| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 13.12.2021 |
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Uzun zamandan bu yana ticari savaşlar, toplumsal hareketlilikler, rejim değişikliği, enerji ve ekonomik krizler, sınırı aşan göçler, salgın hastalıklar, terör eylemleri, kaybolan devlet otoriteleri gibi çok farklı konu başlıkları doğrudan yahut dolaylı olarak bütün ülkeleri etkilemeye başlamıştır. Mevcut dünya şartlarında artık bir ülkede yaşanan sorunun sadece kaynağındaki gelişmeleri ve gündemleri etkilemediği, aynı zamanda yakın coğrafya hatta dünyanın geri kalanını da tesiri altına alabildiği gerçeği karşımızdadır. Dolayısıyla, yeni koşullara yönelik bilindik yaklaşımların ve alışılagelinen politikaların geçerliliğini giderek yitirerek, hemen her ülke nazarında yeni kararlar verme zorunluluğuna ittiğini ifade etmek gerekir. Yalnızca çıkar eksenli kalmayıp aynı zamanda giderek millî egemenlik ve güvenlik konularına giren meselelerde hemen her ülke daha bağımsız bir politika izlemeye de koyulmuştur. Hatta bu durum agresif bir hâli besleyen duruma da gelmiştir.
Çoklu uluslararası yapılanmaların hemen her biri kendisini sorgulamakta ve fikir ayrılıklarıyla beraber çözülmeler aynı yapılarda kendisini göstermektedir. Batı tarzı yaklaşıma sahip anlayış bugünlerde her yönden sorgulanır hâle gelirken aynı anlayışın ürünü olan küresel nizam da yeni meydan okumalarıyla giderek güç kaybetmektedir. Dünya, 21'inci yüzyılda yeni koşullara uygun olması beklenen bir denge kurma ve bulma arayışına girmiş durumdadır. Bu döneme farklı isimler verilse de insanlık tarihine baktığımızda tüm dünyayı etkileyen önemli dönüşümlerin yaşandığı zamanların öncesinde bir buhran ikliminin her alana hâkim olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Artık tek bir ülke yahut kesimin egemen olmadığı ancak yükselen ve gelişen yeni güç merkezleriyle çok kutuplu bir dönemin içerisinde yer aldığımız herkesin malumudur. Yaşanması giderek daha fazla mecbur hâle gelen bu dönüşüm, yeni koşullara en hızlı şekilde adapte olabilen; refah, huzur ve istikrara dayalı politikalarda en makul şartları sunabilen, diğer yandan oluşan yahut oluşabilecek risk ve tehditlere karşı rekabet gücü yüksek ülkelerce şekillendirilecektir.
Muhterem milletvekilleri, işte, bu şartlarda ülkemizin sahip olduğu potansiyeli geliştirmesi önem arz ederken siyasi ve ekonomik istikrarımızı koruyup dünyanın geri kalanına da kendi yöntemlerimizle yeni bir düzene dair uygun şartları vadedebilmemiz büyük önem taşıyor. 2021 yılı dış politikamız açısından Suriye ve Irak merkezli yaşadığımız terör ve göç sorunlarıyla muhatap kalmaya devam etmekle birlikte, aynı ülkelerin topraklarından gelen terör tehdidini kaynağında yok etmek üzere kararlı, etkin ve sonuç alıcı bir mücadele sürdürdüğümüz, bilhassa Suriye'deki siyasi sürecin işlevsellik kazanmasıyla normalleşmenin tesisi için öncü ülkelerden olduğumuz, Doğu Akdeniz'deki egemenlik haklarımızın savunulmasıyla beraber bölgenin barışçıl yollardan ve uluslararası hukuka uygun şekilde adil bir yaklaşımla ekonomik bölgelerin tespit ve tayini konusunda mücadele verdiğimiz, Kıbrıs meselesinde garantörlük hakkımızın gereklerini yerine getirme iradesinden asla taviz vermemekle beraber Kıbrıs Türklüğünün yeni döneme dair yaklaşım ve vizyonunu öncelediğimiz, Karabağ'da Ermenistan işgalinin son bulması ve Azerbaycan'ın hakkı olanı geri almasıyla birlikte Kafkaslarda barış ve istikrar ortamını hâkim kılmak için gayret ettiğimiz, diğer uluslararası oluşum yahut ittifakların neredeyse tamamı yapısal ve eylemsel olarak sorgulanırken ve hatta ayrışmalar yaşamaya başlamışken Türk dünyası ülkeleriyle 21'inci yüzyıl gelecek vizyonumuz çerçevesinde müşterek gündemleri oluşturabilmek için beraberce çok ciddi mesafe katettiğimiz, Karadeniz Bölgesi'nde var olan huzurun diğer çevrelerce baltalanmaya çalışılması karşısında aklıselim hareket ederken bölge zenginliklerinin çıkarılmasıyla barışın tesisiyle alakalı her yönden öne çıktığımız, Balkanlarda yeni çatışma ve savaş isteyen çevrelere karşı Türkiye'nin kudret ve potansiyelinin dikkate alınması gerektiğini göstererek barışı zedeleyici eylemlerden kaçınılması gerektiğini ispat ettiğimiz, Libya'nın huzura ermesi ve toprak bütünlüğünü muhafazası için katkı sağlamayı sürdürdüğümüz, Afrika'da hâlâ hâkim olmaya çalışan sömürgeci anlayışa karşın beraberce hareket edilmesi, ortak kalkınma ve istikrarın tesisiyle alakalı başarılı neticeler aldığımız, Asya Kıtası'nın yükselen potansiyelini doğru zaman ve şartlarda karşılamak üzere yoğunlaştığımız, başta Kudüs-ü Şerif olmak üzere Orta Doğu bölgesinin kanayan yaralarına yönelik insani yaklaşımımızla örnek ve öncü olduğumuz, ayrıca içerisinde yer aldığımız ittifak yahut diğer çoklu oluşumlarda sorumluluklarımızı yerine getirirken aynı yapılanmaların millî güvenliğimizi tehdit eden eylemlerine müsaade etmeyeceğimize dair bir kararlılık gösterdiğimiz dönemi yansıtmıştır. 2021 yılı genel hatları itibarıyla dış politikamız anlamında bu gündemlerle şekillenmiştir.
Bunun yanı sıra Covid-19 pandemisinin yarattığı etkiler küresel siyasette hâlâ etkisini gösterirken beraberinde getirdiği ilave sorunlar da ülkeleri tesiri altına almaya devam ediyor. Özellikle 2020 yılında yine pandemi kaynaklı kapanmaların yaşanması küresel üretimi etkilemiş, sarsılan arz ve talep dengesi şimdiki dönemde her ülkede enflasyonu tetiklemiştir. Enerji fiyatlarındaki yükseliş eğilimiyle, iklim krizi kaynaklı tarımsal üretimin etkilenmesi de yaşanan şartların ağırlaşmasına sebep olmakta, su kıtlığı ve stresi yaşayan bölge sayısı giderek artmaktadır. Bu durumların tamamı özellikle millî güvenlik açısından her ülkeyi, potansiyelini ve enerjisini öncelikli bölgelere ve konulara yönlendirmeye mecbur bırakmaktadır. Bilhassa yakın coğrafyamızda küresel rekabetin tarafı olan her ülkenin nükseden yüksek restleşmeleri öyle görünüyor ki artarak devam edecek, bölgesel kırılganlıklar bu yıl içerisinde daha fazla ivme kazanabilecektir.
Bu duruma hazırlıklı olmanın yanı sıra doğrudan ülkemizi tehdit eden çevrelere ve gelişmelere karşı teyakkuzda olma mecburiyetimiz vardır. FETÖ terör örgütüyle mücadelede sergilenen diplomatik gayretler aynen devam etmeli, bu terör örgütünün bulunduğu ülkelerde başta finans sistemleri olmak üzere suç teşkil eden eylemlerine dikkat çekilmelidir. Yunanistan'ın gerek Adalar denizinde gerekse Doğu Akdeniz'de ülkemizin hak ve menfaatlerini çiğneme girişimleri uluslararası hukuk ile ikili anlaşmaları yok sayan, bölgede tansiyonu yükseltme eğilimi taşıyan tutumlarına müsaade edilmemelidir. Avrupa Birliğinin gerek Doğu Akdeniz gerekse Kıbrıs meselesinde uluslararası hukuku görmezden gelerek sürekli Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimini göz önünde bulundurarak haddi ve hakkı olmayan tutum benimsemesinin bizim nazarımızda karşılığı yoktur, olamayacaktır. Egemenliğimizin hangi meseleyle ilgili de olursa olsun asla tartışma ve müzakereye açık olmadığı hassasiyeti korunmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nin PKK ve FETÖ terör örgütlerine destek vermeyi sürdürmesi müttefiklik ilişkileriyle bağdaşmadığı gibi, bugünlerde demokrasi kılıfına büründürülen bazı sözde vakıf, oluşum ve projelerle Türkiye'nin doğrudan hedef alınması ise asla kabul edilemeyecektir. Kirli amaç ve maksatların tamamı elbette bertaraf edilecek, Türkiye yolundan döndürülemeyecektir.
Karadeniz çevresinde nükseden gerginlik sıcak çatışma ihtimalini yükseltirken millî çıkarlarımızın ve bekamızın sadece bu bölgede değil, diğer gelişmeler de dikkate alındığında müttefik kesimlerce değer görülmemeye devam etmesi hâlinde aynı oluşumların karar ve politikalarına illa da riayet etme mecburiyetimizin olmadığı gerçeğiyle yüzleşilmesi gerekir. Karabağ'da elde edilen zafer sonrası Türk dünyasıyla canlanan ilişkilerimizin seyri 2040 vizyonu çerçevesinde ele alınırken enerji, ekonomi, askerî ve siyasi gündeme dayalı ortaklıkların stratejik bakış açısıyla geliştirilmesi son derece önemli olacaktır.
Çift başlı Selçuklu kartalı Türk Devletleri Teşkilatıyla anlamını bulurken Doğu ile Batı arasındaki küresel dengenin tesisinin yanında barışa ve istikrara katkı sunması açısından elbette ki değerli sonuçlar da yaratabilecektir. Türklüğün yükselen güneşi, insanlığın insana yaraşır bir nizama ulaşmasını tesis edebilecek güç, erdem ve her türlü birikime sahiptir. Bu cihetle yükselen Türklük şuuru yeni yüzyılın hiçbir çevre nazarında yok sayamayacağı kudret ve itibara erişmeye adaydır.
Sözlerime son verirken diplomasi alanındaki kahraman şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, hariciye teşkilatımızın çok muhterem mensuplarına başarılar diliyor, Türkiye'nin hak ve menfaatlerinin korunması hususunda üstün vazife şuuruyla gayret gösteren Dışişleri Bakanlığımıza tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum. Cenab-ı Allah yâr ve yardımcıları olsun.
Bütçeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimizi belirtiyor, hayırlara vesile olması temennisiyle Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)