GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:25
Tarih:01.12.2021

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, ülkemizde kadının adı yoktu; evet, ülkemizde Kürt'ün adı yoktu; ülkemizde Alevilerin adı yoktu; ülkemizde bütün ötekilerin adı yoktu; şimdi, artık kanunların da adı yok. AKP'li arkadaşlar, bugüne kadar "bir kanun ile bazı kanunların değiştirilmesi hakkında kanun teklifi" diye torba kanun getiriyorlardı; şimdi, bu kanun teklifinin adı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi. Hangi kanunlarda değişiklik yapıyorsunuz? Bazı kanunlarda. Kanunların adı bile yok getirdiğiniz dönem içerisinde.

Peki, teklif ne getiriyor? 27 kanunda değişiklik getiriyor. En önemlisi, bundan sonra elektrik enerjisi satışından TRT payı alınmayacak. Hepimiz yasanın bu hükümlerini eleştirdik, TRT payı alınmasını eleştirdik, doğru bulmuyoruz dedik. Aslında, elektrik enerjisi satışı üzerinden TRT payı alınması kamuoyunda sizden önce bu kadar yaygın tartışılmıyordu. Siz TRT'ye bağlı radyo ve televizyon kanallarını partinizin propaganda aracı hâline getirdikten sonra artık halk ve geniş kitleler "Benden aldığın vergilerle, benim tükettiğim elektrik enerjisiyle niye bana hakaret ediyorsun?" diye protestolarla seslerini yükseltmeye başladılar. TRT gibi pek çok kamu kurumu aslında iktidarın arkabahçesi durumuna getirilmiş durumda. Bütün kamu kurumları için bunu söylemek mümkün. Bakın, müsteşarlıkları kaldırdınız, müsteşarlığın yerine bakan yardımcılarını getirdiniz -ben doğru bulmuyorum ama bir yere kadar anlaşılır bir şey- "Hükûmetle birlikte gelsin, gitsin." dediniz. Fakat şimdi, genel müdürler, genel müdür yardımcıları, daire başkanları, valiler, kaymakamlar, kamu kurum ve kuruluşlarının il ve ilçe başkanları, yöneticileri neredeyse partinizin temsilcisi gibi davranıyorlar; iktidarın aleyhine düşüncelere sahip herkesin aleyhine "tweet"ler atıyorlar, taraflı davranıyorlar.

Bir dönem bu hukuksuzluk öyle bir hâle geldi ki "Avukatlara hâkim ve savcı olma hakkı tanıyoruz." diye yüzlerce AKP'liyi hâkim ve savcı yaptınız. Bir dönem AKP'den vekil olan, daha sonra milletvekili adayı yapılmayan kişiyi mutlaka ya bir bankaya yönetici yaptınız veya bir yere getirdiniz, hatta içinde Anayasa Mahkemesi üyesi olan var. HSK üyesi "Genel Başkanımın isteği üzerine istifa ettim." diyebiliyor. Tarihte eşine ender rastlanacak bir parti devleti düzeni kurdunuz. "Yargıyı Fetullahçılardan kurtarıyoruz." dediniz, "Artık yargı bağımsız." dediniz, oysa bütün araştırmalarda en az güvenilen kurumların başında yargı geliyor, uluslararası kuruluşların yaptığı araştırmalarda Türkiye neredeyse en son sıralarda. Bakın, şaka değil, insanlar şöyle espri yapıyorlar: "Bizden sonraki ülkelerde o klanın, kabilenin en yaşlı üyesi, suçlu olanı uçurumdan aşağı itiyor. Türkiye'nin durumu bu kadar kötü." diyorlar.

"Kanınızda yüzeceğiz." diyenlerden rahatsız olmuyorsa iktidar, mahkemeler bunlarla ilgili "Düşünce, ifade özgürlüğüdür." diyebiliyor. Bakın, hakaret değil, sinkaflı laflar kullananlara mahkemeler -eğer iktidar rahatsız değilse bundan- "Düşünce, ifade özgürlüğü." diyebiliyor. Bir partiye "İtlaf edilmesi gerekir." diyene "Bu, düşünce, ifade özgürlüğüdür." diyebiliyor. Bir parti "HDP hakkında kapatma davası açılacak." diyor, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı "Emredersiniz." diyor. Eş Genel Başkanlarımız hedef gösteriliyor, hop, bir mahkemeden tutuklama. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Hak ihlali var." diyor, hemen başka bir soruşturmadan tutuklama. Büyük Daire ilk andan itibaren "Hukuksuzdu." diyor, bu kez, hop, bir mahkeme tarafından hükümlü hâle getiriliyor; sonra da "Yargı bağımsız." diyorsunuz.

Cezaevleri kaynıyor, muhaliflerin kimliksizleştirilmesi ve kişiliksizleştirilmesi için her yöntem deneniyor ve gerçekten, cezaevlerinden bir çığlık, binlerce çığlık yükseliyor. Bakın, ben cezaevlerinden sadece bir tane örnek, can yakan bir örnek vereceğim, bugünlerde çokça duyacaksınız, nedenini de anlatacağız size. İmralı Cezaevinde bir tecrit var, bunu görmemek için kör olmak gerekir. Düşünün, Sayın Öcalan normal bir cezaevinde değil, bir ada hapishanesinde; şaka değil, Orta Çağ'da yaşamıyoruz ama Türkiye'de hâlâ ada hapishanesi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - 2011'e kadar ara sıra da olsa avukatlarıyla görüşme hakkı tanınıyordu, ona da engeller çıkarılıyordu "Koster bozuk." "hava şartları" falan diye. 2011'den 2019'a kadar hiçbir avukatıyla görüştürülmedi, sizin iktidarınız döneminde hiçbir hukuk yardımından yararlandırmadınız. Peki, bu nasıl sona erdirildi? Binlerce insan açlık greviyle bunu durdurabildi. Bir milletvekilimiz, sevgili Leyla Güven iki yüz gün açlık grevine girdi, daha sonra İmralı Cezaevindeki tecridi bir parça, kendinizce esnettiniz, mahkeme kararı çıkardınız. 8 insan en değerli şeyini feda etti, yaşamından vazgeçti İmralı Cezaevindeki tecrit kaldırılsın diye. Bu, küçük bir ayrıntı gibi gözükebilir ama emin olun bazı konularda çokça ısrar etmemek lazım, bir yerde durmanız gerekir. Bu yer sanırım İmralı Cezaevindeki tecritten başlamalı diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(HDP sıralarından alkışlar)