GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:30
Tarih:08.12.2021

HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım.

Türkiye, 1950'li yıllardan beri dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer alıyor. AKP Genel Başkanı 2023 hedefini "ilk 10 ekonomi arasına girmek" olarak açıklamıştı yani 2023 hedefinde 2 trilyon dolarlık bir hedeften bahsediyordu ama bugün gelinen noktada yani bu verilerin hazırlandığı esnada 700 milyar dolarlık bir ekonomi söz konusu. Dolar bazında bunun daha da aşağıya düştüğünü takdir edersiniz tabii ki ama bu gidişle bırakın ilk 10'u, ilk 20 içerisinde dahi olmamız mümkün gözükmüyor.

Şimdi, gelinen noktada sanayici, dolar artışlarından ve ona bağlı fiyat artışlarından kaynaklı olarak müşterilerine fiyat vermekte zorlanıyor çünkü sattığı malı aynı şekilde geri yerine koyabilme imkânı kalmamış durumda. Tabii, burada, sözcüler, bakanlar, iktidar milletvekilleri konuşurlarken sürekli bir büyümeden bahsediyorlar hatta öyle ifadeler kullanıldı ki "Niye? Bu büyümeden siz rahatsız mı oluyorsunuz?" filan gibi. Arkadaşlar, şimdi, bu büyüme dediğiniz meseleye "Kim büyüyor? Nasıl büyüyor? Bu büyümeden kimler etkileniyor?" diye bakmak gerekiyor. Siz, etrafınıza topladığınız, derlediğiniz "Yandaş." olarak ifade edilen, "5'li çete." diye de ifade edilen bir sermayedar grubu ve onun etrafında toplanmış belli bir sermayedar grubunu besliyorsunuz, bunu büyütüyorsunuz ve bunlar obez olmuş şekilde büyüdükleri zaman da bütünüyle oluşan hacmi Türkiye nüfusuna bölüp "Aha da biz büyüdük. Vatandaş, işte, millî ekonomi ya da kişi başına düşen gelir de şu kadar arttı." diyorsunuz. Öyle kimsenin gelirinin falan arttığı yok; tam tersine, üst tarafla, yüzde 1'lik kesim ile vatandaş arasında ciddi bir uçurum söz konusu. Dolayısıyla biz, o büyümeden nasıl mutlu olalım; vatandaş mutlu değil ki vatandaşa yansıyan bir büyüme söz konusu değil ki bir gelişme söz konusu değil ki biz ondan mutlu olalım. Siz mutlu olabilirsiniz belki, etrafınızdakiler, o yandaşlar büyüdüğü zaman size etkisi oluyor olabilir -bilemem tabii ki- oradan kaynaklı böyle bir büyümeden mutluluk duyabilirsiniz ancak vatandaş asla böyle bir büyümeden mutluluk duymuyor.

Şimdi, teknolojik anlamda Türkiye'ye baktığınız zaman ciddi bir beyin göçü var. Bu beyin göçünün sebeplerinin ana hattını siyasi sebepler oluşturuyor. Şöyle sıralanmış: Birincisi, ekonomik sebepler; ikincisi, siyasi sebepler; üçüncüsü, eğitim sisteminden kaynaklı sebepler; dördüncüsü de dil eğitimi ve benzeri üzerine kurulu. Bunların tamamının toplandığı alan, aslında, ülke yönetimiyle ilgili siyasi sebeplerden kaynaklı yani ekonomi de siyasi sebeplerin, siyasi politikaların sonucudur, eğitim sistemi de yabancı dil öğrenme isteği de hepsi de bunlardan kaynaklıdır.

Şimdi, ülkede insanları tutamıyoruz; gelişmiş beyinleri, öğrencileri -efendime söyleyeyim- gelecek vadeden insanları tutamıyoruz. Şimdi, ben size çarpıcı bir örnek vereceğim: Bir covid süreci, bir pandemi süreci geçirdik. Hani Çin'deki aşı dışında dünyada 3 önemli aşı vardı. Bunlardan bir tanesi ABD'de bulunan Moderna aşısı. Bu aşıyı bulan kim? Bu aşıyı bulan, Türkiye'den göç etmek zorunda kalan bir Ermeni aile. İkincisi Pfizer aşısı. Yine bu aşıyı da bulan, Türkiye'den gitmek zorunda kalan Yahudi bir aile. Üçüncü aşı BioNTech aşısı. Yine BioNTech aşısını da bulan, Türkiye'den gitmek zorunda kalan Alevi bir aile. Yani baktığınız zaman, aslında şu anda Batı yakasında, Avrupa yakasında, dünyanın genelinde insanların sağlık sorunlarına çözüm bulan, insanları yaşatmak için ortaya konulan bu gelişmişlikler ve bu elde edilen kazanımlar Türkiye'den gitmek zorunda kalan aileler tarafından oluşturulmuş. Niye gitmek zorunda kalmışlar? İşte -bu sadece sizinle alakalı değil yani sadece AKP'yle alakalı değil- başından beri, belki de ülkenin kuruluş sürecinden bu tarafa tekçi anlayış zihniyetinin ve bugün de devam eden bu zihniyetin bir tezahürünün sonucudur bu. Çünkü, insanlar burada güvenlik kaygısı duyuyorlar, yaşam kaygısı duyuyorlar. Devletin "makbul vatandaş" tanımlaması içerisinde olmayan, Türk ve Sünni Müslüman olmayan herkesin bu ülkede cumhuriyetin başından bu tarafa duyduğu çeşitli kaygılar var, bu toplumlara yönelik çeşitli katliamlar var, dışlamalar var, bundan kaynaklı olarak da göç eden, siyasi nedenlerle göç eden beyinler var ve onun sonucu işte budur.

Şimdi, teknolojik gelişimler demokratik haklarla olur, özgür ve özerk üniversitelerle olur. Üniversitelerin kapısına kelepçe takarak siz bilimi de geliştiremezsiniz, teknolojiyi de geliştiremezsiniz.

Şimdi, Sanayi Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının bugün yan yana gelmesi tesadüf mü bilmiyorum ama yeni ekonomik model açısından oldukça önemli bir durum çünkü yeni ekonomik modeliniz emek sömürüsü ve ucuz iş gücüne dayalı yani köleleştirilmiş maaşlı insanlar siyasetine dayalı. Peki, bu siyaseti nasıl yürüteceksiniz? Dünyada bunu nasıl yürütmüşler? Tümüyle güvenlikçi politikalarla, demokrasiden uzaklaşarak baskıcı politikalarla yürütmüşler. Nerede var bunlar? Bakıyorsunuz, Çin'de, Güney Kore'de ve benzeri yerlerde geçtiğimiz on yıl içerisinde, on beş yıl içerisinde, yirmi yıl içerisinde uygulanan bütün bu baskıcı politikalarla ilgili olarak böyle bir durum söz konusu. Çünkü siz bu ucuz iş gücü meselesini, bir, Afgan ve Suriyeli göçmen gençler, çocuklar üzerinden yapıyorsunuz, sanayide bunları kullanıyorsunuz; iki, bunlarla rekabet hâlinde olan, yurt içinde yaşayan, ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların çocukları ya da aileleri üzerinden yapıyorsunuz. Dolayısıyla bir toplumsal gerilim, bir toplumsal patlama olmamak adına da bütün baskı politikalarını uyguluyorsunuz. O anlamıyla, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının bugün yan yana gelmesi de oldukça enteresan bir durum, yeni ekonomik modeli de oldukça iyi açıklayan bir şey.

Şimdi, tabii, söylenecek çok şey var ama önemli gördüğüm bir konu var, İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konu; buna son kalan süremde değinmek istiyorum.

Şimdi, İçişleri Bakanlığı bir Alevi açılımı başlattı yani iktidar başlattı ama İçişleri Bakanlığı üzerinden yürütüyor, danışman düzeyinde yapıyor bunu. 1.600'e yakın cemevini danışman ziyaret etmiş, Sayın Bakanın da zaman zaman ziyaret ettiği cemevleri var. Buralarda tabii soruyorlar "Ne lazım? Çay, çorba; boya, badana; ondan sonra beton, tuğla; masa, sandalye, ne istersiniz?" falan diye. Kimi cemevi yöneticileri de diyor ki: "Hayır, biz sadaka istemiyoruz, biz ibadethane statüsü istiyoruz." O zaman da Sayın Bakan geçen gün televizyonda buna cevap veriyor, diyor ki: "Bu benim boyumu aşar." Bu, Sayın Bakanın boyunu aşıyor.

Şimdi, Sayın Bakana bu konuyla ilgili önemli bir husus anlatacağım. Okmeydanı Cemevi'ne gittiniz mi bilmiyorum, gitmediyseniz gidin, hani cemevlerini ziyaret ediyorsunuz ya, oraya da gidin. Uğur Kurt var, Uğur Kurt, orada, cemevinin avlusunda katledildi. Onun katledildiği yere bir bakın, polis kurşunuyla katledildi, polisin ateş ettiği yere de bir bakın. Şimdi, cemevi avlusunda suçu ne? Suçu sadece Alevi olmak. Alevilik bir suç mu? İşte, sizin boyunuzu aşan noktadan sonraki suç, orada suçlu oluyoruz işte. Şimdi, sizin boyunuza kadarki kısmında sorun yok ama boyunuzu aşan kısmında suçlu ilan ediliyoruz. Şimdi, katil Sezgin Korkmaz -paniklemeyin "Baran"ı yok bunun, sadece Sezgin Korkmaz, tesadüfen benzerlik var anladığım kadarıyla- ne ceza aldı? 12.100 lira para cezası. 12.100 lira para cezasıyla ödüllendirildi, şu anda da personeliniz olarak görevine devam ediyor.

Peki, burada daha ilginç bir şey var: O dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü, Uğur Kurt cinayetiyle ilgili bir inceleme başlatıyor ve bu, daha sonra disiplin soruşturmasına dönüşüyor. Rapor burada, İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişliği bir disiplin raporu hazırlıyor. Bu disiplin raporuna göre Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğünden sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısının, ihlal ve sorumluluğu nedeniyle disiplin suçu işlediği rapor ediliyor. Ne zaman? 2015'te. Peki, ne oluyor? Tabii, o süreçte -2015, güvenlik konseptine geçilmiş, artık mekanizma orada işliyor- raporu hazırlayan müfettiş emekliye sevk ediliyor, daha sonra, sizin Bakanlığınız döneminde bu kişi 2017'de Ankara Emniyet Müdürü oluyor ve şu anda hâlen de Ankara Emniyet Müdürü olan Servet Yılmaz. Servet Yılmaz disiplin suçunu alsa hiçbir şekilde yükselemeyecek, işleyiş böyle ama hiçbir şekilde o suçu almıyor ve ödüllendiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Şimdi, biz şunu söylüyoruz: Sizin politikanız cezasızlık üzerine kurulu, sizin Alevi açılımınız budur. Siz, Alevi açılımını, Okmeydanı Cemevi avlusunda katledilen, o sizin koruyup kolladığınız kişilerin mağdur ettiği Uğur Kurt'un 2 yaşında babasız bıraktığınız evladına gidin anlatın.

Şimdi, Aleviler sadaka istemiyor, Aleviler eşit yurttaşlık statüsü çerçevesinde, eşit yurttaşlık hakkı çerçevesinde kendi haklarını; ana sütü gibi helal olan, vergileriyle ödenmiş, ortaklaşmış ve bu ülkenin yurttaşı olmaktan kaynaklı haklarını istiyor. Alevilere sadaka dağıtma mantığından vazgeçin. Sizin boyunuzu aşabilir ama boyu uzun olanlar var, o uzun boylular bunun gereğini yerine getirsinler. (HDP sıralarından alkışlar)