| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 18 |
| Tarih: | 11.11.2021 |
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Katar'la ilgili, konu ne olursa olsun aklımıza ilk gelen şey satılan Tank Palet Fabrikasıdır ve bu ne zaman dillendirilse, burada hemen AKP sıralarından feveranlar ortaya çıkıyor.
Az önce tanık olduğumuz diyalog, tek kelimeyle "komik" bile diyemeyeceğim yani söyleyecek kelime bulamıyorum deyip geçeyim ama şu vurguyu yapayım: Bakın, ben tanka, topa kökten karşı olan bir insanım ve bütün dünyada silah üretiminin son bulması gerektiğini savunan birisiyim. Bir yandan "vatan, millet" diyecek "yerlilik ve millîlik diyecek, sonra Tank Palet Fabrikasını satacak ama "3 kuruşa değil, 5 kuruşa sattık." diyecek. Ya, var mı öyle bir şey, var mı böyle bir akıl; var mı böyle insanların aklıyla, halkın aklıyla alay etmek! Tam da az önce yaşanılan diyalog bunun göstergesiydi.
Şimdi, bir niyet mektubundan bahsediliyor Katar'la ilgili ama bu niyet mektubunda hiçbir detay yok. Bakın, bu kanun teklifinde 2022'de Dünya Kupası organizasyonuna ev sahipliği yapacak olan Katar'a bu Dünya Kupası için kolluk kuvvetlerinin gönderilmesi ve bir koruma sağlanması hedefleniyor ama şu an için bir niyet mektubu var, bu niyet mektubunun, dediğim gibi, ayrıntıları yok. Yani bu insanlar kaç kişi gidecek, kaç kolluk kuvveti gidecek, orada ne yapacaklar? Ne kadar süre kalacaklarına dair bir ayrıntı var, dikkat çekici bir ayrıntı, beş sene. Burada, tabii, şu soru aklımıza geliyor: Kimi, niye kandırıyorsunuz? Dünya Kupası beş sene mi devam edecek? Gerçekten bu da ayrı bir akıl tutulması, ayrı bir kandırmaca.
Bunun hikâyesi ne zaman başladı? Katar İç Güvenlik Komutanlığının talebiyle Türkiye'ye gelen Katarlı güvenlik güçleri İzmir'deki Foça Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkezinde Türkiyeliler tarafından eğitime tabi tutuluyor. Orada da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu diyor ki: "Biz kolluk kuvvetimizi 2022'deki Dünya Kupası organizasyonuna göndeririz." Bunu kim diyor? İçişleri Bakanı diyor. Kim adına bu sözü veriyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu sözü veriyor. Bir kere, bu hakkı kendinde nereden buluyor? Kamuoyuna bu açıklamayı hangi hakla yaptı ve sonra önümüze böyle bir anlaşma getirdiler?
Tabii, şunu da hatırlatmamız lazım: 2015'te Türkiye-Katar arasında askerî iş birliği anlaşması var yani zaten, hâlihazırda, şu anda Türkiye asker bulunduruyor Katar'da. Tabii, bizim özellikle burada itiraz noktalarımız neler, onların üzerinde durmak istiyorum.
Bakın, 2014'te IŞİD, bu 2022'de yapılacak olan Dünya Kupası'yla ilgili bir tehditte bulunmuştu. Aradan yedi yıl geçti, IŞİD'in bu tehdidi savuşturulmuş mu oldu? Hayır. IŞİD, evet, eski gücüne, yedi sene önceki gücüne sahip değil ama yine de bu yapılacak olan müsabakalarda bir tehlike söz konusu ve burada kolluk kuvveti görevlendirilerek bu tehlikeye ortak edilmiş olunacak.
Peki, buradan yine şunu söylemek isterim: İçişleri Bakanı Katar'a koruma amacıyla bir kolluk kuvveti göndermeyi düşünüyor ama Türkiye'de IŞİD'in hiçbir katliamını engelleyememiş bir İçişleri Bakanı ve bu Bakana bağlı olan kolluk kuvvetleri ve MİT işin içinde.
Bakın, Türkiye'de IŞİD çok sayıda katliam gerçekleştirdi. Halk öldü, hiçbir siyasi... Aktif siyasette olmayan halk nerede öldü? Antep'te düğün katliamında, Reyhanlı'da düğün katliamında. Suruç'ta sosyalist gençler katledildi. Ankara Gar katliamında bu ülkede barış isteyen barış güvercinleri katledildi. HDP'nin mitinglerine aynı örgüt bombalı saldırılar gerçekleştirdi ve Adana, Mersin il binalarımız bombalandı bu örgüt tarafından. Katar'ı korumayı düşünen İçişleri Bakanı, Türkiye'de, sadece şu an zikrettiğim katliamlardan haberdar değil miydi? Neden Türkiye halkını, Türkiye'de yaşayan Kürtleri, gençleri, devrimcileri, solcuları korumadı da gidip Katarlıları koruyacak? Bu sorular yanıt bekliyor; sadece yanıt değil, burada biz aslında bu katliamların bir yandan önünü açan, mevcut, bahsini ettiğimiz kolluk kuvvetlerinin, bunlara bağlı olanların ve MİT'in bu işin içinde olduğunu defalarca söyledik. Bugün, gerçekleşen Gar katliamında, sadece o katliamın dosyasını incelerseniz, kimin kiminle nasıl bağlantısı olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla Türkiye'de IŞİD'den kendi halkını koruyamayan, kalkıp Katar'a gidip Katar halkını nasıl koruyacak; biz burada bunu sormak istiyoruz.
Diğer ifade etmek istediğim konu da yine AKP'nin en çok rahatsız olduğu konu; Katar'la girilmiş olan, ticari diyemeyeceğim, bu iktidarın ekonomik çıkar anlaşmasıdır. Bakın, bugün, mevcut olan anlaşmaların hiçbirinde... Ya da az önce, benden önce konuşan hatipler de ifade etti; Digiturk'ün satılması, Borsa İstanbulun satılması, Kanal İstanbul'un Emirin annesi Şeyha Moza'ya, onun etrafındaki en değerlenecek olan parsellerin onlara satılmış olması, bütün bunların altında ne var? Burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne çıkarı var? Burada Türkiye Cumhuriyeti devleti adına hangi kazanç var? Bize "Türkiye Cumhuriyeti devletinin ticari çıkarlarını koruyoruz." diye çıkıp bu kürsüden konuşabiliyorlar. Burada hangi ticari çıkar var, ben bunu çok merak ediyorum. Burada, her sıkıştığında -mevcut olan iktidar- Katar'dan sıcak para geldiği için, Katar'la öylesi bir ilişkiye girmiş olduğu için, zaten bütün dünya ölçeğinde de baktığımızda aranızın iyi olduğu tek ülke Katar kaldığı için siz bu işleri Katar'la sürdürüyorsunuz. Tabii ki bizim Katar halkıyla hiçbir sorunumuz yok, Katar halkı bizim kardeşimizdir. Ama bugün Katar'ın IŞİD'e, İhvancılara, aynı zamanda Taliban'a sunmuş olduğu destek de ortadadır.
Bakın, bugün, Türkiye'de mevcut olan iktidar dış siyasetteki sıkışmışlığı aşabilmek için Arap sokağıyla barışmaya çalışıyor. Arap sokağıyla barışmaya çalışacaksanız, bugün bütün Arap dünyasıyla kavgalı olan ülkeyle böylesi ilişkilere girmeyeceksiniz, bu ilişkilere de Türkiye Cumhuriyeti devleti adına giriyor gibi de yapmayacaksınız. "Bunlar para ihtiyacı duyduğumuz zaman bize para bassınlar, para göndersinler diye biz ilişki kuruyoruz." diyeceksiniz, temiz temiz yaptığınızı da itiraf edeceksiniz.
Bakın, yine, burada bir noktaya daha değinmek istiyorum: Göçmen sorunu. Göçmen sorunu tabii bütün dünyanın problemi, en çok da dünyanın doğusundan batısına dönük devam ediyor. Bunu, hepimiz ne yazık ki tanıklık ederek, yaşayarak görüyoruz. Bugün Akdeniz'in suları altında binlerce insanın, kadının ve çocuğun o dalgalar arasında debelenen bedenleri var.
Şimdi benzer bir dram Belarus ve Polonya sınırında yaşanıyor. Belarus ve Polonya sınırında binlerce mülteci, binlerce göçmen, şu an aç ve susuz bir şekilde orada bekletiliyor; hem de soğuklardan dolayı can kaybı da yaşanmaya başlanmış, en son edindiğim bilgiye göre 8 göçmen yaşamını kaybetmiş. Belarus ve Polonya sınırında yaşanan bu durum tek kelimeyle bir insanlık dramıdır.
Bakın, Sınır Tanımayan Doktorlar yaşanan bu vahşeti sadece 4 kelimeyle anlatıyorlar: "Onlar silah değil, insan." Göçmenler silah değil, insan. Bunu Türkiye'deki göçmenlere, başta Suriyeli göçmenler olmak üzere... Dünyada uygulanan, göçmenlere dönük bu araçsallaştırma politikasına karşı çıktığımızı bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum. Ve buradan özellikle, Belarus-Polonya sınırında şu an alarm veren bu göçmen sorunu meselesinde Avrupa Birliğini, Birleşmiş Milletleri, ülkelerin liderlerini göreve davet etmek istiyorum ve bu konuyla ilgili partimizin Dışişleri Komisyonu aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - ...ilgili olan bütün komisyonlarla görüşmelerini sürdürmektedir, konsolosluklarla görüşmelerini sürdürmektedir. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu konunun çözümüne dair bir çağrı yapmasının ve bu konuda gerekli çalışmaların yürütülmesinin gerekli olduğunu, önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)