yaratmak, istihdamı güçlendirmek demektir. AK PARTİ'nin ihracat performansını ölçmek için 1983-2002 dönemi ile 2002-2021 dönemi arasındaki ihracat performansına dikkatlice bakmak yeterli olacaktır. 1983-2002 arasında ihracatımız yıllık yüzde 10'un üzerinde artmış, 2002 sonrası dönemde ise artış yüzde 9,4'e düşmüştür. Oysa gelişmekte olan diğer ülkelere baktığımızda 2002 sonrası büyüme hızlarının 2002 öncesine göre daha yüksek olduğunu görüyoruz.

İktidara, bir zamanlar ortaya koyulan 500 milyar dolar ihracat hedefini hatırlatmak istiyoruz. Eğer ülkemizin ihracat performansı bu şekilde devam ederse bu hedefe ancak 2045 yılında ulaşabileceğiz. Oysa çokça eleştirdiğiniz 2002 öncesi dönemdeki ihracat performansımız bugün geçerli olsaydı bu hedefe 2030 yılında yani dokuz yıl sonra ulaşmış olacaktık. Onun için, iktidara tavsiyemiz, ihracat rakamlarını çarpıtarak propaganda yapmak yerine, ülkemizin ihracat performansını nasıl eski düzeye çıkarabileceği sorusuna cevap aramasıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bildiğiniz üzere, 21 Ekim tarihinde, bağımsızlığını yitiren Merkez Bankası, Cumhurbaşkanının talimatları doğrultusunda faizleri 200 baz puan düşürmüştü. Türk lirası daha da değer kaybetti, vatandaşımız daha da yoksullaştı, sofralarımızdan bir ekmek daha eksildi. Bu karar sonucunda dolar kuru yaklaşık 35 kuruş arttı; böylece, Türkiye'nin dış borcuna 160 milyar lira daha eklenmiş oldu. Bu borç kimin? Tabii ki milletin. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yanlış ekonomi politikalarının bedelini kim ödeyecek? Ne yazık ki ve tabii ki 84 milyon Türk vatandaşı. Sayın Cumhurbaşkanı kendi inadı uğruna bu milletin her bir ferdini 1.875 lira daha borçlandırdı; yazık günah değil mi? İYİ Parti olarak elbette ki yüksek faize karşıyız ve zararlarının ne olduğunu en az sizin kadar ve hatta sizden daha iyi biliyoruz fakat Merkez Bankası geçen yıl yaptığı faiz artışlarıyla hem döviz kuruna müdahale etmiş hem de siyasete, doğru düzgün bir ekonomi reformu yapabilmesi için zaman kazandırmıştı ancak iktidar, bu süreçte, aklıselim adımlar atıp enflasyonu kontrol altına almak yerine, talimatlarını uygulamayan Merkez Bankası Başkanlarını tek tek görevden almayı tercih etti. Yirmi ayda 3 defa Merkez Bankası Başkanı değiştirdiniz. Merkez Bankası Başkanı değişiyor ama sonuç değişmiyor; dolar kuru her geçen gün yükselmeye, Türk milleti yoksullaşmaya devam ediyor; bu gerçeği görmüyor musunuz? Sadece Merkez Bankasının bağımsız yapısıyla oynayarak ülkeye ne büyük bedeller ödettiğinizin acaba farkında mısınız?

Kurumlar gelenekleriyle güçlenir ve yaşarlar. Beş yıl süre için atanan TÜİK Başkanlarını son üç yıl içinde 3 defa görevden aldınız. İktidarın genetiği değiştirilmiş enflasyon rakamlarıyla hayat pahalılığını gölgeleme çabaları beyhudedir, biliniz istiyorum. Siz ne söylerseniz söyleyin, milletimiz çarşıda pazarda gerçek enflasyonu görüyor ve bunun hesabını sandık önüne geldiğinde sorma kararlılığı sergiliyor. Siyasi iradenin "tak" diye söylediği, saray bürokrasisinin "şak" diye yaptığı bu ucube sistemde, ne yazık ki vatandaşın devlete olan güveni sarsılmıştır. Belki eskiden enflasyonun daha yüksek olduğu dönemleri de yaşadı bu millet ama TÜİK'in açıkladığı enflasyona vatandaşın bu kadar itimatsız davrandığı bir dönemi asla görmemişti. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Tek adamlık izlenimi veren rejimin anayasal çerçevesini oluşturan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimizde dolar kuru 4,63 liraydı, bu ucube yönetim sisteminin Türkiye'yi getirdiği noktada ise dolar bugün 9,53 civarında gidip gelmektedir. Türk lirası, yirmi yıldır işgal altında olan ve artık Taliban tarafından yönetilen Afganistan'ın para birimi olan Afgani karşısında dahi son dört yılda değer kaybetmiş durumdadır. Lafı evirip çevirmeye hiç lüzum yoktur, bugün, paramız pul olduysa, mutfaklar yangın yerine döndüyse, tencereler kaynamıyorsa, milletimiz hayat pahalılığının altında her geçen gün daha da eziliyorsa sebebi bellidir; sebebi, sizin bile ne olduğunu bir türlü anlayamadığınız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen, elinizi vicdanınıza koyunuz, motorine on günde 87 kuruş zam, LPG'nin litre fiyatına yirmi günde 93 kuruş zam, benzinin litre fiyatına -ilk günden- önce 44 kuruş, ardından 28 kuruş daha zam, doğal gaz tarifesinde sanayi ve elektrik üretim santralleri için yüzde 15 zam, 1 Kasım itibarıyla doğal gaza sanayi için yüzde 48 zam, elektrik santralleri için yüzde 46 oranında bir zam daha. Millete hesap vermek yerine rakamlarla oynayarak hakikati gizlemeye uğraşan Adalet ve Kalkınma Partisine millet adına soruyoruz: Ne zaman arkası kesilecek bu zamların? Milletimizin çektiği bu cefa daha ne kadar sürecek ve ne zaman sona erecek? Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı görevde olduğu sürece milletimizin bu zam yağmurundan kurtulması asla mümkün olarak görülmüyor. Sayın Erdoğan'ın 21 Ağustos 2020'de açıkladığı doğal gaz müjdesinden bu yana sadece doğal gaza 9 kez zam yapılmıştır. Anlaşılan odur ki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı Karadeniz'de doğal gaz değil, zam kuyusu bulmuştur.

Milletimiz umutsuz ve çaresiz değildir, herkes müsterih olmalıdır çünkü İYİ Parti var; biz varız, biz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İYİ Parti iktidarında Türkiye tüm bu sorunları birer birer aşacaktır çünkü imkânımız var, kaynağımız var, her şeyden önce imanımız var; yeter ki har vurup harman savuran bu müsrif ve sorumsuz, gerçeklere de gözünü kapatmış sistem ve iktidardan kurtulalım.

Saygıdeğer milletvekilleri, İYİ Partiye göre, tarım, Türkiye'nin en önemli gelişme ve yükselme alanlarından biridir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çiftçilerimiz âdeta üretemez noktaya getirilmiştir. Bu vizyonsuz iktidar anlayışıyla tarımda potansiyelimizin çok ama çok azını kullanabiliyoruz. Türkiye Avrupa'nın en geniş tarım alanına sahip ülkelerinden bir tanesi olmasına rağmen, tarımsal üretimimiz her geçen gün eriyor. Bizden daha az tarım arazisi olan İtalya, Belçika ve hatta Polonya bile Türkiye'den daha çok tarım ihracatı yapıyor. Toprak bizde, iklim bizde, su bizde, bereket bizde ama parayı onlar kazanıyor; Türk çiftçisi ise maalesef kan ağlıyor. Nasıl ağlamasın ki? Gübre fiyatlarına 2020'nin başından itibaren bugüne kadar 3 kat zam yapıldı. Tonu 1.650 lira olan üre gübresi, bugün, 6.650 lira. Mazot iki yılda yüzde 60 pahalanmış. Çiftçi traktörünün kontağını çevirmeye dahi cesaret edemiyor. 2007'den bu yana anayasal hakkının ödenmemesi nedeniyle iktidar tarafından çiftçiye takılan borç 211 milyar liradır. Her çiftçi ailesinin Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından en az 98 bin lira alacağı vardır. Türk çiftçisi, bu iktidarın yönetiminde ürün fiyatı ile girdi fiyatı arasına sıkıştırılmıştır. Sadece tarım alanlarını değil, çiftçiyi ve çiftçinin geleceğini de yok ettiniz, hatta yok etmekle kalmayıp teriyle toprağını sulayan çiftçilerimizi icralık edip hacizlere mahkûm bıraktınız. Yazıklar olsun sizin iktidarınıza! (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Ülkemiz on iki yıl içinde zirai amaçlı kullanılan kredi miktarını 10 kat artırdı, vatandaşlarımıza verilen kredi miktarı 10 kat arttı. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Bunun anlamı şudur: AK PARTİ iktidarı, Türk çiftçisini nimetini göremediği külfetlere maruz bırakmıştır. Çiftçiler bankalardan kredi kullanırken, sermayeleri olan tarlalarını ipotek altına aldırmak zorunda kalırken milyarlarca lira görev zararı olan Ziraat Bankası yandaşların şirketlerini kurtarmakla meşguldür. Şunu unutmayın: Eğer tarımdaki sorunları çözemezsek Türkiye'nin sorunlarını da çözemeyiz. Tarımın, çiftçinin, üreticinin sorunlarını çözeceksiniz ki Türkiye'nin sorunları çözülsün; kırsalın sorununu çözeceksiniz ki kentlerin sorunu çözülebilsin. Süt ineklerini kesime gönderdikten sonra geri getiremezsiniz. Çiftçi bir kere ekmekten vazgeçip şehirlere göç ederse onları yeniden tarıma döndüremezsiniz. Ama bir şeyi yapabilirisiniz, bu ucube sisteme bir an önce son verebilirsiniz. Milletimizin sabrı taştı ve artık bu iktidarın da miadı doldu.

Esnaflarımız da aynı durumdadır. Esnaflarımız, borç değil, sizden gelir desteği bekliyor; çiftçilerimiz, borçlarının faizsiz yapılandırılmasını istiyor; işçilerimiz, insanca yaşayacağı bir ücret arıyor; işsizlerimiz, iş istiyor; gençlerimiz, bu memlekette güzel bir gelecek arzu ediyor, hakkı, hakkı olanı yani adaleti istiyor. Siz yeter ki sandığı getirin, milletimiz ne yapacağını çok iyi bilir.

Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in ifade ettiği gibi: "Millet, bizi çağırıyor." (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, son olarak değinmek istediğim husus; millî kimliğimizin önünde büyük bir tehdit unsuru hâline gelen Suriyeli sığınmacılar meselesidir. Mart 2011'den itibaren iktidar, Suriye sınırında açık sınır politikası izlemiş ve Türkiye, yakın insanlık tarihinin en büyük göç dalgasına maruz kalmıştır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün verilerine göre, geçici koruma statüsü altında Türkiye'de 3 milyon 700 bin Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisinin öngörüden ve vizyondan yoksun dış politikası neticesinde, Türkiye, dünyanın en fazla sığınmacı barındıran ülkesi konumuna taşınmıştır. Suriyeli sığınmacı sayısı Türkiye'nin kültürel ve etnik dokusunu değiştirecek bir hızla artmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Suriyeli sığınmacıların vatanlarına güvenli ve onurlu geri dönüşünün planlamasını yapmak yerine, dış politikada gerekli adımları da atmak yerine Suriyeli sığınmacılara kitleler hâlinde vatandaşlık verme eğilimi sergiliyor. Ancak 2019'da Sayın Erdoğan, 110 bin Suriyeliye vatandaşlık verildiğini ve vatandaşlık verme sürecini daha da artırma konumunda olduklarını ifade etmişti. O tarihten itibaren kaç Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık verildiği ise iktidarın kamuoyundan sakladığı bir sır hâline gelmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, yayımladığı son verilerde vatandaşlık verilen Suriyeli sığınmacı sayısını açıklamaktan bilinçli olarak kaçınmaktadır. Kaç Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık verildiğine dair yönelttiğimiz tüm soru önergeleri de Bakanlık tarafından cevapsız bırakılmıştır. İçişleri Bakanlığının ısrarla cevaplamaktan kaçındığı bu soruları bir kez daha milletin kürsüsünden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden soruyoruz. 28 Nisan 2011 tarihinde ilk Suriyeli sığınmacı grubun Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan girmesiyle başlayan süreçten bugüne kadar kaç Suriyeli sığınmacıya Türk vatandaşlığı verdiniz, açıklayınız. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmiş olup oy kullanmaya hak kazanan, seçmen listelerinde adı bulunan kaç Suriyeli bulunmaktadır, açıklayınız. Sayın Süleyman Soylu, gerekli gereksiz konularda veresiye konuşmaları bırakıp sorduğumuz bu sorulara cevap vermek mecburiyetindedir. Bildiğiniz üzere, İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunda son derece hevesli ve isteklidir, kendisi Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle ilgili şunları söylüyordu: "Benim ülkemde 380 bin Suriyeli çocuk doğdu, Meclis de yardımcı olsa keşke bu 380 bin çocuğu doğar doğmaz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapsak, keşke vatandaşlık versek de memleketlerine döndüklerinde ceplerinde itibarlı bir kimlik olsa." Sayın Soylu, vatandaşlık verilen Suriyeliler neden bu ülkeyi terk etsin, terk edecekse neden onlara vatandaşlık verilsin? Herkes aklını başına almalıdır; Türk vatandaşlığı, iktidarın Suriyelilerin cebine koyacağı bayram harçlığı değildir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi lütfen.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.

İktidar partisini bu vesileyle bu kürsüden uyarmak istiyoruz: Önümüzdeki genel seçimde ekonomik krizle birlikte daralan toplumsal desteğinizi Suriyelilere vatandaşlık vererek telafi etme niyetindeyseniz, derhâl bu yanlış yoldan geri dönünüz. Türk vatandaşlığının Suriyelilere dağıtılacak bir seçim yatırımı olarak görülmesine asla ve kata müsaade etmeyeceğiz. Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık vermek ve Suriyelileri Türkiye'de kalıcı hâle getirmek, Türkiye'nin yalnızca bugününe değil, aynı zamanda geleceğine de yapılmış büyük bir kötülüktür. Bunun hesabını millet ve tarih huzurunda veremezsiniz.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)