GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:30
Tarih:08.12.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nde yer alan İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Vatandaşlarımızın anayasal hak ve hürriyetlerini, kamu düzenini ve genel ahlakı korumak gibi vazifeleri uhdesinde barındıran İçişleri Bakanlığı, Türkiye'nin huzur ve güvenliği açısından son derece önemli bir Bakanlıktır. Dolayısıyla İçişleri Bakanlığı bütçesi de Türkiye'nin huzuru ve güvenliği için önemli bir bütçedir.

Bugün milletimiz için hayati öneme sahip, İçişleri Bakanlığının atanmış Bakanı Sayın Süleyman Soylu'yu da bütçesini savunurken dinleyeceğiz. Temennimiz Sayın Bakandan, Sayın Cumhurbaşkanına arz ve hürmetlerini sunduktan sonra, alışkanlıklarının dışına çıkarak, ayrıştırıcı ve tehditkâr söylemlerden oluşan bir konuşma yapmaktan ziyade, gerek şahsına gerekse Bakanlık icraatına yönelik, bizim için iddia, yargı için ihbar niteliğinde olan ve kamuoyunun gündeminden düşmeyen soru işaretlerine açıklık getirecek bir konuşma dinlemektir. Biz her ne kadar temenni etsek de bunun gerçekleşmesinin çok zor olacağının farkındayız çünkü artık bakanlıklar, Türk milletinin iradesinin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisine değil, Külliye'ye hesap vermeye devam etmektedirler, saraydan onay alıp yine saraydan af dilemektedirler. İzin almadan konuşamayan, onurlu bir istifa hakkına dahi sahip olmayan saray bürokrasisinden devlet adamına yakışır bir vakar ve tavır bekleyerek aslında şartları zorlamaya gayret sarf ediyoruz. Hiç şüphe yoktur ki bir devletin değeri politikacılarıyla değil, devlet adamlarıyla ölçülür. Neredeyse bundan iki bin beş yüz yıl önce düşünür Platon çıkıyor ve diyor ki: "Devlet işleri içten gelen bir sevgi, edep ve kâmil akılla yürütülmez ise onun sonu çöküş ve yok oluştur." Türkiye'nin en büyük talihsizliği, İlk Çağ'da bile insan aklının erişebildiği bu tasavvuru idrak edemeyen bir iktidar tarafından 21'inci yüzyılda yönetiliyor olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, denge ve denetleme mekanizmalarının yok edildiği, bağımsız ve tarafsız yargının kuşatıldığı, Gazi Meclisin yetkilerinin sınırlandırıldığı bu ucube Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini hak etmemektedir. Devleti yönetmek, faydacı, fırsatçı, istismarcı bir yol haritasıyla yandaşları yüceltmek ve devlet imkânlarıyla zengin etmek yeri değildir. Devlet yönetmek, hamaset yapmak, hamaset üzerinden siyasi rant devşirme yeri hiç değildir; devleti yönetmek ciddiyet ister. Özellikle İçişleri Bakanlığı gibi önemli devlet kurumlarının, millî davalarımız çerçevesinde, günlük siyasi çekişmelerden azade olarak yönetilmesi gerekir; bu önemlidir. Neden önemlidir? Çünkü kâmil akla sahip olan ve devlet geleneğini içselleştirmiş bir İçişleri Bakanı, gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünür. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Binlerce yıllık Türk devlet geleneğinden süzülüp gelen tecrübeyi ve ahlakı içselleştirmiş bir İçişleri Bakanı, gündelik siyasi polemik ve kutuplaşmaların tarafı olmak yerine, toplumsal huzurun teminatı olmak için gayret sarf eder. İzan ve liyakat sahibi bir İçişleri Bakanı, kirli, karanlık ilişkiler, izaha muhtaç itham ve iddialarla değil, memleket hizmetleriyle anılır ve öyle yâd edilir. Günlük siyasi polemikler...

BAŞKAN - Sayın Dervişoğlu, yani "kirli, karanlık ilişkilerle anılmak" gibi bir tanımlamayı çok doğru bulmuyorum.

Devam edin lütfen.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - O konuda Lütfü Türkkan'a bakmak lazım.

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) - Sen karışma her şeye be!

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Konuşma AKBİL'ci!

ÜMİT BEYAZ (İstanbul) - AKBİL'ci, otur yerine! Her şeye karışıyorsun!

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Lütfü Türkkan'a bak be, devleti söğüşleyen çıkarcıya bak! Ne alakası var!

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, müsaade edin.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Devletten en fazla beslenen Lütfü.

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - AKBİL Zülfü! AKBİL, AKBİL...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Haddinizi bilin!

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen...

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, bakın, bu tür sataşmalar farklı polemikleri beraberinde getirir ve Türkiye Büyük Millet Meclisini de gerer. Siz şayet Sayın Bakanın siyasi geçmişinde MHP ve AK PARTİ'ye söylediklerini unutup da Lütfü Türkkan'ı unutamadıysanız bu da size hayırlı olsun. (İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Aynı mı onlar, aynı mı?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Siz de HDP'yle aynı düzleme düştüğünüz için iftihar edin.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Onun da dosyası burada.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Aynı şey mi?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - HDP'yle aynı şeyleri söylemeye devam ediniz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edin, lütfen...

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Ben Sayın Bakanın hem hitap kabiliyetine hem de belagatine şahit biriyim. O, sizden daha iyi cevap verir söylediklerime ve kanaatim odur ki sizden daha iyi anlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ondan bizim de şüphemiz yok da...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ondan şüphe yok, cevabını verecek zaten.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) - Evet, izaha muhtaç itham ve iddialar tarafından kuşatılmış bir politikacı da devlet adamı olma hüviyetine zarar geldiğini idrak etmelidir. Bu çerçevede, İçişleri Bakanının sahip olduğu sorumluluğun aksine hareket etmesi, koltuktan aldığı güçle tehdit ve şantaja dayalı ayrıştırıcı bir üslubu benimsemiş olması Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından da büyük bir talihsizliktir.

Bütçenin geneli üzerinde yapmış olduğum konuşmada siyasi literatürümüze "Cumhurbaşkanımızın talimatıyla" kavramını yerleştiren ve devlet adamlığı mefhumunu yok etmiş bu sisteme yönelik "hürriyet ve şahsiyetçilik" hatırlatması yapmıştım. Hürriyetçilik ve şahsiyetçilik üzerine ifade ettiğim sözlerime iktidar partisinin bazı milletvekilleri, bence yanlış anlayarak, ziyadesiyle tepki gösterdiler. Bu tepkileri bir suçluluk psikolojisinin tezahürü olarak değerlendirmiyor, bilakis, hoşgörüyle karşılıyorum. Ancak siyasi geçmişimden tecrübe ederek edindiğim diğer 8 ilkeden de bahsetmiş olsaydım, bu arkadaşlar demek ki yerlerinde hiç oturamayacaklardı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) İşte bu yüzden, size çok fazla yüklenmemek, tahayyül ve muhakeme sınırlarınızı da zorlamamak adına, bu ilkelerin üzerinden topyekûn olarak değil, zamanı geldikçe tek tek geçmekte ve o şekilde hatırlatmakta fayda olduğu kanaatini taşıyorum. İktidarınız tarafından on dokuz yılın sonunda unutulan, hatırlanamayan, uygulanamayan bir hususta da size ayna tutmaya çalışıyorum.

Üzerinde bugün hassasiyetle durmayı planladığım ilke ahlakçılıktır yani ahlaklı siyasettir. On dokuz yıllık iktidarınızın sonucunda maalesef, Türk siyaseti ve devlet yönetiminde ahlaki değer yargıları erozyona uğramıştır. Ben bu durumdan memnun değilim, sadece ayna tutuyorum. Kendi şirketinden başında bulunduğu bakanlığa dezenfektan satan bakanlar, kamu kaynaklarını sömüren ve Türk milletinin kanını emen yandaş müteahhitler, çok maaşlı saray bürokrasisi, liyakati değil sadakati ödüllendirdiğiniz bu ucube siyasi düzenin normali hâline gelmiştir. Hesap vermeyen bir siyaset, demokrat olma iddiasını da zaten kaybetmiştir. İktidara gelirken vadettiğiniz "adalet ve kalkınma" tıpkı demokratlığınız gibi ancak lafta kaldı. Türkiye'nin gerçekleri ise adaletin üstünlüğü değil, üstünlerin adaleti ve yoksullaşan bir millet oldu. İşte bu yüzden, İYİ Parti olarak milletimizin bugünlerde çok da ihtiyaç duyduğu ahlaklı siyaseti yeniden inşa etmek öncelikli görevlerimiz arasındadır.

Ahlakla bağdaşmayan siyaset, çaycıyı, çorbacıyı tutuklayıp ne kadar kodaman FETÖ'cü varsa borsa kurarak onları serbest bırakmaktır. Ahlakla bağdaşmayan siyaset, devlet idaresi mesuliyetine rağmen FETÖ borsası üzerinden komisyon alanlara müsaade etmek ve onlara göz yummaktır. İYİ Parti iktidarında, kirli adam siyasetin içinde olmayacaktır. Siyasetçi mutlak surette halka hesap verecek ve ahlaktan mahrum siyaset Türkiye'de ilanihaye son bulacaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Peki, nedir ahlakla bağdaşmayan siyaset? Devletin ve milletin güvenliğini sağlamakla mükellef olanların, kendi siyasi ikbal ve istikbali için, peşinde olması gerektiği çetelerin yanında olmasıdır. Ahlakla bağdaşmayan siyaset, asli görevi kamu düzenini sağlamak olan kimselerin kamu düzenini bozmak amacıyla kendi siyasi yandaşlarına kayıt dışı silahlar dağıtmasıdır. Ahlakla bağdaşmayan siyaset, kara para aklayan suçluları yakalamak ve adalete teslim etmek yerine onları yurt dışına kaçırmaktır. Ahlakla bağdaşmayan siyaset, çeşitli bakanlıklarda bazı bürokratları örgüt suçlaması üzerinden tehdit ederek eş dost, akrabaları üzerinden maddi çıkar temin etmektir.

Ahlakla bağdaşmayan siyaset, İYİ Partinin yükselen oyları ve yaklaşmakta olan iktidarının ayak sesleri münasebetiyle kapıldığınız korku ve endişeyle Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in yurt gezilerini devlet eliyle provoke etmeye kalkışmak, türlü engeller ve hilelerle İYİ Partinin yükselişini engellemeye kalkışmaktır; işte bu hem ahlaksızlık hem de âcizliktir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Valilerin asıl görevi partimize olan teveccühün ne ölçüde arttığını, mitinglerimize kaç kişinin geldiğini hesaplamak değildir. Bu aynı zamanda devlet yönetme sorumluluğunuzu yerine getiremediğinizin ilanıdır. "Siz yıkın, kanun arkadan gelir." penceresinden baktığınız hukuk ve devlet yönetme anlayışınızın memleketi ne hâle getirdiğinin belki de farkında değilsiniz. Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri de zaten bu siyaset anlayışıdır.

Türkiye'de siyasi partilerin Genel Başkanları, STK başkanları ya da herhangi bir vatandaşımız şu ya da bu nedenle saldırıya uğradığında onun güvenliğini ve siyaset yapabilme özgürlüğünü korumakla görevli müesseselerin saldırganlarla ve o hakları gasbetmeye kalkışanlarla ağız ve söylem birliği yapmalarıdır ahlaksız siyaset; son derece de tehlikelidir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Daha da tehlikelisi, bazı kişilerin sırtını Hükûmete dayayarak kendini suç işleme imtiyazına sahip hissetmeleridir. Bu hissiyatın nelere sebep teşkil ettiğini gençlik yıllarımdan gayet iyi hatırlıyorum. O dönemin hem bizim hem de bizim yaş kuşağımızın neler kaybetmesine vesile olduğuna o zaman şahitlik etmiş bir kardeşinizim. Sorumlu makamları sorunlu makamlar hâline getirmenin hiç kimseye faydası yoktur. İşine gelmeyen her konuda muhataplarına ayar vermeye kalkışan bir siyasi üslup, tarafımızdan asla kabul edilebilir değildir. Siyasi sözcülerin ve sorumlu bakanların, iktidarı eleştiren ve ona karşı söz söyleyenleri tehdit etmek ve onlara atarlanmak gibi bir görevleri de mevcut değildir.

İçişleri Bakanlığımız, huzuru ve güvenliği sağlama bakanlığıdır. İçişleri Bakanlığı, ayar verme, atar yapma makamı değil, bilakis, atar gider yapmaya ve her önüne gelene atar yapmaya kalkışanlara "Dur!" demek ve haddini bildirmek gibi bir görev ve sorumlulukla hareket eden bir bakanlıktır. Bu önemli makamı siyasi amigoluk mesabesine indirmenin kişiye ve devlet hayatında işgal ettiği koltuğa sağlayacağı yeni bir mertebe de bulunmamaktadır.

Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri; başında bulunduğunuz kurumun çok ciddi sorunları vardır. Polislerimiz, çok ağır çalışma koşulları altında, birtakım adımların atılmasını bekliyorlar. Baskı ve mobbing yüzünden artan polis intiharlarının lütfen kaynağına ininiz ve alınması gereken tedbirleri hayata geçiriniz. Hepimizin güvenliği ve huzuru için gecesini gündüzüne katan kahraman ve fedakâr Emniyet teşkilatı mensuplarının 3600 ek gösterge taleplerine kulak tıkamayınız. Siz "Bu konuda verilmiş bir sözümüz var." dediniz, sizi sözünüzün eri olmaya davet ediyoruz.

Konuşmamın sonunda, sabrınız ve dikkatiniz için her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyor, yüce Meclisi en kalbî duygularla ve saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)