GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:33
Tarih:11.12.2021

HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) - Sayın Başkan, vekiller, Sayın Bakanlar; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yine, kumpas davalarıyla çeşitli nedenlerle, çeşitli şekillerde cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımızı ve ekranları başında bizleri izleyen ve sosyal medyalarında bizleri izleyen halkımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, buraya gelirken bütçeyle ilgili konuşup onlarla ilgili eleştirilerimi gündeme getirmek istiyordum ama bugüne kadar hem komisyonlarda hem komisyonlardan önce şehirlerde değişik yerlerde yaptığımız toplantılarda halkımızla bir araya geldiğimizde bütçeye ve geçim standartlarına yaklaşımınızı çokça dile getirdiğimiz için ve bunların sizin üzerinizde hiçbir etki yapmadığını, dolayısıyla, sadece ve sadece bütçeyle ilgili görüşürken de demokrasiyi bir sayıya indirgediğinizi ve sayı çoğunluğunuzla bunları istediğiniz şekilde geçirdiğinizi, bir değişiklik yapmadığınızı görünce başka şeyler anlatmak daha çok doğru olur diye düşündüm. Zamanım kalırsa da depremle ve dönüşümle ilgili birkaç şey ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sabah buraya gelmeden önce gazetelere bir bakmak istedim ve kendisine "gazete" diyen, aslında gazete dışında her şeye benzeyen, beş paralık bir değeri de olmayan bir evrakımetruke şöyle bir yazı yazmıştı -biraz önce arkadaşımız da dile getirdi- diyor ki: "Cezaevlerinde beslenen bir terörist daha öldü." ve daha sonra altına da yazmış: "DBP'de daha önce görev yapmış olan birisi odasında, hücresinde ölü bulundu." Kimdi bu arkadaş? Garibe Gezer; 28 yaşında, cezaevinden cezaevine nakledilirken tacize ve tecavüze uğramış, intihara kalkışmış, daha sonra "Tek başına bir hücreye konulduğu için ve arkadaşlarının yanına gitmek istediği hâlde gönderilmediği için odasında ölü bulundu." denilen ve intihar ettiği söylenen kişi. İnsan tek başına bir hücrede nasıl intihar eder, orada ne gibi intihar malzemesi var? O ayrı bir konu ama bunun üzerine böyle bir yazı yazılıyor.

Bunu okuyunca, bunu görünce aklıma Dalai Lama geldi. Dalai Lama; 3,5 yaşında kendisi üzerinde beliren kerametler nedeniyle Tibetliler tarafından dinî lider kabul edilmiş bir kişi; şu anda yaşıyor, yaşı bir hayli ileri olmasına rağmen yaşamaya devam ediyor. Onun çok sevdiğim bir sözü var, öncelikle onu söylemek istiyorum. Dalai Lama "Karşınızdaki düşmanınız ya da rakibiniz, kim olursa olsun hiç kimseye karşı yüreğinizde kine ve nefrete yer vermeyin çünkü kin ve nefret önce sizi tüketir çünkü hiçbir düşmanınız size yirmi dört saatini ayırmaz ama yüreğiniz yirmi dört saat sizinle beraberdir, dolayısıyla da yüreğinize koyduğunuz kin ve nefret önce sizi, sonra bağlı olduğunuz toplumu, sonra da dünyayı tüketime götürür." diyor. Doğrusu böyle bir kin ve nefreti anlamak mümkün değil, bu kadar kin, bu kadar nefret niye? Üstelik bir insan öldükten sonra, ne olursa olsun, suçu olsun ya da olmasın "Ölüm hükmü kaldırır." derler. Buna rağmen bu yazılabiliyor ama kimse dönüp buna herhangi bir şey yapmıyor; RTÜK de dâhil olmak üzere. Basın İlan Kurumu da ilan vermeye devam ediyor ve bunu besliyor.

Yine, yaşamdan alınmış başka bir şey, Kürtçeyle ilgili. Arkadaşlarımız iki kelime Kürtçe konuştukları hemen çıldırmaya başlıyorsunuz ve bağırıyorsunuz. Geçen gün bir arkadaşımız burada Arapça konuştu, hiçbiriniz tepki göstermediniz. Bu, neyin ne olduğunu çok bariz bir şekilde gösteriyor. Elbette ona da gösterilmemeli ama ona gösterilmeyen Kürtçeye hemen, anında gösterilebiliyor.

Seneler önce yayıncılık yaptığım dönemde bir doktor arkadaş bir kitabını yayınlatmak üzere yayınevime gelmişti. Yaşıyorsa -ki yaşadığını tahmin ediyorum- biz yaşlardaydı, Doktor Hikmet Bukan, Konyalı bu arkadaş. Konuşma sırasında Kürt olduğumu öğrenince "Ben de Kürtçe biliyorum." dedi. "Sen Konyalısın, Kürtçeyi nereden biliyorsun?" dedim, tabii Cihanbeyli'yi filan da o zaman bilmiyordum doğrusu, hesaba katmamıştım. "Ya, Kemal Bey, ben Cihanbeyli'de çalışıyorum." "E, ne olur Cihanbeyli'de çalışıyorsanız?" dedim, "E, oraya hastalar geliyor, içinde de çok sayıda Kürt var, büyük bir çoğunluğu Kürt. Ben onların dilini anlamazsam onlara nasıl hizmet ederim?" dedi. Biraz önce burada İmam arkadaşımız, Habip arkadaşımız Kürtçeyle ilgili, sağlık hizmetiyle ilgili iki kelime kullandıkları zaman hemen birileri ayağa kalkıp tepki göstermeye kalktı. Oysaki olması gereken buydu ve olması gereken bu insanları anlamaktı, dolayısıyla da hizmeti onların dilinde vermekti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

KEMAL PEKÖZ (Devamla) - Size bir eleştiriye giremedim, giremeyeceğim galiba. Zaten dediğim gibi daha önceleri bunları yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.

Bir şey daha anlatayım, sizin durumunuzu biraz anlatıyor. Köyün birinde bir gün insanlar toplanmış bir şeye bakıyorlar. Birisi geçerken "Ne oluyor?" demiş. "Birisi minareye çıktı, intihar etmek istiyor." demişler. İşte, kimi "İn." diyor, kimi "Atla" diyor, kimi "Atlayamazsın." diyor falan konuşuyorlar. "Ya, kolay bu iş, ben onu indiririm oradan, kolay." diyor. "Nasıl indireceksin?" "Bana bir ip getirin, uzun bir ip olsun." diyor. Getiriyorlar ipi, kement gibi bağlıyor, fırlatıyor, adama "Tut bunu." diyor, adam tutuyor, "Dola bunu beline." diyor, doluyor, çekiyor, adam yamyassı yerde ölüyor. Herkes toplanıyor başına "Ya, kardeşim adamı öldürdün." diyorlar. "Ya, ben bir iş yaptım ama bir terslik var bu işte. Ben iple bir insanı kurtarmıştım ama kuyudan mı çıkardım, minareden mi indirdim onu hatırlamıyorum." diyor. (HDP sıralarından alkışlar) Siz de şu anda o durumdasınız, gemi azıya almışsınız dört nala gidiyorsunuz, Allah sonunuzu hayır eylesin demekten başka yapacak bir şey yok.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)