| Konu: | Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 03.11.2021 |
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz teklifin 8'inci maddesiyle ilgili söz aldım ancak Türkiye'nin kronikleşmeye başlayan 2 sorunu hakkında konuşmak istiyorum. 14 Mayıs 2020 tarihinde burada, tüm itirazlarımıza rağmen bir yasal düzenleme yapıp 7242 sayılı İnfaz Kanunu'nda değişikliğe gittiniz. Daha önce de siyasi tutsaklar kontrol ediliyordu, değerlendirmeler yapılıyordu ama 1 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe giren bu kanunla oradaki görevlilere hak etmedikleri kadar büyük yetkiler verdiniz ve bunlar tutuklular üzerinde yaptıkları araştırmalarda sıradan, günlük gerekçelerle -yok kitap alamadı, yok işte, ailesiyle sık görüşemedi, şöyle yaptı, böyle yaptı diye- insanların infazlarını yakmaya devam ediyorlar. Onun için de bu konunun bir an önce halledilmesi lazım. Daha önce de keyfî verilen hücre cezaları olurdu, onlara dayanılarak da infazlar yakılırdı ama şimdi yasal bir güvenceye kavuştukları için çok daha şiddetli olarak bunu uygulamaya devam ediyorlar.
Bunların yanında bir de hasta tutsaklar var, keyfî olarak tahliye edilmeyen hasta tutsaklar var. İHD raporlarına göre Türkiye cezaevlerinde 604'ü ağır olmak üzere 1.605 ağır hasta tutsak var. İmzacısı olduğunuz uluslararası sözleşmelere rağmen, tutsaklar, özellikle de hasta tutsaklar sağlık hizmetlerine ulaşamıyor, erişemiyor. Tutukluların tahliyesi, ya hastane ya Adli Tıp Kurumu ya da savcılık tarafından yerine getirilmiyor ve hayatını tek başına idame ettiremeyecek hasta tutsakları, "Cezaevinde kalamaz." raporlarına rağmen, savcılıkların "toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmak" ya da "devlet güvenliğine tehdit" kararlarını gerekçe göstererek tahliye etmiyorsunuz. Son altı yılda veda hakkı bile tanınmayan bini aşkın hasta tutsaktan en az 103'ü yaşamını yitirdi. İHD'nin 2020 yılı raporlarına göre en az 16 hasta tutsak cezaevinde, 5'i de tahliye edildikten kısa bir süre sonra öldü.
Mide kanseri teşhisi konulan Hadi Yalçın hastalığı nedeniyle mamayla besleniyordu ve "Cezaevinde kalamaz." raporuna rağmen tahliye edilmedi, tahliye edildikten üç gün sonra da vefat etti. Akciğer kanserinin yanı sıra ülser, gastrit ve reflü gibi mide hastalıkları bulunan 65 yaşındaki Hayrettin Yılmaz 14 Mart 2021 tarihinde yaşamını cezaevinde yitirdi tahliye edilemeden. Yine, 67 yaşındaki İsa Gültekin ise -Mersin Üniversitesi Hastanesi tarafından kendisine "Cezaevinde kalabilir." raporu düzenlenmiş- 22 Nisan 2021 tarihinde Tarsus Devlet Hastanesinde yaşamını yitirmiştir. Yine, Siverek Cumhuriyet Savcılığı, cezai ehliyeti olmayan 96 yaşındaki Aliye nineye Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açtı ve iki yıldır bu mahkeme sürüyor. Aliye teyze Kayseri'ye hastaneye götürülerek yeniden bir rapor alınması isteniyor, eğer mutlaka da rapor alınacaksa neden Diyarbakır'dan ya da Urfa'dan alınamıyor; Diyarbakır ya da Urfa'daki hastaneler yetersiz midir bu konuda?
Son söz olarak ise Şair İlhan Çomak'ın sesi olmak istiyorum, yirmi yedi yıldır cezaevinde yatıyor. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül katıldığı Mağdur Odaklı Adalet Buluşmaları etkinliğinden bir fotoğrafı paylaştı, bu fotoğrafın altında "Bir binayı adliye yapan şey girişte asılı tabela değil, o binanın içinde adalet duygusunun temiz, kesin, hızlı şekilde karşılık bulmasıdır." yazan bir "tweet" paylaştı. İlhan Çomak ise buna avukatı vasıtasıyla şöyle bir karşılık verdi, dedi ki: "1994 yılından beri tutukluyum, yirmi yedi yıldır somut tek bir delile dayanmadan cezaevindeyim. Başta gençliğim olmak üzere, hayallerim ve sevdiklerimle birlikte karanlığa gömüldüm. Yirmi yedi yıldır göğün mavisine, toprağın kokusuna hasretim." İlhan Çomak'ın sesini duyuyor musunuz Adalet Bakanı? İçinde adalet duygusunun temiz, kesin, hızlı şekilde karşılık bulduğu adliye binalarımızı kimin için yapıyorsunuz; bunu merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 80'li yıllardaki Diyarbakır Cezaevini hatırlarsınız, daha sonra Türkiye'de tartışmalara ne kadar konu olduğu ve Türkiye'nin geleceğine ne kadar etkisinin olduğu ve ne kadar olumsuzluk içerdiği defalarca söylendi. Sizin Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucularından birisi de "Ben de cezaevinde yatsam, bu işkenceleri görseydim ben de dağa çıkardım." dedi. Dolayısıyla, yarın öbür gün bunların tekrarlanmaması ve daha da çoğalmaması için bir an önce cezaevlerindeki bu uygulamalardan vazgeçilmesini sağlayın, aksi hâlde bu zulüm daha çok artacak ve zulüm olmaktan öte anlamlar taşımaya başlayacaktır.
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)