| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 4'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 10.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Genel Kurul ve ekran başında bizleri izleyen değerli halkımız; "ekonomide dış mihraklar" bahanesi nasıl beceriksizliğin, iş bilmezliğin kanıtı ve içe kapanmanın göstergesi ise tarımda da rekolte kaybını, fiyat istikrarsızlığını kur ve kuraklık bahanesine sığınarak izah etmek aynı iş bilmezliğin ve beceriksizliğin kanıtıdır. Mesele sadece kuraklık ve kur artışı mıdır değerli arkadaşlar, yoksa ülkeyi küresel çalkantılara açık hâle getiren, çiftçiyi kollamayan bir tarım politikası ve savunucusu Tarım Bakanı mıdır?
Değerli bazı bürokratları dışında tutarak ifade etmek istiyorum: Şu anki Bakan ve böyle bir Bakanlık olmasaydı ne olurdu? Cevabını ben vereyim: Bundan daha kötü olmazdı, şu anda ne oluyor ya da olamıyorsa aynı şeyler olmaya ya da olmamaya devam ederdi. Üç yıldır birlikte bütçe yapıyoruz ve üçüncü yılın sonunda, Bakana hitap etmeyi artık anlamsız buluyorum ve son söyleyeceğimi baştan söyleyip Bakanı istifaya çağırıyorum. Üç yıldır hiçbir iyi niyetli önerimizi dinlemeyen, bu nedenle de icraatları başarısızlıklarla malul bir Bakan daha fazla o koltukta oturmamalıdır ve derhâl istifa etmelidir. Mesela, bize karşı savunduğu bütçesini dolara karşı savunamayan bir Bakan gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Ekran başındaki değerli çiftçiler, kıymetli tarım emekçileri; tarım bütçesinde küçük ölçekli üreticiler yok, topraksız köylüler yok, kadın çiftçiler, mevsimlik işçiler yok; sermayedarlar var, tüccarlar var. Ve esasen bütçe de yok hükmündedir.
Eğer bütçe kanunu dikkate alınacaksa bir ek bütçe ihdası zorunludur. Zira orta vadeli programda doların 9,27 lira olması üzerinden tasarlanmış olan tarım bütçesi, şu anda doların 14 liraya çıkmış olması sebebiyle kadük kalmıştır. Bütçe kanununa göre, bir ek bütçenin mutlaka yapılması gerekiyor. İşte, onu söylüyorum, Bakan bize karşı gayet cebbar biçimde savunduğu bütçesini dolara karşı savunamıyor. Dolara karşı savunmuş olsaydı çıkacak diyecekti ki: "Biz ek bütçe yapacağız." Ek bütçe talep etmesi gerekirdi ama bakanların ne tür bir fonksiyonla donanmış olduğunu bildiğimizden dolayı hiçbir bakanın buna cesaret edemeyeceğini de elbette biliyoruz. Neden ek bütçe istemesi gerekiyordu? Kurdaki artış ortada.
Ekran başındaki çiftçi yurttaşlar, esasen, gayet iyi biliyorsunuz ki tarım destekleri bu yıl 25,8 milyar lira civarında ama emin olun, bunun hiçbir önemi yok. 2021 destekleri daha yeni açıklanmışken Bakan çıktı dedi ki: "Yüzde 90'ını açıklayacağız." Açıkça çiftçiyi yanılttı, oysa daha 2020 destekleri bile tamamlanmamıştı. Desteklemenin açıklandığı 11 Kasımda dolar kuru 9,91'di arkadaşlar ve 2 milyar 603 milyon dolara denk geliyordu bu bütçe; şimdi, kur artışı dikkate alınırsa tam 11 milyar lira yani 2023'te ödenecek olan desteklemelerden daha mürekkep kuramadan -deyim yerindeyse- 11 milyar lira kur artışı sebebiyle erimiş durumda ama Bakan bunu çıkıp da Cumhurbaşkanına karşı dillendirecek cesarete sahip değil. Ekran başındaki değerli köylü vatandaşlarımız, geçen sene 22 milyar liraydı destek, o zaman kur 8 liraydı ve bu 38,5 milyara tekabül ediyordu. Geçen yıldan bu yana girdi artışlarını bir kenara bırakın, bütçe bile durduğu yerde 14 milyar lira eridi kıymetli arkadaşlar.
Mesele sadece bütçenin erimesi, desteğin erimesi değil, aynı zamanda girdiler arttı. "Gübreye yüzde 25 katkı yapıyoruz, desteği artırdık." dediniz, oysa gübre yüzde 500'ün üzerinde zamlandı. On altı ayda tam 31 kez gübreye zam yapıldı. DAP gübre fiyatı 3.000 liradan 14.250 liraya çıktı, üre gübresinin tonu 1 Aralıkta 10.800 liraydı, kur hiç artmadan, bakın, 2 defa üst üste zam geldi ve şu anda 14.250 liraya çıktı; mazot 10 liranın üzerinde.
Ekran başındaki değerli halkımız, kuru serbest bırakan iktidar sizleri nasıl açlığa mahkûm ediyor, kur atışı gıda enflasyonunu nasıl artırıyor hep birlikte bakalım: Geçen mayıs ayında Cumhurbaşkanı, Toprak Mahsulleri tarafından buğdayın tonuna 2.250 ila 2.450 lira arasında fiyat ödeneceğini söylemişti. Küçük çiftçi aşağı yukarı bu düzeyde buğdayını sattı. 25 Kasımda ton fiyatı 4.300 liraya yükselmişti; tüccar aldı, stokladı ve kazandı. Toprak Mahsulleri Ofisi, o zaman 4 bin liranın üzerinde aldığı buğdayı, dışarıdan ithal ettiği buğdayı ekmek zamlanmasın diye 2.500 liraya un sanayicisine sattı; un sanayicisi de kazandı. Evet, ekmeğin zamlanmaması kuşkusuz önemli bir şey ama burada olağanüstü bir görev zararı ortaya çıktı. Bu görev zararı da dolaylı vergilerle yine ekmeği tüketecek olan vatandaşın sırtına yıkıldı. Yani böyle cin fikirlilik, zannediyorum, yalnızca bu iktidara mahsus. Tabii, ekmeğin girdi olarak yüzde 30'u undan meydana geliyor; diğer girdilerin artışı, diğer harcama kalemlerinin artışıyla ekmekteki kaçınılmaz zam almış başını gider vaziyette. Demek ki kurun artması enflasyonu bu şekilde, hayat pahalılığını bu şekilde artırıyormuş.
Ekran başındaki değerli halkımız "Kurun önemi yok." demek vatandaşı ekmeksiz bırakmaktır. Tüccar, stokçu para kazandı, un sanayicisi para kazandı, hatta iyi kötü ekmekçi para kazandı; ya çiftçi? Çiftçi para kazanamadı, kazanamadığı gibi giderek yoğun bir biçimde tarım alanlarını terk etti.
Ekran başındaki üreticilerimiz, böyle bir beceriksizlik varken Allah aşkına, dış mihraklara lüzum var mı bu memlekette? Bakın, hasat yeni bitti, buğdayın tonu yaklaşık 400 dolara dayanmış durumda; sekiz ay sonra, bir sonraki hasatta neyle karşılaşacağımıza ilişkin bu Bakanlığın en küçük bir planlaması yok, paraları olursa tekrar ithal edecekler. Önümüzdeki dönem aşağı yukarı 16 milyon ton civarında bir buğday rekoltesinin olacağı düşünülürse ve 2 periyoddan beri 3'er milyon ton azaldığı dikkate alınırsa Türkiye'nin 6 milyon ton civarında bir buğday üretimine daha ihtiyacı olduğu ortada. 9,5 milyon hektardan 7 milyon hektara inmiş buğday ekim alanları, nüfusun 53 milyondan 83 milyona çıkmış olması gibi faktörler bize üretimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Oysa 2 milyon hektar, dekar başına 300 kilo buğday üzerinden yeniden üretime kazandırılsa ithalat politikalarına gerek olmaz ve memlekette buğday kıtlığı da olmaz ama iktidarın böyle bir perspektifi yok. Bütçenin Komisyon aşamasında buğdayın kilosu 4 küsur liraya imal ediliyordu, şimdi -daha bir ay geçmedi- şu anda 6 liraya dayanmış durumda.
Üreticinin tek sorunu girdi değil tabiatıyla, aynı zamanda yanlış dış politika. Bölgede militarist bir siyaset izliyor olmak da bu çiftçinin önemli sorunlarının başında.
Ekran başındaki değerli vatandaşlar, bakın, TÜİK "yüzde 21" diye bir enflasyon açıkladı. Oysa elimde taze taze meyvenin ve sebzenin ne düzeyde zamlandığını gösteren bir çizelge var; limon başpehlivan gibi, dalında 40 kuruş olan limonun markete geldiğinde zamlanma oranı yüzde 700'den fazla; hemen onu kuru soğan takip ediyor; mandalina, ıspanak, havuç yani gariban vatandaşın sofrasında ne varsa hiçbir tanesi yüzde 100'den daha az zamlanmamış vaziyette.
Şimdi, iktidar, depo basmakla, zincir marketleri sorumlu tutmakla, yeni hal yasasıyla, Tarım Kredi Kooperatiflerini aktive etmekle bu sorunun çözüleceğini varsayıyor. Sorunun kendisi iktidarın tarım zihniyetidir. Bu inzibati yöntemlerin hiçbir tanesiyle bu sorunun çözülmesi mümkün değildir. "Tarımda gayrisafi millî hasılada Avrupa'da 1'inciyiz." derken esasen Bakan dış ticaret hadlerinden bahsetmiyor. Aldığımız ne, sattığımız ne? Meseleye böyle bakıldığında bu büyüklüğün son derece farazi bir büyüklük olduğunu ve bu büyümenin de çiftçinin, yoksulun, emekçinin, topraksız köylünün hiçbir biçimde lehinde bir kalem hâline dönüşmediğini hep beraber görüyoruz. 3,5 milyon hektar tarım alanının -2 tane Trakya eder- betona boğulduğu bir iktidar gerçeğiyle; 661 binden fazla çiftçinin tarımdan çekildiği gerçeğiyle; BDDK verilerine göre çiftçilerin yüzde 92,5'unun tarlasının ipotekli olduğu gerçeğiyle; iktidarın 7 milyon 500 bin kişiyle aldığı tarımda çalışan insan sayısını 4 milyon 700 bin kişiye düşürdüğü gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Ve Sayıştay raporları... Açık söyleyeyim, Tarım ve Orman Bakanlığında yolsuzluk var çünkü kalem kalem yazılmış, Sayıştay raporları dikkate alındığında yolsuzluğun ne boyutlarda olduğu açıkça görülüyor. Ayrıca, TKDK'ye, yeterliliği olmayan 61 kişinin -o kurumda yeterliliğe sahip olan başkaları olduğu hâlde- KPSS'ye girmeden, sırf iktidara yakın olduklarından dolayı memur olarak alınması da yolsuzluğun bir başka boyutunu bize gösteriyor.
Geçen sordum Ziraat Bankasına "Ne kadar çiftçi borcu var?" diye, ticari sırmış, söyleyemezlermiş, oysa 220 milyarın üzerinde ve giderek ödenmesi daha da zorlaşan bir çiftçi borcu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Bu bütçede mevsimlik tarım işçileri yok. Oysa mevsimlik tarım işçileri sırf bittikleri yerde, doğdukları yerde doyamadıklarından dolayı her yıl şose boylarında binlercesi hayatını kaybediyor; sırf bu iktidarın bu konudaki politikaları sebebiyle bunlar oluyor. Bütün bunlar böyle yaşanırken, Fahrettin Poyraz 11 yerden 150 bin liradan fazla maaş almayı kendine helal görüyor -ve ona benzer başka bürokratlar- gerçi "Ben 150 bin almıyorum, 60 küsur bin lira alıyorum." dedi ve içimizi soğuttu tabii böyle diyerek.
Yine, değerli arkadaşlar, ormanlık alanların, ormanların azalması, geçtiğimiz yılki son yangınlarla birlikte yoğun biçimde orman kaybı bir başka sorunumuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Gökova'da Mazı köyü ve yakın köyler "yenilenebilir enerji kaynağı alanı" ilan edildi değerli arkadaşlar, binlerce zeytin ağacı ve köyler tehlike altında. Buradan oradaki köylülere selam ediyorum ve bu kötü gidişatı mutlaka ve mutlaka engelleyeceğimizi ifade etmek istiyorum. Yine, İkizköy Akbelen Ormanı'nda Bakanın oluruyla 780 bin dönümlük kızılçam ormanı ve 35 bin zeytin ağacının olduğu bölge kömür madeni yapılmak için, Muğla Termik Santrali'ne kömür temini için verilmiş durumda. Zaten 65 bin hektar orman orada yanmıştı. Evet, bunlar bu iktidarın Tarım Bakanının icraatları.
Geldiğimiz noktada sayısı 100'ü aşan sulak alan ve göl kurumuş durumda; hepsini tek tek burada ifade edemeyeceğim ama son olarak şunu söyleyeyim arkadaşlar: Bize yeni bir tarım felsefesi lazım. Tarım emekçisinden yana olan, ekolojiden yana olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN TURAN (Devamla) - ...yeni bir felsefe lazım. Ancak ve ancak bu ülkedeki tarımsal soruları bu biçimde çözüme bağlayabiliriz.
Hepinizi ve ekran başındaki tarım emekçilerini selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)