GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:33
Tarih:11.12.2021

CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık Bakanlığı bütçesini konuşacağım ağırlıklı. Önce iki konuda açıklama yapacağım, sonra vakit kalmaz. Birincisi; sağlığı pazar, hastayı da ticari meta hâline getiren bu sağlık düzenini biz değiştireceğiz. CHP olarak, sağlık meselesine bambaşka bir açıdan bakıyoruz; sağlık, bir temel insan hakkıdır, asla ve asla ticarileştirilemez. CHP iktidarında sağlık hizmetleri büyük ölçüde kamu eliyle yürütülecektir; sosyalizasyona dayalı, koruyucu hekimlik hizmetleri önceliğimiz olacaktır. Bu doğrultuda büyük bir sağlık devrimi yapacağız.

Sayın Bakan, bütçe görüşmeleri esnasında Turkovac aşısını anlatırken laf attım ona, dedim ki: "Bu ülkede aşı iki yüz sene evvel yapıldı." Sayın Bakan da "Turkovac'ın çıkmasına sevinmiyorsunuz, üzülüyorsunuz." gibi bir laf etti; daha sonra da herhâlde bir halkla ilişkiler çalışması yaptılar. Bütün medyada sanki biz, ben Türk aşısına karşı çıkıyoruz gibi bir algı oluşturdunuz Sayın Bakan, haksızlık yaptınız.

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bakın, Sayın Bakanım, benim özel hastanelerim yok, insanlar hastalansın da benim hastaneme gelsin demiyorum. Böyle bir şeye hakkınız yok.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Öyle bir şey yok.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının bütçesi yüzde 50 oranında artmıştır, ne var ki bu artış, pandemi harcamaları ve şehir hastanelerine yapılacak ödemeler dikkate alındığı zaman bir artış sayılmaz. Hani, Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bir kuruş bile harcamadan yapıyoruz." demişti ya, şehir hastaneleri dedikleri gibi değil. 2017'den itibaren bütçeden "hizmet ve kira bedeli" adı altında büyük paralar ödenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, içinden geçtiğimiz süreç, bu neoliberal ekonomi ve sağlık politikalarının pandemi dolayısıyla denendiği önemli bir dönem olmuştur. İnsan sağlığını ve her şeyi ticaretin konusu hâline getiren neoliberalizmin ne kadar insanlık dışı bir sistem, model olduğunu bu vesileyle bir kere daha gördük. Yok, bu sefer sadece zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olmadı; fakirler aşı bile bulamadı, Afrika'da hâlâ aşı ulaşmamış ülkeler var.

Ya, sayın milletvekilleri -AKP'li milletvekillerine söyleyeyim özellikle- işler anlattığınız gibi değil Sayın Bakan, ortada öyle bir pozitif ayrışma, büyük başarı hikâyesi filan yok. Toplumu bu işe katamadınız, halkla ilişkileriniz de çok kötüydü, kimse sizin söylediklerinize inanmadı. İnsanlara gerçeği söyleyip onlardan destek isteyeceğinize Avrupa'da durumun ne kadar kötü olduğunu anlattınız, bu şekilde Türkiye'de işlerin ne kadar yolunda gittiği algısını oluşturmaya çalıştınız oysa hâlâ Türkiye'de günde 20 bin, 30 bin yeni vaka açıklanıyor ve 200 insan ölmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu iktidar pandemiyi insan ve insan sağlığı olarak değil, para ve üretim olarak gördü, milyonlarca insanı çalıştırmaya devam etti; yetmedi, ekonomi yavaşlamasın diye kapanmaları geciktirdi ve yeteri kadar uygulamadı. Pandemi harcamaları diye kredi hacmini büyütmekten başka hiçbir şey yapmadınız, sadece patronları gördünüz; güya onlar yatırım yapacaktı, istihdam olacaktı ama öyle olmadı, güven ortamı olmadığından dolayı gittiler, aldıkları kredileri dövize ve altına yatırdılar genellikle tabii. Söyledik ama kulak asmadınız, doğru olan, insanlara direkt yardım etmenizdi çünkü insanlar bunu harcayacaktı, piyasa da canlanacaktı. Doğrudan yapılan yardımlar gayrisafi millî hasılanın yüzde 3'ü civarında oldu ama yüzde 10'u geçti yaptığınız krediler. Böyle olmasına rağmen hem Sayın Cumhurbaşkanı hem de bakanlar "Biz pandemide gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 13'ü kadar yardım yaptık." diye açıklama yaptı. Ayıp yani, böyle bir şey yok.

Değerli milletvekilleri, "Şehir hastaneleri sayesinde insanlar koridorlara yığılmadı." diye övünüp durdunuz. Yoğun bakımlarda başarı sizin değildir, sağlığı ticarileştiren Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın da değildir. Yoğun bakımlarda hekimlerimiz ve diğer sağlıkçılar; cansiparane bir şekilde çalıştılar, görülmemiş kahramanlık örnekleri ortaya sergilediler, eğer Covid-19'la mücadelede bir başarı varsa bu başarı sağlıkçılarımızındır. Onları tebrik ediyorum, saygılarımı sunuyorum; onlarcası öldü, hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Covid-19'la mücadeleyi zora sokan, sağlıkta Dönüşüm Programı'nızdır. Bu programın koruyucu hekimlik bölümünün eksik olmasından kaynaklandı bu. Bu vesileyle, ülkemizde koruyucu hekimlik sisteminin kurucusu olan Nusret Fişek Hocayı da saygı ve rahmetle anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

"150 ülkeye tıbbi yardım ve aşı gönderdik." diye övünüp durdunuz; içeriye algı operasyonu yapmak için gerçeği büktünüz; hastalığı, insanların acılarını bile kullanıyorsunuz. O neydi öyle? Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla evlere 5 adet maske, 1 şişe kolonya gönderdiniz, kime ihale etmiştiniz ki bunu? "İngiltere'ye maske gönderiyoruz." diye şişinip durdunuz ama hâlâ aşı meselesini halledemediniz. Maalesef, aşılamada henüz pandemiyi kontrol altına alacak bir noktaya gelmedik. Bu süreçte, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nda aşı üretiminin âdeta yasaklanmasının ne kadar yanlış olduğunu bir kere daha gördük.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede gerçekten yüz sene evvel aşı üretiliyordu. Üretilen aşılar hem ülkeye yetiyor hem de bunları dışarıya satıyorduk. Ne var ki yirmi senelik Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsüne yatırım yapılmadı, aşı altyapısı yok edildi ve sonunda da kapatıldı. Şimdi aşıların tamamı neredeyse dışarıdan geliyor; Belçika'dan, Çin'den, Hindistan'dan. Bir tanesi Türkiye'de yapılıyor, konjuge pnömokok aşısı, bunu da Pfizer yapıyor değerli arkadaşlarım. Bakın, siyasette "ihanet" kelimesinin kullanılmasını doğru bulmuyorum, eğer kullanılacaksa bir ülkenin aşı altyapısının yok edilmesinden daha büyük bir ihanet olamaz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'na biraz da yakından bakacak olursak, yıllardan beri âlâyıvalayla anlattığınız Sağlıkta Dönüşüm Programı özetle şudur değerli arkadaşlarım: Devletin sağlıktaki payının azaltılması, özel sektörün payının artırılması, hastanelerin işletmeler hâline getirilmesi, hastanın adının hizmet alan müşteri yapılması ve hâliyle de müşterilerden katılım payı ve fark alınması. "Sağlıkta Dönüşüm Programı" dediğiniz olay budur değerli arkadaşlarım.

Şimdi, "Hasta memnuniyeti var." diyenleri duyar gibiyim. Evet, büyük ölçüde otelcilikten kaynaklanan bir memnuniyet vardı ama şimdi, öyle değil; artık hizmete ulaşımda bile sorunlar var, randevu bile veremiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın getirdiği bir yenilik de performans sistemidir. Ne kadar iş, o kadar para. Hasta muayene süresini beş dakikaya kadar düşürdünüz. Kaliteden uzaklaşan, hekim-hasta ilişkilerini ortadan kaldıran, ciddi ve zor sağlık sorunlarının tedavisini engelleyen bu ortam insani bir ortam değildir. Sağlık çalışanları sadece performans sistemiyle hırpalanmadı değerli arkadaşlarım, sistemden kaynaklanan sorunların sorumlusu olarak da sağlık çalışanları gösterildi, âdeta hedef gösterildi sağlık çalışanları. Sağlıkta şiddetin temel sebeplerinden bir tanesi de bu yönetimdir değerli arkadaşlarım. Bu kışkırtılmış sağlık düzeni hekimleri bıktırmıştır, sağlıkçılar mutlu değildir. Yurt dışına gitmeye çalışan çok sayıda hekim ve diğer sağlık çalışanı var; yılda bin civarında hekim ülkeyi terk etmektedir.

Tıp eğitimine de çok büyük darbe vuruldu. Tıp eğitimi "daha çok para" sloganıyla uyuşmaz değerli arkadaşlarım. "Çok doktor, çok temas, çok para" diyerek tıp fakültelerinin kontenjanlarını artırdınız; yetmedi, hesapsız kitapsız, hocasız tıp fakülteleri açtınız, dışarıdan doktor bile getirdiniz. Şu anda 64 tıp fakültesiyle Avrupa'da 1'inci sıradayız. Almanya, zavallı Almanya ve İtalya 38 tıp fakültesine sahip(!)

Değerli arkadaşlarım, sadece sağlık eğitiminde ve tıp fakültelerinde problem yok. SUT diye bir şey var, Sağlık Uygulama Tebliği; buradaki tarifelere göre Sosyal Güvenlik Kurumu hastanelere ödeme yapar. Bu 2016'da kalmıştır, artmıyor değerli arkadaşlarım. Böyle olduğu için üniversite hastaneleri para alamıyor, para alamadığı için borçlarını ödeyemiyor değerli arkadaşlarım. Ama Sağlık Bakanlığı gidiyor, SGK'yle özel protokol yapıyor ve şehir hastaneleri kaymaklı ödemeleri alıyor. Özel hastaneler de yüzde 200, 300 fark alıyorlar değerli arkadaşlarım; üniversite hastaneleri alamıyor ve hastaneler kapanma noktasına geldi.

Sayın Bakanım, Çorum'dan geçerken şöyle bir şey okudum: Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Hitit Üniversitesi Çorum Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Üniversite hastaneleri Sağlık Bakanlığına bağlandılar mı Sayın Bakanım? Böyle bir şey var mı? Ne zaman oldu? Biz mi duymadık? Bakın, değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı üniversite hastanelerini batırıyor. Bunun sebebi nedir? Çıkıp bu kürsüden anlatılması lazım. Üniversite hastanesi olmazsa doktor yetişmez, doktor olmazsa sağlık olmaz, uzman olmaz; böyle saçma sapan şey olmaz.

Değerli arkadaşlarım, -bitiriyorum, sürem de azaldı, şehir hastaneleriyle ilgili arkadaşlarımız konuşacaktır- şehir hastaneleri büyük bir olay olarak hâlâ anlatılıyor. Hayır, bakın, şehir hastaneleri nedir birkaç cümleyle söylüyorum: Bir adam geliyor, diyelim 250 milyon dolar harcayarak bir hastane yapıyor; bu kişiye, on beş, yirmi beş sene işletip 1 milyar dolar geri kazanma garantisi veriliyor, her yıl muayene için, tetkik için hasta garantisi veriliyor, bu paralar karşılanmazsa devlet tarafından ödeniyor. Bir anlaşmazlık çıktığı zaman da Londra mahkemeleri -MHP sıraları nerede?- yetkili oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Evet, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, -bitirmek üzereyim- şehir hastaneleri niye şehir dışında? İsimleri, şehir, şehir hastaneleri. Ya, şehirde AVM kuruyorsunuz ama hastaneleri dağ başlarına taşıyorsunuz. Organize sanayi bölgeleri mi buralar anlaşılır gibi değil.

Değerli arkadaşlarım, bakın -sürem doldu- Ankara'nın çok önemli simge hastanelerinin hepsi kapatıldı. Niye kapatıldı, bunların araç gereci ne oldu, buraları ne yapacaksınız diye sormaya devam ediyoruz. "Kullanacağız." deniliyor, nasıl kullanacaksınız bilmiyoruz ama Sağlık Bakanına sizin huzurunuzda önemli bir soru daha soracağım: Sayın Bakan, şehir hastanelerini dağ başına götürürken niçin kendi üniversitenizin hastanelerini İstanbul ve Ankara'nın en merkezi yerlerine kuruyorsunuz? İstanbul'da ikinci köprünün ayağına kurdunuz; Ankara'da yüksek hızlı tren istasyonunun yanında sizin bir diş hekimliği fakültesi inşaatı var. Bunlar nasıl yapılıyor, bunlar yapılırken sizin Bakan olmanızın bir katkısı var mıdır?

Teşekkür ederim.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)